Menü
Abdülaziz Tantik
Abdülaziz Tantik
Umut; Varlıktan Bilgiye…
Temmuz 19, 2025
Yazarın Tüm Yazıları

Umut, insanın kendini aşkın, Allah karşısındaki konumunu doğru ve şuurlu bir şekilde idrak ederek karşılaştığı her şeye yönelik Allah’ın mutlak kudret sahibi olarak kendisine yönelik yardımının geleceğine olan imanı ve güvenidir. İnsanın korku ve ümit arasında bir denge arayışı ile umudu diri tutmak ve ona yaslanmak arasında kopmaz bir bağ olduğu kadar o dengeyi aşan ve dengenin muhafazasına yarayan bir konumu insan için mümkün kılan şey de umuttur.

Umut, her şeye rağmen insanın varlığını sürdürmesini sağlayan motivasyon ve her şeye rağmen geleceğe dair umudu muhafaza ederek yaşamı sürdürme arayışının temelini inşa eder. Bu temel çerçeve, insanın iyimser bakışa sahip oluşu ve gücü, kudreti her şeye yeten bir Allah’ın varlığının Yaratıcı olarak kendisini yarattığı ve insana kendi ruhundan üflemesi ile her alanda kendisine yardımcı olacağını belirterek ona yol kılavuzluğu yapan bilgi ve bu bilginin eyleme dönüşmesini sağlayan nübüvveti vermesindedir. Umut, onun için bir yaşam biçimidir. Umut, insanın dünya içindeki fiziksel seyri açısından olduğu kadar, kendini gerçekleştirme amacıyla mutlak varlığa yönelme sürecindeki metafizik seyri açısından da önem taşır. Zira umut, kişinin kendini gerçekleştirme yolundaki kararlılığını da işaret eder…

Umudu metafizik bir tanım olarak düşündüğümüzde; Umut Snyder’a (1995, 2002) göre bir hedefe ulaşmak için harekete geçirici düşünme (amaca ulaşmaya yönelik güdü ve bilişsel enerji) ve hedefe ulaşma yollarını düşünme (amaca ulaşmayla ilgili farklı yolları dikkate alma) ve planlama olarak üç bilişsel boyuttan oluşmaktadır. Hedef belirleme umudun ilk öğretisidir.  Hedefi belirlemede umudun yerini doğru konumlandırmak, aynı zamanda hedef ile insan arasındaki ilişki ve iletişimi de dikkate almak zorunluluğu doğurur. Kul ile Allah arasındaki bağıntı, vahiy ile biçimlenmekle birlikte bu vahyin açtığı idrak alanı içinde kul Allah ile daha yakın bir diyalog oluşturma hedefini belirler. İşte bu noktada ilkeler, emirler ve nehiyler kadar, kişinin yaşadığı âlem ile gideceği âlem arasındaki farkı idrak etmesi çok değerlidir. Kendisini bu duruma göre hazırlaması açısından beka ile fena arasındaki derin ayrımı idrak etmesi de gerekmektedir. Allah ile kuracağı kulluk ilişkisini dostluk ilişkisine dönüştürmesi ve oradan elde ettiği tecrübe ile yürüyüşünü sürdürme kararlılığı ise umudun varlık kazandığı alan olacaktır.

Umut veya ümit, bir kimsenin kişisel yaşamındaki olay ve durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair duygusal inancı olarak tanımlanabilir. Türk Dil Kurumu ise umut sözcüğünü ‘Ummaktan doğan güven duygusu, ümit’ veya ‘Bu duyguyu veren kimse veya şey’ olarak tanımlamaktadır. Bu durumda umut, tek bir kaynağı işaret eder: Kudretli Yaratıcı olan Allah… Allah, umudun kaynağı olarak öne çıkar ve O’nun varlığı umudun varlığının bekası açısından kaçınılmazdır. İşte o zaman umut, hiç bitmez tükenmez bir kaynağa sahip olmaktadır. İnsan, bu bitmez tükenmez kaynak ile bağını sürdürerek kendi yaşam alanını umudu her dem taze tutacak bir tezkiye/arınmaya ve bir tezkire/anma ile taçlandırarak varlığını umudun varlığı üzerine bina ederek yaşamın umut üzerine bina edilmesine zemin oluşturur. Bir başka açıdan ‘Umut’ ismi, Türkçe’de ‘beklenti’ ve ‘iyimserlik’ anlamına gelen bir kelimedir. Tarihsel olarak ‘umut’ kelimesi, kişilerin zorluklarla başa çıkma ve geleceğe dair pozitif beklentilere sahip olma yeteneğini ifade eder. Muhtemelen başka dillerde de umut kavramının karşılığı olarak benzer anlamlar ihtiva eden yaklaşımlar bulmak zor olmasa gerek! Bu da bize umudun evrensel bir karaktere sahip olduğunu ve her kültür ve ırkta ortak bir idrake sahip olduğunu gösterir ki bu da insan varlığının umut ile nasıl bir ilişki ve iletişim üzere olduğunu gösterir.

İnsan, pozitif ve negatif/iyi ve kötü hasletleri birlikte potansiyel olarak taşır. Bu potansiyeli hangi boyutu ile harekete geçireceği ise umudun varlığı ile birebir orantılı bir durum içermektedir. Umudunu yitirmiş bir insanın, karşı karşıya kaldığı bir durum üzerine ne yapacağı anlam yitimine uğrayacaktır. Bu durumda kötülüğün açığa çıkması onun için bir anlam taşımaz olmakla birlikte kötülüğe maruz kalan kişiler ve etrafındaki insanlar için ise çok şey ifade eder. Umudunu kaybeden, kötümserliğin bataklığında debelenip durmaktan kurtulamayacaktır. Bu durum fert ve toplum içinde geçerliliğini koruyacaktır. Eğer bir toplumu yok etmek, onu içerden çürütmek istiyorsanız, o toplumun umudunu elinden alın bu yeterli gelecektir. O yüzden fert, cemaat ve diğer kavim, millet ve ümmet bağlamında da umudun yeri tartışılmaz bir güce sahiptir. Yeise düşmek, yenilgiyi kabule zorladığı gibi esareti de normalleştirir. O yüzden hitap ederken, insanları umuda mı, yeise mi taşıdığınız temel bir mihenk taşı olarak öne çıkarılmalı ve hitabı bu düzlemde düşünmeyi zorunlu bir haslet olarak tasvir edebilmeliyiz…

İnsanın, toplumun ve insanlığın topyekûn hayatını derinden etkileyen ve onun bütün katmanlarında etkili ve etken bir süreç olarak görmemiz gereken şey umuttur. Umudu, salt beşeri düzlemde inşa etmek ve sebeplere irca etmek sınırlılığı içinde makul görülebilir. Ama onu mutlaklaştırmak derin sorunlara kapı aralar. Bir kavim umudunu yitirdiği andan itibaren tarih sahnesinden silinmektedir. Bir devlet, iktidar ve erk, eğer umudunu yitirirse, çok kısa bir süre sonra tarihsel bir karaktere dönüşecektir. Bir aile eğer umudu yitirirse, aile olmaktan çıkar ve dağılır, gider…

Siyasal arenada da umut temel belirleyici etkendir. İktidar olma arzusu taşıyan birilerinin, öncelikle umudunu diri tutması ve bu umut üzerinden hareketle hem umudunu korumalı ve diğer insanlara umut taşımalıdır. İktidar olma, umudu taşıma ve kararlılığa dönüştürme zemini üzerinden elde edilecek bir konumu ihtiva etmektedir. Çünkü umudu biten kişi yanlışa kapı aralar, her yanlış ise onun insanlar nezdinde güvenilirliğini yitirmesine neden olur ve iktidar onun için kayıp silsilesine yazılır.

Güven veremeyen birinin umut vermesi beklenemez! Umudu vermek ise bir anlam ve erdemli bir hayat ile sağlanabilir. Anlam sahibi olmayan birinin umudu taşıması beklenemez! Geçici hazlar üzerine bina edilmiş umut, umut olma vasfı taşımaz! Daha çok bir arzuyu içerir. Arzu ile umut arasında ise derin bir ayrım vardır. Arzuya dayalı istekler, umudun yanlış konumlandırılmasını beraberinde taşır. Çünkü o zaman, umut, aşkın, ulûhiyete dair bir kaynağa değil, geçice heveslere ve geçici güçlere dayanır. Bu geçici umutlar ise adı üzerinde geçicilik vasfı ile malul olarak asli umudu geriye iteceği için güven ve gelecek beklentisini ortadan kaldırır. Yanlış üzerine yanlışa kapı aralar. Tarih bunun örnekleri ile doludur. Örneğin, son Aksa Tufanı ile başlayan süreçte İsrail umudunu yitirmiş şekilde saldırı yapmaya devam ederken, bütün dünyada yalnızlığa itilmekte ve aynı şekilde yok etmeye, soy kırım uyguladığı Filistinliler ise bütün dünyada kabule mazhar olmaktadır. Burada kaybeden İsrail ve bunun dile getirilmesi de bir göstergedir.

Umudun kaynağının Allah olduğu konusunda bir şüphemiz yoktur. Bu kaynağı harekete geçirecek olan şey ise Allah’ın insana yüklediği emanet ve hilafet ile kendisine gönderilmiş vahiy/bilgi ve uygulamayı gösteren peygamber örnekliğidir. Bu noktada anlam ve erdemler açık bir şekilde belirtilmiştir. Anlam ve erdem tabi ki çok katmanlı bir yapı olmakta birlikte en üst zeminde bulunan katmanı ise ilahi rızaya tabi olmak ve bu ilahi rızayı kazanacak düzlemi inşa edecek ihlâsa erişmek olmazsa olmazıdır. Anlam, Allah’ın yaratılışı bir amaç üzere yarattığını doğru anlamak ve bu yaratılış amacını gözeterek hareket etmek anlamını ihtiva etmektedir. Bu noktada her şey senin aleyhine de olsa, Allah’ın emrini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak ve yapılması emredilen sosyal ahlaka tabi olmak bizatihi Allah tarafından ödüllendirileceği için anlamlı ve umudu temellendiren bir bakışı içermektedir. Yani dünyada yalnız başına olsan da bilmelisin ki Allah sana senden daha yakın bir mesafede durmaktadır ve O asla seni terk etmez! Sen O’nu terk etmedikçe ki sen O’nu terk etsen de O seni yine terk etmez, seni sana bırakır…

Erdemler ise ilâhi rızaya eriştirecek ve seni Ukba’da Allah’ın inayetine mazhar kılacak eylemliliklerdir. Tavırda, duruşta, oluş üzere olmada, eylem üzere bulunmada her daim erdemi öncelemek ve her şey aleyhine de olsa bu durumu sürdürme çabası; umudun insanlar için bir meşale olarak var olmasını ve onları aydınlatmasını sağlayacaktır. Bu durumun kendisi bir güven ve umudun varlığını mümkün kılacaktır.

Peygamberler insanlık için birer umutturlar. Allah’ı hatırlatan, onlara ilahi bilgiyi taşıyan ve nasıl olacağını örnekleyen kişiler olarak insanlar için umudu hatırlatıcı bir fonksiyon icra ederler. Benzer bir durum peygamberi örnekliği taşıyan ilmi ile amil âlimler de umudu taşıyıcı ve örnekleyici olarak umudun alt düzeyde temsilini yaparlar. Merkez kişilikler dediğimiz insanlar, diğer insanlar için örnek teşkil ederek onlara umut olurlar. Umudu tanımalarına neden olurlar ve böylece umudun varlığının besleyicisi konumunu ihtiva ederler.

Çürümüş toplumlara yönelik ilâhi emir gereği bir peygamber gönderilerek bu çürüme umut üzerinden dirilişe tevdi edilir. Her peygamber, umudu taşımakla yükümlü ama sonucundan sorumlu tutulmamıştır. O yüzden birçok peygamber, gönderildikleri toplumları ıslah edemeden onları terk etmek zorunda kalmışlardır. Burada her insan topluluğunun kendi sorumluluğunu üstlenmesinin zorunluluk taşıdığını göstermektedir. Her insan, kendi yapıp ettiklerinden sorumludur. Bir başkasını bu sorumluluğa ortak etme cüretinde bulunmamalıdır ki bu durum onu, umudun tükenişine ve çürümesine neden olarak varlık kazanmasına yarayacaktır.

Sorumluluk tekil, toplu ve kitlesel bir özelliğe sahiptir. Ama her aşamada ferdin sorumluluğu kendisine yüklenmiştir. Toplum olarak sorumlu olduğumuz alanlar da söz konusudur. Örneğin, kötülüğün kurumsal bir zemine ve ortaklaşa bir karaktere dönüşmesi sürecinde karşı çıkmayan her kes o işin sorumlusu olarak kabul edilir, velev ki hiçbir katkısı olmasa da! O yüzden ‘zulme sessiz kalmakta zulme ortak olmayı içerir’ denilmektedir.

İnsanın sorumluluğu, umudunu diri tutmasını ve her aşamada ve her koşulda umudunu korumasını zorunlu kılar. Tek bir insanın umudu taşıması, koruması ve örneklik düzleminde tutması, sorumluluğunu yerine getirmesini sağladığı gibi diğer insanların umut ile buluşmasını ve güvene sahip olarak umuda tutunmasına vesile olacaktır. Umut, her davetçinin olmazsa olmaz azığıdır. Davetçi, davetini yerine getirirken karşılaştığı zorlukları aşmada umuduna yaslandığında onun için kolaylaştırıcı bir unsura dönüşür.

Sosyal bir hareketin psikolojik vasatının güçlü oluşu, onun umut ile girdiği ilişkide güvenini sağlam bir zemine taşıması ile orantılı olacaktır. Bu sosyal hareket aynı zamanda öncü isimlerin umudu diri tutması ve onun örnekliğini göstermesi ile de orantılı bir şekilde umudu taşımasını kolaylaştırır. Umut, o sosyal hareketin başarılı olmasının da teminatı olarak işlevsellik kazanır. Bunun tipik bir örneği, Peygamber’in (sas) ‘Huneyn’ gününde Hevazinliler ile yaptığı savaşta ortaya çıkmıştır.  Dar bir alanda kapana kısılan Müslümanlar dağıldılar. Ve her kesin dağıldığı bir zeminde, peygamber tek başına orada kalarak, saldırı karşısında tek başına durarak tarihin, sahabelerin, zamanın, Ortadoğu ve dünyanın kaderini değiştirmeye vesile olmuştur. İşte bunu sağlayan şey peygamberin umududur. O’nun Allah’a karşı duyduğu güvendir. Tarihte buna benzer birçok olay aktarılmıştır. Benzer bir durum Talut ve Calut kıssasında da vardır. Olmaz denilen birçok olay, umut üzerinden olur hale dönüşmüştür, dönüşmeye de açıktır.

Tarihi insan yazar, kendi sorumluluk alanları içinde bu yazımı gerçekleştirir ve ona göre de hesaba çekilecektir. Bu tarihin olumlu bir zeminde işlerlik kazanabilmesinin yolu ise umudun aşkın boyutu içinde varlık kazanması ve anlam ile erdem üzere bütünleşik bir hale kavuşmasına zemin oluşturmakta yatmaktadır. Kötülüğün doruğunu yaşayan Nemrut, zirvede iken bir sinek tarafından yok edilebilinmektedir. O yüzden kötülük hep arızi bir durumu içerir. İnsan ise iyilik üzere hayatını idame ettirdiğinde hep iyilik görecektir. Bu dünyada ve öte dünyada hep iyilik üzere kalacaktır. İnsanın kötülüğe maruz kalması da bir ölçüde onun iyiliğine yönelik bir işaret olarak okunacaktır. Çünkü o kötülüğe maruz kalması aynı zamanda onun Allah katında ödüllendirilmesine vesile olacaktır. Bu da insan için olumlu bir zemini işaret eder. İnsan, her daim iyilik ve selam üzere yaşamayı tercih ederek umudunu çoğaltmalıdır. Umut, azalan ve çoğalan bir karaktere sahiptir. Bu karakteri sadece insani düzlemde söz konusu olabilir. İlahi düzlemde ise umut mutlak bir özellik taşır. Dolayısıyla umut varlık olarak mutlak ile ilişkili ve azalan eksilen boyutu ise bilgi/yaratılış ve insan eksenli yapı ile orantılı ortaya çıkan bir durumdur.

Ey insan! Umudunu yeşert ki insanların umudu da yeşerme imkânı kazansın! Ey insan, umudunu yaşa ki başka umutların yaşam alanı bulmasına sebebiyet sunasın! Ey insan, umut ile dol ki umut olarak öne çık ve insanlar için de umut olasın… Ey insan, Allah’ın kudreti ve varlığı umudun bizatihi kendisi olarak sende tezahür etsin ki bütün evren umut ile dolsun ve iyilik kötülüğün iktidarını alaşağı ederek insanları esaretten kurtarsın…

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Umudu Filizlendirmek
Sinan Özyurt
Vahdetten Kesrete Lügatten Bir Kelime: Umut...
Özlem Duralı
Hissetmekten mi korkuyorum, yoksa unuttum mu?...
Mehmet Kaman
Dijital Teknolojinin Ahlâkı ve Toplumsal Çürüme Ü...
Sadi Özgül
Cami Mimarisinde Kaybettiğimiz Hikmetin Peşinde Ol...
Avni Çebi
RÖPÖRTAJLAR
“Gönüllere dokunan davet, umudun ete, kemiğe bürün...
Mustafa Karaca
“Hakikat algısının aşınmasıyla çürüyen insan ve ...
Ahmet Mercan
“Reform edilmesi gereken bir şey varsa o da modern...
Recep Şentürk
Öz eleştiri, varlığımızı geleceğe taşıma konusunda...
Temel Hazıroğlu
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Sinema, İnsanoğlunun En Eski Umut Taşıma Aracıdır...
Abdülhamit Güler
Değişemeyen mi çürür, çürümek mi değişimdir?...
Abdülhamit Güler
Sinema Sanat Olmasaydı, Çoktan Bitmişti......
Abdülhamit Güler
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Turks ve Caicos Adaları
Mikail Çolak
Bir Mabedler Şehridir Ankara
Mikail Çolak
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
İyiye Talib Olmayı Öğreten Ümmü Büceyd...
Rumeysa Döğer
Dost Saliha Olandır
Rumeysa Döğer
Ya Hanzala Münafık Olmuş Olsaydı?...
Rumeysa Döğer
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Abdülfettâh Ebû Gudde (1917–1997): Bir İlim ve Ahl...
Nazlı Çakar
Yahya İbrahim Hasan Sinvar: Filistin Davasının Bir...
Selcan Çakar
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x