Siyer Allah Resûlü’nün (sas) hayatının tarihçesidir. Sünnet ise yaşanmış halidir. O bakımdan ikisi birbirini bağlar ve ikisi birbirini açıklar. Yani bir kimse siyeri okuyup da sünneti yaşamıyorsa o, siyer kültürü almış bir kimsedir. Ama siyeri okuyor hem de sünneti yaşıyorsa o, siyer-i nebi’yi öğrenmiş bir kimsedir. Ve öğrenecek bir kimsedir. Niyeti iyidir. Bugün bizim yaptığımız şey daha çok siyer kültürü. Allah Resûlü (sas) misvak kullanmış. Biz niye kullanmıyoruz. Geçen günlerde arkadaşlarımdan birisi ile münakaşam bu oldu. “Hocam maksat temizlikse biz de dişlerimizi fırça ile temizleriz”, dedi. Ama Allah Resûlü (sas) her zaman yatağının başında bulunduruyor. Demek ki bundan maksat sırf diş temizliği değil. Bir de hakkın rızası var. O bakımdan siyer-sünnet bir bütündür. Yani; tarihi kısmını, olayların oluşunu, hadiselerin kronolojik dizilimini siyer verir. Ama onun nasıl yaşandığını sünnet bize açıklar. Biz Allah Resûlü’nün (sas) bir yerdeki durumunu ne ile öğreniriz? Sünnet ile öğreniriz. Bedir Savaşı’nda gösterdiği cesaret ve orada Allah rızasını kazanma adına sergilediği çaba bunları biz ancak sünnetle öğreniyoruz.
Sünnet olmayınca siyer, sade bir siyer kültürü olması demektir. Bu da bence noksandır. O bakımdan siyer, dediğimiz gibi hâdiselerin kronolojik tertibidir. Ama sünnet, Allah Resûlü’nün (sas) hayatıdır.
• Rabbimiz buyuruyor ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Âl-i İmrân 3/31). Yani biz, Resûlullah’a zaten ibadetlerde uymak zorundayız. Allah Resûlü (sas) buyuruyor ki: “Haccınızı ben nasıl yapıyorsam öyle yapın.” Ve yine buyuruyor ki : “Beni namazı nasıl kılar görüyorsanız siz de öyle kılın.” Bir de bunun ahlaki yönü var. “Muhakkak ki Allah Resûlü’nde sizler için muhteşem bir örneklik vardır.” (Ahzab 33/21) ve “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem 68/4). O’da (sas) buyuruyor ki: “Beni Rabbim edeplendirdi. Ve edebimi ne de güzel kıldı” (Süyûtî, Câmiu’s-Sağîr, I, 12). Biz o zaman her bakımdan O’na uymak zorundayız. Niye? Allah’ı sevmek istiyorsak. Veya Allah’ın da bizi sevmesini istiyorsak. Yeri gelmişken burada Hayrettin Karaman Hoca’nın şiirini burada okumalıyım. Diyor ki: “Erenler senin yolunda giderek ermiş.” Allah’a ermenin yolu Allah Resûlü (sas) gibi yaşamanın yoludur. O da nasıldır? İbadetlerimiz O’na benzeyecek. Ahlakımız O’na benzeyecek. Ve adetlerimiz O’na benzeyecek. Ben su içerken Allah Resûlü gibi içersem âdetim ibadet olur.
Ashâb-ı Kiram’a baktığımız zaman, bakıyorlar ki Allah Resûlü neyi sevmişse onu sevmişler. Neyi sevmemişse onu sevmemişler. Hz. Enes’den (ra) gelen bir rivayette diyor ki: “Baktım ki Allah Resûlü sahanın içinde kabakları takip ediyordu. Ondan sonra kabak en sevdiğim yemek oldu.” Ölçü bu. Allah Resûlü (sas) sevdiği için. Ebû Eyyüb el-Ensârî’nin evinde bir gün sarımsaklı bir yemek yapıyorlar. Yemeği Allah Resûlüne takdim ediyorlar, fakat yemek olduğu gibi geri geliyor. Diyorlar ki: ‘Ya Resûlullah niye?’ Diyor ki: ‘Ben meleklerle görüşüyorum. Onları rahatsız etmek istemiyorum.’ Onun üzerine diyorlar ki: ‘Biz de bundan sonra sarımsak yemeyeceğiz.’ Ölçü bu.
Hz. Hanzala’yı biliyorsunuz. Evlendiği gece gerdeğe girmiştir. Ama ondan bir gün önce Allah Resûlü’ne sözü var. Diyor ki: ‘Uhud’a geleceğim.’ Ve o gün sabah, müezzin evinin önünden geçerken sesi duyar duymaz hiç beklemez. Abdest bile almadan orduya katılır. Çünkü diyor ki “Allah Resulüne söz verdim.” Ve biliyorsunuz ondan sonra da melekler yıkamışlardır.
Yani bizler bu ihlasla bu samimiyetle yaşamayacaksak hiç uğraşmayalım o zaman. Birisi Müslüman birisini gördüğü zaman bu Allah Resûlünü hatırlatıyor, demeli.