Menü
Gökhan Özcan
Gökhan Özcan
Umudun adı Gazze artık!
Temmuz 19, 2025
Yazarın Tüm Yazıları

Belki pek çok şeye ama en çok dosdoğru insanlara ihtiyacımız var bugün. Doğru insanların varlığı ve örnekliğinin yanlış giden birçok şeyi düzeltebileceğine inancımız var. Biliyoruz ki İslâm, alemlere rahmet olarak gönderilen dosdoğru bir rehberin ve O’na uyarak peşinden giden, O’nun ayak izlerine basarak istikametini doğruya çeviren bir avuç insanın örnek hayatlarıyla büyüyüp gelişti, kıtalara yayıldı, bütün insanlığa umut oldu. Onların yolu aydınlıktı çünkü, attıkları her adımı vahyin ışığında atıyorlardı.

Bugün zihinlerimiz ve kalplerimiz aynı berraklıkta değil maalesef; meseleleri aklıselim çizgisinde düşünüp taşınmayı, incelikle ölçüp tartmayı, hakkaniyetle vuzuha kavuşturmayı eskisi kadar beceremiyoruz. Bunun pek çok sebebi var belki ama onların en önemlisi, vahyin ve o vahyin hükmünü bize ulaştıran Peygamber’in (sas) yolunda sabitkadem olamayışımız olsa gerek! Bugün bizler inandıklarını çok fazla konuşan ama konuştuklarına inanmakta yeteri kadar kavi olamayan, kafası karışık kalabalıklarız. Bu yüzdendir ki yüzümüz yerden kalkmıyor, ne yaparsak yapalım işlerimiz yoluna girmiyor ve içimiz hiç serinlemiyor.

Halisane niyetlerle yürünmesi gereken yollarda, samimiyetle yapılması gereken işlerde çok yalpalar olduk. Her işimize dünyanın ikircikli hesapları karışır oldu. İşimize gelen şeyleri inandığımız değerlerle karıştırır, hatta değersiz ve yanlış birtakım şeyleri değerli olanın kelimeleriyle karıştırıp konuşur olduk. Suyu bulandırdık, kuyunun suyuna necaset bulaştırdık.  Onca yanlışımıza, onca asılsızlığımıza rağmen de iddialarımızı (belki en çok kendimize duyurabilmek için) en bağırgan şekilde seslendirenler olmaktan da geri durmadık. Hakikatle aramıza açılan mesafelerden hicâb etmedik, aksine çıplak göze görünmesinden rahatsızlık duyduğumuz her şeye el çabukluğuyla uyduruk kılıflar geçirdik.

Ama hakikat her durumda kendini gösterme kabiliyetine sahip, güneş balçıkla sıvanamıyor. Gazze’nin aydınlığı diğer bütün şehirlerin üstüne çöken karanlığı aşikâr ediverdi. Gazze’nin güzel insanları, sadece simalarımıza değil, içimizin gizli köşelerine yerleşen çirkinliği açığa vuruverdi. Zalimlerin tarihte benzeri görülmemiş zulümlerine karşı Allah’tan başka kimsesi olmayanlar, bizim hayatlarımızı işgal eden laf kalabalığını apaçık teşhir ediverdi. Gazze bugünlerin, bu zamanların turnusol kâğıdı oldu; insanlığı hayrın yanında olanlar ve şerrin yanında olanlar diye ikiye bölüverdi. Ve bizler; kalpleri hayrın yanında dururken, gövdelerini şerrin aldatıcı oyun ve oyalamalarından çekip alamayanlar olarak saklandığımız yerlerde öylece kıskıvrak radarlara yakalanıverdik, bu şaşkın ve ezik hallerimizle tarihin kara defterinde ayıplılar hanesine yazılıverdik. Bu hazmedilebilir bir şey değildi, hazmedemedik de zaten. Ama bir şey de yapamadık pek, her şey sancılı bir sindirim güçlüğünde takılıp kaldı, şahit olduklarımız taşınmaz bir utanç yükü olarak omuzlarımıza çöktü de çöktü.

Umutsuz vakalar gibi hissettik kendimizi. Öyleydik de biraz. Hayatlarımız bizi rölantide tutan, oyalayan, hayra vesile olacak işlerden uzakta tutan boş meşguliyetlerle doluydu. Geçim kaygısı, gelecek hesabı, kariyer planları gibi dünya işleri günlerimizi ele geçirmişti. Tevekkül ve tefekkür ehli olmaktan iyice uzaklaşmış, inceliğimizi, derin fikirlerimizi, kanaatkârlığımızı, tevazumuzu, ihlasımızı ve nihayet güzelliğimizi bütün bütün kaybetmiştik neredeyse. Dört koldan sarmıştı dünyanın oyunbaz şer güçleri etrafımızı. Teknolojiyle, maddiyatla, kültürel tahribat ve sosyal erozyonla, bizi kendi değerlerimizle kavgalı hale getiren algı operasyonlarıyla tahrip etmişlerdi zihinlerimizi. Aslında çoğu zaman da bize çektirmişlerdi kendi ipimizi. Dışarıdan gelene, sonradan türeyene, geleneği değiştirene karşı temkinli davranmayı, tereddüt göstermeyi, basiretle bakmayı bırakmıştık. Vaktiyle bakır sahanları verip naylon mandal aldığımız gibi, hakikatli olanı verip hakikatsiz olanı alıyorduk karşılığında hiç düşünmeden. Ne dünyayı müzeyyen kılacak bir zevkimiz ne âlemşümul bir fikriyatımız kalmıştı geriye.

Böyle kahır dolu bir bocalamayla zamanı tüketip gidiyorduk. Bu derin uykudan uyanacağımıza dair bir belirti de yoktu ortada. Zalimler bu sinmiş halimizden yüz bulmuş ve sinsilikle iş görmekten sıkılmış olacaklar ki zulümlerini, kötülüklerini, vahşiliklerini açığa vuruverdiler Gazze’de. Katil gizli bile değildi artık faili belliydi kanlı cinayetin, her şey hiç olmadığı kadar da ortadaydı artık. Gazze bütün dünyanın gözü önünde, tarihin gördüğü en acımasız, en gaddarca suikasta uğruyordu. Ve zalimler bu zulme isyan edenleri umursamıyordu. Yanlışları yapanın yanına kâr kalacaktı hesaplarına göre.

Ama belli ki yanlış bir hesaptı bu!

Bugün bütün bu zulmü durduracak güç hala ortada görünmüyor, evet! Ama yeryüzünde çok şey değişti. İçten içe değişti zihinlerde her şey. Gazze gücünün onlarca kat üstünde bir güce karşı yine insanlık tarihinin en muhteşem zaferini elde etti. Sahada değil belki henüz, ama kalplerde, gönüllerde! Yeryüzünün her köşesinde, kalbinde en ufak bir insanca çarpıntı kalmış olan herkesin nabzı artık Gazze de atıyor. Binlerce can şehit oldu belki ama hiçbirine kayıp diyemedik; çünkü kayıp olan bizdik ve bu gerçek yüzümüze vurulmuştu. Yalanımız çökmüş, gözümüzden kaçıramayacağımız kadar büyümüş, baktığımız her yerde görünür hale gelmişti. Bir yeryüzü dolusu insan, Batılı hükümranların bin bir sinsi planla kurguladığı karanlık yalanların; eli yüzü toza bulanmış ama kalpleri tertemiz bebelerin, çocukların, yaşlıların ve yiğit savaşçıların sadece insan kalarak, sadece dimdik ayakta kalarak nasıl paramparça edilebildiğini gördü. Bizler, hepimiz, bir dünya dolusu insan; içimizde kaybettiğimiz, yerini bilemediğimiz hakikatin hükmünü sürdürdüğü yerde insanı, insanları ne kadar güçlü kıldığını gördük Gazzeli çocukların gözlerinde.

İşte bu en saf ve berrak haliyle umuttu.

Umutsuz vakaları bile kendine inandıracak kadar güçlü bir umut… Esir düştü sanarak, öldü sanarak umudu kestiğimiz insanlık Gazze’de nefes alıp veriyordu. Hem o nefes bütün coğrafyalarda esareti bütün vahametiyle yaşayan ve kendi olamamanın nefes darlığını çekerek bunalan her insana da ferahlık veriyordu. Utandık Gazze’nin yiğit insanlarının tevekkül ehli kalplerini görünce. Utandık ve bu çok uzun zamandır kendimiz olarak yapabildiğimiz ilk şeydi. Utandık evet ama umutlandık da!

Gazze sadece bizim ayıplarımızı yüzümüze vurmakla kalmadı, zihinlerimize ve kalplerimize kaybettiğimiz hakikati de hatırlattı. Sadece bize değil üstelik, yeryüzünde insanlığından bütün bütüne kopmamış herkese de aynı zamanda… Algı oyunları bozuldu, gerçeğin yerine yalanı koymak üzere tezgahlanmış bütün oyunların sırları ortaya döküldü, şerre oynayanların maskeleri düştü. Tarihin en büyük acılarının yaşandığı bu küçük şehir, İslâm’ın güler yüzü ve tozun dumanın, kahrın kederin, yoksulluk ve yoksunluğun gideremediği güzelliği oldu.

Umudun tükenmeye yüz tuttuğu yerde Gazze insanlığımıza taze bir soluk, yeni bir umut oldu. İnancın insanları ne kadar güçlü, nasıl doğrulukta sabit ve nasıl yenilmez kıldığının delili oldu. Binlerce insan hayatından oldu ama onlar ölmediler, Rableri katında bizim aklımızın almayacağı nice büyük nimetlerle nimetlendiriliyor hepsi. Onları canlarını bu uğurda verirken bile çok güzeldiler. O kadar güzeldiler ki son nefeslerini verirken bizi inandırdılar, yetmedi bütün insanlığı inandırdılar cennet semasında uçan kuşlara dönüştüklerine.

Gazze yeni bir çağ başlattı, bunu belki henüz tam olarak bilmiyor, kavrayamıyoruz ama bir gün mutlaka öğreneceğiz yeryüzünde her şeyin değiştiğini.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Umudu Filizlendirmek
Sinan Özyurt
Vahdetten Kesrete Lügatten Bir Kelime: Umut...
Özlem Duralı
Hissetmekten mi korkuyorum, yoksa unuttum mu?...
Mehmet Kaman
Dijital Teknolojinin Ahlâkı ve Toplumsal Çürüme Ü...
Sadi Özgül
Cami Mimarisinde Kaybettiğimiz Hikmetin Peşinde Ol...
Avni Çebi
RÖPÖRTAJLAR
“Gönüllere dokunan davet, umudun ete, kemiğe bürün...
Mustafa Karaca
“Hakikat algısının aşınmasıyla çürüyen insan ve ...
Ahmet Mercan
“Reform edilmesi gereken bir şey varsa o da modern...
Recep Şentürk
Öz eleştiri, varlığımızı geleceğe taşıma konusunda...
Temel Hazıroğlu
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Sinema, İnsanoğlunun En Eski Umut Taşıma Aracıdır...
Abdülhamit Güler
Değişemeyen mi çürür, çürümek mi değişimdir?...
Abdülhamit Güler
Sinema Sanat Olmasaydı, Çoktan Bitmişti......
Abdülhamit Güler
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Turks ve Caicos Adaları
Mikail Çolak
Bir Mabedler Şehridir Ankara
Mikail Çolak
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
İyiye Talib Olmayı Öğreten Ümmü Büceyd...
Rumeysa Döğer
Dost Saliha Olandır
Rumeysa Döğer
Ya Hanzala Münafık Olmuş Olsaydı?...
Rumeysa Döğer
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Abdülfettâh Ebû Gudde (1917–1997): Bir İlim ve Ahl...
Nazlı Çakar
Yahya İbrahim Hasan Sinvar: Filistin Davasının Bir...
Selcan Çakar
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x