Dinler Tarihinde Umut Kavramı
Umut, dindar insanın geleceğe dair olumlu beklentisini ifade eden öncelikle temel bir psikolojik beklenti ve kararlı bir teolojik vaat hükmündedir. Tarih boyunca farklı dinî düşünce sistemlerinde umut, bireyin kendi inandığı ve kurtarıcısı olduğuna bel bağladığı Tanrı ile kurduğu ilişkinin tam merkezinde gelecek belirleyicisi olarak yer alır. Dindarın zihinsel faaliyetlerini gelişmiş anlama aygıtlarıyla tarihsel gelişim içinde ele almaya çalışan Bilişsel Dinler Tarihi açısından bakıldığında umut, yalnızca bir duygulanım değil, aynı zamanda belirli zihinsel temsillerle yapılandırılmış bir inanç sistemidir. Bu çalışmada, farklı dinlerde umut kavramı kognitif bir çerçevede ele alınacak; bu kavramın zihinsel temsilleri, ritüel bağlamları ve teolojik dayanakları analiz edilecektir.
Dindarın, niyet, samimiyet odaklı zihinsel faaliyetlerini anlamaya çabalayan bilişsel Dinler Tarihi anlayışına göre umut, dindar bireyin geleceğe ilişkin türlü belirsizlikler karşısında, doğaüstü kutsal bir varlıktan ve onun yönlendirdiği diğer metafizik varlıklardan olumlu yönde müdahaleler beklemesiyle kendiliğinden oluşan “bilişsel bir beklenti şemasıdır.” Bu şema, insan zihninin “ajan temelli düşünme” eğilimiyle bağlantılı olarak işler; birey, doğaüstü bir varlığın niyet, güç ve iyilik gibi zihinsel özelliklere sahip olduğunu varsayar ve bu varsayıma dayalı olarak umut geliştirir.[1]
Çağdaş din bilimcisi Justin Barrett’in tanımıyla umut, zihinde doğaüstü varlığa atfedilen “yardım etme eğilimin”e dair tekrarlanan örüntülerin oluşturduğu inanç haritasının bir parçasıdır.[2] Bu anlamda umut, duygusal değil, bilişsel temelli bir yönelimdir; çünkü bireyin zihinsel işlemleme sistemleri, geçmiş deneyimlerden, kültürel anlatılardan ve teolojik öğretilerden yola çıkarak gelecekteki iyilik hâlini tasarlamaktadır.[3]
Kognitif teoriye göre bu tür umut temsilleri, zihnin evrimsel gelişimi içinde “niyet atfetme” yetisinin bir sonucu olarak ortaya çıkar. İnsanlar, doğaüstü varlıkların da insanlar gibi niyet ve iradeye sahip olduğunu düşündüklerinden, bu varlıklardan yardım ya da kurtuluş beklerler. Bu beklenti ise umut kavramının temelini oluşturur.[4]
Neticede bilişsel yaklaşım, umut gibi soyut kavramların, dindar insan zihninde şemalar ve temsiller yoluyla işlendiğini somut kanıtlarla öne çıkarmaktadır. Dindarın benliğini kaplayan dini umut, geleceğin üstündeki muğlaklık bulutlarını dağıtan bir akıbet ölçütü olarak zihinsel olarak “gelecekteki olumsuzluklara karşı Tanrısal inayet ve nimetler beklentisi” biçiminde adeta bilince kodlanmaktadır.[5] Barrett’in dinî kavramların zihinsel yapıları üzerine geliştirdiği modelde, umut gibi kavramlar, “doğal doğaüstü ajanlar”la ilişkilendirilmiş şemalarla zihinlerde yer bulur.[6] Bu durum, bireyin Tanrı’ya yönelik beklentisini sadece duygusal değil, aynı zamanda zihinsel olarak da iyi yapılandırılmış bir inanç bilgi sistemi içinde mümkün olacaktır.
Şimdi ile Gelecek Arasında Dinlerde Umut
Çoktanrılı Hinduizm düşüncesinde Nirvana denilen ebedi/ezeli ilahi sükûn ve huzura ulaşmaya dair vazgeçilmez umut, bireyin kaza- kader bağlantısında (karma) tüm eylemlerinin sonucunda bir sonraki yaşamda daha iyi bir varoluşa ulaşacağına dair beklentiyle yakından ilişkilidir. Hindu kozmolojisine göre varlık, samsara denilen yeniden doğum döngüsü/çarkı içinde sürekli bir devinim hâlindedir ve bu döngüden kurtuluş (mokşa), varlığın nihai umut verici hedefidir. Dolayısıyla Hindu birey için umut, yalnızca dünyevi değil, ruhsal arınmaya dayalı uzun vadeli bir beklenti biçiminde şekillenmektedir.[7] Nitekim Hindu dini literatüründe özellikle Upanişad’lar ve Bhagavad Gita gibi temel metinlerde, dindarın doğru eylemde bulunması (dharma), Yüceler Yücesi Tanrı Brahma’ya teslimiyet göstermesi ve öz benliğini (ātman) kavraması durumunda kurtuluşa ulaşabileceği umudu sürekli vurgulanmaktadır. Bu bağlamda umut, Hindu’nun Tanrı’ya ve onun tecellilerine (özellikle Vişnu veya Şiva’ya) olan inancıyla da sürekli beslenmektedir.[8]
Hinduizm’e meydan okuyarak ortaya çıkan Budizm ise dünyevi heves/şehvet ile bilinçli farkındalılık arasına önemli bir kavram olarak umudu yerleştirmektedir. Ancak Budizm umudu, ikircikli bir bakışla ele alır. Theravāda Budist mezhebinde temel hedef olan dukkha’nın (ıstırabın) ortadan kaldırılması, bireyin tüm arzularından (taṇhā) ve dünyevi beklentilerinden “arınmasına “bağlıdır. Bu bağlamda umut, olumsuz bir anlam yüklenerek, eğer “dünyevi arzu” temelindeyse, kişinin acı çekmesine neden olabilecek kör bir bağlılık olarak görülür.[9] Bununla birlikte diğer mezhep olan Mahāyāna Budizmi’nde özellikle Bodhisattva ideali çerçevesinde, umut daha yapıcı ve olumlu bir anlam kazanır. Aydınlanmayı arayan kişi olarak Bodhisattva, aynı zamanda tüm diğer canlıların aydınlanmaya (budist nirvāṇası) ulaşması için çaba gösterirken, evrensel kurtuluş umudunu canlı tutmaktadır.[10] Neticede Budist gelenekte umut, sırf bir kişisel beklenti değil, “başkalarının kurtuluşu için sürdürülen bilinçli çaba” şeklinde değer kazanır. Son olarak Budist meditasyon tekniklerinde uygulanan “sevgi dolu nezaket” (mettā bhāvanā) uygulaması, umutla bağlantılı beşerî duyguların (söz gelişi şefkat, iyilik dileme, huzur beklentisinin) zihinsel düzlemde yapılandırılmasına katkı sağlar.[11]
İlahi dinlerden Yahudilik’te umut ile sürekli diken üstünde topraksız ve kralsız kalma endişesi taşıyan kavmin akıbetini olumlu yönde belirleyici olumsuz açıdan ise imtihanlarla dolu kurtuluş tarihine dönüşen özel tarih bilinci arasında çok yakın bir ilişki vardır. Kutsallıklarla dolu Yahudi inancında mukaddes bir vaat olarak umut, Tanrı’nın İsrail halkına yönelik somut, nimetler, çileler, sürgünler ve dönüşümlerle en somut haliyle tarihsel müdahaleleriyle güçlü olarak temellenmiştir. En büyük ilahi vaadin gerçekleşmesi umudu olarak Mesih beklentisi, Tanrı’nın geçmişte gerçekleştirdiği sayısız kurtarıcı eylemlerinin gelecekte de tekrarlanacağına dair çok güçlü zihinsel bir şema oluşturmaktadır.[12] Bu nedenle Yahudi bireyin umudu, “kavmin kutsal tarihi” içinde her zaman var olan Tanrısal eylemlerin sürekliliğine dair bilişsel bir yapı arz eder.
Buna karşın umut ve ilahi lütfu birlikte gören Hıristiyan teolojisinde umut, iman ve aşk ile birlikte “üç ilâhî erdem”den biridir. Aziz Pavlus’un mektuplarında sıkça vurgulanan umut kavramı, Tanrı’nın vaadine güvenme ve Mesih’le gelen kurtuluş beklentisiyle yakından ilişkilidir. Kilise babalarından Aziz Augustine’e göre ise umut, Tanrı’nın gelecek zaman içinde gerçekleştireceği inayetine güvenerek hareket etmenin zihinsel bir alt yapısıdır.[13] Neticede Hıristiyan umudu, burada hem Tanrı’nın ifalarla dolu sadakatine dair dindar adına bilişsel yargılama ve imanın somut neticesi hem de bu yargıya dayalı gösterilmesi gereken davranışsal/beşerî bir yönelimi içermektedir.
Son ilahi inanç sistemi olarak İslam ise; beşerî korkunun (havf) tam diğer ucuna yerleştirdiği önemli bir kavram olarak umudu (recâ), diğer inanç sistemlerinden çok daha iyi şekilde hem tanımlayabilen hem de teolojik açıdan onu katmanlara uygun olarak kategorize edebilen yegâne inançtır. Mesela gönlüne indirildiği derin sekine gibi büyük bir teselli kaynağına sahip müminin, Rabb’ine duyduğu derin iman ile “ittikası”, hatta muhabbet dolu bir gönülle bağlantılı olarak ihsan içinde ürperti (haşyet) duyması, korkunun türevlerini ve buna bağlı değişebilen recanın boyutlanmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Böylece recâ, korkuyla birlikte kulluk dengesini sağlayan temel iki ilkeden biridir. Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” (Zümer, 39/53) ayeti, umutla ilişkili zihinsel temsili doğrudan güçlü bir şekilde desteklemektedir. Bu sayede mü’min, gelecekte hem kendi özel kurtuluşunu (fevz) hem ümmetin kurtuluşunu (fırka-i naciye) hem de tüm insanlığın kurtulabileceğini (felah), “çok önemli bir umut olarak Allah’ın rahmetine bağlamaktadır”. Neticede umut, İslam’da diğer dinlerdeki gibi sadece soyut ve ideal bir beklenti değil, aksine niyete bağlı, samimiyetle inanılan ve her şeyden öte gelecekte “ilâhî adalet ve rahmet” temelli inanç şeması içinde ortaya çıkmaktadır.[14]
Dinler Tarihi’nde umut kavramı sadece düşünsel değil, ibadetlerde (bilhassa ritüel ifadelerle) de güçlü bir şekilde pekiştirilen bir kavramdır. Mesela umut bilhassa dua, zikir, vaaz ve ayin gibi uygulamalar, bireyin umut şemasını bilişsel düzeyde yeniden üretmesine olanak tanır. Dinler Tarihi’ne göre dinî ritüeller, bilişsel açıdan “zihinsel yapıların umut vaat edici davranışsal kodlara dönüşmesini” sağlamaktadırlar.
Umut kavramı, dinî düşünce ve pratiğin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde yapılandığı çok katmanlı bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır. Dinler Tarihi’nde samimiyeti, niyetselliği ve bilinçli oluşun anlaşılmasını ve yorumlanmasını öne çıkaran çağdaş bilişsel yaklaşıma göre umut, hem Tanrı tasavvuru hem de bireyin geleceğe yönelik yönelimi bağlamında bilişsel modellerle anlaşılmalıdır. Bu yaklaşım, dinî duyguların irrasyonel değil, belirli zihinsel yapılarla işleyen sistematik inanç kodları olduğunu ortaya koyar. Bu anlamda dinler umudu şimdiki zaman ile gelecek arasında dindarın inancını güçlendirecek, teselli, bilinçli çaba, ruhsal arınma beklentisi, kaçınılmaz kader, mutlu akıbet ve ödüllü necat olarak anlamlı ve değerli görmektedir.
[1] Pascal Boyer, Religion Explained: The Evolutionary Origins of Religious Thought, (New York: Basic Books, 2001), 142.
[2] Justin L. Barrett, Why Would Anyone Believe in God?, (Lanham: AltaMira Press, 2004), 71-73.
[3] Harvey Whitehouse, “Cognitive Evolution and Religion: Thinking Beyond Cognition,” Trends in Cognitive Sciences 18/5 (2014): 239.
[4] Scott Atran, In Gods We Trust: The Evolutionary Landscape of Religion, (Oxford: Oxford University Press, 2002), 95.
[5]Geniş bilgi için Pascal Boyer, Dinler Nasıl Düşünür? Çev. Mehmet Küçük. (İstanbul, Alfa Yayınları, 2022), 109-130.
[6] Justin Barrett, Why Would Anyone Believe in God? (Lanham: AltaMira Press, 2004), 65–85.
[7] Sarvepalli Radhakrishnan, Sarvepalli. The Principal Upaniṣads (London: George Allen & Unwin, 1953), 42–45.
[8] R.C. Zaehner, Hinduism, (Oxford: Oxford University Press, 1962), 98–102.
[9] Walpola Rahula, What the Buddha Taught (New York: Grove Press, 1974), 28–31.
[10] Paul Williams, Mahayana Buddhism: The Doctrinal Foundations, (London: Routledge, 2009), 131–134.
[11] Rupert Gethin, “On Some Definitions of Mindfulness.” Contemporary Buddhism 12/1 (2011): 263–279.
[12] Jacob Neusner, A Short History of Judaism, (Minneapolis: Fortress Press, 1992), 95-108.
[13] Augustine Enchiridion on Faith, Hope and Love. Trans. J. F. Shaw, (New York: Macmillan, 1955), 60-65.
[14] Hayreddin Karaman, “Recâ.” DİA, c. 34, (İstanbul: TDV Yay., 2007), 455-457.