Bir insanın ulaşabileceği en yüce mertebelerden biri, beklenen insan olabilmektir. Bu, umutla beslenen bir bekleyiştir. Peygamberlerin hayatları da hep bu bekleyişin ve umut dolu yürüyüşün hikâyeleriyle örülüdür.
Mazlum konumuna düşen her beşer insanlık tarihinde beklemeye koyulmuş bir insanın kendisine sunacağı yaralarına, örselenmişliğine, ezilmişliğine hor görülmüşlüğüne iyi gelecek umutlarını karşılayacak bir el, bir söz, bir kurtarıcı beklemiştir. İslâm Hz. Âdem’den beri hep bu umuda karşılık olmuş müşfik, kucaklayıcı, sarıp sarmalayan, insana insan muamelesi yapan onun değerini kıymetini ortaya konan bir inanç sistemi olarak var olmuştur. Şu an yeryüzünün kabul görmüş en büyük inanç sistemi olan İslâm’ın tüm toplumlara, tüm kitlelere, tüm ırklara, tüm milletlere iyi gelmesinin tek sebebi ırk, din, dil ayrımı yapmadan tüm umutlara karşılık verebilmesidir.
Dünyanın en ücra köşelerinde bir çok Sivil Toplum Kuruluşu (STK) tarafından yaptırılan sayısız su kuyularının hiçbirinin levhasında bu kuyudan sadece buradaki Müslümanlar içebilir yazmıyor. Her yıl dünyanın birçok ülkesinde milyonlarca kurban hissesi dağıtan STK gönüllüleri, senede bir kere umutla bekledikleri etleri alırken Hıristiyanlar şu tarafa, Müslümanlar bu tarafa ayrımı yapmıyorlar. Dünyanın birçok noktasında milyonlarca noktada kurulan Ramazan sofralarında aç olan midenin dini, dili sorulmuyor. İslâm Maide’sinden istifade edebilmek için sadece insan olmak yeterlidir, İslâm böyle bir dindir. Çünkü İslâm’a göre umudun dini tektir. Üstün din, üstün ırk sendromuna karşı amansız savaş veren İslâm Hz. Peygamber’in hayatında tüm milletlerin, tüm kabilelerin umudu olmuştur. Müellefe-i kulûb ile umutlara şefkat şemsiyesi sunulmuştur.
“Komşusu aç iken tok yatan bizden değildir.” düsturunun evrensel karşılığı komşusu hangi din, dil, ırk, meşrep ve millete ait olursa olsun onun derdiyle hemdem olmanın İslâmi bir gereklilik olduğudur. Bu sebeple şu an yeryüzünde mazlum ve mağdur coğrafyaların dertleri ile hemhal olmak hem Allah’ın emri hem peygamberimizin sünneti hem Müslüman olmanın ve kalabilmenin bir gereğidir. İslâm’ın umutlara karşılık vermesi için insan kimliği taşımak yeterlidir. Çünkü herkes Allah’ın kuludur. Allah’a kulluk yapmak noktasında farklılıklarımız vardır sadece.
Etiyopya’da kurban programına katılan bir ekip, hediye olarak incir ikram ederler. İnciri ilk defa gören yaşlı bir Müslüman, “Bu nasıl bir meyvedir, nedir?” der. Görevli arkadaş, “Hani Kur’ân-ı Kerim’de ‘vettiini’ şeklinde Tin suresinde bahsedilen meyve varya işte o.” cevabını verir. Etiyopyalı yaşlı Müslüman inciri öper ve cebine koyar. “Ben Kur’ân’ın övdüğü bu meyveyi yiyemem, ömür boyu saklayacağım.” karşılığını verir. İslâm’ın bu tonunu başka hiçbir inanç sisteminde bulamazsınız.
Deprem zamanlarında dünyanın birçok ülkesinden deprem ekipleri gelip ülkemizde faaliyet icra ediyorsa bu umudun tek renginin “insan” olmasından kaynaklanmaktadır. İddia ediyorum Müslüman ülkelerdeki yardım kuruluşları ve STK’lar şu an İslâm İşbirliği Teşkilatı’ndan ve Birleşmiş Milletler’den daha etkili bir faaliyet yürütmektedir. Toplanıp toplanıp kınama yayınlayan bir topluluğu kimsenin dikkate almadığı bir zaman diliminde Gazze’de, Filistin’de, Arakan’da, Suriye’de ve dünyanın birçok yerinde yardım faaliyeti yürüten devasa yardım kuruluşları İslâm’ın umutsuzluklara karşı sunduğu reçetelerin günümüzdeki en büyük ve en güçlü temsilcileridir.
Güneydoğu’da İç Anadolu’da veya ülkemizin herhangi bir noktasında STK’lar eliyle yapılan yetim programları, ramazan iftar faaliyetleri, kurban etkinlikleri; okul, cami, köprü, tesis binaları, burs verme desteği, gıda, nakdi yardım destek faaliyetleri, kıyafet temini, yangında, selde, depremde cansiperane yapılan çalışmalarda hiçbir grup, inanç, meşrep, siyasi görüş ayrımı yapılmamaktadır. Memleketimizin hiçbir noktasında bu çeşmeden şunlar su içemez, bu okulda şunlar okuyamaz, bu yardım tırına ancak şunlar gelebilir şeklinde bir dil asla göremezsiniz. Çünkü evrensel dinin evrensel temsilcisi Müslümanlar; dil, din, ırk, meşrep ayrımı yapma hakkına sahip değildir. Ayrım kendini üstün gören, üstün ırk kabul eden Yahudi zihniyetinin hastalıklı ruh halidir. Son günlerde hep birlikte izlediğimiz İran-İsrail çatışmalarında Tel Aviv’de sığınaklara alınmayan yabancılar bize bu zihniyeti bir kez daha görme imkânı vermiştir.
Suriye’de birçok noktada, Sudan’da, Lübnan mülteci kamplarında, Arakan kamplarında, hastane, okul, ev, cami yapan, Türkiyeli, Malezyalı, Endonezyalı, Pakistanlı, Katarlı STK’ların varlığı İslâm adına büyük kazançtır.
Amerika’nın en büyük STK’larından birisi Müslümanların kurduğu bir zekât fonudur. Ve hiçbir ayrım yapmadan Amerika’daki insanlara hizmet etmektedir. Dünyanın en büyük yardım kuruluşlarından biri olan Katar menşeli bir kuruluş Afrika’da okul yaparken kapısında buraya sadece Müslümanlar girebilir yazmamıştır. Türkiye’nin katkıları ile Sudan’da yapılan Afrika’nın en büyük hastanelerinden birine sadece Müslümanlar girebilir, bölünen Güney Sudan Hıristiyanları giremez yazmamaktadır.
İslâm umut dinidir. Müslüman umutlara karşılık veren beklenen insan demektir. Moritanya’da su kuyusu açmak için beklenen, Özbekistan’dan Özbekçe Kur’ân meali basmak için beklenen, New Kaledonya diye küçük bir ada ülkesinde Akan camiinin onarılması için beklenen, Srilanka’da bir medresenin zeminine halı döşetmek için beklenen, Moğolistan’da Türkiye’ye öğrenci göndermek için beklenen insandır.
Bosna Hersek’te Saraybosna yakınlarında umudun hiç görmediğimiz bir tonuna şahit olmuştuk. Bir köye davet edildik. Mostar’ı gezdikten sonra geçerken uğrayacaktık. Mostar gezimiz biraz uzayınca ve yorulunca ziyaretimizi iptal etmek istedik. Rehberin gözleri doldu, “Bekliyorlar bizi olmaz.” dedi. Yorgun bir şekilde bahsedilen köye geldik. Hırvatlarla Müslümanlar birlikte yaşıyorlardı. Köyün girişinden köy konağına kadar sağlı sollu Müslümanların oluşturduğu koridordan salavatlar eşliğinde yürürken Hırvatlara karşı sahiplendiğimiz Müslüman Boşnakların umutları gözlerimizden yaş olarak akıyordu. Bu, umudun hiç bildiğimiz yaşamadığımız bir tonuydu. Ve tüm yorgunluğumuza değmişti. Köydeki şehit mezarlarını ziyaret ederken uçan yusufçuk kuşları ziyafetimizin indi ilahideki makbuliyeti gibi geldi o an hepimize.
Aynı tonu Nepal’de Budistlere karşı azınlıkta olan Müslümanlarla birlikte iftar yaparken onların gözlerinden de okuyabilirsiniz. Sofraya davet ettikleri Budistlere karşı İslâm’ı temsil etme şerefi Nepalli Müslümanların en büyük kazancı olmuştu. Gurur duyuyorlardı dinleri ile aç olan Budist komşularını sofraya davet ederken.
Hindistan’da Delhi büyükelçiliğinde Türkiye’ye öğrenci getirmek için mülakat yaparken karşılaştığımız Keşmirli öğrencilerin heyecandan titremeleri hâlâ gözlerimin önünde. Keşmir sorununa çözüm için mülakatı geçmek, Türkiye’ye gelmek, Keşmir halkına bu vesileyle hizmet etmek umudun hiç alışık olmadığımız bir tonuydu. Ve bu umuda kapı açmak ömrümdeki açtığım en güzel kapılardan biriydi.
Araplar’a hakaret ederek İslâm düşmanlığının köpürtüldüğü bir zaman dilimindeyiz. Ülkemizde Hatay depremi olduğunda Katar’dan ülkemize hızlıca gönderilen konteynırlarda Araplar’ı seven sevmeyen diye bir ayırım yapıldı mı ben hatırlamıyorum. Afrika’nın birçok ülkesinde görkemli camiler yapan Libya, Suud, İran her ne maksatla yapmış olursa olsunlar bunların eserleri İslâm’ın umut çatısı altında değil midir? New York’ta, Tokyo’da, Berlin’de, Strazburg’da, Rotterdam’da ve dünyanın birçok Avrupa ülkesinde camii ve kültür merkezi açan Müslümanlar; Alman, Amerikalı Japon, Hollandalı Fransız ayrımı yapmadan kapılarını çalan herkese umut oluyorlar. Kendileri o ülkede azınlıkta olmasına rağmen İslâm’ın ne kadar barışsever bir din olduğunu ilan ediyorlar.
Ülkemizde ve dünyanın birçok yerinde örnekleri anlatmakla ve yazmakla bitmeyecek tüm açılan bu kapılar İslâm’ın kapısıdır. Komşusu aç iken yatamayan her Müslümanın tüm dünyaya açtığı kapıdır. Ülkemizde ve dünyanın birçok noktasına umut kapıları açan umut pencerelerinden insanlara nefes aldırmaya çalışan STK’ları, yardım kuruluşlarını yürekten ve ayakta alkışlama vaktidir. Her türlü hizmet ve faaliyeti yaparken aynı zamanda medeniyet anlayışımızı da beslediğimiz inancımız İslâm, umudun karşılığı olan yegâne dindir.