Harîs el-Eş’arî’nin (ra) rivâyeti- ne göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Allah, Zekeriya’nın oğlu Yahya’ya beş şeyi yapmasını ve bunları İsrailoğulları’na da yaptırma- sını emretti. Bunlardan ilki kulluğunu sadece Allah’a yapıp O’na hiçbir şeyi ortak koşmamak, ikincisi namazı dos- doğru kılmak, üçüncüsü orucu tasta- mam tutmak, dördüncüsü sadakaları ihtiyaç sahiplerine vermek ve beşin- cisi daima Allah’ı hatırda tutmaktır.”
Hadiste sayılan bu hususları Hz. Pey- gamber (sas) biraz izah ettikten sonra şöyle buyurdu: “Ben de size Allah’ın bana emrettiği beş şeyi emrediyorum: Dinlemek, İtaat, Cihad, Hicret ve Ce- maat!”
Hz. Peygamber (sas) sözünün deva- mında diyor ki: “Kim cemaatten bir karış ayrılırsa İslâm bağını boynundan çıkarmış olur, ancak bir daha cemaate tekrar dönerse o zaman başka… Kim cahiliye davası iddia eder ve cahiliye- ye ait meseleleri müdafaa ederse, Ce- hennemlik kimselerdendir.”
Bunun üzerine orada bulunan bir adam; “Ey Allah’ın Resûlü! Bu kimse oruç tut- sa da namaz kılsa da bu hükme dâhil midir?” diye sordu. Resûlullah (sas): “Namaz kılsa da oruç tutsa da durum aynıdır!” buyurdu ve dedi ki: “Siz Müs- lümanlar olarak Allah’ın davasına sa- rılın, başka şeylere kapılmayın. Çünkü o size Müslümanlar, Mü’minler ve Ab- dullah/Allah’ın kulları ismini vermiş- tir.”
[Tirmizî, Emsâl, 3]
Dikkat edilirse Hz. Peygamber (sas) bu kutlu beyanında; “Ben de size Al- lah’ın bana emrettiği beş şeyi emrediyorum!” dedi. Sayılan o beş emri şöyle anlamak mümkündür:
- Tebliğ edilen hakikatleri dinlemek
- Allah’a, Resûlü’ne ve müminlerden olan emir sahiplerine itaat etmek
- Allah yolunda cihad etmek
- İhtiyaç anında yeryüzünü Allah’ın mescidi bilip hicret etmek
- İslâm cemaatinden ayrılmamak!
- Biz bu yazımızda bu beş emrin bir tanesi olan cihad üzerinde biraz dur-maya çalışacağız.
Kavram anlam ilişkisi
İnsan düşünen bir varlıktır; onun dü- şünmesini sağlayan ve tasavvurunu oluşturan en temel yapı ise kavramlar- dır. Kavramlar çok önemli olduğu için, Kur’ân kavramlar üzerinden kendisine muhatap olan ve iman eden mensup larının şahsiyetini şekillendirmiştir.
Kavramlar, mihenk taşı gibidir; on- lara doğru anlamlar veren ki bunun doğru olup olmadığı o anlamın Kur’ân ve Sünnet üzerinden anlamlandırıl- masıdır- meselelere doğru yaklaşa- cak, doğru bir düşünce elde edecek, böyle olunca ameli de ona göre doğ- ru olacaktır.
Ne yazık ki kavramlara yüklenen yan- lış, eksik ve hatalı anlamlar, o kavram- ları yıpratıyor, içini boşaltıyor, etkisi ni kırıyor ve yanlış yerlere insanları sürüklüyor. Mesela, günümüzde sık- lıkla dillendirildiğimiz şehitlik, millet, cemaat, itaat, hilafet, şeriat, sabır ve daha nice önemli Kur’ânî kavramlar, bu yıpranmalara maruz kalmıştır.
Hiç şüphesiz doğru anlaşılmayan kav- ramlarımızdan bir tanesi de cihad kav- ramıdır. Bu önemli kavrama, günü- müzde yüklenen anlamlar üzerinden bir değerlendirme yaparsak, üç farklı tavrın sergilendiğini görürüz:
- Kavramın muhtevasını tamamen boşaltanlar
- Kavramın muhtevasını sadece kı- tal/savaş ile dolduranlar
- Kavramın muhtevasını sadece teb- liğ/davet ile dolduranlar
Bu üç tavra da çoğu zaman şahit olmuşuzdur. Bir bakıyorsunuz, özellikle Batı dünyasının cihad kavramını te- rörle eş değer görmesinden ve cihadı şiddetin dinî yansıması olarak takdim etmesinden dolayı bazıları sanki bu kavram hiç yokmuş gibi davranıyor, kavramın muhtevasını tamamen bo- şaltarak, etkisiz bir hale getiriyor.
Bunun karşısında bir başka düşünce cihad kavramını kıtal/savaş ile eş anlamlı görüyor, cihad der demez sadece silahlı eylemler veya savaş meydanla- rındaki mücadele anlamlarını ortaya koyuyor, Kur’ân’da ve hadislerde geçen tüm cihad kavramlarına bu anlamları yüklüyor, kendi gibi düşünmeyen Müslümanları ise korkaklık ve hatta bel’amlık ile itham ediyor.
Bir başka zümre ise bazen birilerine hoş görünmek veya muhataplarının tepkisini çekmemek için cihad kavra- mının muhtevasında hiç kıtal/savaş olmadığını iddia ediyor. Hz. Peygamber’in (sas) hayatında var olan savaş ları ise hep savunma savaşı olarak takdim ediyor, siyer içerisinde geçen onlarca seriyye ve gazveyi bu anlayışa uygun bir şekilde yorumluyor. Böy- le olunca da cihad kavramına sadece İslâm’ı tebliğ ve temsil etmek anlamı yükleyerek tanımlamaya çalışıyor.
Cihadın anlamı
Cihad kavramı, Arapça’da “güç ve gay- ret sarf etmek, bir işi başarmak için elinden gelen bütün imkânları kullan- mak” manasındaki cehd kökünden tü- reyen bir kavramdır.
[Râgıb el-İsfehanî, el-Müfradât, 101]İslâmî literatürde: “Dinî emirleri öğre- nip ona göre yaşamak ve başkalarına öğretmek, iyiliği emredip kötülükten sakındırmaya çalışmak, İslâm’ı tebliğ etmek için gayret içerisinde olmak, nef- se ve dış düşmanlara karşı mücadele vermek ve savaşmak” anlamındadır. [Ahmet Özel, “Cihad”, DİA, VII, 527]
Fıkıh terimi olarak cihad, daha çok müslüman olmayanlarla savaş anla- mında ve kâfirlerden gelecek olan za- rarın giderilmesi, onların bu konu- daki şevklerinin kırılması ve İslâm’ın duyurulması olarak zikredilmektedir. [Mevsılî, el-İhtiyar li-ta’lili’l-muhtâr, IV, 118]
Tasavvufî bir terim olarak ise insanın nefsiyle yani nefs-i emmâresi ile yap- tığı mücadele ve mücâhede, özellikle de insanın kötülüklere karşı direnci- ni kıran şeytana ve kötülüklere karşı ortaya koyduğu gayrete denmektir.
İbn Kayyım el-Cevziyye (751/1350) meşhur eseri Zâdü’l-Meâd’da cihadı yukarıda verdiğimiz tanımlara uygun bir şekilde şöyle sınıflandırır:
1. Nefis ile yapılan cihad: Bu, gerçek dini öğrenmek, öğrendiğini yaşamak ve öğretmekle, bu uğurda her türlü zorluğa katlanmakla olur, ki bunların tümünü gerçekleştiren kişi, “Rabbânî” diye isimlendirilir.
2. Şeytan ile yapılan cihad: Bu, şeyta- nın dine yönelik vesvese ve şüphele- riyle haram işlemeye dair tavsiyele- rini defetmeye çabalamaktır.
3. Kâfir ve münafıklarla yapılan ci- had: Kâfirlerle yapılanı el ve kuvvetle, münafıklarla yapılanı ise dille olur, ki bu, kâfirlerle yapılan cihaddan daha zordur. [İbn Kayyım el-Cevziyye, Zâ- dü’l-Meâd, III, 9-11]
Bu izahların ardından kısaca Kur’ân-ı Kerim’de ve Hadis-i Şerifler’de cihad kav- ramının nasıl geçtiğine bir göz atalım.
Cihad Ayetleri
Cihad, Kur’ân-ı Kerim’de isim olarak 4 (Tevbe, 24; Hac, 78; Furkan, 52; Müm-tehine, 1), çeşitli türevleriyle 24, Mü- cahid şeklinde ise 2 yerde (Nisa, 95; Muhammed, 31) geçen bir kavramdır. Cihad kavramı ile sıkı bir irtibatı olan fî sebillillah ifadesi ise 45 yerde geç- mektedir. Bütün bu ayetlerin hepsini burada aktarmak mümkün olamayaca- ğı için özellikle doğrudan cihad kav- ramının geçtiği ayetlerin bir miktarı- nın mesajlarını öne çıkararak şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür:
Amellerin en faziletlisi ve en hayırlısı
“(Ey müşrikler!) Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Hâlbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” [Tevbe, 19]
Ferdi bir sorumluluk
“Cihad eden, ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnîdir. (O’nun hiçbir şeye ihtiya- cı yoktur).” [Ankebut, 6]
Allah’ın affını, rahmetini ve yardımını kazandırtan amellerin en önemlisi
“İman edenler ve hicret edip Allah yo- lunda cihad edenler var ya işte bunlar, Allah’ın rahmetini umabilirler. Allah, gafûr ve rahîmdir.” [Bakara, 218]
İmtihanın en önemli vesilesi ve cennete ulaşmanın en önemli yolu
“Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çı- karmadan cennete gireceğinizi mi san- dınız?” [Âl-i İmrân,142]
Sadece bedenen yapılan bir amel değil, mal ve başka nimetlerle de yapılan bir amel
“Müminler ancak Allah’a ve Resûlüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.” [Hucurât, 15]
Gerçek müminliğin işareti
“İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler, (muhacirleri) barındıran ve yardım edenler var ya işte gerçek müminler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” [Enfal, 74]
Müminlerin birbirlerine dost ve sırdaş olmalarının en önemli sebebi
“Sonradan iman eden ve hicret edip de sizinle beraber cihad edenler de sizden- dir. Allah’ın kitabına göre yakın akra- balar birbirlerine (vâris olmaya) daha uygundur. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir.” [Enfal, 75]
Kâfirlere ve münafıklara karşı zafiyet göstermeden karşılık vermenin yolu
“Ey Peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et, onlara karşı sert davran. Onların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü bir varış yeridir!” [Tevbe, 73]
Bahanelere (yaş, imkân vs) takılmadan yapılması zorunlu bir amel
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasın- dan korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Resûlü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirince- ye kadar bekleyin. Allah fâsıklar toplu- luğunu hidayete erdirmez.” [Tevbe, 24]
Hakkı verilerek yerine getirilmesi istenen bir sorumluk
“Allah uğrunda hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzeri- nize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim’in dininde (de böyleydi). Pey- gamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için; O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur’ân’da) size ‘Müslümanlar’ adını verdi…” [Hac, 78]
Münafıklara çok ağır ve zor gelen bir amel
“(Münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair en ağır yeminleri ile Allah’a yemin ettiler. De ki: Yemin etme- yin. İtaatiniz malûmdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.” [Nur, 53]
Cihadın En Büyük Azığı Kur’ân-ı Kerim
“O halde, kâfirlere boyun eğme ve bu- nunla (Kur’ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir cihad ver!”[Furkan, 52]
Hadis-i Şeriflerde Cihad
Görüldüğü üzere Kur’ân-ı Kerim’de cihad kavramı çok yoğun bir şekilde ele alınmıştır. Böyle olduğu için Ha- dislerde de bu kavram çok geniş bir şekilde yer bulmuştur. Hemen hemen tüm hadis kitaplarımızda yer alan “Ba- bü’l-Cihad/Cihad Bölümleri” ve yine başka bölümlerde sayısı yüzlerle ifade edilecek rivayetler görmek mümkün- dür. Burada yine bunların tamamını vermek imkân dairesinde olamayaca- ğı için en temel mesajları aktarmakla yetineceğiz.
Cihad, hakiki bir imandan sonra yapılması gereken bir ameldir.
Berâ b. Mâlik (ra) rivayet ediyor: “Tepe- den tırnağa savaş elbiselerine bürün- müş bir adam Hz. Peygamber’e (sas) geldi ve: ‘Yâ Resûlullah! Sizinle bir- likte önce savaşa mı katılayım, yoksa Müslüman mı olayım?’ dedi. Resûl-i Ekrem: “Önce Müslüman ol, sonra sa- vaş” buyurdu. Bunun üzerine adam Müslüman oldu, sonra savaştı ve ne- ticede şehit oldu. Resûlullah (sas): “Az çalıştı, çok kazandı” buyurdu. [Buhârî, Cihâd, 13; Müslim, İmâre, 144]
Cihad, İslâm ile insan arasındaki engelleri kaldırmak için yapılan bir ameldir.
Hz. Peygamber’in (sas) hangi hallerde savaş yapılacağına ve savaşta nasıl davranılacağına dair getirdiği esas- lar hakkında Süleyman b. Büreyde’nin babasından naklettiği şu rivayet bize geniş bilgi vermektedir:
“Resûlullah (sas) şöyle derdi: ‘Allah yo- lunda ve Allah’ın adıyla savaşın! Allah’a küfredenlerle harp edin! Savaşta gani- mete hıyanet etmeyiniz, ahdi bozma- yınız, düşmanlarınızın ağız burunları kesmeyiniz, çocukları öldürmeyiniz. Müşriklerle karşılaştığın zaman onla- rı üç şeye davet edin; bunlardan hangi- sini kabul ederlerse onu kabul edin ve onlardan elinizi çekin. Onları İslâm’a davet edin. […] Şayet kabul etmezlerse, müslüman Arap köylüler gibi olacak- larını, müslümanlar için geçerli olan Allah’ın hükümlerinin onlar için de ge- çerli olacağını, Müslümanlarla beraber savaşmadıkça ganimetten faydalana- mayacaklarını haber verin. Bunu da kabul etmezlerse cizye vermelerini iste- yin. Eğer kabul ederlerse savaşmayın; şayet kabul etmezlerse, Allah’a sığının ve onlarla savaşın.” [Müslim, Cihad, 3; Ebû Davud, Cihad, 82; İbn Mace, Cihad, 38
Cihad, Allah (cc) katında en faziletli ve en hayırlı ameldir.
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildi- ğine göre, Resûlullah’a (sas) “Hangi amel daha faziletlidir?” diye soruldu. ‘Allah’a ve Resûlü’ne inanmak’ buyur- du. Sonra hangisi? denildi. ‘Allah yo- lunda cihad etmek’ karşılığını verdi. Bundan sonra hangisi? denilince: ‘Al- lah katında makbul olan hactır’ buyur- dular. [Buhârî, Îmân, 18, Hac, 4, Tevhîd, 47; Müslim, Îmân, 135]
Cihad, İslâm’ın zirvesi, Müslümanlığın şiarı ve imanın tezahürü olan bir ameldir.
Tebük Gazvesi sırasında Muâz b. Ce- bel, bir ara Peygamber Efendimiz’in (sas) yanına geldi ve şu soruyu sordu: “Ya Resûlullah! Cennete girdirecek, ce- hennemden uzaklaştıracak bir ameli bana haber verir misin?”
Hz. Peygamber (sas), İslâm’ın temel ilkelerininden haber vererek bazı esasları aktardı. Sonra dönüp Muâzb. Cebel’e dedi ki: “Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktası- nı bildireyim mi?” Muâz: “Evet, bildir Ya Resûlallah!” dedi. Resulullah (sas) buyurdu ki: “İşin başı İslâm, direği na- maz, zirvesi cihaddır!”
Cihad, Allah (cc) nazarında ku- lunun kefili olmayı kazandırtan bir ameldir.
Ebû Hüreyre’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu:
“Allah Teâlâ kendi yolunda cihada çıkan kimseye, ‘onu sadece benim yolumda cihad, bana îman, benim resullerimi tasdîk yola çıkarmıştır!’ buyurarak ke- fil olur. Allah, o kimseyi şehid olursa cennete koymaya, gazi olursa manevî ecre ve dünyalık ganimete kavuşmuş olarak, evine döndürmeye kefil olmuş- tur…” [Müslim, İmâre, 103)
Cihad, sevap itibari ile başka bir hiçbir nafile ibadetle karşılaştırılamayacak kadar değerli bir ameldir.
Ebû Hüreyre (ra) şöyle dedi: “Resûl-i Ekrem Efendimiz’e: ‘Yâ Resûlullah! Allah yolunda cihada denk hangi iş vardır?’ diye soruldu. Efendimiz (sas): “Ona denk bir iş bulamazsınız” buyur- du. İki veya üç defa aynı soruyu tek- rarladılar; Resûlullah (sas) her defa- sında: “Ona denk bir iş bulamazsınız” cevabını tekrarladı. Daha sonra şöyle buyurdu: “Allah yolunda cihad eden kimsenin benzeri, gündüzleri oruç tutan, geceleri namaz kılan, Allah’ın âyetlerine hakkıyla itâat eden ve Allah yolunda cihad eden kimse, cepheden dönünceye kadar, namaza ve oruca hiç bir şekilde ara vermeyen kimse- nin benzeridir.” [Buhârî, Cihâd, 1; Müs- lim, İmâre, 110]
Cihad, Cennet’in yollarını kolaylaştıran, Cehennem’i ise uzaklaştıran bir ameldir.
Ebû Abs Abdurrahman b. Cebr’den (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Allah yolunda ayak- ları tozlanan bir kula cehennem ateşi dokunmaz.” [Buhârî, Cihâd, 16]
Cihad, sadece yapanlara değil, destek ve yardımcı olanlara da sevap kazandırtacak bir ameldir.
Enes b. Mâlik’den (ra) rivayet edildiği- ne göre, “Eslem kabilesinden bir deli- kanlı: ‘Yâ Resûlullah! Ben cihada katıl- mak istiyorum, fakat savaşabilmem için gereken malzemeyi temin edecek durumda değilim!’ dedi. Peygamber Efendimiz: ‘Filân adama git. O, ciha- da katılmak üzere hazırlanmıştı; fakat hastalandı’ buyurdu. Delikanlı Hz. Peygamber’in (sas) dediği kişiye gi- dip: ‘Resûlullah (sas) sana selâm edi- yor ve savaşa gitmek için hazırladığın malzemeleri bana vermeni söylüyor!’ dedi. Bunun üzerine adam hanımına seslenerek: ‘Hanım! Savaş için hazır- ladığım şeyleri bu delikanlıya ver; on- lardan hiçbir şey alıkoyma! Allah hak- kı için onlardan hiçbir şey bırakma ki, berekete nail olasın!” dedi. [Müs- lim, İmâre, 134]
Cihad, kul hakkı dışında bütün günahların kefareti olacak bir ameldir.
Abdullah b. Amr b. Âs’dan (ra) rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurdu: “Şehidin kul borcu dışında- ki bütün günahlarını Allah bağışlar.” [Müslim, İmâre, 119]
Cihad, hiç durmadan, duraksamadan kıyamete kadar devam edecek bir ameldir.
Seleme b. Nufeyl el-Kindi (ra) şöyle dedi: “Resûlullah’ın (sas) yanında otu- ruyordum, bir adam geldi ve şöyle dedi: ‘Ey Allah’ın Resulü! İnsanlar at- larını salıverdiler, silahlarını da bı- raktılar ve şöyle diyorlar: Artık cihad yoktur! Kuşkusuz ki harp ağırlıkları- nı bırakmıştır.’ Bu söze karşılık, Hz. Peygamber (sas) şöyle buyurdu: “Ya- lan söylüyorlar! Asıl şimdi cihad za- manı geldi. Ümmetim içinden öyle bir cemaat olacak ki onlar hak yolunda (cihad ederek) savaşacaklar. Allah da bir kısım insanların kalplerini onlara meylettirecek ve onlar yüzünden diğer- lerine rızık verecektir. Kıyamet kopup Allah’ın vadi yerine gelinceye kadar, hatta Ye’cuc ve Me’cuc çıkıncaya dek bu böylece devam edecektir. Kıyamet gününe kadar atların alınlarında ha- yır vardır. Rabbim bana vahyederek bildirdi ki çok geçmeden ruhum kab- zolunacaktır. Sizler benim yoluma uya- caksınız, bir kısmınız da bir kısmını- zın boynunu vuracaktır ve mü’minlerin esas yurdu da Şam olacaktır.” [Nesai, Talak, 28; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 28/164-166]
Abdullah b. Ömer (ra), Resûlullah’ın (sas) şöyle buyurduğunu nakleder: “Iyne (veresiye alıp, aynı kişiye pa- halı satarak nakit elde etmek) yoluy- la alışveriş yaptığınız, öküzlerin kuy- ruğuna yapıştığınız ve tarım işleriyle uğraşmaktan razı olduğunuz ve cihadı terk ettiğiniz zaman Allah size öyle bir zillet musallat eder ki dininize dönün- ceye kadar onu üzerinizden atamaya- caksınız.” (Ebû Dâvûd, Kitâbü’l-Bu’yû, 56]
Hayatın Esası Cihad
Tüm bu ayet ve hadislerden yola çıka- rak şöyle bir değerlendirme yapmak mümkündür:
Cihad varsa, iman vardır. Cihad varsa, ihsan vardır. Cihad varsa, intizam vardır. Cihad varsa, ihtiram vardır. Cihad varsa, izzet vardır.
Ya Cihad yoksa?
Cihad yoksa bir iman zaafiyeti vardır. Cihad yoksa ihsan şuurunda ciddi bir noksanlık vardır.
Cihad yoksa düzensizlik vardır. Cihad yoksa saygısızlık ve vurdumduy- mazlık vardır.
Cihad yoksa zillet vardır. Cihad yoksa tembellik vardır. Cihad yoksa tefrika vardır.
Cihad yoksa taassup vardır. Cihad yoksa tekebbür vardır. Cihad yoksa tahrip vardır.
Dergiye abone ol! (iOS) Dergiye abone ol! (Android)