Yıllarca İslam tarihi alanında çalışmış bir akademisyen ve hayatının büyük bir kısmını ilme harcamış bir hocamız olarak Siyer ilmini nasıl tanımlarsınız?
Ben de birçok meslektaşım gibi İslam Tarihi ve Siyer alanlarında öğrenci olmaya çalışıyorum. Okumalarım ve çalışmalarım, her gün yeni şeyler öğrenmeme vesile olduğu için memnunum. Önümüzdeki yıllarda siyer alanındaki çalışmalarımın yoğunlaşarak devam etmesini ümit ediyorum. Hz. Peygamber’in (sas) hayatını, dönemini ve yaşadığı coğrafyayı sosyal, siyasî, dinî, ekonomik, hukukî ve kültürel boyutlarıyla ele alan bir disiplin olarak siyer, bir yönüyle Hz. Peygamber döneminin akabinde şekillenmeye başlayan ve erken dönemde eserlerin telif edildiği bir ilim olarak ortaya çıkmışken, bugün telif edilen yeni kitaplarla ve yeni yaklaşımlarla modern bir disiplindir. Siyer ilminin Hz. Peygamber dönemine götürülebilecek kadar köklü olması, bu alanda söylenmesi gerekenlerin söylendiği anlamına gelmez. İlk üç asrı siyerle ilgili malzemelerin derlendiği ve tasnif edildiği asırlar olarak dikkate alırsak sonraki dönemlerde söz konusu malzemenin kritik edilmesi ihtiyacı doğacaktır. Nitekim bazı dönemlerde zayıflamış olsa da söz konusu birikimin kritik edilmesi, günümüze kadar devam etmiş ve bundan sonra da devam edecektir. Siyer belgeleri olan rivayetlerin kritik edilmesi ciddi bir iştir. Siyer disiplini, tarihin yanı sıra diğer ilimlerin yöntemlerini, verilerini ve çözümlemelerini de kullanarak siyer malzemesini ele alır.
Siyer arkeolojisi
Modern dönemde arkeolojik bulguların daha önemli bir kaynak haline gelmesi, üzerinde durulması gereken önemli bir gelişmedir. Ancak bu hususta henüz istenen seviyede olduğumuz söylenemez. Geçmişimizden bugüne gelen mirasın içinde ufkumuzu açacak birçok malzeme bulunduğu gibi bize sorun teşkil edecek, engeller oluşturacak malzeme de vardır. Özellikle Asr-ı Saadet’in araçsallaştırılarak ideoloji ve inançlara veri oluşturma çabası çerçevesinde ortaya çıkan birçok sorunlu malzemeyle karşılaşmamız kaçınılmazdır. İdeolojik okumalar, seçmeci bir yöntemi meşrulaştırmakta ve olanın değil, hesaba uyanın tercih edilmesine sebep olmaktadır . Kuşkusuz bu da önemli bir sorundur. Siyerin öne çıkan konuları zamanla değişebilmektedir. Zira insanların merakları, ilgileri ve gündemleri her dönemin sosyal, siyasî, ekonomik, kültürel ve dinî tartışmalardan beslenen gündemlerine göre değişebilmektedir. Kuşkusuz bununla ilişkili olarak ortaya çıkan bilimsel yaklaşımlar da siyer alanının dikkat çekmeyen bazı yönlerinin yeniden ele alınmasını gerektirmektedir. İnsanoğlu siyeri ele alıp incelerken ya da anlatırken bir anlamda kendi döneminin ürettiği sorulara ve sorunlara da cevap aramaktadır.O halde siyeri ele almak, aynı zamanda insanın kendi gündemini Allah Elçisi’nin (sas) hayatı ve dönemi çerçevesinde farklı bir boyutuyla ele alması anlamına gelir.
Gündem ile yakın ilişkili bir alan
Birkaç yıl önce ülkemizde Hz. Peygamber döneminin birçok araştırmacı ve yazar tarafından dinlerarası diyalog konuları etrafında ele alındığını, son dönemlerde bir arada yaşama ve ötekiyle yaşama konularının gündeme getirildiğini gördüğümüzde, hicri 1.-2. Asırlarda Hz. Peygamber’in hayatını anlatan bazı müelliflerin cihat ve gaza konusunu neden öne çıkardıklarını daha iyi anlamış oluruz. Zira o dönemde gaza ve fetih konuları insanların daha çok gündemindeydi. Başarılı ve sağlıklı bir siyer yaklaşımının ve bunun ürünü olan telifatın Hz. Peygamber’i ve dönemini mümkün olabildiği kadar her yönüyle ve etraflıca ele almasının elzem olduğunu düşünüyoruz. Öte yandan siyer çalışmalarında ideolojik yaklaşımlardan ve önyargılardan uzak, hakikate ulaşmayı hedefleyen bir yöntemle çalışmanın da çağdaş çalışmalar için dikkatten uzak tutulmaması gerektiği açıktır. Bugün siyer ilminin geçmişe nispetle olumlu ve olumsuz koşullar altında gelişimini devam ettirdiği bir gerçektir. Olumlu taraf, günümüzde kaynaklara ve rivayetlere ulaşma imkânlarının geçmişle karşılaştırılamayacak kadar iyi olmasıdır. Olumsuz tarafı ise Allah Elçisi’nin (sas) yaşadığı dönemle aramızda geçen yüzlerce yılın birikiminden sıyrılmadan o dönemi tasvir etmenin zorluğudur. Tasvirin zorluğunun yanında dönemi çözümlerken günümüz insanının Asr-ı Saadet’i anlamasının kolay olmadığının da vurgulanması gerekir.
Siyer İlmi ile ilgili henüz tam anlamıyla -bazı deneme çalışmaları dışında- kâmil bir usul çalışmasının oluşmadığı görülmektedir. Böyle bir çalışma nasıl yapılabilir?
Siyer usulü ile ilgili herkesin edebileceği bir usul ortaya koymanın kolay olmadığı bir gerçektir. Bu alanda mevcut çalışmaların azlığı da esasen işin zorluğunu göstermektedir. Usule dair başarılı çalışmaların ortaya çıkması için birçok denemenin yapılması, bunların uygulanarak test edilmesi ve sonuçlarının değerlendirilmesi gerekir.
Usule dair
Ülkemizde özellikle son yıllarda yeniden gündemimize giren siyer ilmiyle ilgili telifte bulunan araştırmacıların çalışmalarının başına usule ve usullerine dair girişler yazmaları ya da siyer çalışmalarında kullandıkları usule hakkında kitaplar telif etmeleri,usulle ilgili yapılacak çalışmaların sadece niceliğini değil, aynı zamanda niteliğini de arttıracaktır. Önemli bir problem olarak şunu da vurgulamak gerekir ki siyer alanında telif edilen makale ve kitapların sayısında ciddi bir artış olmasına rağmen bu alanda çalışan, mesaisini bu alana tahsis eden araştırmacıların sayısı fazla değildir.Öncelikle ülkemizde siyer alanında çalışan araştırmacıların sayısını arttırmak ve alanın uzmanı olmayan kişilerin yaptıkları çalışmalara karşı okuyucunun dikkatli olması önem arz etmektedir. Geçmişte yazılan eserlerin gündemde kalmalarıyla ilgili bir ömürleri olduğu gibi bugün yazılacak eserler ve gelecekte gündem dışına çıkacaktır. Kuşkusuz bazı kitapların ömürleri diğerlerinden daha fazladır. Ancak her kitabın bir ömrü vardır. Gelecekte bugünkü birikimimizi aşan çalışmaların yapılabilmesi için günümüzün birikimini yansıtan çalışmalar yapmamız gereklidir. Usule dair yapılacak çalışmalar sırasında İslâm dünyasındaki çalışmalardan ve Batıda yapılan çalışmalardan haberdar olmak, siyer âliminin çalışmasını daha verimli kılar. Geçmişten gelen miras bilinmeden insanlığın ilerleme kaydetmesi mümkün olmadığı gibi, bugünün birikiminin göz ardı edilmesi de başarıyı olumsuz yönde etkiler. Alanın uzmanı hikmetin peşinde koşarken onu yitiği olarak aramalı ve nerede bulursa almaktan çekinmemelidir. Bu hususta sloganik söylemlere itibar edilmemelidir .
Sahâbe devrinde siyer ilmi nasıl bir konumdadır? Siyerin öğrenimi ve öğretimi noktasında sahabenin yaklaşımını nasıl değerlendirebiliriz?
Diğer dinî ilimlerde olduğu gibi siyer ilmi açısından sahâbe döneminin başlangıç dönemi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Kuşkusuz bu dönemde ilim geleneği çerçevesinde eserin, başka bir ifadeyle rivayetin mevsukiyeti önem arz etmekteydi.Rivayet edilenlerin doğruluğunu araştırma refleksi, o gün için de canlıydı. Ashâb döneminde Hz. Peygamber ve dönemi hakkındaki bilgiler henüz çok tazeydi. Ashâbın önemli bir kısmı gelişmelerin bizzat içindeydiler. Hz. Peygamber ve döneminden söz ederlerken aynı zamanda kendi hatıralarından ve tarihlerinden bahsetmiş oluyorlardı. Hz. Peygamber ile aralarında çeşitli etkenlerin doğurduğu bilgi ve algı girmediği için ashâb dönemi Hz.Peygamber’in siretinin örneklerinin daha canlı yaşandığı bir dönemdir.Öte yandan Allah Elçisi’nin hayatını günümüzde olduğu gibi kronolojik olarak öğrenmeye ihtiyaç duymadıkları da bir gerçektir.İlk zamanlarda Allah Elçisi’nin hayatıyla ilgili merviyatın diğer ilimlerle birlikte değerlendirilmesi, henüz disiplinler arasındaki mesafenin çok açılmadığını göstermektedir.
Güncel veyahut popüler diyebileceğimiz siyer çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu noktada Türkiye ile yurtdışındaki çalışmaları kıyasladığımızda ülkemizin bu konudaki durumu nasıldır?
Ülkemizde siyer alanındaki çalışmaların önemli bir kısmı son kırk yılda telif edilmiştir.İlmî çalışmalarda durum böyle olduğu gibi popüler çalışmalarda da böyledir. Son dönemlerde siyer alanına duyulan ilgi,yayın imkânlarının artması, Hz.Peygamber’in Hayatı dersi vesilesiyle siyerin daha çok öğrencinin ve velinin gündemine girmesi ve imam-hatip liselerinin sayısının artması gibi sebepler popüler siyer çalışmalarında ciddi bir artış meydana getirmiştir. Öyle ki alanla ilgisi olmayan birçok kişinin bir siyere sahip olma arzusuyla kitap yazdıkları, siyerin edebiyatçılar tarafından oldukça kötü çalışmalara malzeme yapıldığına şahit olunmaktadır. Burada eleştiri konusu yapılan ortaya çıkan ürünün kötülüğünden ziyade ortaya çıkan anlatımların yanlış bilgi ve algıların gelişmesine yol açmasıdır.
Bir Uzmanlık Alanı Olarak Siyer
Siyer alanında yazıp çizen birçok kişi, bu alanın kaynaklarının ne olduğunu, kaynakları değerlendirebilmenin bir birikim gerektirdiğini, telif için siyer metodolojisi hakkında bilgi sahibi olunmasının zaruretinin farkında değildir.Telif edilen bazı kitapların yazarlarının kaynak dili konusunda en ufak bir bilgilerinin olmadığını, kullandıkları kaynaklardan anlıyoruz. Bu durumun, insanı karamsarlığı itmesi garipsenmemelidir. Ancak iyi çalışmalar da yok değildir.Okuyucuya düşen önemli bir görev, okuduğu kitap ve yazar hakkında bir ön inceleme yapmasıdır. Siyer başlığı altında telif edilen her kitabın okunmaması, nitelikli çalışmaları tespit etmek için bilinç oluşturulması önem arz etmektedir . Ülkemizde yapılan çalışmalarla ilgili sorunların benzerleri diğer İslâm ülkelerinde de görülmektedir. Ancak Türki cumhuriyetler gibi dinî hayatın büyük darbe yediği Müslüman ülkelerde siyerle ilgili çalışmaların bizdekinden çok daha kötü olduğu bir gerçektir. Arap ülkelerinde yapılan çalışmaların ise bizdeki gibi usul ve kaynak sorunu gibi sorunlarla malul olduğu ifade edilmelidir.
SÖYLEŞİ : Ahmed Erten-Talha Kılıç