Bin dörtyüz yıl önceye dayanan çagı asmıs bir ailenin yasam öyküsü. Tarihler miladi 595’i gösterdiğinde Mekke’nin sayılı şahsiyetlerinden olan Teymogulları’na mensup olan Hz. Ebû Bekir, Abduluzza’nın kızı Kuteyle ile evlidir. Allah bu evlilikten Hz. Ebû Bekir’e Esma ve Abdullah isminde iki çocuk bahsedecektir. Bir müddet sonra Hz. Ebû Bekir, Ümmü Ruman isimli baska bir hanımla evlenecektir ve Allah bu evliliginden de Aise ve Abdurrahman isimli iki çocuk bahsetmistir.
Esma ve Aişe validemiz baba bir kız kardeslerdi, ama onlar birbirlerini öyle çok severlerdi ki hiç kimse annelerinin ayrı oldugunu bilmezdi. Öyle ya o azize kardesler birbirlerini canı gönülden sevmese hiç büyük isler basarabilirler miydi? Yıl miladi 610… Islam’ın mesajları Mekke sokaklarında yayılıyor. Esma’nın babası ilk iman eden erkek olarak teslimiyetini gösteriyor. Bu kutlu mesaj Hz. Ebû Bekir’in ailesine ulastığında Esma’nın annesi Kuteyle iman etmiyor. Ancak Esma, annesinin iman etmemesine rağmen Islam’ın ilk dönemlerinde Allah’a ve Resulüne olan teslimiyetini babasının vasıtasıyla iman serefine ulaşıyor.
ALLAH RESÛLÜ’NÜN HAVARİSİNE YOLDAŞ BİR EŞ
Hz. Esma’nın babası Mekke’nin önemli tüccarlarından olması hasebiyle çok rahat bir çocukluk ve gençlik dönemi geçirmistir. Medine’ye hicretten sonra Allah Resûlü Hz. Esma’yı, “Her peygamberin bir havarisi vardır benim havarim de Zübeyr’dir ” diye taltif ettigi Zübeyir b. Avvam ile evlendirdi. Islam yolunda hem Habesistan’a hem Medine’ ye hicret etmis olan Hz. Zübeyr cennetle müjdelenen on sahâbiden biridir. Hz. Zübeyir Peygamberimizin halası Hz. Safiye’nin yigit ogluydu. Peygamberimizi (sas) savunmak niyetiyle ilk kılıç kuşanan kisi olarak da tarihe geçmisti. Zübeyr ile olan evliliginden Islam’a hizmet edecek olan Abdullah, Urve, el-Münzir, Asım, el-Muhacir, Hatice el-Kübra, Ümmü’l-Hasan ve Aise’yi dogurmustur.[1]
CİHADIN AZIK OLARAK EDİNİLDİGİ SOFRALAR
Bu evin sofralarında cihat konuşulur her gün ögrenilen yeni bilgiler birbirlerine aktarılırdı. Bu evin sakinleri hakikat yolunda bir amaç ugruna bazen saga bazen sola savrulsalar da yılmamıslar ve bu yolda yürümeye devam etmis koca yürekli insanlardı. Bu evdekilerin davası yüreklerini hakikate açarak dısarıdaki insanlara da ısık olmaktı. Amaç ise teslimiyeti, vakarı uzak olan kalplere tasımaktı aslında. Kolay degil bir davayı sırtlanmak, ama onlar koca yürekli insanlardı iste cihad ve teslimiyet en güzel o evin sakinlerine yakısıyordu . Gün geldi kalabalıklar içinde kalarak kalabalıklara rağmen Islam’a hizmet ettiler. Hiçbir zaman tıkamadılar kulaklarını hakikate Islam’ı en güzel biçimde temsil ettikleri gibi teblig de ettiler. Örnek alınması gereken bir aileydi bu aile bu yüzden bin dört yüz yıl sonra bile satırlarda konusulabiliyordu. Gelin biraz bu aileyi farklı kılan özelliklerini konusalım: Zübeyr b. Avvam’ın malı ve kölesi yoktu. Hz. Esma ise babasının tüccar olması hasebiyle rahat büyümüştü Zübeyr ile evlendik sonra evinin tüm islerini gördü ve bu durumdan hiç sikayetçi olmamıstı.
Bazı zamanlar Zübeyr b. Avvam, ona biraz sert davranıyordu. Bir gün Hz. Esma, babasına gelip durumu paylastı. Hz. Ebû Bekir kızına dedi ki: “Kızım sabret. Muhakkak ki bir kadın salih (dindar) bir kocaya sahip olur da kocası öldükten sonra baska biriyle evlenmezse (Allah) her ikisini de Cennet’te bir araya getirir.”[2] Ancak daha sonraki yıllar Zübeyr b. Avvam ile bosanmıslardı. Bir daha da hiç evlenmemiş ömrünü oglu Abdullah’ın yanında geçirmistir.
CENNET KUŞAKLARININ SAHİBİ
Hz. Esma, Mekke’de Hz. Zübeyr ile evliliginden kısa bir süre sonra hamile kalmıstır. Hamilelik yılları Nübüvvetin 12. Yılı yani kutlu sehir Medine’ye hicretin basladıgı zamanlardır. Artık hicret için izin verilmiş Müslümanlar gruplar halinde hicret yollarına düsmüslerdir. Herkes gitmiş ve geriye Hz. Ebû Bekir ve ailesi Peygamberimiz ve ailesi ve Hz. Alive ailesi ve hicret etmeye güç yetiremeyen bir kısım Müslümanlar kalmıslardı. Nihayet hicret günü geldiginde Hz. Peygamber (sas) ve Hz. Ebû Bekir hicret için yola çıkarlar.
Iki aziz dost yolculuk yaparken Hz. Ali’ye Peygamberimizin yatağına yatma görevi düsmüstü. Bu arada Hz. Ebû Bekir’in oglu Abdullah ise çarsıda dolaşıp Mekkeliler’in planlarını öğrenecek Esma validemiz aksamları Sevr Magarasına Resûlullah ve babasına azık ve kardesinden aldıgı haberleri götürecek Hz. Aise ise azık hazırlamada ablasına yardım edecektir. Esma validemiz imanın, Islam’a hizmetin ne demek oldugunu çok iyi biliyordu ve yedi aylık hamile olmasına ragmen bu hizmete tabiydi. Ama bir sıkıntı vardı bohçanın ağzını baglamak için ip yoktu. Esma validemiz hiçbir tereddüt hissetmeden belindeki kusagı çıkarıp bir parçasıyla azık torbasının diger parçasıyla da su tulumunun agzını bagladı. Mekke toplumu içerisinde eğer bir hanım kuşagını açmıssa bu bir ahlaksızlık isareti olarak sayılırdı. Saatler sonra magaraya vardığında bu durumu gören Peygamberimiz dava ugruna yaptıgı bu davranıştan dolayı “Ey Esma! Burada feda ettiğin bu kusagına karsılık Allah sana cennette iki kusak bagıslayacaktır.” müjdesini vermistir. O biliyordu ki en güzel ve en gerçek sey Islam için hizmet etmekti. Hizmeti ise feda etmekle oldu.
Hz. Esma’nın yaptıgı Peygamberimizin vesilesiyle hidayete erecek olana insanları düsünülerek yapılan bir fedakarlıktı. Hem de henüz yüzünü bile görmedigi insanları düşünerek yapılan bir fedakarlıktı. Bu hadiseden sonra Peygamber Efendimiz, Esma’ya “Zatü’n- Nitâkeyn/çifte kusaklı” lakabını vermistir. O artık bu lakap ile anılmaya baslayacak bu lakabı gururla tasıyacaktır. Yıllar sonra Sam’dan bazı insanlar Abdullah ez-Zübeyr’i annesineatıf yaparak ayıplayacaklar ve “Ey iki kusaklı kadının oglu” diyeceklerdir. Şamlıların bu davranışını duyunca Esma validemiz oglu Abdullah’a ‘’Üzülme oglum! Onların seni ayıpladıkları o kusak nedir bilir misin ?” dedi ve hicret yolculuğundaki hatırasını anlatmıstır. Abdullah b. Zübeyr annesinden bu sözleri duyunca Samlılara cevaben dedi ki: “Allah’a yemin olsun ki ben çifte kusaklı bir kadının ogluyum. Bunda bir ayıp ve kusur yok…Asıl ayıp ve kusur sizdedir.”[3]
PEYGAMBER SEVDALISI BİR BABA
Hz. Esma’da babasının fazilet ve yüce ahlakının numuneleri parıldardı. Babası Hz. Ebû Bekir Allah Resûlünü ne kadar çok severse o da bir o kadar çok severdi. Hz. Ebû Bekir ki Peygamber sevgisinden ölümü göze alan insandı. Peygamber Efendimiz ve Hz. Ebû Bekir Yesrib’e dogru yola koyulduklarında Hz. Ebû Bekir, Allah Resûlü’nün etrafında halkalar çizerek yürüyordu. Peygamberimiz, Hz. Ebû Bekir’in yürüyüsüne bir anlam veremedi ve “Ey Ebû Bekir! Neden yanımda yürümüyorsun da etrafımda halkalar çizep durursun? Senin yerin benim sağımdayken seni böyle yürümeye iten sey nedir?”
Hz. Ebû Bekir diyor: “Ya Resûlüllah! Düsünüyorum ve diyorum ki ya bir- den sana önden bir saldırı olsa hemen önüne geçiyorum ki sana değil bana gelsin diye…sonra ya arkadan saldırı olsa diye düsünüyor arkana geçiyorum. Sana bir sey olmasın da bana olsun diye böyle yürüyorum. Peygamberimiz: “Beni çok mu seviyorsun, Ey Ebû Bekir? Hz. Ebû Bekir: “Evet ya Resûlullah! Çok hem de çok seviyorum. Öyle ki senin için gözümü kırpmadan ölecek kadar seni seviyorum.” diyordu.Peygamberimiz daha da duygulanıyor: “Ey Ebû Bekir! Simdi sen benim yerime ölümü göze alabilir misin?” diye soruyor. “Evet Ya Resûlullah! Senin için seve seve ölürüm’’diyordu. Peygamberimiz: “Neden peki benim için ölümü göze alırsın?” diye sordugunda, Hz. Ebû Bekir diyor ki: “Ya Resûlüllah! Eger ben ölürsem sadece babam Kuhafe’nin evi aglar Ama sen ölürsen sana bir sey olursa bu ümmet aglar bu din aglar varlık aleminin tamamı aglar. Sen degil ben senin yolunda öleyim.”[4] Iste Hz. Esma da peygamber sevgisini babası Hz. Ebû Bekir’den almıstı.
CÖMERTLİK ÂBİDESİ
Hz. Esma’nın en belirgin ve babasından aldıgı özelliklerinden birisi de son derece cömert olmasıydı. Oglu Abdullah ez-Zübeyr, annesi ve teyzesi Hz. Aise kadar cömert insanlar görmedigini teyzesinin eline geçen her seyi biriktirir belli bimiktara ulastıktan sonra dagıttıgını, ama annesinin eline geçeni ertesi güne bırakmadan hemen verdiğini söylemektedir. Hatta kaynaklarımızda söyle bir rivayet vardır: Bir gün Hz. Esma, Peygamberimize (sas) gelip, “Ey Allah’ın nebisi! Evimizde hiçbir seyim yoktur. Sadece Zübeyr’in bana getirdikleri vardır. Zübeyr’in bana getirdiklerinden dagıttıgım zaman bana bir günah var mıdır?” Diye sordu. Resûlüllah söyle buyurdu : “Yapabildigin kadar ölçülü dagıt fakat cimrilik etme. Cimrilik edersen Allah da sana karsı cimrilik eder.”[5]
HAK YOLUNDA MÜCAHİDE BİR ANNE
Hz. Esma, o güne kadar hep cömertti bu sözleri duyduk sonra da hep öyle kaldı. Onun hayatı hep hayır yolunda hep hak yolunda olmustur. Sonraki nesillere de örnek olsun diye hayırlı evlatlar yetistirmistir. Dört halife dönemini yasamıs kocası Zübeyr ile birlikte Yermük savasına katılmıstır. Emeviler dönemine sahit olmus ve en son oglu Abdulah’ın mücadelelerine şahit olmustur. Oglunun hep arkasında olmustur. Çünkü Hz. Esma biliyordu ki oglunun mücadelesi doğruydu ve oglunun amacı iktidar degildi. Abdullah b. Zübeyir’in başlattığı mücadele Abdulmelik b. Mervan döneminde bölgeye vali olarak atanan Haccac b. Yusuf ile zirvelere çıkmıstı. Esma validemiz bu zorlu zamanlarda iyice yaslanmasına ve gözlerini kaybetmesine rağmen ogluna mücadele ve vakarı telkin etmistir. Nasihati ise “Evladım serefinle yasa, izzetinle öl!
Ama asla bu zalimlere teslim olup, esir düsme!” Bir annenin oğluna verebilecegi en güzel nasihati oğluna vermistir. Abdullah b. Zübeyr adamlarının dagıldıgını gücünün tükendigini görünce Hz. Esma söyle demis: “Eger sen dogru yolda olduguna inanıyorsan mücadelene devam et. Senin yanında bu is için şehit olanların senden bekledikleri budur. Yok eger senin mücadelen iktidar ise, dünyalık ise sen ne kötü bir kulmussun o zaman…Adamlarının dagılması dogru yolda olan birini etkilemez. Allah için bir mücadeleye girismissen mert adama yakısan tek basına da kalsa mücadelesine devam etmesidir. Daha ne kadar yasayacaksın; unutma en güzel seref Allah yolunda şehit olmaktır .”[6] Esma validemiz hicretin 73.yılında hicri olarak 100 miladi olarak 97 yasında doğduğu topraklar olan Mekke’de geride bizlere örneklik teskil edecek bir yasam öyküsü bırakarak ebediyete intikal etmistir. Allah kendisinden ebeden razı olsun. Bizlere de onun yaşamından yasamımıza örnekler alıp hakkıyla anlayıp uygulamayı nasip etsin.
[1] Ibn Sa’d ,Tabakât , X, 269.
[2] Ibn Sa’d, Tabakât, X, 271.
[3] Muhammed Emin Yıldırım, Sahabe Iklimi, II, 67.
[4] Muhammed Emin Yıldırım, Sahabe Iklimi, I, 39-40.
[5] Ibn Sa’d ,Tabakât, X, 271.
[6] Muhammed Emin Yıldırım, Sahabe Iklimi, I, s.72.