Menü

Özlemden anıt olsam,

Sığmam arzın boşluğuna,

Nehirler akıyor içime düşün,

Bu çağıltı taşınır mı sonsuza,

Yolları yok olmuş deli tayları düşün.

Kardeşlik; insan ilişkilerini zirveden gören, içinde hukuka uzanan sıcak bir sığınak hissiyle bize kollarını açan kavram. Kardeşlik hem anlatımların alanına, hem de uzayıp giden sonsuzluğu ihtiva eder.

Dünya üzerinde hep iki tür kardeşlik hüküm sürmüştür. İlki kan kardeşliği ki insanlık bir anne ve babadan çoğalarak büyük bir kitleye ulaşmıştır. Doğuştan kardeşlik durumu aynı hamuru, mizaç farklarıyla, paylaşma halidir. İnsan ortak fıtrat durumuyla kainatın bir özeti gibidir. “İnsan küçük alem” ifadesi, bu zengin ve doğruyu seçme kabiliyetine yönelik dile getirilir.

İnsan; nebatat, hayvanat ve bunlardan farklı olarak kendine ait özelliklerle dünyaya gelir. Düşünme, anlama, anlamlandırma ve irade kullanma becerisi onu sorumlu ve amaç arayan bir sürece icbar eder. Nazarî aklın fizikten metafiziğe, faal aklın itici gücüyle amelî akla ilke göndermesiyle, insan dünyada bulunuşuna anlam bulma imkanı elde eder. Varoluşu düşünürken kainatta yegane özelliklere sahip olduğunu anlar ve kendine verilen değerin Sahibi’ni aradığında Yaratıcı’yı bulur. Yaratıcı akılla bulunur, ancakYaratıcı’nın insandan ne istediğini bilmek için O’ndan gelecek bilgiye ihtiyaç vardır. İlahî söylem ile adil bir hayat tarzının yanında, Yaratıcı bilgisi, insanın yaratılış, ölüm ve sonrasını makulât düzeyinde teklif olarak insanlığa sunulur.

İnsan iyiliğe eğilimli kötülükten rahatsızlık duyan özelliği, büyük bir lütuf olarak kendisine bağışlanmıştır. İstisnasız her insan, Allah’ın (cc) ruhundan üflemesi sonucu saygıya layıktır. Onurlu oluşu, saygıyı hak edişinin temelinde yaratılıştan taşıdığı bu cevher yatar. Bu cevheri kirletmeden sürdürebilmesi için gerekli olan vahiy onun iradesine sunulur. Yaradan’ın kuluna mesajını teklif olarak sunması, üzerinde durulması gereken, iradenin önemini ortaya koyması açısından düşünmeye değer bir konudur. Irkların, renklerin, coğrafyaların bu yaratılışta noksanlık veya üstünlüğü söz konusu değildir. Ayrımsız olarak her insan şerefli, halifeliğe aday ve güzel bir surette yaratılmıştır. Her insanın bir diğerine, özündeki değer nedeniyle saygı duymak durumundadır. Düşmanlık konumuna geçene dek bu saygı devam etme durumundadır. Zulmünü dayatan zalimlere karşı, onları yok saymak yerine potansiyellerine göre neler yapabileceklerini anlamaya çalışmak, söz konusu saygının farklı yöne evrilmesi olarak ele alınabilir.

II

Ancak insan düşünerek, aklederek iman ettiğinde yeni bir merhaleye geçer. Kazanılmış kardeşlik olarak ele almaya müsait konum, zengin bir içerikle sıkı bir ilişki bağını gerekli hale getirir.

Aynı ontolojiyi paylaşan, diğer ifade ile varlığın sahibini bulan ve onun söylemini kabullenip baş tacı yapanlar, aynı zamanda adaletin talebine doğru cevap vermiş olurlar. Hayatta bulunuşlarını imkanlı kılana ilk teşekkürü yaparak, doğuştan verili olan adalete ayarlı fıtratı, ölüme kadar iyilik üzere, taşıma imkanı elde ederler.

Vahiyle şereflenirler.

Vahiy ile şereflenenler, aynı zamanda insanlığın sorumluluğunu üzerlerine almış olurlar. Fitnenin yeryüzünden kazınmasını, adaletin hakim olmasını ve “teklif”in her insana sunulması görevini üstlenmiş olurlar. Kişisel donanımlarını sürdürürken, metafizik yolculuklarına devam ederken, yeryüzüne adaletle sirayet etme sorumluluğunu ve ahlaki hassasiyetlerini korurlar. Varlık anlayışlarının bahşettiği kimlikle zulümden uzak bir hayatın kurulması mücadelesine koyulurlar.

Vahiyle şereflenenler, hayatı ve ölümü aynı anın içine sarıp günlere taşırlar. Kendilerini sorumlu tutarlar önce. En yakından uzağa elleri yettiğince, seslerinin ulaştığı mekana kadar hayatın ilacını, ölüm korkusunu muhabbete çeviren ilahi söylemi, coşkuyla taşır, bedelini de şerbet niyetiyle içerler.

Vahiyle şereflenenler birbirlerini görmeden, yüz yüze gelmeden “Kitap” nimeti sayesinde biliş olur; kardeş olurlar. Hukuk kendiliğinden, ortak yöneliş doğal olarak, muhabbet sema genişliğince ortaya çıkar. Sema razı, yeryüzü tebessüme durur bu kardeşlikle.

Vahiyle şereflenenler sözü hücrelerine eylem olarak kayıtladıklarında, salih eylemin önce yıkanmış niyetle başladığını bildiklerinde ancak yüreklere girebilir, kalplerde oluşacak ürpertinin esintisini taşıyabilirler.

Vahiyle şereflenenler semanın sonsuzluğunda yeryüzünü beşik yapıp Kur’ân’dan anlam emerler. İman kardeşliği böyle başlar ve bu aşamadan saygıdan sevgiye, muhabbete yol uzar. Sevgi bu kardeşliğin kalpleri bir kazanda eriten muhabbet iksiridir. Aynı Rab’be teslim olmak, O’nun rızasını amaç edinip secdeye yönelerek saf tutmak, bu kardeşliğin iman bağının görünürlük halidir. Hayatın ve ölümün bu uğurda adanmışlığı samimiyet ister. Samimiyet bütün dünya bakışlarını bir yana itip ilahî rızaya uygun yaşayabilme çabasıyla ortaya çıkar.

Kendini Allah (cc) huzurunda noksanlı görmek ve sürekli Hz. Peygamber’in örneklik ve önderlik konumunu ötelemeden, içselleştirmekten geçer bu yol. Birbirini sevmekten, korumaktan, paylaşmaktan ve tehlikelere karşı birlikte göğüs germekten oluşur, kıvama ulaşır iman kardeşliği.

Saygıyı koruyarak sevgiye geçmek ve her yönüyle bir hukukun oluşması gerçekleştiğinde müminler birbirlerinin güvencesi haline gelirler.

Vahiyle şereflenenler ellerini sadece O’na açar, kardeşlerine iyilik, güzellik isterler. Gönüllerini bütün kirlerden tevbe ile temizler ve kardeşleriyle paylaşımlara, dayanışmaya girerler. “Bir vücudun azaları” olarak hareket ederler. Tek millet, her biri diğeriyle kardeş, örnek bir ümmet olurlar.

Biri üzülünce hepsi üzülen, birinin derdiyle hepsi dertlenen, çare arayan iman kardeşliğinin yüksekliği, mahiyeti dünyevi ölçeklerle tespit edilemez.

Vahiyle şereflenenlerin kardeşliği için ilahî mesajı kendi için okumak, reaksiyondan uzak durmak ve bilgiçlikten öte ihlasa sarılmak gereklidir. İhtilaflı konularda kardeşlerine müsamaha gösterip “Allahualem” demek gerekir. Kendi ve mensup olduğu grubun görüşünü kurtulmuş, diğerlerini helak olmuş görmemek, dünyaya tekfir tespiti göreviyle gelmediğini bilmek gerekir.

Vahyi Peygamber tutarlılığında bütüncül olarak ele almayanlar, doğru görüşü sadece kendi gruplarının temsil ettiğini düşünenler, ümmetin içine düşmüş ur gibidirler. Kardeşliğin parçalanması, ahiret hesabını dünyada kendilerinin çözeceğini söyleyen, zulme bulaşmış kişilerce ortaya konur. Müslüman öldürerek sevap kazanacağına inanan ve inkar ehliyle, Kitap’a rağmen dost geçinenlerin durumu İslam ümmetinin en büyük sorunudur.

III

İman dünyanın en büyük gücü. İmanın gücünün yanlış kullanılması, ümmeti yok etmeye, terbiye etmeye çevrilmesi o denli yok edici, kardeşliğe atom bombası atılması demek. Aynı zamanda İslâm’ı, tek yoruma indirgeyip ve bunu da kendi görüşleri olduğunu ortaya koyanlar, Allah’ın (cc) muradını sadece kendilerinin bildiğini söylemiş olurlar ki, bu tam bir açmazdır.

Diğer yandan, ulus devlet süreçlerine düçar edilen İslam toplumunda belli oranda yer eden cahiliye adeti olan ırkçılık, günümüzde ikinci büyük sorunumuz haline gelmiştir.

Üçüncü hastalık da takiyecilik, iki yüzlülüğü, güvensizliği, ilişkileri zayıflatan bir etken olarak devrede yerini almıştır.

Günümüzde kardeşliğin parçalanma, zayıflatılma sürecini kendi elimizle yürütüyoruz, düşmana ihtiyaç yok.

Biz, kendi hakkımızdan geliyoruz, onlar sadece ganimeti topluyorlar.

Şimdi Kur’an’ı referans aldığını söyleyen herkes ve istisnasız hepimiz, başımızı taşlara vurarak şu ayetin sırrına ulaşmaya çalışmalı değil miyiz?

Ey iman edenler, iman ediniz…(Nisa- 136)

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x