Menü
Fatma Kızıl
Fatma Kızıl
Batı Dünyasında Hz. Peygamber (sas) Algısı
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

İslâm’ın fetihler yoluyla Arap yarımadası dışına çıkmasıyla birlikte başlayan İslâm karşıtı polemiklerin odağında Hz. Peygamber (sas) yer almıştır. Bilhassa İslâm’ın ruhbanlığı reddi ve cihat anlayışı, Hristiyanlıktan ayrılan yönleri olarak vurgulanmış; bu bağlamda Hz. Peygamber’in (sas) çok eşliliği, inananlara vadettiği cennetteki zevkler, savaşan bir peygamber olması tenkide konu edilmiştir. Zira Hristiyanlıkta genellikle dünyevî zevkler kötülenerek kurtuluş kaynağı olarak daha ziyade maneviyata vurgu yapılmasına karşın; İslâm fıtrata uygun bir din olarak -belli sınırlar dâhilinde- dünyevî zevklerin tatminine izin vermiş, ayrıca infak, sadaka, zekât ve köle âzâdı gibi fiillere vadedilen sevap da zenginliğe ve helâl yoldan dünya malı edinmeye teşvik etmiştir. Savaş yoluyla alınan ganimetler bu zenginliğe ulaşmak için istifade edilecek araçların en önemlilerindendir. Diğer bir ifadeyle, meşru müdafaa ve iʿlâ-yi kelimetullahın yanı sıra ümmetin zenginleşmesi için de cihada önem verilmiştir. Savaştan kaçınmayı vurgulayan Hristiyan din adamları ise İslâm’ın bu yönünü sıklıkla suistimal edeceklerdir. Meselâ, Hz. Peygamber’den -açıkça ismini anmamakla birlikte- bahseden ilk polemik Doctrina Jacobi’de Hz. Peygamber’den kan döken ve kılıç kullanan peygamber şeklinde bahsedilmektedir.[1] İslâm’ın kılıç yoluyla yayıldığı fikri bugün dahi sık tekrarlanan bir iddiadır.

Orta Çağ’da, Hristiyanların Hz. Peygamber hakkında yazdıklarının büyük çoğunluğu olumsuz içeriğe sahiptir. Bu süreçte “sahte peygamber”, “sapkın bir Hristiyan”, “deccâl”, “saralı” gibi ithamlar[2] dile getirilmiştir ki bunlardan “saralı” iddiası XIX. asırda Reinhart Dozy (ö. 1883) ve Aloys Sprenger (ö. 1893) gibi akademik oryantalizmin ilk isimleri arasında sayılan Batılı araştırmacılar tarafından dahi tekrar edilecektir. Orta Çağ’da Hristiyan dünyasında Hz. Peygamber hakkında nadiren müspet değerlendirmeler yapılsa da bunlar kesinlikle genel eğilimi temsil etmezler. Söz konusu müspet değerlendirmelerin nedenleri, zaman içerisinden Müslümanlarla daha yakından kurulan irtibatlarda aranmalıdır. Zira başlangıçta sadece Doğu Hristiyanları Müslümanlarla muhatapken Haçlı seferleri ile Batı Hristiyan dünyası da İslâm’la karşılaşmış, İspanya’nın Müslümanlar tarafından fethi de bir diğer karşılaşma noktasını teşkil etmiştir. Böylece daha fazla gayr-ı müslim, Müslümanlarla iç içe yaşayarak onları yakından tanıma fırsatı bulmuştur. Bir bakıma polemikler üzerinden tanıdıkları İslâm algısının dışına çıkarak gerçek hayatta temsil edilen İslâm’la karşılaşmışlardır.

Orta Çağ’da Müslümanları kendi metinlerini okuyarak tanımaya yönelik münferit bir çabadan da bahsetmek gerekir. Meselâ XII. yüzyılda yaşamış Cluny başrahibi Peter (ö. 1156) hem Müslümanları daha iyi anlamak hem de onlarla mücadelesinde gerekli donanıma sahip olmak için bir çeviri faaliyeti başlatmış, bunun neticesinde Kur’ân ilk kez Latinceye çevrilmiştir. 1143 yılında tamamlanan ve müellif nüshası bugüne ulaşan çeviri birçok hatasının yanı sıra yazma kenarında, mütercim Kettonlı Robert (ö. 1160 civarı) ya da Poitiersli Peter (ö. 1215) tarafından eklenmiş notları da ihtiva etmektedir.[3] Genelde İslâm hakkında saldırgan bir dille yazılmış bu notlar, çevirinin matbaanın kullanılmaya başlandığı dönemde basılmasıyla Avrupa’da dolaşıma girmiştir.[4] Dolayısıyla, XII. yüzyıl İslâm algısı, varlığını XVI. yüzyılda da sürdürmüştür. Bu çeviri projesi Peter’ın hedeflediği neticeyi vermemiş, proje kapsamında Arapçadan çevrilen kaynaklar İslâm karşıtı yazılarda Hristiyanlar tarafından temel alınmamıştır. Neticede, İslâm karşıtı polemikler, yaygın efsaneler üzerinden yazılmaya devam etmiştir. Muhtemelen çeviri projesinin istediği sonucu vermemesi nedeniyle Peter kendisi bir reddiye kaleme almış ve bu reddiyede Müslümanlara kendi dönemindeki Hristiyanlar gibi “silahlarla değil kelimelerle, zor kullanarak değil akılla, nefretle değil sevgiyle” eleştiride bulunacağını söylemiştir.[5] Fakat daha önce de belirtildiği üzere bu münferit bir sestir ve Orta Çağ Hristiyan polemikleri tam aksi yönde ilerlemiştir.

Hristiyanların peygamber algısı Avrupa’nın kendi kültürel ve politik bağlamı göz ardı edilerek anlaşılamaz. Kültürel bağlamın etkisine bir örnek olarak meselâ, İslâm dünyasına dair ilk elden izlenim edinen seyyahlar, diplomatlar, tüccarlar vasıtasıyla İslâm ve Hz. Peygamber’e yönelik ilgilinin arttığı görülmektedir. Bu ilginin bir neticesi de İslâm medeniyetinin çeşitli sahalarda katettiği mesafenin takdir edilmesi ve birçok kişinin söz konusu birikimi edinmek üzere Arapça öğrenmeye başlamasıdır. XVII. yüzyıldan itibaren Roma, Paris, Oxford gibi çeşitli şehirlerdeki üniversitelerde Arapça kürsüleri kurulmuştur. Fakat Batılılar Arapça öğrenmeye daha önce de işaret edildiği üzere hem İslâm’ı kendi metinlerinden hareketle tanımak hem de Arapçaya aktarılıp şerh edilen Yunan felsefe ve bilim mirasından istifade edebilmek için daha öncesinde başlamışlardır. Ayrıca Rönesans’la hız kazanan çeşitli sahalarda bilgi edinme isteği de Batılıları yeni kaynaklara yöneltmiş, bunların başında da İslâm medeniyetinin kaynakları yer almıştır. Avrupa’nın siyasî bağlamının Hz. Peygamber algısını etkilemesine örnek olarak ise Hollandalı oryantalist Adrian Reland’dan (ö. 1718) bahsedilebilir. Nitekim, Hz. Peygamber hakkında kendisinden önceki isimlere göre daha ılımlı bir bakış açısı ve dile sahip Reland’ın söz konusu tavrında Viyana bozgunu sonrasında Osmanlı’nın ve İslâm’ın artık Batı için bir tehdit arz etmekten çıkmaya başlamasının etkili olduğu ifade edilmektedir.[6]

Şimdiye kadar Hristiyanların Hz. Peygamber algısından bahsedilmekle birlikte, Hz. Peygamber hakkında değerlendirmelerde bulunan Yahudi âlimlerin de olduğu belirtilmelidir. Fakat İslâm topraklarında nispeten rahat yaşamaları ve genelde Hristiyanlardan baskı görmeleri nedeniyle polemiklerinin büyük bir kısmını Hristiyanlığa yönelttikleri söylenebilir.[7] Elbette bunda yaşadıkları İslâm topraklarında takibata uğramaktan korkmaları da etkili olmuştur. Yahudilerin yazılarında da Hz. Peygamber’den “sahte peygamber” ve hatta “mecnun” olarak bahsedildiği, onun Kur’ân’ı Hristiyan veya Yahudilerden öğrendiklerinden istifade ederek yazdığı iddiasına rastlanmaktadır.[8] Yahudi ilim adamlarının İslâm ve Hz. Peygamber üzerine çalışmaları bilhassa XIX. yüzyıldan itibaren artış gösterecektir. Bunun önemli bir nedeni de ancak XIX. yüzyılda Batı’daki üniversitelerde Yahudilere kürsü verilmesidir. Kendisine kadro verilen Yahudi asıllı ilk profesör olan[9] Gustav Weil (ö. 1889), 1843 yılında Hz. Peygamber’in Batı’da ilk kez klasik İslâm kaynakları kullanılarak yazılan biyografisini yayımlamıştır. Yahudi oryantalistlerin üzerinde en fazla durdukları konunun, Yahudilik ve İslâm arasındaki benzerlikler olduğu ve Hz. Peygamber’in Yahudilikten birtakım unsurları “ödünç aldığını” iddia ettikleri görülmektedir.  Fakat bu iddiayı dile getirenlerin sadece Yahudiler olmadığı da ifade edilmelidir. Hristiyanların başlangıçtan beri Hz. Peygamber’in kendisi henüz çocukken, Bahîrâ isimli rahiple karşılaşmasına yaptıkları vurgu veya Hz. Peygamber’i sapkın bir Hristiyan rahibi olarak nitelemeleri hatırlanabilir.

Batılıların fetihler ve seyahatler başta olmak üzere çeşitli karşılaşmalarla İslâm ve Müslümanlar hakkında ilk elden bilgi edinmeleri, Arapça öğrenmeleri, İslâm kaynaklarının yazmalarına ulaşıp bunları neşretmeleri basmakalıp görüşlerini tedricen terk etmelerine ya da en azından revize etmelerine kapı aralamıştır. Bu doğrultuda, XIX. yüzyılda İslâm hakkında yazarken kullandıkları üslupta da önemli bir değişim başlamıştır. Her ne kadar bu değişimin hemen gerçekleştiğini söylemek mümkün değilse de XX. yüzyılda Batılı İslâm araştırmacılarının Hz. Peygamber’in şahsiyeti ile ilgili hakaretamiz üslubu artık terk ettikleri görülmektedir. Bu yüzyıldan itibaren asıl gündemleri, Hz. Peygamber’in şahsiyetinden ziyade, onun hayatı hakkında ne kadar bilgi sahibi olunabileceği ve bu bilgiye ulaşma metotları olmuştur. Müslümanların geliştirdikleri hadis tenkidi yöntemini yetersiz gören oryantalistler, kendi kriterlerine göre hadis ve haberleri değerlendirmeye başlamıştır.

İslâm kaynaklarının güvenilirliği, hadis ve siyer haberlerinin sıhhati hakkındaki tartışmalar neticesinde, oryantalistlerin bugün, Hz. Peygamber’in hayatının tüm ayrıntıları ile bilindiğini ve biyografisi bu kadar açık başka bir tarihî şahsiyet olmadığını söyleyen Ernest Renan’ın (ö. 1892) savunduğu görüşten uzak bir noktaya ulaştıkları görülmektedir.[10] Bu noktaya gelinmesinde, Ignaz Goldziher (ö. 1921) ve Joseph Schacht (ö. 1969) gibi isimlerin çalışmalarıyla Batı’da genel olarak hadis literatürü özelde ise siyer haberlerinin güvenilmezliği fikrinin yaygınlık kazanması etkisi olmuştur. Fakat bilhassa 2000’lerden itibaren Gregor Shoeler, Anreas Görke ve Harald Motzki (ö. 2019) gibi bir grup oryantalist titiz isnad ve metin analizleri neticesinde siyerin ana hatlarının doğru bir şekilde tespit edilebileceği görüşüne ulaşmışlardır. Yine meselâ Ohio State Üniversitesi’nde görev yapan ve yakın zamanda Hz. Peygamber hakkında bir kitap yayımlayan Sean Anthony de Hz. Peygamber’in hayatının düşük çözünürlüklü bir resmine sahip olduğumuz kanaatini dile getirmiştir. Bu her ne kadar Renan kadar iyimser bir yaklaşım değilse de siyer haberlerine güvenmeyen Joseph Schacht veya Henri Lammens (ö. 1937) gibi oryantalistlere göre müspet bir adımdır. Öte taraftan her ne kadar marjinal bir grup olarak kalsalar da Hz. Peygamber’in tarihî şahsiyetini sorgulayan diğer bir ifadeyle onun efsanevî bir kişi olduğunu ve aslında yaşamadığını iddia eden isimler de ortaya çıkmıştır.[11] İslâm kaynaklarına hiçbir şekilde itimat etmeyen ve onları çalışmalarında temel almayan bu az sayıda kişiye, bizzat oryantalistler itiraz etmişlerdir. Zira Hz. Peygamber’den bahseden onunla muasır veya yakın dönemden birçok gayr-i müslim kaynak ve kronik de Hz. Peygamber’in tarihî şahsiyetini ispatlamaktadır. Bununla birlikte Hz. Peygamber’in gerçek bir tarihî şahsiyet olduğunu kabul eden oryantalistler arasında yukarıda da işaret edildiği üzere onun hayatı hakkında ne kadar doğru ve detaylı bilgi sahibi olduğumuz konusunda bir fikir birliği yoktur.

Sonuç olarak, Hz. Peygamber VII. yüzyıldan itibaren gayr-ı müslimlerin gündemindedir. Orta Çağ’ın büyük oranda olumsuz tasvirleri, modern döneme kadar etkisini sürdürmüştür ve bugün bile popüler muhayyileyi şekillendirmeye devam etmektedir. XX. yüzyıldan itibaren üslupta görülen iyileşme ise yalnızca akademik eserler için söz konusudur. Bu eserlerde genelde Hz. Peygamber’in şahsiyetinden ziyade, kaynakların güvenilirliği meselesi temel tartışma konusu hâline gelmiştir. Netice itibariyle, Batı’nın Hz. Peygamber algısının her zaman öncelikle Batı’nın tarihî, siyasî ve kültürel bağlamının bir neticesi olduğu unutulmamalıdır. Bu bağlam değiştikçe, söz konusu algı da kaçınılmaz olarak değişmektedir.


[1]     VII. yüzyılda Filistinli bir Hristiyan tarafından yazılmış Grekçe bir metindir. Daha fazla bilgi için bk. Johannes          Pahlitzsch, “Doctrina Iacobi nuper baptizati”, Christian-Muslim Relations: A Bibliographical History, ed. David Thomas v.dğr. (Leiden-Boston: Brill, 2009), 1: 117-118.

[2]     Hartmut Bobzin, Hz. Muhammed: Hayatı ve Batı Algısındaki Dönüşümü, çev. Cengiz Altunaydın (İstanbul: Runik Kitap, 2021), 11-19.

[3]     James Kritzeck, “Robert of Ketton’s Translation of Qur’ān”, 311 (http://www.salaam.co.uk/wp-content/uploads/2019/09/quran-translation.pdf [erişim tarihi: 20.05.2023]).

[4]     Robert Irwin, Oryantalistler ve Düşmanları, çev. Bahar Tırnakcı (İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2008), 76.

[5]     Kritzeck, “Robert of Ketton’s Translation of Qur’ān”, 311.

[6]     Alexander H. de Groot, “Hollanda [Hollanda’da İslâm Araştırmaları]”, DİA, 18, 230. Reland’ın Hz. Peygamber ve İslâm’la ilgili görüşleri hakkında bk. Christian Lange, “Follow the Light: Adriaan Reland (1676–1718) on Muhammad”, The Orient in Utrecht: Adriaan Reland (1676-1718), Arabist, Cartographer, Antiquarian and Scholar of Comparative Religion, ed. Bart Jaski v.dğr. (Leiden-Boston: Brill, 2021), 65-90.

[7]     Yasin Meral, “Yahudi Bilgin Saadya Gaon’un (ö. 942) Eserlerinde İslâmî Unsurlar”, Belleten, 80/287 (2016), 24, 35.

[8]     https://bliis.org/essay/muhammad-jewish-tradition/ (erişim tarihi: 20.05.2023); ayrıca bk. Meral, “İbn Meymûn’un Yemen Mektubu”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 54/2 (2013), 73.

[9]     Hilal Görgün, “Gustav Weil”, DİA, 43, 154.

[10]   F. E. Peters, “The Quest of the Historical Muhammad”, International Journal of Middle East Studies, 23/3 (1991), 292.

[11]   Karel Steenbrink, “New Orientalist Suggestion on the Origins of Islam”, The Journal of Rotterdam Islamic and Social Sciences, 1/1 (2010), 155-166.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x