İnsan yaradılış itibari ile paylaşmak fıtratına sahip olduğu için Allah yaşadığı anları, gittiği yolları, uğradığı imtihanları paylaşsın diye Hz. Âdem’in yanına eş olarak Hz. Havvâ’yı yarattı. Hâbil’in yanına ikiz olarak Kâbil’i ve yine onların her birine yoldaş olsun diye bir başka ikiz kız kardeş yarattı.
Hz. Âdem ve Havvâ annemiz bir hatayı paylaşmayı seçtiler ve dünyalar onların oldu. Bu söz biz dünyalılar için sevinç zamanlarında kullanılıyor ne garip değil mi? Allah onlara birazda dünyayı paylaşın, biraz da dünyada paylaşın deyiverdi. Yıllar yılları kovaladı ve Rabb’imiz Hâbil ve Kâbil’e “Şimdide kazandıklarınızı benim için paylaşın” dedi. Sanki bize paylaşmanın iki türlüsünü öğretmek istiyordu. Hâbil meyve bahçesindeki meyvelerin en güzellerini paylaşırken Kâbil kendi koyunlarından en cılız olanı paylaştı. Bu kadar hızlı sonuca bağlanan belki bir başka hikaye olmadı. Allah iyiyi paylaşanı kötünün eliyle cennetlik ederken, kötüyü paylaşanı bizzat kendi kötülükleriyle cehennemlik etti. Yani Allah bu dünyada iyi amel işleyenle cenneti, kötü amel işleyenle ise cehennemi paylaşacağını bize çok kısa bir kıssa ile anlatmış oldu.
Paylaşmak denen mefhumun türlü türlü halleri vardır, sözü paylaşmak, malı paylaşmak, anı paylaşmak yolu paylaşmak ve insan bunun her türlüsüne taliptir. Müslüman ise bunun sadece iyi türlüsüne taliptir. Çünkü bu paylaşmaların iyisini paylaşmaya infak denirken kötüsünü paylaşmaya nifak denirdi. Nifakla işi olana ise müslüman değil münafık denirdi. Müslüman; Hz. Ali’nin (ra) “Ya hayır söyle ya da sus.” nasihati üzerine sözün yalnızca hayır olanını paylaşmaya taliptir. “Ey iman edenler, hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin.” âyeti gereği malını paylaşmaya taliptir. Biz ise her sayıda bir sahabemizi tanıdığımız bu köşemizde bugün infak aşığı bir hanımın mübarek hayatından nasiplenmeye talibiz. Buyurun Ümmü Büceyd (r.anha):
Ümmü Büceyd (r.anhâ) daha çok künyesiyle tanınan bir hanım olsa da asıl adı Havvâ el-Ensariyye. Beraberindeki bir gurup kadınla Hârise oğullarından gelip Resûlullah’a bey’at edip İslâm’la şereflenenlerdendir. O, belkide bu Dünyanın gönlü en zengin olan fakiriydi. Kapısına gelen bir kimseyi boş çevirmeye gönlü razı olmazdı. Ama dünyalık mala mülke de sahip değildi. Bu sebepten kendisinden bir şey istendiğinde çok zor durumda kalıyordu. Bol bol verebilmenin tadına erme duyguları içerisinde kavrulup gidiyordu. Bu gönül kavrukluğunu İki Cihan Güneşi Efendimiz’e açmaya karar verdi. “Ya Rasûlallah! Zaman zaman kapıma yoksullar geliyor. Onlara verecek bir şey bulamıyorum?” dedi.
İki cihan güneşi Efendimiz bu ıstırap içinde kavrulan annemize şöyle cevap verdi: “Verecek hiçbir şey bulamazsan bile kapına gelen dilencinin eline yanık bir hayvan tırnağı dahi olsa sıkıştırıver.” buyurdu. Allah yolunda esas olan az veya çok verebilmektir. Bunun zekat hariç tayin edilmiş bir ölçüsü yoktur. Kişilerin kalbî seviyelerine göre verişleri de değişir. Resûl-i Ekrem (sas) Efendimiz ashâbının gönlünü hoş tutmak, muhabbet akışını sağlamak ve imânî güçlerini, dirençlerini artırmak için yer yer evlerine, bahçelerine giderek ziyaret ederdi. Ümmü Büceyd (r.anhâ) Amr b. Anf oğullarının mahallesinde otururken böyle bir ziyaret şerefine nâil oldu.
Kendisi bu ziyareti şöyle anlatır: “Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz bize gelince, hemen bir kâse çorba hazırlayıp ikram ettim. Hizmet için koştururken aklıma takılan, gönlümü tırmalayan soruyu tekrar sorayım istedim. O esnada bir fırsatını bulup, daha önce sorduğum sorunun benzerini tekrar sordum.
Dedim ki: “Ya Resûlallah! Bazen kapıya dilenci geliyor, bir şeyler istiyor. Ben de yanımda bulunan şeyleri azımsayıp küçük gördüğümden bir şey veremiyorum. Değersiz bir şey mi vermiş olurum diye isteyeni boş çeviriyorum. Bu da gönlüme hoş gelmiyor. Kalbime sıkıntı veriyor, üzülüyorum. Nasıl hareket edeyim?” İki Cihan Güneşi Efendimiz bu yanık yürekli, infak hasretiyle kavrulan annemize şöyle cevap verdi: “Bir hayvan tırnağı da olsa kapıya gelen yoksulun eline bir şeyler koy.” buyurdu.
Vermenin güzeline talip olan annemize en güzel ahlak sahibi Efendimiz’in gösterdiği yol yolumuz olsun. Biz ahirette en güzel cennete talip müslümanlar olarak dünyada da paylaşmanın en güzeline talibiz. Büyüklerin yolları yolumuz, huyları huyumuz, cennet komşuları komşumuz olsun.