İnsanlar çeşitli amaçlarla yurtlarından hicret ederler. Bu hicretler bireysel olduğu gibi topluca da olur. İslâm dünyasının doğu kapısı olan Doğu Türkistan halkı hicretin 3. yüzyılın ortalarında İslâm ile müşerref olmuştur. Doğu Türkistan’da diğer ülkelerin aksine hiçbir dini azınlık veya mezhep farklılığı yoktur. Hepsi Sünni hepsi Hanefi’dir.
Doğu Türkistan’dan dışarıya hicret dini ilim tahsil etmek amacıyla bireysel olarak yapılmıştır. Bu hicret genellikle Buhara ve Hindistan’a az sayıda Mısır’a yapılmıştır. Suudi Arabistan’a yapılan hicret genellikle hac ibadetini îfâ etmek amacıyla olmuştur.
Ancak 20. yüzyıla gelince Çin yönetiminin zulüm ve işkenceleri artmış toplu hicrete neden olmuştur. 1933 yılında kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti Çin yönetimi tarafından yıkılmıştır. İkinci kez 1944 yılında kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti yine Çin yönetimi tarafından yıkılmıştır. 1949 yılında Doğu Türkistan Çin tarafında tamamen işgal edilmiştir. Bağımsız bir ulus devletinin kaybedilmesiyle birlikte işgalci komünist rejimin yaptığı hak ve hukuk ihlalleri, durmayan katliam ve insanlık dışı zulümleri geniş çaplı hicret hareketlerine sebep olmuştur. Biz bu yazımızda Pakistan, Suudi Arabistan ve Mısır’a yapılan hicretler ve oralardaki Doğu Türkistanlı muhacirlerin durumunu ele alacağız.
Pakistan’a Hicret:
Pakistan, Doğu Türkistanlıların hac yolu üzerinde yer aldığı ve eskiden Hindistan topraklarına dahil olduğu için hacca gidenler ve okumaya gidenler Pakistan’a uğruyor bazen orada kalıyorlardı. Tabi bu bireysel olaylardı. Doğu Türkistan’dan farklı ülkelere toplu haldeki hicret 1933-1964 yılları arasında yapılmıştır. Örneğin: 1949 yılında Canımhan Hacı, İsa Yusuf Alp Tekin, Muhammed Emin Buğra liderliğindeki kafileler Hindistan’a ve Pakistan’a hicret etmişlerdir. Bu hicretin amacı sadece iyi yaşama imkanlarına sahip olmak ve hayatta kalmak değil belki anavatanlarında devam ettirme imkânı bulamayan bağımsızlık mücadelesini yurt dışında sürdürmek olmuştur. Bu muhacirlerin büyük bir kısmı 10 Mart 1952 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulunun kararı ile “İskanlı Göçmen” olarak kabul edilmiştir. Bir kısmı Suudi Arabistan’a gitmiş, bir kısmı da Pakistan’da kalmıştır.
Doğu Türkistan’dan Afganistan’a göç eden Uygur Türkleri, 1979’da Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgal etmesi nedeniyle savaştan kaçarak, Pakistan’ın Rawalpindi’nin Dhok Hassu bölgesinde göç etmişlerdi. Şu an Dhok Hassu bölgesinde 20 aileden toplam 100 Uygur Türkü ikamet ediyor. Pakistan’da uzun zamandır yaşayan, ellerinde Çin pasaportu olmayan ve Pakistan tarafından da oturma izni alamayan Uygur Türkleri sık sık Pakistan polisleri tarafında taciz ediliyor. Sınır dışı edilme korkusuyla yaşıyorlar. Pakistan yönetimi Çin Doğu Türkistan’da uyguladığı soykırım politikasını destekliyor. Şimdiye kadar birkaç Uygur gencini yakalayıp Çine teslim etmiştir.
Suudi Arabistan’a Hicret:
Suudi Arabistan, İslâm dininin yayıldığı Hz. Muhammed Mustafa’nın (sas) doğup büyüdüğü, peygamberlik vazifesini eda ettiği, hac ibadetinin yapıldığı Mekke-i Mükerrem’e ve Medine-i Münevvere şehirlerinin bulunduğu topraklar olduğu için tüm Müslümanlar için kutsal beldedir. Doğu Türkistanlı Müslümanlar bin yıldan fazla süredir imkân bulanlar hac için bu kutsal topraklara geliyor, ibadetlerini eda ettikten sonra dönüyorlardı bazı sebeplerden ötürü dönemeyenler de olurdu. 20. yüzyıl boyunca doğu Türkistan’da devam eden Çin katliamı ve baskılarının sebep olduğu hicret neticesinde, Hindistan ve Pakistan’a gelen Türkistanlıların bir kısmı bu kutsal toprakları kendileri için yurt edinmiştir. Artık Suudi Arabistan, yaklaşık yüz bin Doğu Türkistanlının yaşadığı bir mekân haline gelmiştir. Çoğunluğu 1952 yılından sonra gerçekleşen hicret esnasında Suudi Arabistan’a yerleşen Doğu Türkistanlıların çocukları Arap okullarında okumuş zekâ ve çalışkanlıklarıyla yüksek mevkilere kadar çıkmıştır. Ancak onların kahir ekseriyeti Uygur dilini konuşamıyor, çünkü Araplaşmış durumda. Doğu Türkistan’dan gelen anne babaların vefat etmesi ve çocukların ana dili bilmemesi sebebiyle Türkistan ile ilgisi kopmuş hale gelmiştir. Onlar Doğu Türkistan’a kendi toprakları değil işgal altında kalan herhangi bir Müslüman ülke gibi bakıyorlar.
Suudi Arabistan’daki Doğu Türkistanlılar bir gün kendi ülkelerine dönme arzusuyla yaşadıkları için birçoğu vatandaş olmamış oturma izniyle ikame etmektedir. Bu türdeki Türkistanlıların çocukları şu anda büyük sıkıntılar çekmektedir. Zira bunlar vatandaşlıkları olmadığı için üniversitelere giremiyor, pasaportları olmadığı için yurt dışına çıkamıyor.
Suudi Arabistan’a hicret eden Doğu Türkistanlı muhacirlerin içerinde büyük alimler, mücahitler vardı. Onlar hem Suudi halkına hem de hac ve umre için gelenlere Doğu Türkistan’da olup bitenleri anlatmak hem de Doğu Türkistan halkının dinsizleştirilmesine karşı büyük mücadeleler vermiştir. Bu bağlamda yapılan en büyük hizmetlerde birisi Suudi Arabistan devlet radyosunda Uygur dilinde yayın yaparak Doğu Türkistan’ın içinde ve dışında yaşayan Uygur halkına dini eğitim yapmak olmuştur. O büyük insanlar yılmadan yorulmadan devletin her kurumunun kapısını çalarak bu konunu anlatmış, Suudi din alimlerinden destek istemiş, Karargâhı Mekke-i Mükerreme’de bulunan “İslâm Dünyası Birliği” ne defalarca baş vurarak 1982 yılında devlet radyosunda her gün bir saat Uygurca yayın yapmayı başarmıştır. Bu yayın Kur’ân-ı Kerîm tilaveti ve tefsiri ile başlıyor ve çeşitli dini konularla devam ediyordu. Bu yayın Doğu Türkistan’da dini eğitimden mahrum olan halkımız için bir abıhayat olmuş, dinine susamış olan halkın kurumaya yüz tutmuş kalplerine su serpmiştir. Komünist Çin yönetimi o zamanki teknolojisi ile radyonun dinlenmesine engel olamamış, fakat radyo dinleyenleri cezalandırma yoluna gitmiştir. Ama halkımız bu radyo yayınından çok istifade etmiş, başına gelecek riskleri göze alarak onu dinlemeye özen göstermiştir.
Suudi Arabistan radyosu 2001’de Uygurca yayınını iki saate çıkarmıştır. Yayının iki saate çıkarılmasıyla elemana ihtiyaç olmuş, dolayısıyla ben ve arkadaşım Muhammed Yusuf davet edildik. 2001’den 2022’ye kadar çalıştık. Radyo şu anda da devam ediyor. Ama Çin birkaç yıldır bu radyo yayının Uygurlara ulaşmasını tamamen engellemiş durumda.
Suudi Arabistan’da yine yeni muhacirler 1984 yılından sonra okumak ve hac ibadetini eda etmek için gelip geri dönemeyen Türkistanlı muhacirler vardır. Bunların çoğu ticaret ile geçimini sağlamaya çalışıyor. Suudi Arabistan yönetimi ikamet ile yaşayan yabancıların çocuklarını lise sonuna kadar okutmaya izin veriyor. Lise bittikten sonra çocuğunu üniversitede okutmak isteyenler ya Türkiye’de ya da başka ülkelerde okutmak zorundalar. Çünkü Suudi Arabistan üniversitelerine yurt dışından öğrenci kabul ediyor ama yurt içinde ikame eden yabancıların çocuklarını kabul etmiyorlar.
Mısır’a Hicret:
Doğu Türkistanlı Müslümanların Mısır’a hicretleri farklı tarihlerde ilim tahsil etme, ziyaret ve ticaret amaçlı olarak bireysel şekilde devam etmiştir. Nitekim kaynaklar büyük hadis alimi İmam Yusuf el-Hoteni’nin (1247-1330) Mısır’da yaşadığını kaydediyor. Doğu Türkistan’dan hac için yola çıkan hacı adayları Hindistan’dan gemilerle Suudi Arabistan’a giderken veya hac ibadetini eda ettikten sonra dönerken Mısır’ı ziyaret ediyorlar ve oradan Doğu Türkistan’a dönüyorlarmış. Aynı zamanda Uygur ve Özbek tüccarlar da Buhara ve Doğu Türkistan’dan Mısır’a ticaret için gidiyor ve çay ve baharat ticareti yapıyorlarmış. Mısır’a gelen Doğu Türkistanlı muhacirler Başkent Kahire’de “Türkistanlılar Cemiyeti” kurmuş ve “Hoten Mescidi” adını taşıyan bir cami inşa etmişlerdir. 1928 de Doğu Türkistanlı bir öğrenci Abdulaziz Hoşur Cengizhan (1912-1952) Mısır’a gelmiş ve Başkent Kahire’de bulunan el-Ezher Üniversitesi’nde okumuştur. Cengizhan aynı zamanda Kral Fuat Üniversitesi’nde (bugünkü Kahire Üniversitesi) okumuş ve aynı üniversitede öğretim görevlisi olarak çalışmıştır. Bu sıralarda “Türkistan Kalb-i Asiya (Asya’nın Kalbi Türkistan)” (tarihi eser) ve “Savt Elvicdan Velhanin İla Türkistan (Türkistan’a duyulan özlem ve vicdanın sesi)” (şiir) adlı Arapça eserleri yazarak Doğu Türkistan’ı Arap dünyasına tanıtmıştır.
Daha sonra 1950’lerde Mısır’da yaşayan Doğu Türkistanlı muhacirlerden Muhammed Said İsmail Hoteni, Muhammed Emin İslâmi (1912-1988) ve İbrahim Vasili gibi şahsiyetler “Savt-i Türkistan (Türkistan’ın sesi)” ve 1954 yılında “Türkistan el-Hurre (Hür Türkistan)” adında Arapça dergiler neşrederek Türkistan’da yaşanan zulüm ve soykırımı Arap dünyasına tanıtmıştır.
Çin’in 1949 yılında Doğu Türkistan’ı işgal ederek kapıları bütün dünyaya kapatmasıyla Doğu Türkistan’dan dışarı çıkma kesintiye uğramıştır. 1980 yılından itibaren Çin siyasetinde yumuşama olmuş, dış ülkelerde akrabası olanların akrabaları davetiye göndermesi haline pasaport alıp akraba ziyaretine gidebilecek durum hasıl olmuştur. Bu durumdan istifade etmek isteyen kişiler Pakistan ve Türkiye’deki akrabalarının gönderdiği davetiyelerle pasaport alarak dışarıya çıkmaya başlamıştır. 1984 yılında Doğu Türkistan’dan hac ibadetini eda etmek için Suudi Arabistan’a gelen iki aile hacdan sonra çocuklarını alıp Mısır’a gitmiş ve orada birkaç ay uğraştıktan sonra çocuklarını el-Ezher okuluna yerleştirmeyi başarmıştır. Bu öğrenciler Çin’in Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra Mısır’a gelen ilk öğrenci gurubudur. İkinci gurup olarak 1986 yılı hacdan sonra Eylül ayında içinde benim de olduğum 13 öğrenci Mısır’a gittik. Biz Kahire’ye vardığımızda bizden önce el-Ezher’e yerleşen 7 öğrenci vardı. Fakat bizim el-Ezher’e yerleşmemiz kolay olmadı, çeşitli zorluklar sonunda bizden önce gelenlere yardım eden kişilerin yardımıyla okula yerleşe bildik. Bizden sonra da birden ikiden öğrenci gelmeye devam etti. Bu şekilde el-Ezher’de okuyan Doğu Türkistanlı öğrenci sayısı git gide arttı ve 1993 yılına geldiğimizde 30’u aşmıştı. 1993 Eğitim öğretim yılı sonunda el-Ezher ilk meyvesini vermişti. Nitekim ben dahil 9 öğrenci el-Ezher üniversitesinden mezun olmuştuk. Bu tarihi olaya şahitlik etmek için Suudi Arabistan’daki Doğu Türkistanlı hem şehirlerimizden Dr. Abdulkadir Taş başkanlığında bir heyet gelerek Mısır’ın tanınmış alimlerinden Muhammed Gazali ve diğer profesörleri davet edip büyük bir mezuniyet töreni düzenlemişti.
Sonra Çin yönetiminin dışarıya açılma politikasından yaralanan Doğu Türkistanlılar çocuklarını Mısır’a göndermeye başladı. 2015 yılında Çin herkese pasaport vermeyi bir seneliğine serbest bırakınca Mısıra gelen Doğu Türkistanlı öğrenci sayısında artış yaşandı. Doğu Türkistan İnsan Hakları İzleme Derneği’nin verdiği bilgiye göre 2015 sonrası Mısır’a gelen Türkistanlı öğrenci sayısı yaklaşık beş bine ulaşmıştır. Ancak Çin yönetimi bu öğrencilerin Mısır’da rahat okumasına izin vermedi ve 2017 yılında Mısır’daki öğrencilerin geri dönmesi için bir genelge yayınladı. Aynı zamanda öğrencilerin yurt içindeki velilerine baskı yaparak çocuklarının geri getirmelerini istedi ve getirmeyenleri ağır cezaya çarptırılacağı ile tehdit ettiler. Bunun sonucunda birçok öğrenci geri dönmüştür. Çin polisi Mısır yönetimiyle iş birliği yaparak geri dönmeyip Mısır’da kalan öğrencilerin kaldığı yerlere baskın düzenleyerek tutuklayıp zorla Çine götürmüştür. Yakalanmaktan kurtulabilenler Türkiye’ye gelmiştir. Şu anda Mısır’da az sayıda öğrenci bulunmaktadır.