Necrân Hristiyanları
Dr. Öğr. Üyesi Hakan Temir
Necrân Hristiyanları özelinde Müslümanlar üzerinden kurgulanacak öteki meselesi, o günün şartlarında yapılacak bir değerlendirmeyle yetinileceğinden tanımlamalar eksik kalacaktır. Konunun daha reel tarifinin yapılabilmesi için meseleyi en başa, evrenin ve insanlığın yaratılışına kadar götürmek ve hadiseye geniş açılardan bakmak gerekir. Allah Teâlâ’nın melekleri yarattığında şeytanı, dünyayı yarattığında diğer gezegenleri, denizi yarattığında karayı, Âdem’i yarattığında Havva’yı, Habil’i yarattığında Kabil’i yaratmasıyla farklılaşma süreci de başlamış oldu. Eşyanın tabiatına yüklenen bu misyon gayesiz değildi. Farklılıkları veya zıtlıkları bir araya getiren ilâhî irade, insanlara çokluk içerisinde “bir olanı” bulmalarını ve uyum içerisinde yaşamalarını emretmekteydi. Bu esas ilk insandan itibaren “İslâm Şeriatı” adı altında peygamberler vasıtasıyla insanlığa hatırlatılmıştır. Farklılıkları tevhit şemsiyesi altında birleştirme ve bir olana yönelme vazifesini peygamberlerine öncelikli görev sahası olarak belirlemiştir. Fakat ihtiras, hırs, kibir ve gurur duygularıyla evreni kendi anlayışına göre dizayn etme niyetiyle hareket eden insanlar, arzu edilen uyum yasalarını çiğneyerek ötekileştirme sürecine yönelmişlerdir. Önce kendini diğerinden farklı kılan bir inanç sistemi belirleyip, onun üzerinden yaşadıkları ortamda kendi değer yargılarını oluşturmaya başlamışlardır. Gelinen nihaî noktada “bizimki” ve “öteki” kavramlarıyla insanları kategorize etmişlerdir.
İnanç boyutunda savrulma, parçalanma ve merkezden uzaklaşmanın zirvede olduğu bir dönemde tüm insanlığa son uyarıcı olarak gönderilen Hz. Muhammed (sas), insanları bir araya getirecek ilâhî bildirileri Hirâ’dan Mekke’ye, Mekke’den Medine’ye, oradan Arap Yarımadası’nın farklı bölgelerine ve daha ötelere taşımaya çalışmıştı. Hayatının büyük bölümünü geçirdiği Mekke toplumuyla işe başladığından karşısına çıkan ilk topluluk müşrikler oldu. Hanîf inançtan saparak putlara yönelen Mekke müşrikleri yaptıkları eylemin doğru, kendileri dışındaki bir inanç sisteminin hatalı olduğunu düşünmelerinden dolayı kendilerine hatırlatılan ilâhî kurallara şaşırarak ilk reaksiyonlarını gösterdiler. Toplumsal düzeni ve ilâhî dini bozma suçunu üzerlerine almadan kendilerine gelen elçi üzerinden birtakım hesaplaşmalar yapmak istediler. Hz. Muhammed’i (sas) büyücü, falcı, kâhin ve şair benzetmeleriyle uç noktada göstermeye ve ötekileştirmeye karar verdiler. Müşriklerin bu hatalı davranışlarını doğruya sevk etmekten yorulmayan, usanmayan ve hayıflanmayan Hz. Peygamber (sas), Mekke dönemini adeta bu işe ayırdı. Medine’ye hicretle birlikte Medine’deki toplulukların hayatına bir yeni “ötekiler” girmiş oldu. Yahudîler ve münafıklar kurmuş oldukları düzene muhalif olabileceği endişesiyle kimi zaman gizli kimi zaman da açık düşmanlık…