Menü
Mahmut Demir
Mahmut Demir
Nebevî Bir Uyarı Olarak Fiten Hadisleri
Ocak 28, 2025
Yazarın Tüm Yazıları

Hadis ilmiyle uğraşanlar genelde ya hadisin ‘sahih olup olmadığı’ ya da ‘ne ifade ettiği’ sorununu merkeze alarak bu ilme katkı sağlamaya veya ondan yararlanmaya çalışırlar. Esasen her iki sorun da hadis ilminin teşekkülünden günümüze kadar önemini hep korumuştur. Ne var ki günümüzde hadisler etrafındaki tartışmalar daha çok hadislerin sahih olup olmadığı sorunu etrafında gerçekleşmektedir. Bu da ortalama hadis okurlarının hadis meselesine sadece birinci sorun zaviyesinden yaklaşmalarına sebebiyet vermektedir. “Şöyle bir hadis var/duydum/okudum; sahih midir” ya da “aslı var mıdır” şeklindeki sorularla sıkça karşılaşmamızda bu tartışmaların etkisi yadsınamaz.   Dolayısıyla ortalama bir hadis okuru için bir hadisin sahih olup olmadığı meselesi daha ilgi çekici gelmektedir. Bu arada bir hadisin sıhhat durumunun yerine göre elbette önemini koruduğunu da ifade etmemiz gerekir. Bu yazı hadis külliyatımızdaki rivayetlerin önemli bir kısmını teşkil eden “fiten” rivayetleri bağlamında “hadisi nasıl okumalı” ya da “bu hadisler bizim için ne ifade eder” sorusuna dikkat çekmeyi, bir başka deyişle bu tür rivayetlerin aktüel değerine odaklanmayı hedeflemektedir.

“Fiten” kaos, zulüm, imtihan, fesat, hile, aldatma gibi anlamlarıyla aslında bir Kur’ân  kavramı olan “fitne” kelimesinin çoğuludur. Ancak hadis edebiyatında gelecekte meydana gelecek birtakım sosyal/siyasî iç karışıklıklar, bölünmeler/fırkalaşmalar, bireysel ve toplumsal ahlâkî yozlaşmalar ile kıyamet öncesi zuhur edecek bazı alametleri anlatan rivayetler için kullanılan bir terim olmuştur. Hz. Peygamber’in geleceğe dair tasvirleri hadis edebiyatında “fiten” veya “melahim” ile “eşrâtu’s-saʿa (Kıyamet alametleri)” adı altındaki kitap veya kitap bölümlerinde yer almaktadır. Bu bölümlerdeki rivayetlere göz gezdirdiğimizde olumsuz tablolarla dolu bir gelecek veya ahir zaman tasavvuru karşımıza çıkmaktadır.

Hicrî ikinci ve üçüncü asrın önemli muhaddislerinden el-Fiten ve’l-melâhim adlı eseriyle tanınan Merv asıllı Mısırlı hadis hafızı Nuaym b. Hammad (ö. 228/843) adı geçen eserine Ebû Saîd el-Hudrî’ye (ö. 74/693-94) dayandırdığı şu hadisle başlar:

“Allah’ın Resûlü (sas) bir gün bize ikindi namazını kıldırdı, ardından güneş batıncaya kadar hutbe okudu ve kıyamete kadar gerçekleşecek her şeyi bize bildirdi. Onun haber verdiklerini ezberleyen ezberledi, unutan da unuttu.” (Nuaym b. Hammâd, Kitâbu’l-fiten, 1/27)

Bu rivayeti anlama çabası kuşkusuz bir dizi soru ile başlar: Hz. Peygamber (sas) ikindi vaktinden akşam güneş batana kadar kıyamete kadar olacak her şeyi mi anlattı? Yoksa belli başlı hâdislerden mi söz etti? Hz. Peygamber’in veya hadisi aktaran sahabînin “kıyamet vakti” tasavvuruna dair ne biliyoruz? Örneğin onların zihinlerinde kıyametin vakti için bin yılı aşkın bir zaman var mıydı? Yoksa kıyamet çok kısa bir süre sonra mı kopacaktı? Hepsinden önemlisi can alıcı soru şu: Acaba Hz. Peygamber neler anlattı?

Kitaptaki rivayet bize hiçbir detay sunmuyor ama kitabın yazarı Nuaym, bu hadisi zikrettikten sonra İslâm tarihindeki birçok sosyal siyasal olaylar ile ahir zamanda kıyamet öncesi tahakkuk edeceği düşünülen kimi hâdiseleri bazen Resûlullah’a (sas), bazen de sahâbî veya tabiînden birine nispet ederek “hadis rivayeti” formatında naklederek adeta hadisin detaylarında neler olabileceğini tahmin etmemize yardımcı olmaktadır. Ancak rivayetin kendisi bizi yukarıdaki sorularla karşı karşıya bırakan önemli bir boşluk içermektedir. Hadis ilmiyle uğraşan herkes bilir ki bazı hadis rivayetlerindeki eksikler ya da boşluklar başka hadis metinlerinde tamamlanmaktadır. Yani Nuaym’ın devamına dair detay sunmadığı rivayetin aynısını bazı ayrıntılarla başka hadis kaynaklarımızda tespit edebiliyoruz. Nitekim İmam Tirmizî es-Sünen’inin Fiten bölümünde “Hz. Peygamber’in kıyamete kadar olacaklar hakkında ashabına haber vermesi” başlığı altında bu rivayetin Allah Rasûlu’nün neler anlattığına dair bazı detayların yer aldığı uzun bir formunu görüyoruz. Bu detaylı rivayeti olduğu gibi burada vermek yerine Hz. Peygamber’in neler anlattığına kısaca göz gezdirmek yeterli olacaktır. Akabinde benzer anlatımlardan birkaç örnek daha zikrederek bu rivayet bağlamında fiten hadislerini nasıl okumalıyız/anlamalıyız” sorusuna yönelebiliriz. Ancak öncelikle rivayetin Tirmizî’deki şeklinin de baş tarafını hatırlatmakta yarar var. Ebû Saîd el Hudrî (ra) anlatıyor:

“Resûlullah (sas) bir gün ikindi namazı ilk vaktinde kıldıp sonra kalkıp konuşmaya başladı. Kıyamete kadar olacak şeylerden bildirmedik hiçbir şey bırakmadı. Bu haber verdiği şeyleri ezberleyen ezberledi unutan unuttu. Söyledikleri arasında şunlar vardı…”

Hz. Peygamber’in (sas) vefatından sonraki zamanlarda Medine müftüsü ve imamı olarak anılacak olan genç sahabî Ebû Saîd el-Hudrî Hz. Peygamber’in bu konuşmasından aklında kalanları, “Söyledikleri arasında şunlar vardı…” diyerek bizlere aktarıyor. Bunları satırbaşlarıyla şöyle sıralayabiliriz:

  • Dünya (hayatı) tatlıdır, çekicidir. Allah yaptıklarınızı her an gözetmektedir.
  • Dünya hayatı ve kadınlar hususunda dikkatli olun
  • İnsanlara olan korkunuz hakikati söylemenize engel olmasın
  • Dünyada zulüm ve haksızlık yapanlar ahirette karşılığını görecektir
  • En büyük zulüm de idarecilerin yaptığı haksızlıklardır.
  • Kişi sabah mümin iken akşam kâfir olabileceği gibi, akşam kâfir iken sabaha mümin olarak uyanabilir.
  • En iyi insan geç öfkelenip, öfkesini çabuk yenendir; en kötü insan da hemen öfkelenip öfkesini geç yenendir.
  • Alacak verecek konusunda da en iyi olanlar da güzellikle isteyen ve güzellikle verenlerdir.

Resûlullah (sas) bu mesajları içeren konuşmasının sonunda da şöyle buyurdu:

“Dikkat edin! Dünyanın geçirdiği ömre karşılık kalan ömrü şu günümüzün geçen zamanına karşılık kalan kadardır yani güneş batmak üzeredir. Yani kıyamet de çok yakındır.” (Tirmizî, “Fiten”, 26, No: 2191)

Nuaym b. Hammad, eserinin hemen girişinde bu rivayeti zikrederken, geri kalan kısmında siyâsî ve toplumsal bölünmeler, yozlaşmalar, birtakım yıkıcı hareketler, fırkalaşmalar, yıkılacak ve kurulacak saltanatlardan kıyamet öncesi vuku bulacak alametlere kadar Hz. Peygamber sonrası uzak ve yakın geleceğe dair birçok hâdiseyi içeren rivayetler için bir zemin oluşturmayı düşünmüş olmalıdır. Ancak rivayetin diğer versiyonlarına baktığımızda Hz. Peygamber’in gelecekten haber verdiği özel bir olay göremiyoruz. Bunun yerine kıyametin çok yakın olduğunu hatırlatmak suretiyle Allah’ın Elçisi’nin bazı kötü hasletlerden sakınmaları yönünde inananlara uyarıcı telkinlerde bulunduğunu görüyoruz. Bu uyarıları geleceğe veya gayba dair “nebevî ihbarlar” şeklinde okumak asıl mesaja odaklanmamızı engelleyecektir. Müslüman toplumların Efendimiz’in (sas) uyardığı tehlikelerin hemen hepsine müptela oldukları gerçeğinden hareketle, bu tür rivayetlerden ders çıkarmak yerine onları Hz. Peygamber’in hanesine bir mucize olarak kaydetmek onun vermek istediği mesajın buharlaşıp yok olmasına neden olacak bir okumadır. Resûlullah’ın, nübüvvetinin ispatı ve teyidi için bu tür mucizelere ihtiyacı olmadığı da izahtan varestedir.

Yazının başında da ifade ettiğimiz gibi bu tür rivayetlere salt “sahih mi değil mi” ya da “aslı var mı yok mu” sorusunu merkeze alarak sergilenen yaklaşımlar doğal olarak iki farklı temayülü canlandırmıştır. Bu tür rivayetlerin aslı olmadığını iddia edenlerle “savunmacı”  reflekslerle bu iddiayı reddeden yaklaşımlar birbirlerini hep beslemişledir. Birbirlerine muhalif her iki görüş sahipleri konuyu gayb meselesi etrafında tartışma gereği duymaktadırlar. Öyle ya “fiten” rivayetleri geleceğe dair olayları içerdiğine göre öncelikle Hz. Peygamber’in gaybı bilip bilemeyeceği probleminin halledilmesi gerekiyordu. Aslı olup olmadığı konusunda fiten rivayetlerine olumsuz bakanlara göre Allah’ın Elçisi’nin gayb bilgisi ya yoktur ya da sınırlı olmalıdır. Karşıt görüşü savunanlar da buna tepki olarak Rasûlullah’ın gaybî bilgilere vakıf olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bunun en büyük kanıtı da fiten rivayetlerinde sözü edilen geleceğe dair olayların aynen ifade edildiği gibi gerçekleşmiş olmasıdır. Bu da Hz. Peygamber’in nübüvvetinin alametlerindendir.

Elbette bu yazının maksadı fiten rivayetlerine ilişkin yürütülen tartışmalara girmek değildir. Maksadımız sadece konunun hangi düzlemlerde ele alındığına ilişkin okuyucuya bir fikir sunmaktır. Ancak burada kanaatimizce daha mutedil bir yaklaşımın da olabileceğini ifade etmek istiyoruz. Şöyle ki; geleceğe dair rivayetler arasında “şu tarihte şunların başına şu felaketler gelecektir… ya da “şu kişi ortaya çıkacaktır ”, veyahut  “şu şu fırkalar ortaya çıkacaktır…”  gibi bir tarih,  zaman aralığı bildiren veya müşahhas gruplardan söz eden rivayetlerle “şu olmadıkça kıyamet kopmaz..” şeklinde ifade edilen rivayetleri birbirinden ayırmamız gerekir. Burada okuru üzerinde düşünmeye davet ettiğimiz husus ikinci türden geleceğe dair rivayetlerdir. Kıyamet alametleri olarak da dinî edebiyata yerleşen bu olaylar fiten rivayetlerinin önemli bir kısmını teşkil etmektedir. Kıyamet dünyanın sonu anlamına geldiğine göre “şunlar şunlar olmadıkça kıyamet kopmayacaktır…”, ya da “şu olunca kıyameti bekleyin…”  şeklindeki rivayetleri nasıl okumalıyız?

Peygamberlerin sonuncusu olan ve yukarıdaki Ebû Said el-Hudrî rivayetinde de ifade edildiği gibi kıyametin çok yakın olduğunu bildiren, kendisi ile kıyamet arasındaki mesafenin iki parmağı arasındaki mesafe kadar kısacık olduğunu ifade eden (Buhârî, “Tefsir”, 416 (H. No: 4652; İbn Mâce, “Fiten”, 25 (H. No: 4040) Hz. Muhammed’in (sas), vefat etmeden önce ümmetine, onların geleceği hakkında bir şeyler söylememiş olması düşünülemez. Kuşkusuz ki bu konuşmalarında ümit de vardır, endişe de vardır. Müjde de vardır, uyarılar da vardır. Efendimiz (sas), Humus’a yerleşen ve kahramanlığıyla nam salmış sahabîlerden Avf b. Mâlik’in (ö. 73/692) şahsına hitaben yaptığı bir konuşmasında, “kıyamet kopmadan şunları aklında tut (şunların olmasını bekle)” demiş, bunlar arasında ilk başta kendi ölümünü hatırlatırken devamında Kudüs’ün fethini de zikretmiştir. Aynı rivayette mal çokluğunun da Müslümanlar için önemli bir imtihan vesilesi olacağı ifade edilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 39/423 (H. No: 23996) Bir başka rivayette “Kıyametten önce aldatıcı yıllar olacaktır. Bu yıllarda yalancılar tasdik edilecek, doğru kimseler yalanlanacak, güvenilen kimseler hain sayılacak, emanetler hainlere verilecek, basit insanlar söz sahibi olacaktır.” (İbn Mâce, “Fiten”, 24, No: 4036) buyuran Allah Resûlü’nün (sas) amacı kıyametin ne zaman kopacağını haber vermek değildir. O, bu ifadeleriyle esasen adı geçen kötü hasletlerden uzak durmaları yönünde kimi sahabileri şahsında ümmetine telkinlerde bulunmuştur. Yine o (sas)kıyamet ne zaman kopacak” diye soran birine “emanet zayi edildiğinde kıyameti bekle” buyurmuş ve devamında “işler ehline verilmediğinde kıyameti bekle” (Buhari, Rikak, 35, No: 6496) diyerek emanete ihanetin kıyametin kopması için bir neden olduğunu ifade etmiştir. Yine, bir başka rivayette ifade edildiği üzere “Kıyamet kopmadan önce kendi devlet başkanınızı öldüreceksiniz ve birbirlerinize karşı kılıç çekeceksiniz, dünyanıza da kötü kimseler varîs olacaklar.” (Tirmizî, es-Sünen, “Fiten”, 9, No: 2170) buyuran Efendimiz (sas) Müslümanların başına gelebilecek en kötü şeyler konusunda ümmetini uyarmıştır. Buradaki kıyametten maksat dünyanın sonu anlamındaki kozmik düzenin yerle bir olması değil, deyim yerindeyse halk arasındaki yaygın kullanımıyla “başınıza taş yağacak “ya da taş yağsa yeridir” anlamına gelebilecek bir ifadedir.

Enes b. Malik’in aktardığı bir başka hadiste de ilmin/bilginin yok olup yerini cehaletin alması, zinanın yaygınlaşması, alenî olarak içkinin içilmesi ve (savaşlar nedeniyle) erkeklerin iyice azalması ve kadınların kat kat çoğalması kıyamet alametlerinden sayılırken esasen kıyamete yaklaştıkça zamanın kötüye gideceği vurgusu yapılmak suretiyle bu ve benzeri kötülüklere karşı müteyakkız olmaları konusunda Müslümanlar uyarılmış olmaktadır.

Herhangi bir hadis arama programından “kıyamet kopmaz ta ki… (لا تقوم الساعة حتى)” ifadesini yazdığımızda birbirinden farklı çok sayıda rivayet karşımıza çıkar. Her birinin devamında kıyameti kopartacak kadar büyük tehlike arz eden kötü hasletlerin ortaya çıkmasından söz edilmektedir. Aşağıdakiler bunlardan sadece birkaçıdır:

  • Çirkin konuşma ve çirkince sözler, kötü komşuluklar, akrabalarla ilişkilerin kesilmesi, güvenilir kimselerin ihanetle itham edilmesi hainlere de güven duyulması (Abdurrezak, el-Musannef, 10/416)
  • Müslümanların putlara tapacak kadar müşriklerle iç içe olmaları (Tayâlisî, el-Müsned, 2/332 No: 1084)
  • Müslümanlarınbirbirlerinin kanını dökmeleri (Herc) (İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, 21/292)
  • Mescidlerin Müslümanlar arasında kibirlenme aracı yapılması (Ebû Dâvûd, “es-Salât”, 12, No: 449)
  • Durum okadar kötüleşir ki kişi Müslüman kardeşinin kabri başında keşke senin yerinde ben olsaydım diyecek noktaya gelir. (Nuaym b. Hammad, Kitâbu’l-fiten, 1/71)

Sayılarını daha da çoğaltabileceğimiz bu rivayetlerin hepsinin ortak özelliği kıyametin kopmadan meydana gelecek olmalarıdır. Ancak bunların kıyametin habercisi olarak anlaşılmamalıdır. Zira bu rivayetlerin kitaplara girdiği asırlardan beri bu kötülüklerin hepsiyle Müslümanlar zaten sınanmıştır, sınanmaya devam etmektedir. Bu rivayetleri nebevî ihbar olarak görüp Hz. Peygamber’in (sas) mucizeleri olarak değerlendirmek onlardan çıkarılabilecek en son hüküm olmalıdır. Ancak her bir rivayette haber verilen kötülükleri Müslüman toplumları ifsad edecek ahlâkî yozlaşmalara karşı Rahmet Peygamberinin bir uyarısı olarak okumak, onun bu tür hadislerinden çıkarabileceğimiz en güzel ve anlamlı mesaj olacaktır.

 

 

 

 

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Psiko-Sosyal Açıdan Güvenin Yitimi...
Ferhat Kardaş
Meçhulden Maluma Bir Sefer: “Öz”ün Muhasebesi...
Muhammed Ali Alioğlu
Teknolojinin Bilinen ve Bilinmeyen Karanlık Yüzü...
Sadi Özgül
Müslüman Toplumlarda Eleştiri ve Öz Eleştiri İhtiy...
Mahmut Hakkı Akın
İktidar Müslümanlığı Gölge Yanıyla Yüzleşmeden…...
Nihal Bengisu Karaca
RÖPÖRTAJLAR
“Reform edilmesi gereken bir şey varsa o da modern...
Recep Şentürk
Öz eleştiri, varlığımızı geleceğe taşıma konusunda...
Temel Hazıroğlu
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Sinema Sanat Olmasaydı, Çoktan Bitmişti......
Abdülhamit Güler
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Ya Hanzala Münafık Olmuş Olsaydı?...
Rumeysa Döğer
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x