Menü
Mustafa Tekin
Mustafa Tekin
Bir Mübadele Aracı Olarak Sağlık
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

İnsanın biyolojik yapısı açısından her dönemde öne çıkan ve özenle takip edilen bir kavram varsa, bu sağlık olmalıdır. Doğrusu sağlık sorunları biyolojik yapıdaki düzensizlik ve aynı zamanda insanda yarattığı psikolojik etkileri itibarıyla görmezden gelinemeyeceği için insanların birincil gündemlerini teşkil etmektedir. Hatta sağlığa yönelik söylenmiş anonim birçok söz, yokluğu halinde sağlık dışındaki tüm gündemlerin önemini kaybedeceği yolundadır. Belki de bu sebeple tarihin her döneminde tıp eğitimi ve tıp bilgisi gerek eğitim gerekse bilgi üretiminde hep önemini korumuştur. İnsan sağlığını korumaya yönelik her türlü tıbbî önlem ve tavsiyeler de hem akademik hem popüler düzlemde yaygın hale gelmiştir.

Dolayısıyla tarih boyunca tıp biliminin ortaya koyduğu gelişim çizgisi bugünden geçmişe doğru takip edilen bir hattı ifade etmektedir ki hem tıbbın azalmayan önemini hem de kendi içerisindeki değişim ve kırılmaları bize göstermektedir. Nitekim Galen’den Hipokrat’a, Zekeriya Razi’den İbn Sina’ya kadar Batı ve İslâm dünyasından tıp isimleri ve otoriteleri bugüne kalmış derin izleri hatırlatmaktadır. Fakat modern zamanlara geçişle birlikte birçok alanda olduğu gibi tıp alanında da bugüne gelinceye kadar değişimler yoğunlaşmış, daha da önemlisi bir takım düşünsel kırılmalar eşliğinde gerek tıbbın bakışı gerekse tıbba bakış ve ondan beklentiler de farklılaşmıştır.

Bir kere modern döneme geçişle birlikte zikre değer en önemli kırılmalardan birisi sekülerleşme çerçevesinde “beden”in kutsalla olan (aşkın, metafizik, Tanrı) bağını koparmasıdır. Pre-modern dönemde her bakımdan Tanrı’nın bir emaneti olarak algılanan beden, bu bağını koparınca müdahale edilebilir bir nesne haline gelmiştir. Sözgelimi; bedenin anatomik teşrihi ancak bu yeni zihniyetle mümkün olabilmiştir.[1] Böyle bir kırılmanın kabaca iki boyutlu sonucundan bahsedebiliriz. Birincisi, bedenin her bakımdan incelemesinin önü açılmıştır ki bunu son kertede olumlu değerlendirebiliriz. İkincisi, beden artık kutsalla bağlantısını kaybederek çok genel anlamda seküler ideoloji ve yaklaşımlarca araçsallaştırılmıştır. Bugün gelinen noktada cinsellikten giyime, kozmetikten stillere kadar beden kutsal ile sekülerin çatışma ve gerilim hattında[2] yer almaktadır.

Modern dönemde yaşanan zihniyet kırılmasıyla birlikte teknolojik, sosyal, ekonomik ve siyasal gelişmeler eşliğinde sağlık ve beden bağlamında bugüne kadar gelen süreci kaba hatlarıyla görmek faydalı olabilir. Öncelikle pre-modern dönemde varolan holistik (bütüncül) bakış açısı değişmiş, modernliğin nominalizmden mülhem tikel eşyaya yoğunlaşan bakışı parçalı bir dünya yaratmış; esasen bütüncüllüğü görmeyi engellemiştir. İslâm dininin kavramı açısından meseleye yaklaşacak olursak, buna tevhidin parçalanması diyebiliriz. Zira tevhid evrendeki tüm varlıkların aynı kaynaktan (Tanrı) neşet ettiğini belirtir öncelikle. Bu bağlamda insan bedeni de tevhidin bir yansıması olarak bu bütüncüllükle yaklaşılan bir anlam taşımaktadır. Modernlikle birlikte insan bedeni de ayrı çalışma ve uzmanlık alanlarının konusu olmuştur. Elbette bilgi arttıkça belirli oranda uzmanlaşmaların olması kaçınılmazdır. Ancak bütünlük dikkate alınmadan bedenin parçalı bir şekilde uzmanlığa konu olması sonuçları itibarıyla negatif çıktılar üretmektedir. Nihayetinde bu zihniyete yönelik çalışan ilaç sanayideki üretimlerde bir alanda etkili fakat bütünsellik açısından üzerinde düşünülmemiş ürünlerle devam etmektedir.

Pre-modern dönemde varolan ruh ve beden bütünselliğinin bozulması sonucu, modernizm bedenin öne çıkmasıyla kendisini göstermiştir. Burada beden hem sağlığa hem de gündelik hayatın tüm alanlarına konu olması itibarıyla önem kazanmıştır. Beden öncelikli bir görünürlük kazanırken, kozmetikten giyime kadar bir dizi enstrüman “sembolik” bakımdan bedenin kendi özgül ağırlığını aşan anlamları inşa etmeye başlamıştır. Modernizmin insana kendisini ve çevresini değiştirme gücü vermesi ve bunun zihni donanımlarını hazırlaması sebebiyle bugün gelinen noktada beden de insanın bu değiştirmesinden oldukça yüksek düzeyde payını almış görünmektedir.

Modernizmin seküler doğası bir yandan hedefini kendi içkinliğinde ve dünya sınırlarında bulan insan perspektifini kuvvetlendirirken, sağlık da dahil olmak üzere birçok alanda yeni eğilimler yaratmıştır. Öncelikle sekülerlik cenneti yeryüzüne indirme teşebbüsü olarak insanın değiştirebilme gücü ve çabası ile birleşirken, sağlık da içerik olarak bu sekülerleşmeden payını almıştır. Sağlık her dönemde insan için tabii ki birinci önemdedir ancak pre-modern dönem ölümü de sağlık kadar hayatın içindeki tabiiliğinde algılarken, modern zamanlarda yaşlılık, cilt buruşuklukları bir felaket olarak gösterilmekte, bunlara karşı alınacak tedbirler reklamlar üzerinden bir propaganda aracına dönüşmektedirler. Tam da bu sebeple sağlık seküler içeriklerle yeniden inşa edilmekte ve anlamlandırılmaktadır.

Esasen beden ve sağlık kavramları ile bunlar arasındaki ilişkiye dair modern zamanlarda iki noktayı hatırla(t)malıyız. Birincisi, bedenler giderek standartlaştırılırken, tüm toplumun ekranda yapılan propagandalarla bu bedenin ölçülerine sahip olması gerektiği ima edilmektedir. Bu konu sadece sağlık programlarında değil magazin, kadın kuşağı programları ile dizi ve filmlerde de işlenmektedir. Hatta daha da ötede hazır giyim üretimi ekranda standartlaştırılan bu beden ölçülerine göre (bu aralıklarda) üretilmekte, ölçülerin dışına çıkan elbise bulmakta zorlanmaktadır. Dolayısıyla insan bedene yönelik faşizan bir bakış açısı ve afarozcu bir mantığın işlediğini; dolayısıyla bedenin esnek yöntemlerle kontrol edildiğini söyleyebiliriz. Buna bağlı olarak geliştirilen zayıflama ilaçlarından zayıflamaya yönelik tüm enstrümanlara kadar “sağlık” konusu da bir kontrol aracı olarak işlev görebilmektedir.

İçinde yaşadığımız çağ birkaç bileşen etrafında tebellür ederek karakterize olmaktadır. Öncelikle Foucault’nun kavramsallaştırmaya çalıştığı disiplin toplumundan başlayarak dijitalleşme ve diğer teknolojik imkanların da elvermesiyle bir kontrol toplumu olmaya doğru varılmıştır. Modern dönemle birlikte bedenin farklı kurumlar tarafından disipline edilmesi, aslında bu dönemde Tanrı’dan boşalan yere kurumların bir şekilde yerleşmelerini imlemekteydi. Faucault’nun analizleriyle fabrikalardan okul ve hastanelere kadar bir dizi kurum bu disiplin işlevini görmekteydi. Modernlikle birlikte yükselen toplumsal hıfzıssıhha, bir boyutuyla toplumun disipline edilmesi ise, diğer boyutuyla kapitalizmin her bakımdan verimlilik anlayışının gerçekleşmesine matuftu ve açıkçası toplumda bu açıdan serbest gezen atomlar olarak görülebilecek insanlara tahammül gösterilmiyordu.

Bugün dijitalleşmenin artışıyla birlikte yaygınlaşan kontrol toplumu ise daha çok gözetleme teknikleri ile vücut bulmaktadır. Bu tekniklerden ilki hiç kuşkusuz kameralardır. Kişinin en mahrem anlarının ve hatta bilgilerinin bir şekilde kamusallaşması yaşanan sürecin bir parçasıdır. Fakat sağlık söz konusu olduğunda bunların kontrolü birkaç boyutlu olmaktadır. Birincisi, dünya sağlık sisteminde hastaların kayıtlarının mahremiyetidir. Bu kayıtlarda kişinin geçirdiği hastalıklar, kullandığı ilaçlar, sürekli rahatsızlıkları belirlenmiştir. Elbette bir boyutuyla bakıldığında bu kayıtların olumlu yönleri söz konusudur. Fakat kimi zaman negatif örnekleri görüldüğü üzere hastaların bilgilerinin mahremiyetine yönelik koruması nasıl sağlanacaktır? Diğer yandan geleceğe doğru projeksiyon geliştirerek hastalara farklı teknolojiler kullanılarak hastalıkların önceden tahmini ve tedavisi acaba bir takım kontrol mekanizmaları doğuracak mı türünden sorular da şimdiden sorulmaya başlanmıştır.

Burada uluslararası ölçekte sağlık ve ilaç sanayinin çalışma sistemi ve mentalitesi ciddi önem kazanmaktadır. Pandemi döneminde de gözlemlenebildiği üzere Dünya Sağlık Örgütünden daha çok gelişmelerin seyrini belirleme konusunda ulusaşırı sermayenin açıklamaları oldukça dikkat çekicidir. Pandeminin ne zaman sonlanacağı ve hatta bundan sonra olup olmayacağı, geçen iki yıllık süreç de bu şekilde yönetilmiştir. Dolayısıyla sağlık, dünya ölçeğinde bir yandan dünya insanlarının daha kolay yönetilebilirliği, diğer yandan sağlık prosedürünün işletilmesi bağlamında işlevselleştirilmiş görünmektedir. Konuyla ilgili bilimsel tartışmaların yeterince yapılmaması ve hatta en baştan itibaren kaygı, korku ve panik üretilmesi bu yönetilebilirliğin ulusaşırı boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Genel olarak Amerika başta olmak üzere küresel aktörlerin belirgin olduğu ülkelerde sermaye ile üniversitelerin ve özelde bütün boyutlarıyla sağlık sektörü ile üniversitelerin farklı düzeydeki iş birliği ilaçların ve sağlığın uluslararası meşruiyeti ve dağılımını da belirlemektedir.  Diğer yandan özellikle sürekli hastalıklar için kullanılan ilaçların etkin olmakla birlikte, etkinliğinin sürekli kullanımına bağlı olması da ciddi tartışmaların başında gelmektedir. Nitekim ilaç kullanımı konusunda üçüncü dünya denilebilecek ülkelerin durumu birçok açıdan üzerinde yeniden durulmayı hakedecek sorularla gündeme gelmektedir. Bunların başında bu ülkelerin insanların bazı ilaçlar için kobay olarak kullanılıp kullanılmadığı gelmektedir.

Burada meseleyi vuzuha kavuşturmak açısından iki bileşene daha değinmeliyiz. Birincisi, içinde bulunduğumuz zaman dilimi aynı zamanda “kaygı çağı” olarak nitelendirilmektedir. Bilindiği üzere modernizm insanın Tanrı’yı referans göstermeden dünyayı yeniden kurabileceğine dair inançla tebellür etmiştir. Bu bağlamda bir yandan epistemolojik kesinliği elde etmek diğer yandan öngörülebilir bir dünya inşa etmek üzere harekete geçmişti. Nihayetinde belirli yöntemlerle kesinliği sağlayacağına dair inancı, son kertede totaliterlik gibi yan sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Belirsizlikleri aşarak daha müreffeh ve öngörülebilir bir dünya için uğraşmıştır. Fakat modernizmin başarısızlıkları bilgide görelilik ve sübjektivite ile, evrensel akıl ve genel geçer bilgi anlayışlarına eleştiriler şeklinde postmodernizm çerçevesinde vücut bulmuştur. Esnek bakış ve kurgu, kaosta düzen, istikrarsızlıkları öne çıkaran postmodernizm nihayetinde belirsizliklerin yükseldiği, kaygının arttığı bir dünyaya insanı bırakmış görünmektedir. Kaygı insanları daha bilinebilir olana doğru arayışına yöneltmekle birlikte güvenilir kurum ve ortamlara olan ihtiyaç da yükseltmiştir.

İşte tam da bu noktada ulusaşırı küresel aktörler sağlığı tüm dünyada bir müdahale aracına dönüştürmüş görünmektedir. Doğrusu bu, Jean Baudrillard’ın postmodernizm analizlerinde belirttiği “değiş-tokuş” dediği şeydir.[3] Biz Baudrillard’ın bu kavramsallaştırmasını bir mübadele olarak ifadelendirmekteyiz. Dolayısıyla böyle bir problemi Baudrillard’a referansla kullanmaktayız. Buna göre ulaşılan bu kaygı ve belirsizlik ortamında toplumların yönetilebilirliğinin kolaylaştırılması için sağlık bir mübadele aracı olarak ulusaşırı küresel güçler tarafından kullanılan bir enstrüman haline gelmiştir. Tabii ki bu meselenin çok boyutlu analizi önem taşımaktadır.

İnsan ne kadar zorlu bir hayat yaşarsa yaşasın, neticede hayatı değerlidir ve onu korumak ister. Özellikle sağlık üzerinden insanların hayatları üzerinde kaygılar üretilmesi ve bunun küresel ölçekte gerçekleştirilmesi, bu kaygılar karşısında onların özgürlük ve iradelerinin temellük edilmeye yönelik kimi teşebbüslere dikkat çekilmelidir. Elbette modern dünya tıp konusunda ciddi gelişmelere imza atmıştır. Fakat bizim burada dile getirmeye çalıştığımız sorun, bir kısım küresel postmodern zihniyetin ve aktörlerin bilhassa dünyanın diğer ülke insanlarına yöneliktir.

Aldoux Huxley’in “Cesur Yeni Dünya” romanı erken bir distopya olarak geçen yüzyılın ilk yarımda yazmıştı. Doğrusu romanda toplumların nasıl kontrol altına alınacağına dair anlatımları tekrar gözden geçirilmesiyle sağlık ve ilaç konusunun bunun içinde kapladığı yer de rahatlıkla görülecektir.

Kaynakça


[1]Bkz. J. Gelis, “Beden, Kilise ve Kutsal”. Bedenin Tarihi I, çev. Saadet Özen, Haz. Alain Corbin vd. İstanbul, Y.K.Y.

2008, ss. 17-82.

[2] Bkz. Mustafa Tekin, “Kutsalla Sekülerin Egemenlik Savaşında Beden”, Bedenin Anlam ve Sınırları, Ed. S. Avcı-N. Kayar, İstanbul, İlem, 2015.

[3] Meselâ bkz. Jean Baudrillard, Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm, çev. Oğuz Adanır, Ankara, Doğu Batı Yay., 2021.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
İlkeli Yönetim
Ramazan Kayan
Kudüs’te Bir Eşraf Ailesi: el-Hüseynîler...
Sezai Balcı
Gazze: Direniş ve Diriliş Mektebi...
Abdullah Yıldız
Zafer Vadedilen Kur’ân (Tufan) Nesli...
Recep Songül
Filistin Direnişi Bize Ne Anlatıyor?...
Aydın Ünal
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
"Filistin davası, Filistinlilerin ya da Arapların ...
Abdurrahman Arslan
“Dünyaların değiştiremediği insanlar ancak dünyala...
Muhammed Emin Yıldırım
“Müslümanın dünyayla ilişkisi tedbir ve temkin ili...
Kasım Küçükalp
... her nimetin bir külfeti var. Gülü seven dikeni...
Ali Osman Öncel
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
Türk Sinemasında Neden Hz. Muhammed (sas) Filmi Yo...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
Avrupa’nın Ortasında Var Edilen Güçlü Bir İnanç İk...
Mikail Çolak
İnsan Göç Eyler
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
Ensârî Bir Muhacir: Zekvân b. Abdükays...
Miraç Okutan
İki Hicret Sahibi: Ca’fer b. Ebû Tâlib...
Miraç Okutan
NEBEVİ VARİSLER
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Ca'fer b. Ebû Talib
Zeynep Simit
Süleyman b. Yesâr
Ruveyda Büyükkendirci
Ömer b. Abdülaziz
Kevser Özdağ
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x