Bedir’e, Uhud’a çıkar gibi Hayber’e doğru yürüyordu Resûl-i Zişan. Arkasından da gözlerinden Allah (cc) ve Resûlü’ne (sas) sevdaları okunan Sahabe-i Güzin. Hayber Kalesi’nin önünde Sahabe Resûlü’nü (sas) dinliyordu. “Yarın sancağı öyle birine vereceğim ki, Allah (cc) ve Resûlü (sas) onu sever, o da Allah (cc) ve Resûlü’nü (sas) sever.”[1] Bu sözün ardından sahabenin gönlünde tıpkı Hayber’in yıldızlarına benzeyen bir ışık doğmuştu. Hz. Ömer (ra) “ Kumandanlığı o günkü kadar arzuladığım bir zaman olmamıştı.” diyecekti. Sabah olduğunda Resûlüllah (sas) gözleriyle birini arayarak yaklaşıyordu. Ve mübarek ağzından şunlar döküldü: “Ali nerede?”
Hudeybiye Anlaşması’nda kalemi tutan o el Hayber günü sancağı tutmuş, hicret günü de Aleyhissalatu Vesselam’ın yatağında nöbete durmuştu. Öyle ki yıllar sonra şunu diyecekti: “Vallahi şu an elli küsür yaşındayım; halen o gece ki uykuyu arıyorum.” Demek ki Hz. Ali (ra) istikametini hicret gününden almıştı…
Hz. Ali’nin (ra) hicret gecesindeki o uykuyu araması, Halid b. Velid’in (ra) ölüm döşeğinde şehadeti aramasına benziyordu. Nesibe’nin (ra) Uhud’a dalışı, Abdullah b. Revaha’nın (ra) beyitleriyle düşmana ok atmasına benziyordu. Abdullah b. Cahş’ın (ra) duası Hamza’nın (ra) şehadetine benziyordu. Enes b. Malik’in (ra) Allah Resûlü’nün (sas) yanından ayrılmaması, Hind b. Ebû Hale’nin (ra) Hz. Ali’nin (ra) arkasından ayrılmamasına benziyordu. Öyle ki ona “Neden hep Ali’nin (ra) arkasındasın?” diye sorulduğunda Hinde b. Ebû Hale (ra) şunları söyleyecekti: “Yoksa siz hissetmiyor musunuz? Ali’den (ra) Peygamberimizin (sas) kokusu geliyor.”
Üzerine nebevi koku sinen Aliyyü’l-Murteza (ra) iman ettiği ilk günden Resulullah’ın (sas) vefatına kadar her zaman Allah Resûlü’nün (sas) yanında olmuş ve onu en iyi tanıyanlardan arasında yer almıştı. İşte Haydar-ı Kerrar’ın dilinden Hz. Peygember (sas):
Allah Resûlü’nün (sas) boyu ne çok uzun ne de çok kısaydı.
Hz. Ali (ra), Hz. Peygember’in (sas) kişisel özelliklerini tanıtırken şu ifadeleri kullanmış ve şemaile ait oldukça önemli bir rivayette bulunmuştur: “Hz. Peygamber’in (sas) boyu ne çok kısa ne de çok uzundu, orta boyluydu. Ne kıvırcık kısa ne de düz uzun saçlıydı; saçı, kıvırcıkla düz arası dalgalı idi. Hafif değirimli yüzlü, duru beyaz tenli, iri ve siyah gözlü, uzun kirpikliydi. İri kemikli ve geniş omuzluydu.”[2]
Allah Resûlü’nün (sas) peygamberlik mührü vardı.
Hz. Ali (ra) şöyle buyurmuştur: “Allah Resûlü’nün (sas) iki omuzu arasında ‘nübüvvet mührü’ vardı. Bu onun (sas) son peygamber oluşunun bir nişanesi idi.”[3]
Allah Resûlü’nün (sas) yürüyüşü dikkat çekmezdi.
Hz. Ali (ra) şöyle buyurmuştur: “Peygamber (sas) yürürken, ayaklarını yere sürmez, adımlarını canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi önüne eğilirdi. Ne ondan önce ne de ondan sonra onun gibisini görmedim.”[4]
Allah Resûlü (sas) insanların en ahlaklısıydı.
Hz. Ali (ra) şöyle buyurdu: “ Resûlullah (sas), insanların göğsü en cömert olanı, en doğru hüccetlisi, en yumuşak ve uysalı, en iyi arkadaşlık edeniydi. O’nu (sas) birdenbire görenler, O’nun (sas) manevi vakar ve heybetinden sarsılırlar kendini yakından tanıyınca da O’na (sas) sevgiyle bağlanırlardı.”[5]
Allah Resûlü (sas) hacamat yaptırırdı.
Hz. Ali (ra) şunu anlattı: “ Resûlullah (sas) hacamat ettirdi ve bana hacamatçının ücretini ödememi emretti.”[6]
Allah Resûlü (sas) ayakta da su içerdi.
Hz. Ali’ye (ra) bir gün su verildi. O bu sudan bir avuç aldı, ellerini yıkadı, ağzına su verdi ve burnuna su verdi ve mübarek yüzüne yaş elini sürerek mesheyledi. Sonra o bardakta kalan suyu, Hz. Ali (ra) ayakta olduğu halde içti ve şunları söyledi: “Ben Resul-i Ekrem’i gördüm, benim işlediğim gibi işledi. Yani abdesti var iken, bir gün bir bardak su getirdiler. Bir avuç su aldı, mübarek ellerini yıkadı, mazmaza etti, istinşak etti ve mübarek yüzüne, kollarına ve mübarek başlarına mesh buyurdu ve kalan temiz suyu ayakta içti.”[7]
Allah Resûlü (sas) insanlarda derin muhabbet uyandırırdı.
Hz. Ali (ra) bir gün Hz. Peygamber’den (sas) bahsederken sözlerini şöyle bitirmiştir: “Onu ilk defa gören kimsenin içinde, onun etkili görünümü dolayısıyla, bir ürperti hâsıl olurdu; fakat onunla bir süre kalıp kendisini tanıyınca, gönlünde ona derin bir muhabbet uyandırırdı. Resûl-i Ekrem’i vasfedenler sözlerini şöyle bitirirdi: Sözün kısası, ben daha önce de daha sonra da onun bir benzerini görmedim. Allah’ın (cc) salâtü selâmı ona olsun.”[8]
Allah Resûlü (sas) namazlarını uzatarak kılardı.
Hz. Ali (ra) öğle namazının farzından evvel dört rekât namaz kılardı. Allah Resûlü’nün de öğle namazının farzından önce yani zevalin arkasından öğlenin sünnetini kıldığını ve bu namazın rekâtlarını da uzattığını zikrederdi.[9]
Allah Resûlü (sas) hayatı boyunca her zaman temizdi.
Hz. Ali (ra), Hz. Peygamber’in (sas) cenazesini yıkarken şunları demiştir: “Ey Allah’ın Elçisi! Yaşarken tertemizdin, vefatında da tertemizsin. ”[10] “O sırada mübarek vücudundan öyle güzel bir koku yayıldı ki biz hayatımız boyunca böyle güzel bir koku hiç duymadık.”[11]
Allah Resûlü (sas) yiğit ve kahramandı.
Hz. Ali (ra) şöyle demiştir: “Savaş iyice kızışıp da gözleri öfke bürüdüğü zaman biz Resûlullah’a (sas) sığınırdık. Düşmana en yakın yerde o bulunurdu. Bedir Savaşı’nda hepimizin Resûl-i Ekrem’e sığınışımız hâlâ gözümün önündedir. Huneyn Savaşı’nın yapıldığı gün, savaş meydanında yiğitlerin en cesuru o idi.”[12]
Allah Resûlü (sas) üstün edeb ve engin ahlak sahibi idi.
Hz. Ali (ra) Hz. Peygamber’i (sas) tanıtırken şöyle demiştir: “İnsanların en geniş kalplisi, en doğru konuşanı, en yumuşak huylusu ve herkesle en güzel geçineni idi.”[13]
Allah Resûlü (sas) ashabına lakaplar verirdi.
Resûl-i Ekrem bir gün Hz. Fatıma’ya (ra) uğramış, Hz. Ali’yi (ra) evde göremeyince, aralarında küçük bir anlaşmazlık olduğunu, bunun üzerine Hz. Ali’nin (ra) kızıp Mescid-i Nebevi’ye gittiğini öğrenmiş ve onun yanına uğramıştı. Hz. Peygamber (sas) Hz. Ali’nin (ra) toprağın üzerinde uyuyakaldığını görünce ona “Kalk, Ebû Türâb! Kalk, Ebû Türâb!” diye seslenmişti. Hz. Ali (ra) de kendisine “Ebû Türâb” lakabıyla hitap edilmesinden hoşlanırdı.”[14]
Allah Resûlü’nün (sas) oturuşu ve kalkışı dahi zikirdi.
Hz. Hüseyin (ra) bir gün babasına Allah Resûlü’nün (sas) insanlarla oturduğu zamanki adetlerini sorar ve Hz. Ali (ra) şunları söyler: “Resûlullah (sas) oturup kalkarken Allah’ı (cc) zikrederdi. Meclislerde, kendine özel bir yer ayırmaz, ayrılmasına da izin vermezdi. Bir topluluğun yanına vardığında, meclisin baş tarafına geçmez, nerede boş yer varsa oraya oturur, başkalarına da böyle yapmalarını emrederdi.”[15]
“Ey Hatice’m! Ben öyle birini seçtim ki, Allah (cc) onu benim için seçmiştir” diyen Aleyhissalatu vesselam Hz. Ali’yi (ra) kızı Fatıma’yla (ra) evlendirmiş ve Ali (ra) Hane-i Saadet’e damat olarak gelmiştir. Hayatı boyunca istikametini, sevdasını, teslimiyetini Resûlullah’tan (sas) alan Ali (ra), Allah Resûlü’ne (ra) Musa’nın (as) Harun’u (as) gibi olmuş,[16] istikamet üzerinden ayrılmamıştır.
Rabbim bizleri de Hz. Ali (ra) gibi istikameti, imanı, teslimiyeti hayatında diriltenlerden eylesin.
[1] Muslim, Fezailu’l-Ashab, 32.
[2] Tirmizî, Şemail, 276.
[3] Tirmizî, Şemail, 276.
[4] İbnu’l-Cevzî, Sahabe’nin Dilinden Hz.Peygamber’in Hayatı, s.479.
[5] İbnu’l-Cevzî, Sahabe’nin Dilinden Hz.Peygamber’in Hayatı, s.489.
[6] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I,90.
[7] Tirmizî, Şemail, 85.
[8] Kadî İyâz, Şifâ-i Şerîf, I, 170.
[9] Tirmizî, Şemail, 114.
[10] İbn Mâce, Cenâiz, 10.
[11] Kadî İyâz, Şifâ-i Şerîf, c. I, s. 175.
[12] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 86.
[13] Tirmizî, Menâkıb, 8.
[14] Müslim, Fezâilü’s-Sahâbe, 38.
[15] Kadî İyâz, Şifâ-i Şerîf, I, 341-342.
[16] İbn Sa’d, Tabakât, III, 23.