Menü

Bu sayımızda sizlerle tanıştırdığımız kitabımızın yazarı Şaban Öz hocamızdır. Kendisi akademik tarihçi kimliği ile tanıdığımız ayrıca Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde Türkiye’de ilk defa Siyer’in bir Anabilimdalı olarak kurulmasında öncü olan isimlerdendir. O, Siyer-i Nebi’yi her türlü yolla anlatmamız gerektiğini düşünmüş ve bu minvalde edebiyatı başarılı bir şekilde kullanmıştır. Bunun için Türk edebiyatımızın iki önemli düz yazı türü olan roman ve hikayeyi Siyer anlatımıyla birleştirmiştir.

Siyer değil bir roman

Müellif, kitabının tam mânâsıyla bir siyer olmadığını Hz. Peygamber’in(sas) hayatını konu edinen bir roman olduğunu söyler. Roman türü kurgu esaslı bir yazım biçimi olduğundan müellif de eserinin büyük çoğunluğunu kurgu ekseninde yazmıştır. Eserin içeriğinde kullandığı bilgi malzemesi tarihten alınmış olsa da asla bilgi verme amacı taşımaz ve tabii ki bu şekilde de değerlendirilmemelidir. Müellifin bu eseri yazmaktaki amacı Hz. Peygamber’i insanlara anlatmaktır. Siyerin kurgusallığa kapalı olmasını savunanlar olabilir. Fakat müellif siyerin kurgusallaştırılmasının tarihe zarar vermeyeceğini savunmaktadır. Tabii ki böyle bir işe kalkışmak için bir alt yapıya sahip olmak gerekmektedir. Klasik dönem siyer müelliflerinin yazım metodolojilerine hâkim olmak gerekmektedir. Siyerin roman olarak anlatılmasında okuyucuya siyer okumaya dair rağbeti de arttırmak hedeflenmiştir. Hiç şüphesiz bir Müslümanın en önemli vazifelerinden biri de ümmetindenim dediği Hz. Peygamber’in (sas) hayatını öğrenmesidir.

Zengin bir arka plan

Hz. Peygamber’in (sas) hayatını aktaran her kişi yahut her yazar mutlaka şu hadisi aklının bir köşesinde tutmaktadır: “Kim bilerek bana yalan isnad ederse (benden yalan bir şey haberverirse) Cehennem ateşindeki yerine hazırlansın.”[1] Müellif,usulcülerden aldığı bilgilere dayanarak Peygamberimizin buradaki kasdının “dine taalluk eden konuları” kapsadığını, günlük hayatına dair konuşmalarını kapsamadığını söyler. Dolayısıyla bu hadis-i şerifin roman yazmada engel teşkil etmediğini belirtmiş olur. Ancak ele alınacak konuların da tarihi kaynaklarda aktarılanlar üzerinde yürütülmesi de kaçınılmazdır. Bu noktada eserde konu edilen rivayetler için müracaat edilen kaynaklarına şöyle bir baktığımızda karşımıza şunlar çıkmaktadır:

En başta Kur’ân-ı Kerîm; Kitâb-ı Mukaddes; İbn İshak’ın es-Sîresi, Vâkidî’nin el-Meğâzî’si; İbn Hişam’ın es-Sîresi,İbn Sa’d’ın Tabakât’ı; Zubeyrî’nin Nesebu Kureyş’i; Halife b. Hayyat’ın Târîh’i, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’i; Buhari’nin Sahih’i; İbn Şebbe’nin Târîhu’l-Medîne’si; İbn Kuteybe’nin el-Meârif’i; Belâzûri’nin Ensâb’ı; Yakûbî’nin Târîh’i;Tâberî’nin Târîh’i; İbn Abdirabbih’in el-Ikdu’l-Ferîd’i; Ebu’l-Ferec’in el- Ağânî’si, İbn Hazm’ın Cemhere’si;İbn Abdilber’in el-İstîâb’ı; Meydanî’nin Mecmau’l-Emsâl’i; İbnu’l-Esîr’in el-Kâmil’i ve Usdu’lĞâbe’si, İbn Manzur’un Lisânu’l- Arab’ı; İbn Kesîr’in el-Bidâye’si; Semhûdî’nin Vefâ’sı; Eyüb Sabri’nin Mir’ât’ı; Ebu Halil’in Atlas’ı.

Bu eserlerden de anlaşılacağı üzere, çalışmanın tarihsel veri tabanının siyerin temel kaynaklarından oluşturulduğunu göstermektedir.Bu da eseri farklı bir açıdanayrıcalıklı kılmakta.

Film tadında bir uslüp

Eserde akıcı bir dil kullanılmış ve daha çok diyaloglardan teşekküledilmiştir. Eserde Peygamberimizinhayatının tamamı anlatılmamıştır. Mekke’de Efendimiz’in çağrısının duyulduğu dönemden başlamış, Allah Resûlü’nün hastalanıp vefat etmesiyle de nihayete erdirmiştir. Cahiliye döneminin toplumsal yapısı iyi bir şekilde işlenmiştir.Cahiliye devrine ait müşriklerin diyaloglarındaki ifadeler okuyucu tarafından biraz yadırgansa da ben müellifin kurgu yeteneğiyle iyi bir şekilde yansıttığını düşünüyorum. Kitabı okurken ara ara Mustafa Akkad’ın ‘’Çağrı’’ filmi zihnimizde ister istemez canlanmaktadır. Hatta müellifin de Çağrı’dan etkilendiğini de anlayabiliriz.Roman Ebû Zer el-Ğifarî’nin(ra) Müslüman olma süreciyle başlamıştır. Hz. Peygamberin (sas) amcası Hamza bin Abdülmuttalib’in(ra), Ömer b. Hattab’ın (ra), Mus’abb. Umeyr’in Müslüman olma süreçleriyle devam etmiştir.Bunları anlatırken müşriklerin toplanıp konuştukları meclis olan Daru’n-Nedve toplantılarına yer vermiştir. Burada konuşulan meseleleri aktarım açısından tarihî doğruluk taşısa da eserimiz roman olması hasebiyle kurgular ağır basmaktadır.

Konuların seçimindeki yaklaşım

Romanda Hz. Peygamber’in (sas) hayatında önemli izler bırakan İsra ve Mirac olayı, İfk hadisesinin yaşandığı Beni Mustalık gazvesi, Tebük seferi, Rec’i ve Bi’r-i Maune hadiselerine ayrıntılı bir biçimde değinilmemiştir. Bunda müellifin, Hz. Peygamber’in hayatına dair her konuyu değil, romanda resmedilmek istenilen Elçi formuna daha uyan konu ve rivayetlerin ele alındığı düşünülebilinir. Hz. Ömer’in Müslüman oluşuyla başlayan Kâbe’de açıktan ibadet, Habeşistan’a hicret, müşrikler tarafından uygulanan ambargo yılları, hüzün yılı, Taif’e gidiş, Müslümanların yeni yurt arayışı, Peygamberimiz’in (sas) Hz. Mus’ab’ı (ra) Yesrib’i Medine yapmak üzere öğretmen olarak gönderişi, Akabe Biatları, Medine’ye hicret, Medine Vesikası’nın anlatıldığı “Ümmet”başlığı altındaki bölüm; Bedir, Benî Kaynuka Gazvesi’nin anlatıldığıSürgün başlığı altındaki kısım,Uhud, Hendek, Kureyza, Hudeybiye, Ebu Bâsir’in (ra) Kureyşlilerin kervanını basarak Peygamberimizin ‘’Allah’ın dinine yardım ettin!’’ müjdesine nail oluşu, Hayber, Mekke’nin Fethi, Ensar’ın hataya düşüp Hz. Peygamber’i (sas) üzmesi üzerine aralarında geçen olay, Mekke Fethi’nden sonra hicri 9 senesinde Medine’ye gelip Müslüman olan Urve b. Mes’ud’un (ra) Taif’e dönerek oradakileri İslam’a davet edişi, ancak hakkı kabul etmemekte direnen Sakifliler tarafından ok yağmuruna tutularak şehit edilişi… romanda işlenen tarihi konularından bazılarıdır.

Medine İslam Devleti kurulmuşiken oradaki Yahudilerle imzalanan İslam tarihinin ilk anayasasıMedine Sözleşmesi’nin anlatıldığı kısmın başlığının özellikle “Ümmet” olarak seçilmesi gayet yerinde ve güzeldir. Çünkü bundan sonra Medine İslam Devleti resmi olarak tanınmış ve Medine’de söz sahibi olduğu kanıtlanmıştır.

Beşeriyetin öncellendiği rivayetlerin tercih edilişi

Şunu da belirtmeliyiz ki, müellifin işlediği konuların tarihi rivayetlerinde bazen genel kabul gören algının dışındaki farklı rivayetleri kullanmayı tercih etmiştir. Örneğin klasik bazı kaynaklarda, Mekkeli müşriklerin boykot kararının yazılı olduğu ve Kabe’nin içinde saklanan kağıdın kurdun kemirmesi hadisesi üzerine kaldırıldığı yer alırken, romandaMekkeli müşriklerin bazı akil adamlarının birbiriyle anlaşması neticesi boykotun kaldırıldığı bilgisi aktarılmıştır.Bunda da yazarın siyer rivayetlerini okuma ve onları değerlendirme noktasında mucizevi olaylar yerine daha çok beşeri vasıfların öncellenmesi noktasındaki kanaatlerinin etkin olduğunu düşünüyoruz. Bu hususta eserde yer alan şu diyaloglar kayda değerdir: “Ümeyye ona “Hadi anlat bizi neye çağırıyorsun? Diye sorduğunda, elçi duraksamaksızın tane tane sakin bir şekilde anlatmaya başladı,

-Allah’ın bir olduğuna, benim de onun elçisi olduğuma inanmaya, putlara tapmaktan yüz çevirmeye çağırıyorum. İyiliğe, doğruluğa, temizliğe, dürüstlüğe, eşitliğe çağırıyorum. Zulümden, yalan, fuhuştan uzak durmaya çağırıyorum…[2]

Elçi, Hubel’i şahit tutmak suretiyle kendisiyle alay edildiğini anlamıştı. Ama tartışmak, bağırmak onun huyları arasında yoktu,

-Ben sadece bir insanım. Yeryüzünün hazineleri benim elimdedir demiyorum, gaybı da ben bilirim demiyorum. Sizinle benim tek farkımız, bana yeri ve gökleri yaratan Rabden vahiy geliyor olmasıdır. Ben kendi başıma bir güce sahip değilim ki, bu dediklerinizi yapayım ?[3] Romanımızın sonu Hz. Peygamber’in vefat sahnesi ile biter.

O hüzünlü anı yazar şöyle tavsir etmektedir: “Bir anda saflar karıştı. Elçi kapıdan ümmetine bakıyor ve gülümsüyordu. Kaybettikleri ışığa yeniden kavuşmuşlardı. Birbirlerine sarılıyorlar, dönüp dönüp Elçi’ye, arkadaşlarına, öğretmenlerine, rehberlerine,komutanlarına, liderlerine bakıyorlardı. Elçi gülümsüyordu. Öyle bir gülümsüyordu ki! Sanki onlara değil de, ‘kardeşlerim’ dediği asırlar boyunca görmeden kendisine inanacaklara, peşinden gideceklere, tıpkı onların yaptığı gibi hayatları pahasına onu seveceklere gülümsüyordu”[4] Elçi isimli roman özet bir şekilde siyer okuması yapmak için ideal bir çalışma. Yazarın amacına ulaştığını, herkesin siyer okumasına vesile bir çalışma olduğunu söyleyebiliriz.

[1] Buharî, İlim: 38, Cenâiz: 33,Enbiyâ: 50, Edeb: 109; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70, İlim: 8, 13; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1:70, 78, 2:159,171, 3:13, 44, 4:47, 100, 5:292.

 

[2] Öz, Şaban, Elçi, s.42

 

[3] Öz, Şaban, Elçi, s.44

 

[4] Öz, Şaban, Elçi, s.308.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x