Unutulmamalıdır ki, İslâm’ın yücelttiği ve sosyal yapısını üzerine kurduğu ilkelerin en önemlilerinden biri, Allah (cc) için sevgi ve bunun bir getirisi olan kardeşliktir. Kardeşlik İslâm dininde AllahuTeâla’ya imanın ve ona olan muhabbetin bir tezahürü olarak kabul edilmiştir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (sas) bunun önemini ifade ederken şöyle buyurmuştur: “Canım kudret elinde olan Allah’a(cc) yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayınız!”[1]
Buradan anladığımız üzere “kardeşlik”imânî bir vasıf, İslâmî bir zorunluluktur. Bu zorunluluk İslâm’ın öngördüğü toplumun mihenk taşını oluşturmaktadır.
Tarihte ve günümüzde toplumların fesada uğramaya insanî ilişkilerden başladığına defalarca kez rastlarız. Yine aynı şekilde en güçlü dış etmenlere maruz kalan toplumların da iç huzurunun bozulmadığı taktirde uğradıkları saldırıları kolayca atlattıklarına şahit oluruz. Bu noktada kardeşliğin neden İslâm’daki en önemli kavramlardan biri olduğunu anlamak pek de zor olmasa gerektir.
Kardeşliğin neresindeyiz?
Peki bizler ümmet şuurunun zayıfladığı, vicdanların ulusal sınırlara hapsolduğu, kardeşin kardeşe güvenmemesi gerektiğinin telkin edildiği bu zulüm çağında Nebevî beyana konu olmuş olan bu “kardeşlik” kavramın neresindeyiz?
Başta şunu söylemeliyiz ki hadis-i şerifte yapılan kardeşlik tanımı günümüzdeki karşılığının aksine kardeşliği menfaat çerçevesinin dışına taşır.
Çünkü İslâm kardeşliği mal, mülk, para ve menfaat gibi dünyevî şeylere değil sadece ve sadece kalbî bir haslet olan sevgiye endekslemiştir.
Maksut olunan sevgi ise yalnızca AllahuTeâla için olandır.Çünkü yaratılmış her şey Allah’ın (cc) takdiri, rızası, sanatı, eseri ve aynı zamanda bir emanetidir.
Allah (cc) için sevmek, kişinin kardeşine hayır temennisinde bulunması ve onun için hayır dua etmesiyle başlar. Nitekim Allah Resûlü (sas); “Sizden biriniz kendi nefsi için istediğini, mümin kardeşi için de istemedikçe kâmil mümin olamaz”[2] buyurmaktadır.
Sevdiğini Allah için sevmek aynı zamanda mümin fert için uhrevî bir güvencedir. Bu sevgi Allah indindeki değeri öyle çoktur ki karşılığı da bir o kadar büyüktür. Nitekim Peygamber Efendimiz (sas) şöyle buyurmuştur :
“Hiç şüphe yok ki, kıyamet gününde Allah ‘Nerede benim azametim için birbirini sevenler? Bu gün ben onları kendi gölgemde gölgelendireceğim. Benim gölgemden başka hiç bir gölge bulunmayan günde!’ diyecektir.”[3]
Kardeşlikte Ölçü
İslâm dininde her şeyde bir ölçü olduğu gibi kişinin kardeşine olan sevgisi de mutedil bir çizgide olmalıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (sas), beşerî sevgilerin anlam bulabilmesi için başta kişinin kalbinde Allah ve Resûlü’nün sevgisinin sağlam olarak bina edilmesinin gerekliliğini şu hadisi şerif ile dolaylı yoldan bizlere tembih etmiştir:
“Üç haslet vardır. Bu üç haslet kimde bulunursa imanın tadını duyar: Allah ve Resûlü’nün ona her şeyden daha sevimli olması. Bir kimseyi sadece Allah için sevmesi. Allah’ın bir kulu imansızlıktan kurtarıp ona İslâm’ı nasip ettikten sonra o kimsenin tekrar küfre dönmekten, ateşe atılmaktan hoşlanmadığı gibi hoşlanmaması.”[4]
Yazımızın başında belirttiğimiz üzere İslâm dini oluşturduğu toplumun sosyal yapısını kardeşlik üzere bina eder.
Nasıl ki bizler bir bina inşa etmek istediğimizde tuğlaları birleştirip binayı yükseltebilmek için en sağlam malzemeden harç yapıyorsak, İslâm toplumunda da fertlerin birbirine sımsıkı bağlı kalabilmesi için en kuvvetli bağ olan kardeşlik bağı ön planda tutulmuştur.
Nitekim Allah Resûlü (sas) buyurdular ki: “Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.”[5]
Bir başka hadis-i şerifte ise, Resûlallah (sas) yine “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir.” buyurduktan sonra bu kardeşliğin icaplarını bu kez şöyle sıralamıştır:
“Ona hıyanet etmez, yalan söylemez ve yardımı terk etmez. Her Müslüman’ın diğer Müslüman’a ırzı, malı ve kanı haramdır. Takva buradadır. Bir kimseye şer olarak Müslüman kardeşini hor ve hakir görmesi yeter.”[6]
Karşılıklı Nasihat ile İkmâl Olan Bir Toplum
İslâm’ın öngördüğü ‘toplum’ bir ‘kardeş toplumu’dur. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, kaybolan kardeşliği yeniden tesis etmek değişmeyen değerlerimize; yani Kur’ân ve sahih sünnete sarılmakla mümkün olacaktır.
Bir diğer deyişle ise bu, Rasûlullah’ın (sas) metodunu takip etmekle olur. Onun(sas) ellerinde yetişmiş ashâbın kendi aralarındaki kardeşlik,Ümmet-i İslâm için en büyük örnektir. Hedefimize Ashâb-ı Nebi’yi koyduğumuz zaman içini doldurmamamız gereken diğer bir kavram olan “nasihat” kavramı ile karşı karşıya kalırız.
Fertlerin kendi doğrularından başka doğru tanımadığı günümüz toplumunda, nasihati ihyâ etmeli ve bunu kardeşliğe giden yolda en büyük azık olarak edinmeliyiz.
Nitekim Peygamber Efendimiz (sas),bunu bize şöyle bildirmektedir:“Mümin müminin aynasıdır. Mümin müminin kardeşidir, (ihtiyaç duyduğunda) onun geçimini temin eder/zarardan-ziyandan korur ve arkasından da/gıyabında da elinden geldikçe onu savunur.”[7]
Hadis-i şerifte vurgulanan önemli mesajlardan biri Mümin kardeşimizin kusurlarını da güzelliklerini de tıpkı bir ayna gibi ona yansıtmak, varsa hatası onu bununla ilgili uyarmaktır.
Bir diğer vurgu ise mümin kardeşlerimizin ihtiyaç duydukları taktirde geçimleri için onlara yardımda bulunmak, onun yokluğunda malını mülkünü koruduğumuz gibi onun aleyhinde söylenen sözleri de elimizden geldiğince bertaraf etmektir.
Tüm bunları da topluma yerleştirdiğimiz zaman görmüş oluyoruz ki aslında nimet-i İslâm içinde ayrı bir nimettir kardeşlik.O olmadan eksiktir imanlarımız…
Ayet-i kerimede buyrulduğu üzere:
“…Allah’ın size olan nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. …”[8]
Bugün eğer ümmet coğrafyasında oluk oluk kan akıyor ve gözyaşları dinmiyorsa, ümmetin fertleri birbirine sırt çeviriyorsa, kâfir uzak mesafelerden kalbimize korku salar olmuşsa ve en hazini yetmiş üç fırkaya ayrılmış bir ümmet manzarası tüm yakıcılığı ile karşımızda duruyorsa, hiç şüphesiz bunun en büyük sebebi vahiyden ve Nebevî öğretilerden beslenmeyen bir toplum oluşumuzdur.
Irkçılığın, asabiyetin her çeşidine karşı çıkan aziz dinimiz İslâm, müminlere her daim kardeşlik bilinci aşılamıştır. Bu yönüyle kardeşlik bilinci İslâmî bir zorunluluktur. Kur’ân’ı okuyan ve Peygamber Efendimiz’in (sas) mukaddes yaşantısını bilen bir Müslüman, kardeşlik konusunda muazzam örnekliklere ve sözlere şahit olacaktır. Bizlere düşen görev İslâm’ın bu konudaki emir ve tavsiyelerine kulak vererek kaybolan kardeşliği gerçek manada yeniden tesis edebilmektir. O halde buyurun Kur’ânî ve Nebevi öğretilere kulak vermeye ve onları hayata geçirmeye…
[1]Müslim, “İman”, 93-94.
[2]Buhârî, “Îmân”, 7.
[3]Müslim, “Birr ve Sıla”, 37.
[4]Buhârî, “İman”, 9, 14; “İkrah” 1;“Edep” 42.
[5]Buhari, “Edep”, 27; Müslim, “Birr” 66.
[6]Tirmizî, “Birr”, 18.
[7]EbûDâvûd, “Edeb”, 49.
[8]Âl-i İmran, 3/103.