Hadis kültüründe karşımıza çıkan Kitâbü’z-Zühd’leri dikkate aldığımızda Hz. Peygamber (sas) döneminde mutfak kültürünün oluşmadığı düşüncesine kapılmak mümkündür. Ancak hadis külliyatına bir bütün olarak bakıldığında ihtiyaç ve imkânlara bağlı bir beslenme kültürünün oluştuğu ve bunun geleneklere bağlı olarak şekillendiği görülür. Bu şekillenme bağlamında yemek yapımında veya içeceklerin kullanımında mutfak malzemeleri önemli bir yer teşkil eder. Bunları bazı başlıkları esas alarak şu şekilde zikretmek mümkündür:
Tabaklar
Hz. Peygamber döneminde yemek tüketiminde çeşitli ebatlarda kaplar kullanılırdı. Bunlar arasında desi’a, cefne, kas’a, mektele, safha, feyha ve sükürrüce gibi tabaklar yer alırdı.
Desia içine bol miktarda yiyecek konan büyük bir ikram kabı idi. Yaklaşık yirmi kişiyi doyuracak büyüklükte malzeme konurdu.
Cefne ise yedi ile on kişiye yetecek miktarda malzeme alan bir kaptı. İçinde hamur da karılan bu kap aynı zamanda çorba tüketiminde de kullanılırdı.
Kas’a, dört beş kişiyi doyuracak büyüklükte, mektele ise iki üç kişiyi doyuracak büyüklükte bir kaptı. Sahfa, feyha gibi kaplar ise küçük boylarda bir kişinin yemek yiyeceği büyüklükte idi. Bunların iki üç kişiyi doyuracak büyüklükte olduğuna dair de görüşler bulunmaktadır. Sükürrüce, en küçük kap ismiydi. Genelde atıştırmalıkların konduğu bir kap olarak bilinirdi.
Tencereler
Metinlerde tencere ismi olarak mircel, bürme gibi isimlere tesadüf edilmektedir. Mircel, bakır kaplara verilen bir isimdi. Bakır kapların içinde su bulunur, ancak koku oluştuğu için bu kaplardan abdest alınması hoş karşılanmazdı. Muhtemelen kalaylama söz konusu olmadığı için zehirlenmeler de söz konusu olabiliyordu.
Garra denilen dört kişi tarafından kulplarından tutularak taşınacak büyüklükteki kazanlarda koyun vb. etler pişirilirdi. Bürme denilen tencereler ise bazalit taşlardan yapılan pişirme kaplarıydı. Yemen’in Fav bölgesindeki kazı çalışmalarında ortaya çıkarılan bazalit kayadan yapılma taş tencereler Arap Yarımadası’nın birçok bölgesinde kullanılıyordu. Kıdru’l-Musahhane denilen tencereler bölgeden gelen bu tür tencereleri ifade ederdi.
Hantem veya cerrü’l-ahdar denilen yeşil sırlı çömlekler, Yemen ve Mısır bölgelerinden gelirdi. Çömlekler arasında buram ve saydan denilen kaplar da bulunuyordu.
Tulumlar
Hayvan derilerinin ayak ve baş kısımları dikilerek elde edilen tulumlarda su, bal, yağ gibi malzemeler saklanırdı. Tereyağ ve keş, lor gibi yiyeceklerin saklandığı ukke, misab ve bedi gibi tulumlar saklama malzemelerinin en başta gelenleriydi. Ukke, yağ ve bal konulan küçük ebattaki deri tuluklara verilen isimdi. Bal koymak üzere hafe ve misab da denilen kaplar kullanılırdı. Hafe, yukarı kısmı dar, alt kısmı geniş deriden yapılmış kaptı. Misab da deriden yapılan bir kaptı.
Tulumlar çeşitli hayvanların tabaklanmış derilerinden yapılır ve içinde yağ saklanırdı. Derisinden istifade edilenlerden birisi de keler idi. Hz. Peygamber, keler etini sevmezdi. O, aynı zamanda derisinde saklanan şeyleri de yemezdi. Hz. Peygamber kendisine getirilen bir ekmeğin hangi kaptaki yağla karıştırılarak yapıldığını sormuş, ekmeğin keler derisinden bir tulumda saklanan yağla yapıldığını öğrenince ondan yememeyi tercih etmiştir.
Su kapları
Su muhafazada kullanılan bazı kaplara Araplar tarafından özel isimler verilmiş olmakla birlikte bunlar aynı zamanda yiyecek kabı olarak da kullanılmıştır. Meselâ su için kullanılan kaplarda bazen nebiz saklanır, bazen de iç yağı muhafaza edilirdi.
İçinde bol miktarda, yaklaşık yirmi kişinin içebileceği büyüklükte su saklanan kaplara tibn ve tebn denilirdi. Sahn, bu kaptan biraz daha küçük olan bir yapıya sahipti. Üç dört kişilik su kabına ise us denilirdi. Kadehler, derin ve günümüz bardaklarıyla iki-iki buçuk bardak su alabilecek özellikteydi. Ka‘b bir kişinin ihtiyacını giderecek küçüklükteki kaplara verilen isimdi. Gumer ise en küçük su kabına verilen isimdi.
Arap toplumunda altın ve gümüşten yapılmış yemek ve su kapları bulunuyordu. Kur’ân-ı Kerîm’de altın (Zuhruf 43/71) ve gümüş (İnsan 76/15) kadehlerden bahsedilir. Hz. Peygamber, altın ve gümüş kaplarda yemek yenilmemesini ve bir şey içilmemesini tavsiye etti. Buna bağlı olarak pahalı olduğu için nadir olarak cam kadehler ile yaygın bir şekilde ahşaptan oyulmuş kadehler günlük hayatta yerini aldı. Hz. Peygamber’in camdan bir kadehi vardı.
Ahşaptan yapılan su kaplarına cümcüme de denilirdi. Ahşap su kapları ya ılgın ağacından ya da nudâr ağacından yapılırdı. Nudâr ağacı toprağa gömülerek yumuşatılır ve ardından içi oyularak kadeh elde edilirdi. Bunlar zamanla kurur ve çatlardı. Hz. Peygamber’in kullandığı böyle bir su kabı Enes’e hatıra olarak kaldı, ardından da onun kızına geçti. Enes onunla Hz. Peygamber’e su, süt, bal şerbeti ve şıra gibi içecekler sunardı. Su kabı çatladığı için Enes tarafından etrafı gümüşle çevrelenmişti. İçine herhangi bir böceğin girmemesi için bu kapların bir kısmında duvara asmaya yarayan demir halkalar bulunurdu.
Ahşap kapların bir kısmı hurma kütüklerinden yapılırdı. Gövdeden oyularak yapılan ve nakîr adı verilen kap çoğu zaman içinde şıra yapılmak üzere kullanılmıştır. İçinde birkaç gün bekleyince alkol oranı arttığı için Hz. Peygamber tarafından bu kapların içinde şıra yapılması yasaklanmış, ancak daha sonra süreye itina gösterilmesi şartıyla bu yasaklama kaldırılmıştır.
Yolculuklarda taşıma ve muhafaza kolaylığı bakımından deriden mamul su kapları kullanılırdı. Bunlara genel olarak kırba denilirdi. Bunlar genelde kurbanlık hayvanlardan veya av hayvanlarından elde edilen derilerin tabaklanması ile yapılırdı. Ebatları da ihtiyaca göre belirlenirdi. Bir kısmı tuluk olarak çıkarılan derinin tamamı kullanılarak ayak kısımları emzik yapılmak üzere işlenirdi. Diğerleri ise küçültülerek oluşturulurdu.
Büyük deri kaplar Câhiliye döneminden itibaren bölgede kullanılmaktaydı. Abdülmuttalib’in ve çocuklarının Kâbe’ye gelen hacılara deriden mamul büyük bir havuzda su ikram ettikleri, hatta bunun içine üzüm atarak tatlandırdıkları rivayetlere yansımıştır. Derilerin bir kısmı muhtemelen yanlarından desteklenerek ve bir zemine oturtularak ağzı geniş su kaplarına dönüştürülüyordu. Bunlara şecb denilirdi. Yolculuklarda yarım deve derisinden yapılan su kapları kullanılırdı.
Kapların bir kısmı topraktan yapılırdı. Yapıldığı toprağa bağlı olarak kırmızı renkte olanları da vardı. Bunların yeşil ve beyaz olanları da rivayetlerde görülmektedir. Çabuk kırılmaması için bunların dışı ziftlenirdi. Bunlara müzeffet veya mukayyer denilirdi.
Su kabağından da kap yapılırdı. Dübbâ ve kâr adı verilen bu kaplar testi şeklinde işlenirdi. Bunların içinde şıra bekletilirdi. Bu bekletme şaraplaşmaya imkân tanıdığı için Hz. Peygamber dübba gibi kaplarda şıraların bekletilmesini yasaklamıştı. Su kabı olarak metinlerde karşımıza çıkan diğer bazı kelimeler ise idâe, zekve, zikk ve ke’s’dir.