Menü
Şevket Hüner
Şevket Hüner
Toplumsal Çürümeye Katkılarımız
Mayıs 3, 2025
Yazarın Tüm Yazıları

Eğer bir düşünce kalıbı onu ananları bir yandan emniyetsiz hissettirirken diğer yandan onun üzerinden bazı ortak anlayışları ifade ediyorsa bunun üzerinde düşünülmelidir. Realitenin hakikatin yerine ikame edilmemesi için, onun kimler tarafından üretildiği, bir sapma nedeni olup olmadığı, ümitsizliği yaygınlaştırıp yaygınlaştırmadığı, kuralsızlığı ve şiddeti meşrulaştırıp meşrulaştırmadığı üzerinde araştırmalar yapılması ümmetin üzerine farzı kifayedir.

Yani popüler olan veya oldurulan her düşünce kalıbına şüphe ile yaklaşılmalıdır. Yoksa bu önce küresel bir ideolojiye sonra da hayatın ayrılmaz bir parçasına dönüştürülebilir.

Sosyal medya tarafında çokça köpürtülen “Toplumsal Çürüme” kendi başına ortaya çıkan bir düşünce biçimi olarak değerlendirilemez. Zira alternatifsiz kılınmaya çalışılan seküler yaşam biçiminin ve kapitalist hayat tarzının olumsuz sonuçlarından biri de toplumsal çürümedir. Fakat her yanlış, içinde bazı doğruları da barındırdığı için bu fitnenin kanserli bir hücre gibi vücuttan atılması ondan kurtulunduğunu göstermez. Yeniden başka bir isimle ve farklı yüzlerle karşımıza çıkıverir.

Her toplumsal sapma veya kriz, haddini aşma olarak değerlendirilmelidir. Zira insana dair zaaflar, güç, çıkar ve haz arayışları terbiye edilmez ise fıtrata dair sınırların aşılması kaçınılmaz olur. Bulaşıcı bir illet gibi yaygınlaşan bu haddi aşma girişimleri realite üzerinden hakikatin örtülmesini sağlayan birlikteliklere dönüşebilir. Toplumu ifsat eden bu yönelimler toplumu felce uğratır. İnsanların birbirlerine karşı sorumluluklarını hatırlatarak onları kardeş kılan fıtratın yerine, etnik, ekonomik, ideolojik çıkarlara dayalı, rekabete ve sadece kazanmaya yönelik eğilimlerin geçmesi, çözülmeyi ve çürümeyi toplumsallaştırır. Bu bir işgaldir. Ama “alan razı satan razı” şeklinde sunulduğundan kimse bu işgale direnmez.

Her haddini aşma, dokunulmaz kılınmış küçük bir azınlığın har vurup harman savurmasını meşrulaştırmak içindir. Bu açmazın çoğunluğu köleleştirdiği bilinmesine rağmen, kurtuluşa dair bütün ümitleri tüketen, devlet adlı organizasyonun ta kendisidir. Bu durumun insanları karamsarlaştırdığını bilenler, “aydınlık yarınlar” yalanıyla oyalamaya yönelirler. Her krizi bir fırsata dönüştürmenin tek kurtuluş olduğu çözümüne inandırılanların hangi dine, etnik kimliğe veya ideolojiye tabi oldukları sonucu değiştirmez. Toplumda gönüllülerin yerini fırsatçılar alınca “toplumsal çürüme” çoğunluk için istenmese dahi kanuni ve kurumsal düzenlemelerle bir kazanç kapısı gibi sunulur. Normalleşme ve yumuşama evrelerinden sonra oluşan siyasi partiler, kazananlar ve kaybedenler üzerinden kurulan yeni bir çözümsüzlüğe evrilir. Bugün kazananlara karşı isyan edenler yarın seçimi(!) kazandığında tepki koyduklarının tam tersine davranarak, kendi kontrollerinde üretilen krizlerden kar devşirme peşine düşerler.

Haddini aşanların kontrolünde gelişen yaygın kuralsızlık “toplumsal çürümeyi” ilerlemek, gelişmek, çağdaş uygarlık seviyesine çıkmak olarak ilan eder. “Körler sağırlar birbirini ağırlar” şekline dönüştürülmüş bu keşmekeşin bir düzen olduğunu iddia edenler, kazananların köleleştirdiği kitlelerdir. “Bir gün gelecek biz de kazanacağız” mottosuna inandırılanlar hayatlarını ve ahiretlerini bir yalan uğrunda sabrettirilerek heba ederler.

Günümüzde toplumsal çürüme başlığında, her gün bir yenisine tanık olduğumuz onlarca olay, devletin en üst kademelerinden başlayarak eğitimden sağlığa kadar toplumsal hayatın tüm alanlarının sermayenin mutlak hakimiyetine açıldığı bir süreçte mümkün hâle geldi. Bu süreçte, kamusal sorumluluk fikri adım adım toplumdan sökülüp atıldı; mülk ve güç sahiplerinin insan üzerinde kurdukları tahakkümü sınırlayan koruyucu mekanizmalar ortadan kaldırıldı.

Toplumsal çürüme, yalnızca kendine yatırım yapmayı amaçlayan, bireysel çıkarı ve rekabeti yücelten, bu uğurda hiçbir dini ve ahlâki sınır tanımayan, toplumsal dayanışma fikrinden tamamen arındırılmış “ekonomiye bağımlı insan” tipini başat hâle getirdi.

Toplumsal çürümeyi, insanların ve toplumların dini, ahlâki ve fıtri değerlerinin bozulması olarak gören Müslümanlar, toplumun bütününe seslenen ortak değerlere çağırma, bunları yaygınlaştırma ve bu değerlerin yaşatıldığı somut örnekler ortaya koyma, herkesin kendisini emniyette hissedeceği bir birlik ufkunun kuruculuk iddiasını konusunda bir kitaba ve Resulün örnekliğine sahiptirler. Kur’an, ahlâki yozlaşma ve toplumsal çürümenin, insanlık tarihi boyunca karşılaşılan temel sorunlardan biri olarak görür ve bunun kökenlerini ve çözüm yollarını, ayetler ve kıssalar aracılığıyla açık bir şekilde ortaya koyar.

Allah’a iman, takva, adalet, iyiliği emretme, kötülükten alıkoyma ve infak gibi ilkeler, toplumun ahlâki ve sosyal dengesini korumanın temel unsurlarıdır. Tarih boyunca nebilerin tebliğ ettiği bu ilkeler, günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Toplumlar, Kur’an’ın öğütlerine uyarak ahlâki yozlaşma ve çürümeyi önleyebilir, adalet ve barış içinde yaşayabilirler.

Kur’an’da ahlâki yozlaşmanın temel nedenleri olarak insanın nefsine uyması, Allah’ın emirlerinden uzaklaşması ve dünyevi hırsların peşinden koşması gösterilir. Hac Suresi 1. ayette şöyle buyrulur: “Ey insanlar! Rabb’inizden korkun! Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir.” Bu ayet, insanların dünyevi hırslara kapılıp ahireti unutmalarının, ahlâki çöküşe yol açtığını vurgular.

İsra Suresi 16. ayette de toplumların ahlâki çöküşü şöyle anlatılır: “Bir ülkeyi helak etmek istediğimizde, oranın varlıklılarını (günaha) şartlandırırız. Onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke helake müstahak olur ve biz de orayı yerle bir ederiz.” Bu ayet, toplumun önde gelenlerinin ahlâki yozlaşmasının, tüm toplumu çürümeye sürüklediğini gösterir.

Kur’an, ahlâki yozlaşmanın toplumsal çürümeye yol açtığını ve bunun sonucunda toplumların helak edildiğini birçok kıssa ile örneklendirir. Örneğin, Hud Suresi’nde anlatılan Nuh kavmi, ahlâki çöküş ve zulüm nedeniyle helak edilmiştir. Nuh (as), kavmini Allah›a iman etmeye ve adaleti tesis etmeye çağırmış, ancak onlar kibirlenerek bu çağrıyı reddetmişlerdir. Sonuç olarak, tufanla helak edilmişlerdir.

Benzer şekilde, Araf Suresi’nde anlatılan Lut kavmi de ahlâki yozlaşmanın en uç örneklerinden biridir. Lut (as), kavmini fuhuş ve zulümden vazgeçmeye çağırmış, ancak onlar bu uyarıları dinlememişlerdir. Sonuç olarak, Allah onları helak etmiştir. Bu kıssalar, ahlâki yozlaşmanın toplumsal çürümeye ve nihayetinde helake yol açtığını gösterir.

Kur’an, infak ve yardımlaşmayı toplumsal çürümeyi önleyen bir araç olarak sunar: “Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, yedi başak bitiren ve her başakta yüz tane bulunan bir tohum gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah’ın lütfu geniştir, O her şeyi bilendir.” (Bakara 2/261)

Ayrıca, Kur’an adaleti ve iyiliği emretmeyi, kötülükten alıkoymayı öğütler: “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Al-i İmran 3/104). Bu ayet, toplumsal düzenin sağlanması için iyiliğin yaygınlaştırılması ve kötülüğün engellenmesi gerektiğini vurgular.

Ahirete iman etmek ahlâki yozlaşmanın ve toplumsal çürümenin önlenmesi için en önemli unsurdur. Zira zerre iyiliğin ve kötülüğün karşılığını bulacağı, insanların niyetlerine göre yargılanıp sonsuz cezaya ve mükafata ereceği bir hesap günü vardır. Kimsenin yaptığı kötülüğün yanına kalmayacağı hakikati, haddini aşma eğiliminde olan insanları kendine getirmek için yeterlidir. İnsanın doğru yolu bulması toplumun kurtuluşuna dair en büyük ümittir.

Ahiret inancının yön vermediği din şeytanın dinidir. İşte o zaman din kötülüğe engel olmayan, aşırılığın toplumsallaşmasına katkı veren bir afyona dönüşür. Muhafazakarlık adlı bu sapma da hakikatin yerini aldığı için kötülüğe engel olmayan ve bunu bir kader olarak görüp sinerek, ümit olmaktan uzaklaşan bireyleri çoğaltmakla övünür…

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Hissetmekten mi korkuyorum, yoksa unuttum mu?...
Mehmet Kaman
Dijital Teknolojinin Ahlâkı ve Toplumsal Çürüme Ü...
Sadi Özgül
Cami Mimarisinde Kaybettiğimiz Hikmetin Peşinde Ol...
Avni Çebi
Ait Olmadığımız Dünyalarda Çürümek...
Şule Beşinci
Psiko-Sosyal Açıdan Güvenin Yitimi...
Ferhat Kardaş
RÖPÖRTAJLAR
“Hakikat algısının aşınmasıyla çürüyen insan ve ...
Abdülaziz Tantik
“Reform edilmesi gereken bir şey varsa o da modern...
Recep Şentürk
Öz eleştiri, varlığımızı geleceğe taşıma konusunda...
Temel Hazıroğlu
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Değişemeyen mi çürür, çürümek mi değişimdir?...
Abdülhamit Güler
Sinema Sanat Olmasaydı, Çoktan Bitmişti......
Abdülhamit Güler
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Bir Mabedler Şehridir Ankara
Mikail Çolak
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Dost Saliha Olandır
Rumeysa Döğer
Ya Hanzala Münafık Olmuş Olsaydı?...
Rumeysa Döğer
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Yahya İbrahim Hasan Sinvar: Filistin Davasının Bir...
Selcan Çakar
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x