Hane-i Saadet o güne kadar hiçbir hanenin duymayacağı bir muhabbet içindeydi. Bu sefer konuşanlar Cebrail ya da Sahabe-i Güzin değildi. En güzel göz sevdiğinin gözüne bakıyor, en güzel ses en bahtiyar kalbe doğru ilerliyordu. O kalbin sahibesi içinzaten Allah büyük bir kader çizmişti.
Karşısına Efendimiz’i alan Âişe (ra) validemiz “Ya Resûlullah! Beni seviyor musun?” diye sorup “Evet ya Âişe! Tabi seviyorum” cevabını alırama bu cevap onun sevgisi için yetmezdi. Sevgisini ötelere taşıyacak bir şey duymak isteyecek ve “Ya Resûlullah! Beni nasıl seviyorsun” diye soracaktı. Sevdiğine layığını söyleyecekti Resûl-i Zişan: “Kördüğüm gibi.”[1]Hiç açılmayacakmışçasına,hiç bitmeyecekmişçesine, tıpkı ilk günkü gibi…
Ali’nin deyimiyle “Resûlullah’ın Sevgilisi” bir başka deyimle “Allah’ın sevgilisinin sevgilisi”Resûlullah’ındeyimiyle O’nun“Hümeyra’sı” olmak…
Allah onun kaderine birçok şeyi şahit kılmıştı.Bi’set’in ilk günlerinden Hz. Ali’nin (ra) hilafetine uzanan bir kader. O artık Resûl-i Zişan’ın yokluğunda Medine’nin atan kalbiydi. Ayetler ona şahit, Cebrail’in (as) selamı ona şahit… En güzel şahitliği de kaderini Allah Resûlü’nün (sas) kaderiyle birleştirmesi… İşte Âişe annemizin dilinden Hz. Peygamber:
Allah Resûlü (sas) her zaman şükreden bir kul idi.
Bir gün Hz. Âişe (ra) Allah Resûlü’nün (sas) uzun süre kıyamda kalmaktan ayaklarının şiştiğini görünce dayanamayıp sorar: “Ey Allah’ın Resûlü (sas), senin geçmiş ve gelecek günahların affedildiği halde niçin bunu yapıyorsun?” Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas): “Ey Âişe, şükreden bir kul olmayayım mı?” diye cevap verir.[2]
Allah Resûlü’nün (sas) ahlakı Kur’an’dı.
Allah-u Teâla Kur’an’ı Kerim’de “Şüphesiz sen yüce bir ahlaka sahipsin”[3] buyurarak Efendimiz’in (sas) ahlakına işaret etmiştir. Hz. Âişe (ra) validemiz de Efendimiz’in (sas) ahlakını soranlara “Siz Kur’an’ı okumuyor musunuz? O’nun ahlakı Kur’an’dı.”[4]diyerekO’nun (sas)ahlakını tarif etmiştir.
Allah Resûlü (sas) rahmet ve merhamet peygamberiydi.
Hz. Âişe (ra) şöyle dedi: “Resûlullah’ın (sas) tabiatında asla kabalık yoktu; o hiçbir zaman kaba ve kırıcı davranmazdı. Çarşı pazarda insanlarla çekişip yüksek sesle konuşmazdı. Kötülüğe kötülükle karşılık vermek şöyle dursun, kötülük yapanı affedip bağışlardı.”[5]
Bir başka rivayette annemiz bu sefer şöyle bir şey söylüyor: “Rasûlullah (sas) hayatı boyunca ne bir hanımına ne bir cariyesine ne de bir hizmetçisine bir fiske dahi vurmadı, kötü bir söz söylemedi, onları rencide etmedi.”[6]
Allah Resûlü (sas) hediyeleşirdi.
Hz. Âişe (ra) söyle demiştir: “Resûl-i Ekrem (sas) verilen hediyeyi kabul eder, kendisi de ona bir hediye ile karşılık verirdi.”[7]
Allah Resûlü (sas) bu dünyada miras bırakmadı.
Hz. Âişe (ra) şöyle buyurdu: “Resûlullah (sas) vefat edince geride ne bir altın bıraktı, ne de bir gümüş. Ne bir koyun bıraktı, ne de bir deve.”[8]
Allah Resûlü’nün (sas) konuşması tane tane idi.
Hz. Âişe (ra) yine bir gün Hz. Peygamber’i (sas) tanıtırken şunları söylüyor: “Resûlullah (sas) sözlerini sizin yaptığınız gibi çabuk çabuk, arka arkaya eklemezdi. Ağır ağır, her kelimenin anlaşılmasını sağlayacak şekilde konuşurdu; yanında bulunanlar onun söylediklerini ezberleyebilirlerdi.”[9]
Allah Resûlü (sas) beyitler okurdu.
Hz. Âişe’ye (ra): “Hiç Resûl-i Ekrem (sas) bir şâirin şiirinden beyitler okur muydu?” diye sordular. O da: “Abdullah ibnRevâha’nın şiirinden bazı beyitler okuduğu olurdu. Zaman zaman da şâirTarafeibnAbd’in ‘Azık verip karnını doyurmadığın kişi yakında sana haberler getirecek’ anlamındaki mısrasını okurdu.” dedi.[10]
Allah Resûlü’nün (sas) ibadetleri süreklilik arz ederdi.
Tâbiin muhaddislerinden EbûSâlihSemmân şöyle dedi: Müminlerin anneleri Âişe (ra) ve ÜmmüSeleme’ye (ra); “Resûlullah’ın (sas) en sevdiği ibadet hangisiydi?” diye sordum. Onlar da: “Az da olsa devamlı yapılan ibadet.” dediler.”[11] Yine bir gün “Resûlullah’ın (sas) bazı günlere mahsus ibadeti var mıydı?” sorusuna karşılık Hz. Âişe(ra) şunları söyleyecekti: “ Allah Elçisi’nin yaptığı hayır ve ibadetler, durmadan yağan bahar yağmuru gibi kesintisizdi. Onun yaptığı hayır ve ibadetleri yapmaya hanginizin gücü yeter ki?”[12]diyerek önümüze farklı bir ufuk koymuştur.
Allah Resûlü’nün (sas) yüzü çok güzeldi.
Bir gün Âişe validemiz Medineli kadınlara kıssaların en güzeli olan Yusuf kıssasını anlatıyor. Kıssanın sonunda ise şunları söylüyor: “ Mısırlı kadınlar Yusuf’u görünce onun güzelliğinden dolayı bıçaklarla ellerini kestiler, eğer onlar benim efendimi görselerdi, onun güzelliği karşısında o bıçakları sinelerine saplarlardı.”[13]
Yine bir başka rivayette Âişe validemiz: “ Resûlullah (sas) insanların en güzel yüzlüsü ve rengi en parlak olanıydı”[14] buyurarak Allah Resûlü’nün (sas) güzelliğine dikkat çekmiştir.
Allah Resûlü (sas) kıyameti her an beklerdi.
Âişe validemiz şöyle anlatıyor: “Resûlullah (sas), bir bulut veya bir rüzgar gördüğünde bu, yüzünden anlaşılırdı. Ben ona şöyle dedim: “Ya Resûlullah! İnsanlar, bulutu gördüklerinde onda yağmur vardır ümidiyle seviniyorlar. Hâlbuki bunu sen gördüğün zaman, yüzünde bir hoşnutsuzluk görüyorum. Bunun üzerine Resûlullah: “Âişe! Bunda bir azap bulunmadığına bana kim teminat verebilir? Gerçekten bir millete rüzgârla azap edilmiştir. Bir millet azabı görüp: Bu gördüğünüz, bize yağmur yağdıracak bir buluttur” demişti”[15] buyurdu.
Allah Resûlü (sas) eşlerine sevgi beslerdi.
Bir gün Amr b. ÂsEfendimiz’in yanına gelir ve şöyle bir soru sorar: “Ya Rasûlullah! İnsanlar içerisinde sana en sevgili gelen kimdir?” Efendimiz (sas) de : “Âişe” diyerek ona duyduğu sevgiyi söylemiştir.[16] Bir başka rivayette deÂişe annemiz şöyle anlatıyor bu sevgiyi: “Beraberce sofraya oturduğumuz bir gün et yiyoruz. Rasûlullah (sas) benim elime aldığım ve ısırdığım eti elimden alıyor, tam ısırdığım yerden ısırıyor. Su içmek istediğim zaman benim bardağımı alıyor ve tam içtiğim yerden içiyordu. Neden böyle yaptığını sorduğumda: “Ya Âiş! Dudağım dudağının değdiği yere değsin istiyorum.”[17]
Âişe (ra) validemiz sahabenin en âlimlerinden, en çok hadis rivayet edenlerinden, en fakihlerinden biri olmuştur. Öyle ki Allah Resûlü (sas) “Dininizin yarısını Hümeyra’dan alın”[18] buyurarak onun ilmine işaret etmiştir. Her zaman Allah Resûlü’nün (sas) yanında olmuş ve bugün birçok ilme dair rivayetleri onun tanıklığı sayesinde öğrenmişizdir. Öyle ki Allah Resûlü’nün (sas) vefatı dahi Âişe validemizin hücresinde olmuş, Efendimiz (sas) “ile’l-Refik-i Â’la/ en yüce dosta” yürürken başını Âişe’nin göğsüne dayamış ve bu dünyadan ebedi âleme bu şekilde yürümüştür. Âişe annemiz ise o günden sonra Resûl-i Zişan’ı kâinata anlatarak ona karşı duyduğu özlemi bu şekilde hafifletmeye çalışmıştır.
Hicri 58’de Medine’de vefat eden Âişe validemiz vasiyeti üzerine BakiKabristanlığı’na gömülmüş, ölümüne kadar eli hep biz çocuklarının üzerinde olmuştur. Rabbim onun yüreğindeki Resûlullah muhabbetinden bizi de nasibdar kılsın.
[1]EbûNu’aym, Hilyetü’lEliya, II, 44.
[2]Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, VI, 115.
[3] Kalem Sûresi, 68/4.
[4]Müslim, KitâbuSalâti’lMüsâfirîn, 139.
[5]Tirmizî, Birr, 69.
[6] Müslim, Fedail, 79.
[7]Bûhari, Hibe, 11.
[8] Müslim, Vasıyye, 18.
[9]EbûDâvûd, Edeb, 21.
[10]Tirmizî, Edeb,70
[11]Buhâri, Teheccüd, 7.
[12] Müslim, Müsâfirîn, 217.
[13]Alûsi, Rûhu’lMeâni, XIII,77
[14]Müslim, Kitabü’lFedail, 25.
[15] Müslim, Kitabü’listiska, 16.
[16] Buhari, Fedâilü’s-Sahâbe,5.
[17]Müslim,Hayz, 14.
[18]Şevkani, el-Fevaidü’l-Mecmua, I, 399.