Ahir zamandayız. Asr-ı saâdet dönemini ve o dönemin şahsiyetlerini, sahâbe efendilerimizi tanımamızın elzem olduğu dönemlerden geçiyoruz. Her birinin farklı bir âlem oluşu, kendilerine has hikayelerinin oluşu bizi derinden etkiliyor. Hikayelerinin sonu hep birbirlerine benzer bir son ile bitiyor. Allah ve Resûlü’nün yolunda harcanmış bir ömür ile hayatlarını hitama erdirmek.
Tam da burada, biraz sonra hayatını tafsilatlı bir şekilde anlatacağımız Abdullah b. Mes’ûd’un şu iki sözünü aktaralım:
“Hak ve hakikat, ağır ve zordur. Batıl ve yalan, kolay ve tatlıdır. Nice zevkler vardır ki ardında uzun süre üzüntü bırakır.”
“Ashâbın yolundan yürüyün, çünkü ileride Allah’ın kitabını okuyupta tatbik etmeyen insanlar çoğalacaktır.”
Her biri son nefeslerine kadar Allah ve Resûlü’nün hasretiyle göçüp gittiler bu dünyadan. Gittiler, gittiler ve bize ulaşılması zor ama gayreti de asla elden bırakmamız gereken bir hayat bıraktılar. Onlar varılacak noktaya gitmemiz ve yolda kaybolmamamız için yolumuzu aydınlatan rehberlerdir.
Abdullah b. Mes’ûd’un hikayesine gelecek olursak, ailesi ve İslâmiyet öncesi hayatıyla alakalı çok fazla bir malumata sahip değiliz. Doğum tarihi miladî 592’dir. Yani nübüvvetten 18 yıl önce doğmuştur.
Babası, Abdullah b. Hâris b. Zühre’nin halîfi idi. Bu sebeple o da Benî Zühre’nin halîfi olarak tanınmıştır. Abdullah b. Mes’ûd fakir bir ailenin çocuğu olduğu için pek tanınmayan biriydi. Çocukluğunda Ukbe b. Ebû Muayt’ın sürülerine çobanlık yapmıştır. Bazı kaynaklarda Hz. Hatice ve Hz. Ali’den sonra İslâmiyeti kabul eden üçüncü kişi olarak yazsa da bizzat kendisi, altıncı Müslüman olmaktan şeref duyduğunu söylemiştir. Abdullah b. Mes’ûd’un annesi Ümmü Abd bint Abdüved ve kardeşi Ukbe de ilk Müslümanlardandır. Müslüman olduktan sonra İslâm’ın azılı düşmanlarından olan Ukbe b. Ebû Muayt’ın yanından ayrılıp kendisini dine ve Hz. Peygamber’in (sas) hizmetine adamıştır. Daha sonra Mekke’de diğer Müslümanlarla birlikte o da müşriklerin eziyet ve işkencelerine mâruz kalmıştır. Bundan ötürü Habeşistan hicretlerine katılmıştır. Ayrıca müşriklerin baskı ve işkencelerine karşı cesurca davranmıştır. Nitekim Hz. Peygamber’den sonra Kâbe’de âşikâre bir biçimde Kur’ân okuyan ilk sahâbî olmuştur. Medine’ye ilk hicret edenler arasında da yerini almıştır.
Kaynaklarımız, Hz. Peygamber (sas) dönemindeki bütün savaşlara katıldığını bize bildirmektedir. Bedir’de ise savaştan bir gün önce gece keşif kolunda görev almış ve savaş sırasında yaralı olarak bulduğu Ebû Cehil’i öldürmüştür. Savaştan sonra Hz. Peygamber Efendimiz de Ebû Cehil’i öldürmesinden dolayı Allah’a hamd ederek Abdullah b. Mes’ûd’u övmüş ve Ebû Cehil’in kılıcını ona vermiştir.
Rahman sûresi nazil olunca Efendimiz (sas): “Bu sûreyi Kâbe’nin karşısında hiç çekinmeden kâfirlere haykıracak var mı içinizde?” diye sorduğunda Abdullah b. Mes’ûd’un eli kalkmıştır ama Efendimiz (sas) o zamanki talebeler arasında bedenen en zayıf o olduğu için “Olmaz.” diyerek geri çevirmiştir. Ama tekrar sorduğunda da aynı durumla karşılaşınca Efendimiz (sas) kabul etmiştir.
Medine’de Mescid-i Nebevî’nin arka tarafında Abdullah b. Mes’ûd’a annesiyle birlikte oturacakları bir ev ayrılmıştır, ayrıca kendilerine Resûlullah’ın evine rahatça girip çıkmaları için izin verilmiştir. 23 yıl boyunca Allah Resûlü’nün yanından hiç ayrılmamış ve Dârülerkam’ın daimî öğrencisi olmuştur. Hatta bu yakın münasebet sebebiyle yabancılar onları Peygamber’in ailesinden sanırlardı. Kendisini Resûlullah’ın hizmetine adamış olan Abdullah b. Mes’ûd, Hz. Peygamber bir yere gitmek istediği zaman ayakkabılarını çevirip hazırlar, yolda önünde yürür, yıkanırken perde tutar ve uykuda iken ibadet için uyandırırdı. Bir yere oturduklarında ayakkabılarını çıkarır, muhafaza ederdi. Sesi güzel ve kıraati çok iyiydi. Sahâbe efendilerimiz arasında Resûlullah’a en çok benzeyen bir kimse olarak kabul edilirdi. Efendimiz’in (sas) hayat tarzını, giyim-kuşamını, ahlâk ve tavırlarını örnek almada son derece gayret sarf ederdi.
Kaynakların belirttiğine göre Abdullah b. Mes’ûd kısa boylu, zayıf ve esmer bir kimseydi. Son derece mütevazi bir kişiliğe sahipti. Saçlarını uzatır, temiz ve güzel giyinmeyi severdi. Süründüğü güzel kokularla karanlık gecede bile tanınırdı. Reyta ve Zeyneb adlarında iki hanımı (bk. İbn Sa‘d, VIII, 290), Abdurrahman, Utbe ve Ebû Ubeyde adlarında üç oğlunun olduğu bilinmektedir. Daha çocuk sahibi olmadan Hz. Peygamber (sas) kendisine Ebû Abdurrahman künyesini vermiş ve oğlu olduğunda adını Abdurrahman koymuştur. Abdullah b. Mes’ûd’un hizmetlerini ve büyüklüğünü, onun siyasî ve idarî alandaki faaliyetlerinden çok, İslâmî ilimlerin kuruluşundaki öncülüğünde aramak gerekir.
Abdullah b. Mes’ûd âlim sahabilerdendi. Hadis, fıkıh ve tefsir alanlarında söz sahibi sahâbî efendilerimizdendi. Bize, Allah Resûlü’nden (sas) 848 hadis rivayet etmiş, birçok âlim yetiştirmiş ve İslâmî İlimlerin temellerinin atılmasında doğrudan etkili olmuştur. Muhammed Zâhid Kevserî, Makâlât adlı eserinde; Abdullah b. Mes’ûd’un vefatıyla birlikte gerisinde 4000 âlim bıraktığını söylemiştir. Abdullah b. Mes’ûd hicrî 32, milâdî 653 tarihinde de vefat etmiştir.
Tevfik Furkan Akbuğa
Dergiye abone ol! (iOS)