Menü
Erol Göka
Erol Göka
Umut ve İnanç
Temmuz 19, 2025
Yazarın Tüm Yazıları

“Ne umabilirim?”, “Ne bilebilirim?” ve “Ne yapmalıyım?” ile birlikte büyük filozof Immanuel Kant’ın ünlü üç sorusundan birisi[2]. Umudu böylelikle ilk kez felsefi bir problem haline getiren Kant, teorik ve pratik akılın, bilgi ve ahlakın insani varoluşu ifade etmek için yeterli olmayacağını görmüş, eksik kalan kısmı ifade edebilmek için “umut”a başvurmuş ve umut ile inanç arasındaki bağlantıları sorgulamıştır. Ona göre umut, insanın sonlu ve sınırlı dünyayı aşma çabası. Umut ile yaratılmış varlık olma ve Yaratıcı arasında kopmaz bir ilişki var. İnsan, “en yüksek iyi”yi gerçekleştirmeyi umut eder, olanca gücü ve sorumluluk bilinciyle erdemli olmaya çalışır zira bu dünya hayatının bitiminde bir karşılığı olacağı umudu ve inancı içindedir. İnsanın varoluşu gereği umut, asla akıldan ve çabadan ayrı düşmez. Bu görüşleri nedeniyle denilebilir ki Kant, Tanrı’dan umuda gitmek yerine umuttan Tanrı’ya gitmek gibi bir yol izlemiştir.[3] Gündelik dilde bir konudan bahsederken “umuyorum” dediğimizde, çoğu zaman “biliyorum” ve “inanıyorum”dan daha zayıf kesinlikte bir beklentimiz olduğunu dile getirmeye çalışırız. Bir şeyin gerçekleşeceğine ne kadar inanırsak, gerçekleşmesine o kadar şaşırmayız. Bir şeyin gerçekleşmesini umsak bile, vuku bulması halinde bizi hayli şaşırtabilir. Bunlar doğru ama umudun inançla bağlantısı konusunda Kant gibi düşünüyorum.

Umut, aralarındaki çok yakın ilişki nedeniyle çoğu zaman inanç ile yan yana, iç içe ve hatta özdeş olarak kullanılır. Öyle ki umudu, inanca eşlik eden bir ruh hali olarak tanımlar, “umut etmek demek, henüz doğmamış olana her an hazırlıklı olmak ve beklenen doğum bizim ömür süremizde gerçekleşmese bile çaresizliğe kapılmamaktır” diyen Eric Fromm[4]. Kişi, neyi hakkıyla umabileceğini inancı sayesinde idrak edebilir. İnanç ne kadar akılcı bir zemine dayanıyorsa umut o kadar artar. “Umut, bir bakıma geleceğe ilişkin inanç ya da büyük ölçüde inancın gelecek zaman kipidir” diyen Eagleton[5], buna rağmen bu ikisini birbirinden titizlikle ayırır. Bizce de haklıdır; umut ve inanç, birbirleriyle çok yakından bağlantılı olsalar da aynı değiller. Eagleton’dan ayrıldığımız nokta, umudun ve inancın maneviyatla bağlantısını, daha doğrusu dini boyutunu hiç dikkate alması.

İnanç, birçok alanda söz konusu olabilir, dini inancı olmayan birinin başka inançları bulunabilir elbette. Ama gelgelelim hakiki ve mutlak manada inancın ancak dini ve akidevi bağlamda mümkün olacağını da kabul etmek gerekiyor. İnsan, bir Yaratıcısı olduğunu düşündüğünde kulluk bilinciyle birlikte güçlü bir duygusal bağ ve bu bağ üzerine birbirini pekiştiren bir inanç-umut-bilinç ilişkisi gündeme geliyor. Hal böyle olunca, inançta bambaşka bir boyut, sevgi boyutu, dini inançta dahi ister istemez bir “Seven-Sevilen” ilişkisi ortaya çıkıyor. Bu zeminden yola çıkan aşırı mistik yorumlar, âşık ile maşuk arasındaki umuda akli bir sınır olamayacağını iddia edecek kadar ileri gidiyorlar.

Umut ve inanç ile bilgi kesinliği arasında tam, birebir örtüşme olamıyor ama galiba sevgi duygusu, aradaki boşluğu gideriyor. Ancak ne var ki sevgi konusunda daha fazla konuşamayacağız. Zira sevgi konusu, üzerinde çokça konuşulmasına rağmen, Erich Fromm[6] dışında psikolojik bilimlerce yeterince incelenmeden kalmış, sevgiyle ilgili teolojik değerlendirmeler ise daha ziyade Hıristiyanlıkla ve dinlerin batıni yorumlarıyla sınırlanmıştır. Dinlerin sevgi anlayışlarındaki farklılıklardan başlayarak derinlemesine bir sevgi antropolojisi ve psikolojisi araştırmalarına ihtiyaç vardır.

Buna karşılık umudu ve inancı tamamen dışlayan aşırı akılcı yorumlar da var. Mesela Spinoza, sevgiye dayalı ilişkiye gözlerini kapayıp akıl sahibi bireyi sağlam bilgiye dayanması nedeniyle överken, umudu cahillere özgü bir yanılsama diye niteliyor.[7] Sadece Spinoza mı? Batı felsefe tarihinde akla dayanarak inanç ve umudu horlamanın köklü bir temeli bulunuyor. Nietzsche de umuda hiç yüz vermiyor, “sürü insan”ın kendini aldatması olarak görüyor. Marx, ‘halkın afyonu’ diyerek dini inanç ile birlikte umudu da zihninden söküp atıyor.

Umuttan bahsederken inanç ve sevginin yanı sıra mutlaka konuşulması gereken bir kavram da güven. Umudun sözlük anlamlarından birisinin de güven olması boşuna değil. Zaten psikolojik gelişim bakımından ilk umut da ebeveynimize duyduğumuz güvenin hemen ardından geliyor ve giderek daha karmaşıklaşıyor. Güven ve özgüveni hem umutla bağlantıları hem de taşıdıkları önem açısından bu kitabın sonunda ayrıca ele alacağız. Sonuç olarak umut ve inanç bambaşka bir bahis. Yine de bitirmeden önce, inanç sistemlerine göre umut anlayışının farklılıklarına değinelim.

Bir geleneğin, bir dilin, bir inanç sisteminin yani bir anlam ağının içine doğuyoruz, bu ağ sayesinde hayatı anlamlandırıyoruz. Maalesef modern bakışta bunlar fazlaca önemsenmiyor, tüm bunları içine alan “kültür” basit bir çevresel eklenti sanılıyor. Modern bakış, bir yandan insan zihnini ve varoluşunu boş beyaz bir sayfaya benzetiyor, insanın anlam ve değer dünyasını sıfırdan, kendi başına inşa etmesini bekliyor. Oysa içine doğduğumuz bu ağ çok önemli. Mesela kendi adıma insanımızı umut açısından olumlu bir seviyede görürüm. Yaşadığımız inanç sisteminin bunda büyük payı olduğunu düşünürüm. Her daim Allah’a güvenilmesi ve Allah’tan umut kesilmemesi gerektiği, umudun garantisinin sonsuz ilim ve kudret sahibi Allah olduğu defalarca vurgulanan bir kitaba inanmanın etkilerini insanımızın iç-dünyasında her zaman hissederim. Topluluk psikolojimizde insanımızın inançlarından aldıkları güçle dünya hayatında karşılaştıkları sıkıntılara karşı sabrettiklerini, Allah’ın kendilerine bir ferahlık sağlayacağına inanarak, yaptıkları iyi eylemlerin karşılığını hem bu dünyada hem ahrette görmeyi umarak yaşadıklarını müşahede ederim. Tövbeleri kabul edildiğinde Allah’ın kendilerini bağışlayacağı bilgisi de umutlarına dâhil olduğundan, yeterince titizlenerek ama asla neşe ve şevki elden bırakmadan çalışıp çabaladıklarını gözlemleriz.

Evet, umutlu olmanın dini inancımızın tarafından teşvik edildiği manevi bir kültür ikliminde yaşıyoruz. Bu ifade ve tespitimin kuru bir retorikten öte bir anlamı olduğuna dair en önemli kanıtım, ülkemizde ve Müslüman toplumlardaki intihar oranlarının dünyanın diğer yerlerine göre büyük ölçüde düşük oluşu…[8] Daha önceki ‘Hoşçakal’ adlı çalışmamızda felsefede ve psikolojide olduğu kadar Müslüman kültür ortamında ölüme ve mateme bakış konularını ele almıştık. Ayrıntılı biçimde değerlendirdiğimiz konular arasında, “Hem felsefe hem psikoloji: Ölümü istemek” başlığı[9] altında intihar bahsi de vardı. Ülkemizde ve Müslüman toplumlarda dünyanın diğer toplumlarına göre düşük intihar oranlarına ve bunda inanç sistemimizde umudun tuttuğu yere dikkat çekmiştik: “İslâm inanç ve düşüncesinde ‘umut’ merkezi kavramlardan birisidir. Varoluşçu düşünür Kierkegaard’ın umutsuzluğu ölümcül bir hastalık ve büyük bir günah olarak nitelemesi, Hıristiyanlığa ne kadar uygundur bilmiyoruz ama İslâm inancıyla bütünüyle örtüşür. İslâm’da ruh bedende kaldıkça Allah’tan ümit kesilmez. Yaşam var oldukça, umut var olacaktır. Her geceden sonra gündüz, her zorluktan sonra bir kolaylık vardır. Kulun Allah’a yönelmesi ve O’ndan yardım istemesi, sıkıntı ve problemlerin çözümünün başlangıç noktasını teşkil eder. Yüce Yaratıcı, umulmayan, beklenmeyen yer ve yönlerden kolaylıklar ihsan eder. Çünkü O’nun her şeye gücü yeter. O’na dayanan da güç kazanır.”[10]

Ama daha önceki tüm çalışmalar gibi bizim de dikkatimiz daha çok İslâmiyet’te intiharın yasaklanmasına odaklanmıştı. “Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı rıza ile gerçekleştirdiğiniz ticaret yolu hariç, batıl yollarla yemeyin. Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir,” (Nisa 4/29) ayetiyle ve hadislerle ortaya konan intihar yasağının İslâm toplumlarında düşük intihar oranlarında belirleyici olduğu tezini esas almıştık. Umut üzerine çalışmamızdan sonra umudu destekleyen bir inanç sisteminde ve kültür ortamında yaşamanın en az bu yasak kadar etkili olduğunu düşünmeye başladık. Zira bilimsel araştırmalar, intiharlarda en önemli hususlardan birinin umutsuzluk olduğuna işaret ediyordu.

[1] Erol Göka’nın “Yalnızlık ve Umut” (Kapı Yayınları) kitabından alınmıştır.

[2] Immanuel Kant. Arı Usun Eleştirisi. Çev. A. Yardımlı. İdea Yayınları, 3. Baskı, 2015

[3] Kant’ın felsefesinde umudun yeri için bakınız: Necmettin Tan. İlahiyat Fakültesi Dergisi, 19:2(2014), s. 49-66. https://docplayer.biz.tr/115523321-Ne-umabilirim-kant-in-ahlak-felsefesinde-umut-kavrami.html

[4] Eric Fromm. Umut Devrimi. Çev. Ş. Yeğin. Payel Yayınları, 1995, s.13, 15.

[5] Terry eagleton. Age. S.97.

[6] Erich Fromm. Sevme Sanatı. Çev. Y. Salman. Payel Yayınları, 10. Baskı, 1995.

[7] Aktaran Terry eagleton. Age. 119.

[8] https://www.who.int/mental_health/prevention/suicide/suicideprevent/en/

[9] Erol Göka. Hoşçakal. Kapı Yayınları, 2018, s.116-143.

[10] Erol Göka. age. S.126-127.

 

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Umudu Filizlendirmek
Sinan Özyurt
Vahdetten Kesrete Lügatten Bir Kelime: Umut...
Özlem Duralı
Hissetmekten mi korkuyorum, yoksa unuttum mu?...
Mehmet Kaman
Dijital Teknolojinin Ahlâkı ve Toplumsal Çürüme Ü...
Sadi Özgül
Cami Mimarisinde Kaybettiğimiz Hikmetin Peşinde Ol...
Avni Çebi
RÖPÖRTAJLAR
“Gönüllere dokunan davet, umudun ete, kemiğe bürün...
Mustafa Karaca
“Hakikat algısının aşınmasıyla çürüyen insan ve ...
Ahmet Mercan
“Reform edilmesi gereken bir şey varsa o da modern...
Recep Şentürk
Öz eleştiri, varlığımızı geleceğe taşıma konusunda...
Temel Hazıroğlu
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Sinema, İnsanoğlunun En Eski Umut Taşıma Aracıdır...
Abdülhamit Güler
Değişemeyen mi çürür, çürümek mi değişimdir?...
Abdülhamit Güler
Sinema Sanat Olmasaydı, Çoktan Bitmişti......
Abdülhamit Güler
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Turks ve Caicos Adaları
Mikail Çolak
Bir Mabedler Şehridir Ankara
Mikail Çolak
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
İyiye Talib Olmayı Öğreten Ümmü Büceyd...
Rumeysa Döğer
Dost Saliha Olandır
Rumeysa Döğer
Ya Hanzala Münafık Olmuş Olsaydı?...
Rumeysa Döğer
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Abdülfettâh Ebû Gudde (1917–1997): Bir İlim ve Ahl...
Nazlı Çakar
Yahya İbrahim Hasan Sinvar: Filistin Davasının Bir...
Selcan Çakar
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x