“Geçitteki Ülke” der Mustafa Necati Sepetçioğlu merhum bir kitabının adına. Ülkemizi tarif ederken doğudan batıya batıdan doğaya geçmek isteyenler için uğrak yeri der. Ankara da geçitteki ülkenin geçitteki bir şehridir aslında.
Kartal yuvası ismiyle bilinen Ankara kalesini yapan İskoç kökenli Galatlar bu kadar kritik ve stratejik bir şehir inşa ettiklerini biliyorlar mıydı bilinmez ama Romalılar Selçuklular ve Osmanlı zamanında çok stratejik roller üstlenmişti Ankara Kalesi…
Alaattin Keykubat taht mücadelesi esnasında bir yıl kaleye sığınmış, Cem Sultan, kardeşi Fatih Sultan Mehmet’ten kaçarken kaleye sığınmış. Pers, Abbasi, Karamanoğlu, Moğol ve Eratna emirleri kalede ticaretin tadına vakıf olmuşlardı. Bir dönem otorite boşluğu sebebiyle ahi esnafın yönettiği ticareti çok güçlü bir şehirdir Ankara.
Timur, Yıldırım Beyazıt’la giriştiği mücadeleden çok önce Abbasi-Bizans savaşlarına sahne olan kale, filmlere de konu olan Battal Gazi’nin Babası Hüseyin Gazi’yi hemen karşısındaki tepeye şahit olarak bırakmıştı.
Ankara derken kimliği değişen bir Selçuklu ve Osmanlı şehrinden bahsediyoruz. Yirmi sekiz tane kayıtlı medresesi, sayısız mahalle mektebi, birçoğu amacı dışında kullanılan veya yıkılan sayısız cami ve mescidi olan bir mabetler şehriydi aslında.
Ticaretin kalbinin attığı birçok hanla gözde ticaret şehri olmuştu tarih boyunca. Friglerin, Perslerin, Romalıların Bizansın Abbasilerin Selçukluların, Karamanoğullarının, Eratna Devleti’nin Osmanoğulları’nın ticari hayatına yüzyıllarca ev sahipliği yapmış ticaret kervanlarının uğrak yeri bir şehirdir.
Murat Hüdavendigar, Fatih Sultan Mehmet, Sultan 2. Abdülhamit Ankara’ya kazandırdıkları eserlerle şehre imza atmış şahsiyetlerdir. Ecdat her yerde olduğu gibi Ankara’da da tarihi emanetlerin kökenine bakmadan sahip çıkmış Roma tapınağının kalıntılarında Hacı Bayram Camii’ni inşa etmekte bahis görmemiştir. Hâlâ birçok tarihi camide ve kale surlarında Roma Bizans kalıntıları yaşamaktadır.
Tapınak zindanlarını Bayramî tarikatı çilehanelerine çeviren ruhu muhafaza edememiş, birçok tarihi eseri yol genişletme vb. gerekçelerle yeni kimlik inşası yolunda kaybetmişiz.
Kaleden Hacı Bayram Camii’ne doğru bakarken İskoçya kökenli Kelt topluluklarından, Galatlarla milattan önce yolculuğunuza başlar; Friglerin Ankria’sına, Perslerin Engürü’süne, Osmanlı Angora’sına, Roma tiyatrosu ve Augustus tapınağı ile Hacı Bayram Külliyesi’ne aynı anda bakabilir, binlerce yıllık tarihi tek kareye sığdırabilirsiniz.
Yeni yeni resimlerden sökülerek diriltilen ve uzun çalışmalar sonucu yerleri yeni keşfedilmiş olan Ankara Mevlevîhânesi, Nakşibendi, Rufai, Celveti tekkeleri, yok olma kaderini Ermeni şapeli, Katolik kiliseleri ile birlikte yaşamışlardır.
Yeni kimlik kaygısıyla hareket eden irade 1226 yılında inşa edilen Selçuklu Uçbeyi Yeğenbeyin inşa ettiği Yeğenbey Camii ve Külliyesi’ni, 1926 yılında yıkıp yerine Ziraat bankasını yapmıştır. Ama inşaat başlamadan önce “Cami yerine yapılan Banka inşaatında biz çalışmayız” diyen ameleler kadar duyarlı hareket edememiştir.
Yüzyıllardır Namazgahtepe adıyla bilinen tepede dualarla asker uğurlama törenleri yapılmış; toplu bayram, cuma namazları, şehit cenazeleri kaldırılmış mekâna resim heykel müzesi yapılarak atılmaya çalışılan imza, maşeri vicdana havale edilmiştir.
Bir zamanlar tren garından Çanakkale, Sakarya, Büyük Taarruz cephelerine gönderilen Mevlevî, Nakşi, Bayramî dervişlerinin, Sultan Abdülhamid’in yaptırdığı Darulmuallimin Medresesi’nin savaş karargâhı olarak kullanılmasının bir anlamı yok mudur? Kurtuluş savaşında komuta kademesinden askere kadar tüm ordunun ihtiyaçlarını karşılayan, pencere demirlerini eriterek tüfeklere süngü yapan inançlı bir şehre vefa duygusu neden duyulmayarak mabedsiz şehir yaftasına maruz bırakılmıştır.
Osmanlı payitahtı işgal edildiğinde İstanbul’un gözyaşlarına uzaktan eşlik ederek İstanbul mebuslarına, Osmanlı’nın, bir milletin, bir toplumun kurtuluş umuduna, imparatorluk yönetim tecrübesi, birikimi ve mirasına kapılarını açan bir Osmanlı şehri on yıl içinde yeni bir kimliğe kavuşturulmuştur.
Tren garından cepheye uğurlanan Kızılcahamamlı, Beypazarlı, Güdüllü, Haymanalı koç yiğitler kurtuluş savaşı cephelerinde şehit düşmüş ve aynı trenle cenazeleri Ankara’ya getirilmiş ancak bir şehitler mezarlığı ya da şehitler abidesi bile yapılamamıştır.
Nakşibendi Dergâhı yıkılıp yerine Gazino yapılsa da hâlâ sokağın ismi Nakşibendi sokağıdır. Samanpazarı meydanında İskilipli Atıf Hoca idam edilip Mamak kimsesizler mezarlığına gömülse de, yıllar sonra bulunup götürülüp İskilip anıt mezarına defnedilmiştir. Akköprü üzerinden dualarla uğurlanan Hac kafilelelerinin hikayesini fısıldar köprünün altından geçen Hatip Çayı.
Ankara’ya Elmadağ’dan ilk şebeke suyunu getirip çeşmeler yaptıran Osmanlı Valisi Abidinpaşayı adına bir semt kurarak yaşatan bir vefakâr şehirden bahsediyoruz. Tamamen Ankaralı hayırseverler tarafından yapılan kayıtlı yirmi sekiz medrese ve sayısız mahalle mektebinde verilen eğitime vefakâr davranıp bir tane numune olacak şekilde eser muhafaza edilebilirdi belki de.
Hacı Bayram Veli’nin doğup büyüdüğü fazilet sahibi anlamına gelen Zülfadıl Köyü’nün ismi Solfasol olarak değiştirilirken gözyaşlarına dönüp bakılmış mıdır acaba! Hac rehberi olan delillerin yaşadığı mahallenin adı Kocatepe Mahallesi olarak değişse de, Hac Yolu Sokak hac rehberlerine hâlâ gülümsemektedir. Mevlevihane artık olmasa da ulu mevlevî büyüklerinin, canlarının adı Ulucanlar mahallesinde yaşamaktadır.
Ankara vefalı bir şehirdir. Herkese kucak açmış bir Selçuklu ve Osmanlı şehridir. Geçitteki ülkenin geçitteki şehri olarak gelip geçen kafilelere, devletlere, milletlere, fikirlere, insanlara kapılarını hep misafir edasıyla açmıştır.
Peygamberimiz’i aramak için Amuriyye’ye doğru giderken Augustus tapınağında konaklayan Selmân-ı Fârisî’yi de en iyi şekilde ağırlamasını bilmiş, Tacettin Dergâhı’nda Mehmet Akif’i ağırlayarak İstiklal Marşı’na da yuva olmuştur Ankara.
Sultan Abdülhamid’in yaptırdığı Darulmuallimin Mekteb-i Taş Mektup olmasa da Sanayi Mektebi hâlâ Ulus’a gelip gidenleri selamlamaktadır.
Yahudi sinagogu, Hristiyan kilisesi ve birçoğu resimlerde kalan sayısıyız tarihi camisi ile vefalı, mağrur, misafirperver, üzüntüsünü içinde yaşayan bir mabedler şehridir Ankara.