Zamanın sessiz, ancak sürekli işleyen bir erozyonu. Zamanla duyguları soldurup aşındıran ruh hâli; hissetme gücünü zayıflatır, kalpte ve zihinde derin çatlaklar oluşturur. Bu aşınma, önce küçük bir yorgunlukla başlar. Sevgi, öfke, güven, korku, şaşkınlık, üzüntü tiksinme, beklenti gibi temel duyguların yanında zamanla geliştirdiğimiz saygı, sadakat, sabır, ilgi, nefret ve empati gibi duyguların dahi zayıflamasına yol açar.
Duygular, insanın özüdür; kendisini, çevresini ve hayatı hissetme biçimlerinin birer yansımasıdır. Ancak zamanla bazı kişiler için bu hissetme gücü yavaşça kaybolmaya başlar. Empatiden yoksun; umursamazlık ve mesafeli, yüzeysel ilişkiler öne çıkar. Birlikte yaşadığı insanların hayatını ve kendi hayatını etkileyecek kadar güçlü bir etkiye sahip olan bu durumun merkez üssü kalptir. Bir zamanlar çok sıcak olan duygular, eskisi kadar parlak olmadığı gibi doğal bir şekilde aktığı kalpten çekilir, yerini boşluk alır. Bağ kurmak zorlaşır, eskiden olduğu gibi besleyici değildir. Başkasının acısını ya da sevincini anlamak zorlaşır. Önceleri şiddetle hissedilen duygulara erişmek güçtür; sanki artık kalbinde bir perde vardır ve her şey o perdenin arkasında kalıp, silikleşir. Donuk, yorgun ve sönmüş volkanik cevher için; eskiden kolayca etkileşim kurabildiği olaylar, artık uzaktan izlenen sahnedir.
Bağ kurmak, artık bir tür külfet gibi hissedilmeye başlar. Düşünmek, sorumluluk ve fedakârlık gerektirdiği için korkuludur. Bu sorumluluğun ağırlığını taşımak, her geçen gün zorlaşır. Artık sadece alışkanlıklar ya da zorunluluklar ilişkileri ayakta tutar. Bir insana dokunmadan, kalbine ulaşmadan, sadece zamanın akışına bırakılan bir varoluşun içinde kaybolur insan.
Duygusal çürüme, kimi insanlar için bir konfor alanı iken; yalnızlıklarında iç dünyalarında ciddi bir tükenmişlik, boşluk ve yorgunluk hissederler. Bu durum, onların hem kendileriyle hem de çevreleriyle olan ilişkilerini derinden etkiler. Ruh halleri, duygusal olarak donuk, bağlantısız ve çoğunlukla yabancı bir görünüm verir. Bu halleri ile hiçbir toplumsal olay karşısında da tepki veremez duygusal bir çürüme yaşamaktadırlar.
Duygusal Yıpranmanın Nedenleri
Duygusal yıpranmanın nedenleri, hem bireysel hem de toplumsal kökenlere dayanır. Modern hayatın koşuşturması, teknolojiyle dolu yaşamlar, insanları hem kendilerinden hem de birbirlerinden uzaklaştırır. Stres, başarı baskısı, hızla değişen dünya karşısında birey kendini bir tür duygusal “savunma moduna” alır. Bu mod, bir tür duygusal uyuşukluk yaratır. Zihin, tehlikelere ya da kayıplara karşı kendini korumak için duyguları yavaş yavaş kapatır. Ancak bu koruma mekanizması, bir süre sonra kişinin tüm duygusal deneyimlerini köreltir.
Bir diğer neden de yaşanan hayal kırıklıkları ve kayıplardır. İnsanlar, derin acılar yaşadığında, bir daha aynı acıyı hissetmemek için kendilerini koruma altına alırlar. Ancak bu, sadece acıyı değil, sevgi ve neşeyi de zayıflatır. Kalp, bir süre sonra duyguların ağırlığını taşıyamaz hâle gelir ve hissedilen her şey, bir tür yüzeysellik içinde sıkışıp kalır. İlişkiler, zengin, derin duygular yerine, geçici hazlar, alışkanlıklar ya da toplumsal zorunluluklar üzerinden yürütülmeye başlar.
Duygusal Çürümenin Belirtileri
Genellikle yavaş gelişen bir süreçtir ve bu yüzden çoğu insan bu aşınmayı fark edemez. Ancak bazı belirtiler, kişinin duygusal sağlığında ciddi bir gerileme olduğunu gösterebilir:
1. Sevgi ve Nefreti Hissedememe: Sevgi, nefret, coşku gibi güçlü duyguların yerini umursamazlık, kayıtsızlık alır. İnsan, eskiden kendisini heyecanlandıran ya da üzen şeylere karşı duyarsızlaşır.
2. Empatinin Zayıflaması: Başkalarının duygularına karşı anlayış ve empati geliştirmekte zorlanma, kişisel ilişkilerde mesafeye neden olur. İnsan, diğer insanların acılarına ve mutluluklarına karşı daha az duyarlıdır.
3. İlişkilerin Yüzeyselleşmesi: Duygusal derinlikten kaçınma, ilişkilerin yüzeyselleşmesine yol açar. İlişkilerde bağ kurma, sevgi ve anlayış yerini zorunluluklara bırakır.
4. Hayattan Keyif Almama: Küçük şeylerden keyif alma yeteneği azalır. Sabah kahvesi, doğada yürüyüş gibi basit zevkler bile anlamsız görünmeye başlar.
5. İzolasyon ve Yalnızlık: Duygusal olarak izole hissetmek, insanı yalnızlaştırır. Dış dünyayla duygusal bağ kurmak zorlaşır ve kişi, kendisini yalnız bir dünyaya hapseder.
İnsani bağları yüzeysel hâle getiren, derinliği ile korkutucu izole bir yalnızlığa mahkum eden bu çürümenin farkına varıldığında, yeniden hissedebilmek ve duygusal sağlığı geri kazanmak mümkündür. Öncelikli bu durumun farkında olmak gerekmektedir.
İlk adım, duygusal çürümenin varlığını kabul etmek ve bunu fark etmektir. Çoğu zaman, insanlar kendilerini duygusal olarak tükenmiş hissetmelerine rağmen bunun nedenini anlayamazlar. Duygusal yıpranmayı fark edebilmek, iyileşme sürecinin başlangıcıdır. Kişi, içsel dünyasında neler olup bittiğini anlamalı, duygularına adım atmalıdır. Kendinle baş başa kalmak, hissetmekten kaçındığın duyguları kabul etmek zor olabilir, ancak bu, onarımın en önemli adımıdır.
Duygusal çürüme süreci ne kadar derinleşirse derinleşsin, geri dönüş mümkündür. İnsan duygusal sağlığını yeniden kazanabilir, empati yeteneğini geri getirebilir ve yeniden derin bağlar kurabilir. İşte bu süreci tersine çevirecek bazı adımlar:
1. Farkındalık Geliştirmek ve Kabul Etmek
İlk adım, içinde bulunduğun durumun farkına varmak ve bunu kabullenmektir. Duygusal çürüme, genellikle fark edilmeden ilerler. Kimsesiz bir insanın yardım çığlığını duymazdan geldiğini, hayata karşı ilgini kaybettiğini, bir zamanlar uğruna ölmek istediğin, savunduğun ve inandığın değerler için eskisi kadar heyecan duymadığını, sevdiklerine karşı mesafe koyduğunu fark ettiğinde, bu durumu görmezden gelmek yerine yüzleşmelisin.
2. Duygulara Yer Açmak ve Bastırmamak
Duygusal çürümenin en büyük nedenlerinden biri, hissedilen duyguların bastırılmasıdır. Üzüntü, hayal kırıklığı, öfke veya kırgınlık gibi duygular bastırıldıkça, zamanla tüm duyguların hissedilmesi zorlaşır. Kendine, hislerini ifade edebileceğin güvenli alanlar oluştur. Yazmak, sanatla uğraşmak, doğada vakit geçirmek, zalimlere karşı mazlumdan yana olduğunu göstermek için duruş ortaya koymak veya bir mitingde avazın çıktığı kadar haykırmak gibi yöntemlerle duygularını serbest bırakabilirsin.
3. Empatiyi ve Bağ Kurmayı Yeniden
Öğrenmek
Empati, zamanla körelebilen bir yetenektir ama yeniden güçlendirilebilir. Kendini izole etmek yerine, başkalarını anlamaya çalışmak, onların duygularına ortak olmak, derin konuşmalar yapmak ilişkilerdeki mesafeyi kapatabilir. Önüne düşen görüntülerden tüm ailesi öldürülen ve yapayalnız kalan Filistinli bir gencin, henüz bir yıl önce kucağına aldığı yavrusunun cansız bedenini elleriyle toprağa bırakmak zorunda kalan Gazzeli bir annenin, aylardır haber alamadığı eşi için hiçbir şey yapamayan Doğu Türkistanlı bir kocanın çaresizliğini okurken, bir dostunun hikayesini dinlerken gerçekten anlamaya çalış, sorular sor, içtenlikle ilgilen.
4. Günlük Rutinleri Anlamlı Hâle Getirmek
Hayatı monoton ve anlamsız hissetmek, duygusal çürümenin yaygın bir belirtisidir. Küçük değişiklikler yaparak rutine anlam katabilirsin. İki gününü eşit tutma! Dün yaşadıklarının üzerine bugün mutlaka birşeyler ilave ederek daha anlamlı hâle getir. Günlük hayatta keyif aldığın şeyleri hatırla: Sabah kahveni içmek, gün batımını izlemek, bir dostla sohbet etmek, acziyetini kabul edip Yaradan’a gönülden halini arz etmek gibi küçük ama değerli anları bilinçli olarak yaşa.
5. Derinlikten Korkmamak
Duygusal çürüme genellikle yüzeyselliğe sığınmakla başlar. Çürümüş dünyanın süslü, şatafatlı yalnızlığından, seni hiçbir zaman yalnız bırakmayan; her an seninle olan, sana en yakın olan, sayısız ikramlarda bulunan Allah’la bağını güçlendir. Şu kalabalık ama kimsesiz olarak yaşadığın dünyada sana dost olarak O yeter. Duygusal bağ kurmak risklidir; incinmekten korktuğumuz için mesafe koyarız. Ama gerçek iyileşme, bu korkularla yüzleşerek gelir. Derin bağlar kurmaya, sevdiklerinle daha içten konuşmalar yapmaya, kendini açmaya cesaret et.
6. Kendine Ruhsal ve Fiziksel Bakım Yapmak
Paylaşmaktan korkma! Elinde, yüreğinde olanı vermekten çekinme. Zihinsel ve duygusal iyilik hali, bedensel sağlıkla doğrudan bağlantılıdır. Kaliteli uyku almak, dengeli beslenmek, doğayla iç içe olmak, fiziksel aktiviteler yapmak ve paylaşmak sadece bedeni değil, ruhu da besler. Bedeninle ilgilenmek, duygularının da iyileşmesine katkı sağlar. Kendine ikram ettiğin zamanların olsun. İnsan en çok kendisine geç kalır. Sen kendine geç kalanlardan olma…
7. Hayata ve İnsanlara Olan Merakı
Canlandırmak
Çocukken her şeyi keşfetmeye duyduğumuz heyecanı hatırlıyor musun? Zamanla bu merakı kaybederiz. Yeni yerler keşfetmek, yeni hobiler edinmek, farklı insanlar tanımak hayata yeniden bağlanmana yardımcı olabilir. İlginç bulduğun konular hakkında okumak, hiç denemediğin bir aktiviteye başlamak, seni tekrar hayata dahil edebilir. “İnsan bilmediğinin cahilidir.” uyarısından hareketle öğrenmek merakının ödülü olsun. Hep dinamik ol! Hayata, olaylara ve insanlara bakarken herkesin ihmal ettiği şahitliği ikmal et.. Et ki, çürüme savaşına karşı duygusal cephenin galibi sen ol… Hislerini yitirme…
8. Geçmişle Yüzleşmekten Çekinmemek
İnsanın kavgası başkasıyla değildir; gerçekleşmemiş kişilikleri, sevilmemiş çocuklukları, başarılarla gizlemeye çalıştıkları öz değersizlikleridir. Yani insanın tüm kavgası kendisiyle, zaaflarıyla… Duygusal çürümenin kökeni, çoğunlukla geçmişte yaşanan travmalara, kayıplara ya da hayal kırıklıklarına dayanır; yapmasaydım, yaşamasaydım dediği ne varsa… Bu hatalarla, acılarla yüzleşmek ve onları kabul etmek, duygusal iyileşmenin anahtarıdır. Geçmişin yükünü hafifletmek, gelecekte yeniden derin duygular hissetmenin yolunu açar. Öz eleştiri (tevbe) yapmaktan çekinme.
9. Destek Almaktan Çekinmemek
Bazen duygusal çürüme, bireysel çabalarla aşılmayacak kadar derin olabilir. Bir uzman desteği almak, süreci daha sağlıklı yönetmeye yardımcı olabilir. İçe kapanmak yerine, bir uzmandan rehberlik almak iyileşme sürecini hızlandırabilir. Uzman konusuna karşı benim yaklaşımım Nasreddin Hoca’nın zarif nüktedan göndermesiyle “eşekten düşen”; yani deneyimli/tecrübeli, gün görmüş kimse. Değilse, Batı bulaşıklı hiçbir dal ve bu dalda eğitim almış birisi Doğu insanın derdine derman olamaz. Zira Batı, modern çürümüşlüğü ile insanı yalnızlığa özendirir. Yozlaştırarak çürütüp öz’e/fıtrata olan bağlarını koparmaya çalıştığı beni, sizi, bizi (insanı), kendi kodlarımızla çözüm önerilerimizi sunarak uyarma çabasındayız. Duygusal çürüme, fark edilip üzerine gidildiğinde aşılabilecek bir süreçtir. Belki de en önemli nokta, insanın kendine şu soruyu sormasıdır: “Gerçekten hissetmekten mi korkuyorum, yoksa sadece unuttum mu?” Kur’anî bir eğitim metodu olan sürekli hatırlatmak ve ders almak bu işin mihengi.
Yeniden Hissedebilmek Mümkün
Duygusal çürüme, zamanla insanların hayatındaki en derin duygularını kaybetmesine neden olan, yavaş ilerleyen bir süreçtir. Ancak bu bir son değildir. İnsanın yeniden hissetmeye, sevgiye, empatiye ve derin bağlar kurmaya açık olması mümkündür. Kişisel farkındalık, bastırılan duygularla yüzleşme, empatiyi yeniden öğrenme ve hayatı anlamlandırma süreçleri, bu çürümenin tersine çevrilmesine yardımcı olabilir.
Duygusal sağlığı geri kazanmak, uzun bir yolculuk olabilir; ancak her adım, kişinin değerlerine, inancına, kendine ve çevresine daha derin bir bağ hissetmesine olanak sağlar. Duygusal çürüme fark edilip üzerine gidildiğinde, daha canlı, daha dolu dolu anlamlı bir hayat yaşamak mümkündür. İnsan, hissetmekten korkmamalı, duygularının onu yeniden hayata bağlayacağını bilmelidir.
Unutulmamalıdır ki duygusal derinlik cesaret ister; ama bu cesaret, hayatın en anlamlı ve zengin yanlarını keşfetmeye değer. Yeniden hissetmek, belki de insanın kendine, sevdiklerine ve nihayet tüm insanlara verebileceği en büyük hediyedir.