Tutarlılık kaygısının edep, ahlâk ve ilke hassasiyetinin gereksiz hatta çoğu zaman hor görüldüğü, bunların yerine modalaştırılan yaklaşımların insanları yönlendirdiği bir dünyada yaşıyoruz. Hakikat arayışı yerine manipüle edilmiş, yönlendirilmiş gerçeklik algısının ikâme edildiği, hayatın anlamı üzerine düşünme biçiminden insan ilişkilerine yüklenen fonksiyona, kılık kıyafetten zevklere kadar her halimizin tahakküm altına alınıp belirlenmeye çalışıldığı bir atmosferi soluyoruz. Küresel güç sahiplerinin biçimlendirdiği kavramlarla düşünen, şekillendirdikleri gündemleri konuşan, onların ürettiği ucuz-pahalı oyuncaklarla oyalanan yığınların ise doğal olarak adalet, mantık ve tutarlılık diye bir kaygıları olmuyor, olamıyor.
Mesela terör denildiğinde ne anlaşılacağı da mutlu olmak için nelere sahip olunması gerektiği de aynı hegamonik pencereden belirleniyor ve söz konusu yığınlar tarafından da neredeyse hiç sorgulanamıyor, sadece kabullenilip, yaygınlaştırılıyor. Emr-i bi’l ma’rûf ve nehy-i ani’l münker ilkesinin görmezden gelinmesi, terk edilmesi bu işleyişin en net tezahürü olarak karşımıza çıkıyor ve insana yaşadığı çevreye, dünyaya karşı sorumluluk bilinci yükleyen bu çağrı etkisizleştikçe de zulmün, çirkinliğin ortalığı kaplaması…