Muhterem Hocam, Peygamber Efendimiz’in (a.s.m) ‘’alemlere rahmet’’ olarak gönderildiği bilinmektedir. Efendimiz’in bu özelliği ile aleme bıraktığı barış mesajı arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla Allah’a hamdüsena Resulüne salat veselam’dansonra ;öncelikle dünya dillerindeki barış ile Kur’an’ın dilindeki Barış Aynı şey değildir. İslam ile aynı kökü paylaşan selam savaşın zıttı olan barış değildir. Bireyin, toplumun, insanlığın ve bütün varlığın huzuru felahı ve saadetidir.Her türlü kötülükten eziyet ve sıkıntıdan emin olmaktır.İyiliğin marufun egemen olmasıdır.Es-selam Allah’ın adıdır. Selam Cennet yurdudur.(Darus-selam) Rabbimiz Bakara suresinde , يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ ادْخُلُواْ فِي السِّلْمِ كَآفَّةً
Ey iman edenler topluca barışa giriniz ayetindeki silmbarış’ı da içine alarak yukarıdaki tüm manaları kapsar. Selam İslam’ın kendisidir. İslam’ın kendisi selamın yollarıdır.“Sübülüs-selam” İslam’ın selamını tamamlayan bir Kur’an kavramı da salahtır. Salah fasadınzıttıdır.Salah ile aynı kökten gelen Sulh barıştır.Her mü’miningörevi sadece sulh değil ıslahtır.Sadece salih olmak yetmez müslih olmak gerekir. Maslahat aynı zamanda İslam fıkhının bir ilkesidir.
Efendimiz Resul-i Ekrem’in bütün Alemlere rahmet olarak gönderilmesi yukarıda zikrettiğim manada insanın ve insanlığın barışı ile Elbette alakalıdır.Selam İslam’ın İslam ise o rahmetin eseridir. İnsanlığa verilen bütün merhamet o rahmetin bir ürünüdür.İman olmadan eman, İslam olmadan selam olmaz . Aynı şekilde eman olmadan iman selam olmadan İslam olmaz. Selam ve eman büyük rahmetin yeryüzündeki yansımasıdır.
Muhterem Hocam, Müslümanlar dışında olan zümrelerle barışı sormadan önce size insanın kendi iç dünyasındaki barışı, aile içi barışı ve Müslümanlar olarak birbirlerine karşı takınmaları gereken barışı hakkında neler söylersiniz? Bu konuda bizi biraz aydınlatabilir misiniz?
İnsanın iç barış’ı imandır. İman itminandır. Kalpler ancak Allah’ın zikriyle mutmain olur. İnsanın iç barışı fıtrattır. Fıtrat Ancak Allah’a verdiği sözün(misakın) yerine getirilmesi ile gerçekleşir. قَالَتِ الْأَعْرَابُ آمَنَّا قُل لَّمْ تُؤْمِنُوا وَلَكِن قُولُوا أَسْلَمْنَا وَلَمَّا يَدْخُلِ الْإِيمَانُ فِي قُلُوبِكُمْ و“Bedeviler biz iman ettik dediler, deki biz islâm olduk deyin zira henüz iman kalplerinize girmemiştir.Ayetindeki iman islam ayrımı bunu açıkça ifade eder.İman ile iç barışı sağlamış kalpler mutmain olursa, kişi emana kavuşur. Emin olur.Emin kimse emanete riayet eden kimsedir. Aile her mümin birey için Allah’ın en büyük emanetidir. Kadın erkeğe, erkek kadına, çocukları anneye babaya, anne baba çocuklara emanettir. Emin bireylerden oluşan ailede elbette iç barış vardır aksi ihanettir .
İman ve Eman Selam ve İslam bütün müminleri kardeş kılar. İman kardeşliği kan kardeşliğinden daha önemli olur. Adalet, İhsan ve merhamet kardeşler arasındaki ilişkinin ilkeleri olur.Yasaları olur.
Sorunuzda ki üç husus bir silsile-imeratibtir. Barış’ı aklında, kalbinde, ruhunda ve nefsinde gerçekleştiremeyen bireylerin kurduğu ailede barış olmaz. Ailede barış olmazsa müslüman toplumda barışı tesis edemezsiniz.
Muhterem Hocam, Peygamber Efendimiz’in (a.s.m) barış anlayışının temel ilkeleri nelerdir? O’nun barışı salt tahammül veya uysallık olarak anlaşılabilir mi?
Barış’ı 1. Sorunuzun cevabında ifade ettiğimiz geniş manada ele alırsak, Allah Resulü’nünbarış anlayışı tüm yeryüzünde iyiliği, marufu egemen kılmak ve kötülüğü ortadan kaldırmaktır. Bu anlamda barışın onun hayatındaki karşılığı rahmettir.Bütün varlığa, bütün canlılara karşı merhametli olmaktır. Barış’ın dar manasını yani savaşın zıttı anlamda kabul edersek Allah resulü için barışın en büyük ilkesi adalettir. Kin, nefret ve öfke ile hareket etmemektir. İslam’ın adaleti daima merhamet yüklü bir adalettir. Barış’ın ilkesi ahde vefadır. Emanete riayettir.Hudeybiyemusalahası Allah Resulü’nünbarış anlayışının bütün insanlığa verilmiş dersidir.
Muhterem Hocam, Peygamber Efendimiz (a.s.m) bir hadis-i şeriflerinde ‘’ben hem kılıç hem de barış peygamberiyim’’ buyurmaktadır. Yine Kur’an içerisinde birçok ayet savaş ve savaş hukuku ile alakalı olarak yer almaktadır. O’nun yirmi üç yıllık hayatına ve Kur’an-ı Kerim’e bu gözle bakıldığında neler söylenebilir?
Söylediğiniz ifadelerle bir hadis olduğunu ben hatırlamıyorum. Her hadisin bir evi vardır.Vurud sebebini, nerede, nasıl, kime söylediğini yok sayarak nakledilen hiçbir söz Allah resulünü doğru ifade etmez. Şüphesiz kılıç ok ve mızrak Resulullah’ın hayatında olmuştur. Savaşta olmuştur, barışta olmuştur ancak Kılıç ve Mızrağı Allah Resulü’nün gönderiliş gayesi olarak ifade eden rivayetler doğru değildir.Bilebildiğim kadarıyla gönderiliş gayesini ifade eden üç hadis vardır. Bu üç hadiste rahmet, ilim ve ahlak zikredilmiştir. Ben muallim olarak gönderildim, ben rahmet olarak gönderildim, ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim vardır. Fakat ben savaşmak için gönderildim yoktur.Ahmed bin Hanbel’in rivayet ettiği “Ben Kıyamet öncesinde seyf ile gönderildim” rivayeti bu manada ele alınamaz.Bu ve benzer hadislerin irad edildiği yer taif’tesakifkabilesi barış’ın şartlarını Reddettiklerinde söylenmiştir.Bu konu bu söyleşiye sığmayacak kadar uzundur.
Müslim’in rivayet ettiği bir hadiste Allah resulü Şöyle buyurmuştur; “ Ben Muhammed’im ben Ahmedim ben haşirim ve ben tövbe peygamberiyim, ben rahmet peygamberiyim.Bazı raviler Müslim’e muhalefet ederek tövbe yerine Merhamet, rahmet yerine de Melhame kelimelerini koyarak rivayet ettiler. Kaldı ki melhame kelimesini sadece savaş olarak tercüme etmek eksiklik olur.Melhame savaşda dahil her türlü mihnet ve sıkıntıya katlanmaktır. Elbette Allah resulü kötülüğe ve fesada karşı Sadece kalp ile buğz eden bir peygamber değildir .Hatta Kalp ile buğz etmeyi imanın en zayıf derecesi kabul etmiştir.O aynı zamanda kötülüğe eli ile müdahale ederek düzeltmeyi de emretmiş ve ümmetine bunu salık vermiştir. Emri bil maruf ,nehy-i anilmünker toplumsal murakabenin ilkesidir. Mekke’nin fethine giderken sancağı elinde bulunduran saâd bin Ubade“Bugün savaş günüdür, bugün Allah’ın kan dökmeyi helal kıldığı gündür,Bugün Allah’ın kureyşizelil kılacağı gündür” dediği için sancağı elinden almış Hz Ali’ye vermiş ve sonra da “Bugün merhamet günüdür,Bugün Allah’ın kan dökmeyi haram kıldığı gündür, Bugün Allah’ın kureyşiaziz kıldığı kılacağı gündür” sözlerini unutmamalıyız. Bir komutan olarak Mekke’nin fethi yolunda yeni yavrulayan bir köpeğin ve yavrularının zarar görmemesi için bir sahabeyi başında nöbetçi olarak dikmesi savaşa giden sahabeye bir merhamet dersidir.
Muhterem Hocam, Peygamber Efendimiz’in (a.s.m) Medine’de Yahudilerle imzalamış olduğu ‘’Medine Vesikası’’ nın güncelleştirilmesi mümkün müdür? Küresel barışın sağlanması noktasında bu anlaşma bir örneklik teşkil edebilir mi?
Acizane kanaatim odur ki, Medine vesikası barış dolu bir hayatın içinde nokta mesabesindedir.Ancak yine de farklı din mensupları ile birlikte yaşama konusunda her kelimesi her cümlesi önemlidir.Hz Ömer’in Kudüs halkı ile yaptığı sözleşmeler Osmanlı sultanlarının farklı din mensuplarına verdikleri ahidnamelerin kaynağı Medine vesikasıdır. NecranlıHristiyanlarla yaptığı sözleşme ve diğer sözleşmeler de önemlidir.Küresel barış’ı sağlayacak en büyük vesika Kuran’dır İşbu Medine Vesikası Kuranı yaşanmış bir hayata dönüştüren Allah Resulü’nün sünnetinin bir örneğidir.
Muhterem Hocam, bugün İslam Dünyası küresel barışın bir aktörü olabilir mi? Bugün dünyayı yönetme iddiasında olan küresel güçlerin kendi çıkarları için yaptıkları ve yapmayı planladıkları şeyler ortada iken İslam dünyası bunu gerçekleştirebilmek için hangi temel sorumlukları ve ilkeleri yerine getirmelidir?
Önce bugün Kur’an’ın öngördüğü, Resul’ün arzu ettiği bir İslam dünyası var mıdır? Zira daha önce de ifade ettiğim gibi selamın olmadığı bir dünya İslam’ın Dünyası olur mu? kendi barışını temin edemeyen bir İslam dünyası nasıl küresel barış’ın bir aktörü olabilir.
Hayırlı ümmet olmanın ölçüsü imanla beraber emr-i bi’l Maruf nehy-i Ani’lmünkerdir. Adaleti ayakta tutan şahid ümmet olmadan İslam dünyası olunmaz. İfrat ve tefritten uzak vasat/merkez ümmet olmadan Müslümanlar küresel barışın öncüsü olamazlar. Kendi aralarında zulmü kaldıramayan bir ümmet mazlumiyeti ortadan kaldıramaz.
Muhterem Hocam, son olarak ferdi anlamda barışın tesisi amacı ile bizlere ne gibi sorumluluklar düşmektedir? Bu konuda bize tavsiyerinizi alarak söyleşimizi nihayete erdirelim?
Birey olarak mümin önce eman sahibi olacak, yani güvenilen insan olacak, güveni tesis edemeyen mümin barışın yoluna giremez. Mümin sadece barışçı değil, barışı yapandır. Kalbinde, ruhunda, ailesinde ve çevresinde barışı tesis edemeyen mümin yeryüzünde barışı tesis edemez. Kişinin ameli ne kadar salih olursa o kadar sulh yoluna girmiş olur. Kişi yeryüzünün fasadını önledi oranda müslih olur.
Söyleşi / Talha Kılıç
Dergiye abone ol! (iOS) Dergiye abone ol! (Android)