Teknolojinin, özellikle dijital platformların yaygınlaşmasıyla birlikte, ortaya çıkan sorunlar, ahlâkî ve toplumsal çürümenin en önemli nedenleri haline gelmiştir. Bu sorunları 5 ana başlık altında, dinamiklerini ve toplumsal ahlâkî çürümeye etkilerini derinlemesine inceleyeceğiz;
Dezenformasyon ve Manipülasyon
Mahremiyetin İhlali
Sosyal İzolasyon
Tüketim Kültürü ve Materyalizm
Yapay Zekâ (AI)
Öyleyse başlayalım derinlemesine incelemeye…
Dezenformasyon ve Manipülasyonun Rolü
Dijital teknolojinin hızla yaygınlaşması, dezenformasyon ve manipülasyonu toplumsal çürümenin en önemli nedenleri haline getirmesi, bireylerin özgür iradesini zayıflatırken toplumsal güveni sarsıyor ve ahlâkî değerlerin aşınmasına yol açıyor.
Teknolojinin bilgiyi saniyeler içinde milyonlara ulaştırma gücü, doğru ile yanlışın ayrımını zorlaştırıyor. Özellikle “sahte haberler” ve komplo teorileri, toplumun gerçeklik algısını çarpıtarak kutuplaşma ve güvensizliği besliyor. COVID-19 sürecinde yayılan yanlış bilgiler, toplumsal sağlığı tehlikeye atarken, doğru bilginin maniple edilmesi dezenformasyonun kritik olduğunu gözler önüne serdi.
Sosyal medya algoritmaları, kullanıcıların ilgisini çeken içerikleri öne çıkararak “yankı odası” etkisiyle, bireyleri sadece kendi görüşlerini destekleyen bilgilerle sınırlandırarak farklı perspektiflerin görülmesini engellemesi toplumsal kutuplaşmayı derinleştiriyor. Görüşlerin aşırı uçlara kayması, demokratik süreçleri zayıflatırken, hoşgörü ve diyalog gibi ahlâkî değerlerin erozyona uğramasına neden oluyor.
Bot hesaplara aracılığıyla hedefli ideolojik reklamlar ve ticari içeriklerle bireylerin düşüncelerini, davranışlarını maniple ederek bilinçli kararlar vermesini engelleyip dürüstlük ve şeffaflık gibi değerlerin aşınmasına yol açarak toplumsal güveni sarsıyor.
Sürekli manipülatif içeriklere maruz kalmak, bireylerin zihinsel sağlığını olumsuz etkiliyor. Kaygı, stres ve güvensizlik gibi duygular, toplumsal bağların zayıflamasına ve bireylerin birbirine karşı daha şüpheci yaklaşmasına neden oluyor. Örneğin, sosyal medyada sürekli olumsuz haberler ve korku içerikleriyle karşılaşmak, bireylerin toplumsal yaşama katılımını azaltarak toplumsal sağlığı zayıflatıyor. Dezenformasyon, özellikle etnik, dini veya diğer farklılıklar üzerinden yürütüldüğünde, toplumsal barışı tehdit ederek çatışmaları körüklüyor. Yanlış bilgilerin yayılması, farklı topluluklar arasında şiddet olaylarının artmasına neden olarak toplumsal bütünlüğü zedeliyor.
Ahlâkî değerlerin aşınması, dezenformasyon ve manipülasyonun en ciddi sonuçlarından biri. Yalan haberlerin yayılması, doğruyu söyleme ve dürüstlük gibi değerleri zayıflatırken, bireylerin özgür iradesini etkilemesi, toplumda bencilliği ve çıkar odaklı davranışları artırarak ahlâkî çürümeyi hızlandırıyor.
Bu tür sorunların üstesinden gelmek için teknoloji şirketlerinin tehdit içeren algoritmaları daha hızla tespit edilip engellenmesi büyük önem taşıyor. Ayrıca, bireylerin dijital okuryazarlık becerilerinin geliştirilmesi ve doğru kaynaklara ulaşma konusunda bilinçlendirilmesine yönelik gerçek dezenformasyonla mücadele için yasal düzenlemeler yapması ve etkin şekilde uygulanması, toplumun geleceği için kritik adımdır.
Mahremiyet İhlalinin Rolü
Mahremiyetin ihlali, dijital teknolojinin ahlâkî ve toplumsal çürüme üzerindeki en önemli etkilerinden biri olduğu için bireylerin psikolojik sağlığını doğrudan etkiler.
Sürekli izlenme ve teknolojik dinlenme hissi, kaygı, stres ve güvensizlik duygularını artırarak bireylerin toplumsal yaşama katılımı ve dayanışmayı zayıflatması, toplumsal çürümenin önemli belirtilerinden biridir. Ayrıca bireyler arasındaki güven ilişkilerini zayıflatarak toplumsal bağları koparıp yalnızlaşmayı artırır. Psikolojik etkileri ise toplumun genel sağlığını olumsuz yönde etkileyebilir.
Teknolojinin gelişmesiyle birlikte, devletler ve şirketler bireylerin her hareketini izleyebilir hâle gelmiştir. Kameralar, yüz tanıma sistemleri ve gözetim teknolojileri, özgürlükleri kısıtlayarak bireylerin kendilerini sürekli gözetleniyormuş gibi hissetmesine neden olur. Özellikle otoriter rejimlerde gözetleme teknolojileri, farklı sesleri bastırmak için kullanılarak bireylerin ifade özgürlüğünü kısıtlayarak toplumsal katılımı azaltır ve korku kültürünü yaygınlaştırarak toplumsal çürümeyi tetikler.
Teknoloji şirketleri, kullanıcıların kişisel verilerini (konum bilgisi, alışkanlıklar, iletişim kayıtları vb.) büyük ölçekte toplayarak reklamcılık, pazarlama ve siyasi manipülasyon gibi amaçlarla kullanabilir. Cambridge Analytica skandalı örneği, bireylerin özgür iradesini nasıl zayıflattığını ve toplumsal güveni sarstığını açıkça ortaya koymuştur.
Cambridge Analytica 2018’de Facebook üzerinden toplanan milyonlarca kullanıcının verileri, kişilik testi uygulaması aracılığıyla izinsiz olarak toplanarak 2016 ABD başkanlık seçimleri ve Brexit referandumu gibi önemli siyasi süreçlerde propaganda materyalleri oluşturmak için kullanıldı. Skandal, sosyal medyanın siyasi manipülasyondaki rolü ile veri güvenliği konularında küresel uyanışa yol açmakla kalmayıp dürüstlük ve şeffaflık gibi ahlâkî değerlerin aşınmasına neden olarak toplumsal çürümeyi ortaya koymuştur.
Dijital platformlar, ücretsiz hizmetler sunarken kullanıcıların kişisel verilerini reklamcılık amacıyla toplayıp satması mahremiyeti zayıflatır ve özel hayatları ticari nesneye dönüştürür. Böylelikle, planlı veri ihlalleri milyonlarca kişinin hassas bilgilerinin kötü niyetli kişilerin eline geçmesine neden olur. Özellikle sağlık kayıtları ve finansal bilgiler gibi kritik verilerin sızması, bireylerin ekonomik özgürlüklerini ve yaşamlarını ciddi şekilde tehdit eder, toplumsal güveni zedeler.
Bu bağlamda dijital teknolojinin ahlâkî değerleri aşındırması, mahremiyet ve güvenliğin kırılgan hâle gelmesiyle birlikte, çıkar odaklı davranışlar toplumsal çürümeyi hızlandırması, kolektif sorumluluk bilincini zayıflatıyor. Mahremiyetin korunması için devletlerin teknoloji şirketlerine yönelik sıkı düzenlemeler getirmesi, verilerin toplanma, saklanma ve kullanım süreçlerinin denetimi büyük önem taşıyor. Ayrıca, mahremiyet haklarını koruyan yasaların güçlendirilmesi, bireylerin dijital okuryazarlık becerilerinin artırılması ve toplumsal değerleri önceleyen STK’lar ile devlet kurumlarının etkin rolü süreçte kritik adımlar olarak öne çıkıyor.
Sosyal İzolasyonun Rolü
Teknolojinin, özellikle dijital iletişim araçlarının yaygınlaşması, sosyal izolasyonu artırarak ahlâkî ve toplumsal çürümeye neden olurken, bireyler arasındaki yüz yüze iletişimi azaltmış, duygusal bağları zayıflatarak toplumsal dayanışmayı zedelemiştir.
Sanal ilişkiler, gerçek ilişkilerin yerini alarak yüzeysel ve geçici bağlantıların yaygınlaşmasına neden olmuştur. Özellikle sanal ortamlarda kurulan ilişkiler, gerçek hayatta karşılık bulmadığında, bireylerin duygusal olarak yalnız hissetmesine neden olması, toplumsal bağların zayıflamasına ve ahlâkî değerlerin erozyona uğramasına katkıda bulunmuştur.
Sürekli sanal ortamlarda vakit geçiren bireyler, gerçek hayatta yalnızlık hissetmeye başlamış olması kaygı, depresyon ve stres gibi psikolojik sorunları tetiklemiştir. Birçok insan, sosyal medyada binlerce “arkadaşa” ve takipçiye sahip olmasına rağmen, gerçek hayatta derin bağlar kuramadığı için kendini her zaman yalnız hissetmektedir.
Sosyal izolasyon, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı zayıflatarak ortak mücadele ruhunu zedelemiştir. Komşuluk ve aile ilişkilerinin azalması, toplumsal bağların kopmasına neden olmuştur. Eskiden mahallelerde düzenlenen yardımlaşma ve ramazan etkinlikleri, yerini bireysel yaşam tarzlarına bırakmış olması toplumsal dayanışmanın zayıflamasına yol açmıştır. Örneğin, bir aile yemeği sırasında veya bayram ziyaretinde herkesin telefonuyla ilgilenmesi, yüz yüze iletişimin yerini sanal etkileşime bırakması, somut örnektir.
Sorunun üstesinden gelmek için bireylerin yüz yüze iletişimi artırması, aile ve arkadaşlarla düzenli buluşmalar düzenlemesi ve toplumsal etkinliklere katılması gerekmektedir. Haftada bir kez aile yemekleri düzenlemek veya arkadaşlarla çay içip doğa yürüyüşlerine çıkmak, bir araya gelmeyi sağlayacak planlı etkinlikler düzenlemek bağları güçlendirebilir.
Teknoloji şirketleri, kullanıcıların sanal ortamlarda daha az zaman geçirmesini teşvik eden önlemler almalı, örneğin ekran süresini sınırlayan uygulamalar geliştirmelidir. Devletler ise toplumsal dayanışmayı güçlendirecek politikaları destekleyen programlar oluşturmalıdır.
Bu bağlamda sosyal izolasyon, ahlâkî ve toplumsal çürüme üzerindeki en önemli etkilerinden biri olduğu için doğabilecek sorunlar bireylerin yüz yüze iletişimini azaltır, yalnızlık duygusunu artırır ve toplumsal dayanışmayı zayıflatır. Alınabilecek önlemler, bireysel ve toplumsal düzeyde büyük önem taşır. Bireylerin ve toplumun ahlâkî ve sosyal sağlığını korumak, ancak dinamik önlemlerle mümkün olabilir.
Tüketim Kültürü ve Materyalizmin Rolü
Teknolojinin, özellikle dijital reklamcılık ve e-ticaret platformlarının yaygınlaşmasıyla birlikte, tüketim kültürü ve materyalizm, ahlâkî çürümenin önemli tetikleyicileri haline gelmiştir. Sürekli daha fazla tüketmeye yönlendiren reklamlar ve içerikler, bireylerin maddi çıkarlara odaklanmasına ve manevi değerlerin aşınmasına neden olması ahlâkî çöküntüyü tetikler.
Materyalizmin yükselişi, bireylerin sahip oldukları nesnelerle kendilerini ifade etme eğilimini artırırken, ahlâkî değerlerin yerini bencillik ve tüketim hırsına bırakmasına neden oluyor. Sosyal medya platformları, lüks ürünler sergilemeyi teşvik ederek maddi varlıklara aşırı değer verilmesine ve manevi değerlerin göz ardı edilmesine yol açarken, nesiller arasındaki paylaşım ve dayanışma gibi değerlerin zayıflamasına ve bireylerin statü ile maddi başarıyı toplumsal değerlerin önüne koymasına neden olarak ahlâkî çürümeyi hızlandırıyor.
Tüketim kültürü, bireylerin borçlanmasına ve finansal sorunlar yaşamasına yol açar. Kredi kartları ve taksitli ödeme seçenekleri, ihtiyaç duyulmayan nesnelerin kolaylaştırırken, bireylerin finansal açıdan zor duruma düşmesine ve toplumsal eşitsizliklerin artmasına neden olur. Borçlanma sorunları, ahlâkî çürümenin en önemli belirtilerinden biridir.
Tüketim kültürü, doğal kaynakların hızla tükenmesi ve kirliliğin artmasıyla çevresel etkilerini giderek daha fazla hissettiriyor. Elektronik atıklar, çevreyi ve toplumsal sağlığı olumsuz etkilemesi, gelecek nesillere karşı sorumluluklarımızın göz ardı edip bencil davranışlarını artırarak toplumsal sorumluluk bilincinin zayıflamasına neden oluyor. Çevreye duyarsız tüketim anlayışı, ahlâkî çürümeyi hızlandırırken, sürdürülebilir geleceği tehlikeye atıyor.
Toplumsal eşitsizliklerin artması, tüketim kültürünün başka sonucudur. Lüks ürünlere erişen bireyler ile erişemeyen bireyler arasındaki uçurum büyüdükçe, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirme potansiyeli, barışı tehdit ederken, ahlâkî değerlerin zayıflamasına neden olur. Paylaşım ve dayanışma gibi değerlerin yerini, rekabet ve çıkar odaklı davranışlar alır. Böylece ahlâkî çürüme, kendini toplumsal adaletin göz ardı edilmesiyle gösterir.
Bu bağlamda tüketim kültürü ve materyalizmin etkilerini azaltmak için bireyler, bilinçli tüketim alışkanlıkları geliştirmeli; ihtiyaç duyulmayan ürünlerden kaçınmalı, ikinci el ve çevre dostu ürünleri tercih etmelidir. Teknoloji şirketleri, sürdürülebilir yaşam tarzlarını destekleyen içerikler sunarak sürece katkıda bulunmalıdır. Devletler ise dijital tüketim kültürünü azaltacak politikalar geliştirip etkin uygulayarak toplumsal ahlâkın korunmasına katkı sağlama amaçlı adımlar, teknolojinin sorumlu kullanımını teşvik ederek toplumun çürümesine engel olabilecek ahlâkî ve sosyal sağlığını korumada büyük önem taşır.
Yapay Zekânın (Aİ) Rolü
Yapay zekâ (AI), toplumsal ve ahlâkî çürümeyi derinleştirebilecek güçlü dinamik etkiye sahiptir. Etkiler, işsizlik, ayrımcılık, mahremiyet ihlali, etik sorumluluk, manipülasyon ve sosyal izolasyon gibi alanlarda kendini gösterir. Her bir konu, toplumsal yapıyı zayıflatarak ahlâkî değerlerin aşınmasına neden olabilir.
Yapay zekâ ve otomasyon, özellikle rutin ve tekrarlayan işlerde insan emeğinin yerini alarak işsizliği artırabilir. Üretim hatları, lojistik ve hatta bazı beyaz yakalı işler (örneğin, muhasebe, veri analizi) otomatikleştirildiğinde, düşük vasıflı işçiler ve orta sınıf olumsuz etkileneceği için ekonomik eşitsizlikleri derinleştirirken, toplumsal huzursuzluğu artırır ve ahl çürümeyi hızlandırır.
Ayrımcılık, yapay zekanın diğer olumsuz etkisidir. AI sistemleri, eğitim verilerindeki önyargıları yansıtarak siyasi görüş, cinsiyet, din, ırk veya yaş temelli ayrımcı kararlar verebilir. İşe alım süreçlerindeki önyargılar, toplumsal adaleti zedeler ve ayrımcılılar eşitsizlikleri artırır. Ayrımcılık, adalet ve eşitlik gibi temel ahlâkî değerlerin aşınmasına yol açarak toplumsal çürümeyi tetikler.
Mahremiyet ihlali, yapay zekanın bir başka kritik sorunudur. AI, bireylerin kişisel verilerini toplama ve analiz etme konusunda büyük potansiyele sahiptir. Yüz tanıma teknolojileri ve veri madenciliği, bireylerin sürekli gözetlenmesine neden olacağı için özgürlükleri kısıtlar ve toplumsal güveni zayıflatarak ahlâkî çürümeyi hızlandırır.
Etik sorumluluk, yapay zekanın en karmaşık konularından biridir. AI sistemleri, özerk kararlar aldığında sonuçlarından kimin sorumlu olacağı belirsizdir. Otonom araçlarda kazalar, sağlık sistemlerinde yanlış tıbbi kararlar veya adalet sistemlerinde önyargılı sonuçlar ile toplumsal adaleti zedeleyecek belirsizlikler, etik değerlerin aşınmasına ve toplumsal çürümeye katkıda bulunur.
Manipülasyon ve dezenformasyon, yapay zekanın diğer tehlikesidir. Derin sahte (deepfake) teknolojisi, gerçekçi görüntüler ve sesler oluşturarak yanıltıcı bilgiler yayabilir. Hedefli reklamlar, bireylerin düşünce ve davranışlarını manipüle etmek için kullanılabilecek olması, toplumun gerçeklik algısını çarpıtarak kutuplaşma ve güvensizliği artırır, ahlâkî değerleri zayıflatır.
Sosyal izolasyon, yapay zekanın olumsuz etkisidir. Sanal asistanlar ve chatbot’lar, bireylerin gerçek insan ilişkilerinden uzaklaşmasına neden olabilir. Sosyal medyada yapay zeka tarafından üretilen içerikler, yüz yüze iletişimi azaltarak toplumsal bağları zayıflatırken, sosyal izolasyonu artırarak ahlâkî çürümeyi hızlandırır.
Yapay zekanın olumsuz etkilerini minimize etmek için teknoloji şirketleri üzerinde devletlerin daha sıkı düzenlemeler getirmesi gerekmektedir. Faydalı algoritmalar ile önyargının önlenmesi, güçlü veri koruma yasaları ve etik standartlar büyük önem taşırken, bireylerin dijital okuryazarlık becerilerinin geliştirilmesi, yapay zeka teknolojilerinin daha bilinçli kullanılmasını sağlayabilecek çabalar, toplumun ahlâkî ve sosyal sağlığını korumak için kritik rol oynar.
Yapay zeka, toplumsal ve ahlâkî çürümeyi derinleştirebilecek güçlü araç olduğu için doğru düzenlemeler ve etik standartlarla kontrol altına alınabilir ve toplumun geleceği korunabilir.
Ahlâkî Çürümeye Karşı Dijital Mücadele
Dijital çağın dezenformasyon, mahremiyet ihlali, sosyal izolasyon ve tüketim kültürü gibi sorunları, toplumsal ahlâkı derinden sarsarak küresel elitlerin “Büyük Sıfırlama” planlarıyla uyumlu dijital köleliğe zemin hazırlamaktadır. İslâm, her türlü tehditlere karşı insanlığın özgür iradesini ve ahlâkî değerlerini korumayı öngörür.
Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, “İyilik ve takva üzere yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın.” (Maide, 5/2) ayetiyle toplumsal dayanışma ve adaletin önemini vurgularken, “Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın.” (Hucurat, 49/12) âyetiyle dedikodu ve yanlış bilgi yaymayı yasaklayarak ahlâkî çürümeye karşı kalkan oluşturur. Peygamber Efendimiz (sas), “Mümin, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizi, “İman”, 12) hadisiyle toplumsal güven ve dürüstlüğün temelini hatırlatırken, “Kim kötülük görürse onu eliyle değiştirsin; buna gücü yetmezse diliyle, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin.” (Müslim, “İman”, 78) hadisiyle aktif mücadele ruhunu aşılar.
Sonuç olarak gerçek İslâmî değerler, dijital çağın ahlâkî çürümesine karşı bilinçli, dürüst ve sorumlu davranışları teşvik ederek toplumsal güveni ve insanlığın özgürlüğünü korumayı hedefler. Bu ilkeler ve değerler küresel manipülasyonlara karşı dirençli toplumsal yapılar ve dijital platformlar inşa etmeyi mümkün kılar.