Ümmü Seleme validemiz, nübüvvetten 13 yıl önce Mekke’de dünyaya gözlerini açmıştır.Babası Ebû Ümeyye cömert olduğu ve birlikte seyahat ettiği yolcuların yiyeceklerini karşıladığı için “Zâdü’r-rekb” (kafilenin azığı) unvanıyla anılırdı.Annesi Firâsoğulları’ndan Âtike bint Âmir el-Kinâniyye’dir. Sahâbeden Abdullah, Âmir, Züheyr,Muhâcir, Reyta ve Karîbe onun kardeşleri,Hâlid b. Velîd amcasının oğludur.[1]
Peygamber Efendimizden (sas) önceki eşi olan olan Ebû Seleme, ilk Müslümanlardandı.Habesiştan hicretine beraber gitmişlerdi. Mekkelilerin Müslüman olduğu, artık Mekke’ye dönebilecekleri söylentileri üzerine Mekke’ye gelmişler ancak ne yazık ki söylentilerin doğru olmadığını eşi ve çocuğundan ayırmak suretiyle göstermişti Mekke müşrikleri. Onun için bir yıl süren ağır bir imtihan döneminde eşi Ebû Seleme Medine’ye yalnız başına hicret etmek zorunda kalmış, oğlu Seleme’ye ise kocasının akrabaları el koymuş, anne-oğulu ayırmışlardı. Ama her imtihanın bir bitiş vakti vardı Ümmü Seleme’nin mi, küçük yaştaki oğlu Seleme’nin mi, yoksa eşi ve çocuğundan ayrılmak zorunda bırakılan Ebû Seleme’nin mi gözyaşları dergâh-ı izzette kabul gördü bilinmez işte bir imtihan daha sona ermiş ve aile yeniden bir araya gelmişti hem de asr-ı saadetin saadet kaynağı Peygamber Efendimizin (sas) yanı başında, Medine’de.
İmtihanlar ile dolu bir yaşam Ümmü Seleme validemizin hayatını okurken dünyanın bir imtihan alanı olduğu gerçeği insanı kuşatır. Uzun ömründe ilk Müslümanlardan olan güzel ahlak sahibi Ebû Seleme ile yaptığı mutlu evliliği, Müslüman olmalarıyla Mekke’de karşılaştığı sıkıntılar, Habeşistan’da emin bir kimse olan Necaşi Ashame’nin himayesinde rahat bir ortama tam kavuştuk derken, Hıristiyan halkın bazı haksızlıkları ardından Mekke’ye dönüş ve tekrar hicret…Bu kadarla kalmamıştı Ümmü Seleme’nin hayat sergüzeşti. Hicretten sonra Uhud savaşında çok sevdiği eşi yaralandı ve bir müddet sonra yara nüksedip biricik eşini ondan aldı. Üstelik o hasta yatağındayken Ümmü Seleme “Birbirimize söz verelim ben ölürsem sen evlenme sen ölürsen de ben evlenmeyeyim böylece cennette de birlikte olalım” demişti.
Ancak kocası ondan bir söz aldı “Ben ölünce benden daha hayırlı biriyle evlen” diye. Kim bilir ne kadar zor bir sözdü bu Ümmü Seleme için kim Ebû Seleme’den daha hayırlı olabilirdi ki? Sonunda korktuğu olmuş ve eşini kaybetmişti. Ümmü Seleme bir teselliye o kadar çok ihtiyacı vardı ki bir tarafta vefatından önce eşine verdiği söz aklında bir yandan biricik eşinin sevgisi hâlâ yüreğinde bu halde Peygamber Efendimiz’e sordu Ümmü Seleme nasıl dua edeyim Ya Resûlüllah? Çünkü biliyordu Ümmü Seleme hayat bir imtihandı ve bu imtihanda sadece Allah’ın yardım ettiği kullar başarılı olabiliyordu. Bu yüzden sordu bu imtihanı kaybetmemesi bilakis kazanması için Rabbisine nasıl iltica etmeliydi? Peygamber (sas) buyurmuştu ki: “Kimin başına bir musibet gelir de Allah’ın ona emrettiği şekilde, ‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz.’ der ve ardından da ‘Allah’ım! Bu musibetten bana bir ecir ve ondan daha hayırlısını ver.’ derse Allah (cc) bunu gerçekleştirir.” [2]
En hayırlıya nasip olmak Ümmü Seleme iman etmiş bir kadındı hem de tüm kalbiyle. Tabi ki Peygamber Efendimiz (sas) bir müjde verirse bu gerçekleşirdi. Ama o aynı zamanda seven bir kadındı. Ebû Seleme’den daha hayırlı kim olabilir ki diye düşünmekten kendini alıkoyamadı.
Ashab da tıpkı bizler gibiduygular yaşayan ağlayan, üzülen,seven, âşık olan insanlardı. Ama onları bize rehber yapan tarafları duygularını imanlarının önüne bir engel yapan kimseler değil, duygularını da kendilerine basamak yapıp iman yolunda bir kat daha yükselen insanlar olmalarıydı. Ümmü Seleme de tıpkı böyle yaptı.Çok seviyordu rahmetli eşini ama eğer Resûlüllah kendisine bir dua öğrettiyse bunu mutlaka yapmalıydı.
Ve dua etti “Allah’ım! Bana Ebû Seleme’den daha hayırlısını ver diye. Biliyordu Ümmü Seleme, Allah’ın (cc) mülkü sonsuzdu. Herşeyin sahibine sığındı bütün kalbiyle inanarak istedi Allah’ım bana Ebû Seleme’den daha hayırlısını ver… Dua edin icabet edeyim diyen alemlerin Rabbi kabul etti duasını Ümmü Seleme’nin ve dünyada bile eşi daha bulunmayan bir eş nasip etti ona. Alemlerin seyyidi ile nikahı kıyılmıştı Ümmü Seleme’nin duanın nasıl bir güç olduğuna daha doğrusu herşeye gücü yetene sığınmanın insana nasıl bir kuvvet verdiğine bizzat şahit olmuştu Ümmü Seleme. Artık o bizim annelerimizden biriydi.Evliliğinden birkaç hatıra naklederken bizi bir kez daha Peygamber Efendimize (sas) hayran bırakmıştı.
Ebû Seleme’den olan kızı Zeynep dünyaya gelmiş böylece iddeti bitip bir süre sonra da Yusuf yüzlü, İbrahim kalpli nebiye eş olmuştu. Bebeğini emzirdiği için Resûlüllah onu ziyaret ettiğinde oturup konuşur muhabbet ederler ancak yatağına girmezdi. Çocuğun annesinden süt içme hakkını elinden almayı hiç düşünmemişti.Peygamber Efendimiz (sas) Nasıl düşünebilirdi ki? O alemlere rahmet olsun diye gönderilmişti. Ama ashabı onu düşünürlerdi.Bir gün Ümmü Seleme validemizin süt kardeşi Ammar b. Yasir gelmiş ve Zeynep bebeği alıp süt anneye götürmüştü.
Peygamberimiz (sas) gelip Zeynep’i göremeyince “Zünap nerde?” diye sormuştu. Zeynep bebeğe sevgisinden böyle hitap ederdi. Durumu anlatınca Ümmü Seleme akşam kendisine geleceğini söylemişti Peygamberimiz hanesini şereflendirecekti…
“Sen kalk, ashabın seni izleyecektir!…”Nübüvvetin zorlu yıllarında Ümme Seleme validemiz her zaman yanı başındaydı Peygamberimizin.
Hudeybiye’de yapılan anlaşmanın mü’minlerin aleyhine olduğu düşünen Ashab-ı Kiram belki Resûlüllah (sas) düşüncesinden vazgeçer diye itaat etmemişti tıraş olup kurbanlarınızı kesin emrine. Üç defa tekrarlanmıştı emir ama hiçbir hareketlilik yoktu. Efendimiz üzgün bir ruh haliyle çadırına gelmişti. Ümmü Seleme’ye ashabının emirlerine itaat etmediğini söylemişti. Kadınların akıllarının almayacağı bir konu olduğunu düşünüp Ömer’ini, Ebû Bekir’ini alıp bir toplantı yapmamıştı.Tıpkı vahiy ilk indiği zaman ne yapacağını bilemediğinde Hatice’sinin yanına geldiği gibi şimdi de Ümmü Seleme’nin yanındaydı. Ne Hatice’si ne Ümmü Seleme’si de mahcup etmemişti onu.Ümmü Seleme validemiz de tıpkı Hatice annemiz gibi ferasetli bir kadındı ve şu tarihi sözleri söyledi:“Sen kalk tıraşını ol kurbanını kes ya Resûlüllah ashabın seni izleyecektir.”Tıpkı söylediği gibi olmuştu.Ümmü Seleme’nin ashabı verilen emirden geri dönülmeyeceğini anlayarak adeta birbirleriyle yarışırcasına emri tatbik etmişti.[3]
Bu ve benzeri kritik olaylardaki ferasetli ve dirayetli duruşuyla annelerimiz arasında farklı bir yeri vardı Ümmü Seleme’nin. Hz. Aişe’den sonra en çok hadis rivayet ederek bize fıkhî, ahlakî ve imani konularda yol gösterecek rivayetler aktarmıştır.Allah ondan ebediyen razı olsun, bizleri de onun imtihanlar ile dolu hayatındaki sabır, sevda, feraset ve dirayet timsallerinden istifade etmeyi nasip etsin…