Bir Proje olarak Beden ve Ruhun Yaralanışı
Doç. Dr. Sertaç Timur DEMİR
Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O’dur.
Sonra da onun soyunu süzülmüş bir özden, değersiz bir sudan yaratmıştır.
Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfürdü.
Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!
(Secde 32/7-9)
Yaşadığımız görüntü ve gösteri çağında beden, benliğin ifade aracı ve ruhun ikame vasıtası olmuştur. Bir zamanlar faniliğin sembolü olan beden, geldiğimiz noktada hem bir topluma ait olmayı hem de ötekileş(tir)meyi ifade etmektedir. Bunun karşısında varlığın özü ve nihayeti olan ruh ise bedenin parantez içine alınmaktadır. Ruh detaydır, vakti gelince düşünülmesi gerekendir, marjinal maneviyatçı düşünceye has bir istisnadır sanki. Ruh modern insanın sakıncalı kör düğümüyken; beden -pespaye de olsa- haz ve mutluluğun evi gibidir. Ruh, ulvî ve bakî olana muhatapken; beden tüketim endüstrisinin hammaddesidir. Bu nedenle ruh, insanı bütünleşmeye zorlarken; bedense parçalanmaya, bölünmeye, çözülmeye ön ayak olur. Ruhun ilacı ölüm hakikatine taalluk eden eylemlerken; beden tümüyle “bu dünyaya” müpteladır. Ruhun hürriyeti sonsuzlaştırıcı; bedenin özgürlüğü hapsedicidir. Beden, ancak ruhun temayül ve taleplerini izlediğinde mahpusluk vasfından kurtulabilecektir. Ne var ki modern kültür, bedeni ruhun uzağında ve karşısında -imkânsız bir alternatif- olarak…