Mekke’nin yaklaşık 65 km. güneydoğusunda yer alan Tâif, Hicâz bölgesinin üç önemli şehrinden birisidir. Denizden yaklaşık 1700 metre yükseklikte bulunan Serât sıradağlarının eteklerinde yer alan şehir, ismini Amâlik’in kabilesinin çocuklarından Vec b. Abdülhay’dan almaktadır. Sakif kabilesinin şehre hâkimiyet sağladığı dönemde Tâif’in etrafını yüksek surlarla çevirmesinden dolayı da bu adın verildiği söylenmiştir.
Tâif, Arabistan’ın kuzey doğu, batı ve güneyden gelen yolların kesişme noktasında bulunmasından dolayı Haremeyn’e açılan doğu kapısı özelliğine sahiptir. Aynı zamanda yaz aylarında sahip olduğu mutedil iklimi, zengin su kaynakları ve verimli toprakları nedeniyle Batı Arabistan’ın başkenti vasfını taşımaktadır. Nitekim Mekkeliler’in yaz aylarından şehrin sıcak ve nemli havasından kurtulmak için sığındığı bir yerdi. Günümüzde de başta Mekke olmak üzere Hicâz bölgesinin sayfiye şehri durumundadır. Bununla birlikte şehrin yüksek bir yerde kurulması nedeniyle kış aylarının Hicâz bölgesinde en soğuk geçtiği mekan özelliğine sahiptir.
Tâif şehrindeki ilk yerleşimin ne zaman olduğu konusunda kaynaklarda birbirinden farklı bilgiler yer almaktadır. Bununla birlikte ilk yerleşimi Nuh tufanı öncesine kadar götürenler bulunmaktadır. Daha sonra Amâlika ve Semud kavimleri ile pek çok Arap kabilesi buraya yerleşmiştir. Advân ile Âmir b. Sa’saa bunlar arasındadır. Daha sonra Tâif, Sakîf kabilesinin merkezi haline haline gelmiştir. Onların hakimiyetiyle birlikte Tâif, bayındır bir yerleşim merkezi hüviyetine sahip olmuştur. Meyve ve sebze yetiştiriciliğinin yaygın olduğu Tâif, kuru üzüm, şarap, zeytinyağı ve bal üretiminde meşhurdu ve özellikle deri işlemeciliğindeki ünü bütün Arabistan’a yayılmıştı. Bu sayede Sakîfliler, başta Sâsânîler ve Bizans olmak üzere Arabistan yarımadasındaki pek çok yerleşim yeriyle ticarî ilişkiler sağlamıştı. Bu konuda sahip oldukları imkânı ve elde ettikleri tecrübeyi iyi değerlendiren Sakîfliler, kısa sürede Arabistan’ın en mâhir tüccarları arasına girmiştir. Diğer yandan Tâifliler, ticarette elde ettikleri bu imtiyaza rağmen dinî açıdan Mekke’nin gerisinde kalmalarından rahatsız duymaktaydılar. Bu amaçla Kâbe’ye alternatif olması için meşhur Lât putunun bulunduğu bir mâbed inşa ettiler.
İslâm tarihi açısından Tâif, Sakîf kabilesinin Hz. Peygamber’e nübüvvetinin en zor günlerinden birini yaşatmasıyla tarihe geçmiştir. Allah Resûlü, müşriklerin Mekke’de müslümanlara yönelik baskı ve eziyetlerinin artması üzerine İslâm davetini Mekke dışında bir yere taşımayı düşündü. Bu amaçla Zeyd b. Hârise ile birlikte Tâif’e geldi. Ancak Tâifliler, daveti kabul etmedikleri gibi şehrin ayak takımına Hz. Peygamber’i taşlattılar. Allah Resûlü, Tâif’in çıkışında bulunan Mekkeli Utbe b. Rebîa ve kardeşi Şeybe’nin üzüm bağına sığındı. Hz. Peygamber, kendilerine eziyet eden bu topluluğa beddua etmemiş ve onların hidayete ermesi için şöyle dua etmişti: “Ey Allahım! Sakîf kabilesini hidayete erdir. Onların hepsini doğru yola ileterek emrin ve itaatin altına al!” (Müsned, III, 343; İbn Hişâm, IV, 127). Hz. Peygamber’e düşmanlığını uzun süre besleyen ve İslâm karşıtlarının sığındığı önemli bir merkezi haline gelen Tâif, Huneyn gazvesinden hemen sonra muhasara edildi. Hz. Peygamber, şehri bir ay kadar kuşattıktan sonra sahâbeden bazılarıyla istişare etti ve muhasarayı kaldırdı. Daha sonra Tâifliler, müslümanlarla uzun süre mücadele edemeyeceklerini anladılar ve Medine’ye bir heyet göndererek Hz. Peygamber ile görüştüler ve müslüman oldular