Menü
Abdülhamit Güler
Abdülhamit Güler
Duasında Küfreden İnsan ve Sanatın Sağlıksız Aksi
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

Sinemanın kim için ne ifade ettiği meselesi, sanat var olduğu zamandan beri devam eden tartışmaya katılmak demektir. Esasında sanat ile kurulan bağ tarif edildikten sonra sinemaya dair sorulara geçilmesi gerekir. Son zamanlarda sıkça açılan başlıklar da dönüp dolaşıp “Sanat kimin içindir?”, “Film kime üretilir?” sorularına bağlanıyor.

Bu manzara, içinden çıkılamayan konuların başında gelse de tartışılmaktan vazgeçilemez. Vazgeçilen durumda sanata da sinemaya da nokta konulmuş demektir. Bu ise insanlığın sonu manasına gelir (Bu yorumdan tümevarım yapacak olursak, sanatın insanlık tarihi ile özdeş olduğunu söyleyebiliriz).

Cem Yılmaz’ın Netflix için hazırladığı dizi Erşan Kuneri, bölüm isimlerinden içeriğine kadar çok tartışıldı, tartışılıyor. Ayrıca dizinin oyuncularından Zafer Algöz’ün Cem Yılmaz ile Feyyaz Yiğit’i kıyaslaması ve Yiğit ile “Gibi” dizisini küçük görmesi ilginç bir tartışma başlığı oldu. Yalnızca münakaşa edenleri ilgilendiren konular gibi görünse de -hemen her münakaşada olduğu gibi- hiçbir tartışma sadece tartışanları bağlamaz. İnsana ait olan her şey insana dairdir. Sanat söz konusu olduğunda kişisel mesele kalmaz. Her şey ama her şey umumidir.

Elbette bu noktadan yeni bir tartışma doğuyor ve güncel mevzulara da işaret ediyor: Mahremiyetin sınırı nedir? Herkesi ilgilendiren şeylerin gösterge ve anlatım sınırı nedir? Sınırı kim belirler? İzleyicinin tavrı sınırları bir yere vardırır mı? Üretici, muhatabına göre mi hareket etmeli? Sanat sanat içinse sanat eserinin muhatabı nerede duruyor? Sanat halk içinse üreticinin özgünlüğü sınırlandırılıyor mu? Sınırlandırma/kural/kaide söz konusu olduğunda bunu uygulayan üretici boyun eğmiş mi olur? Sanatkardan buna dair bir şey talep etmek hak mıdır? Özgürlük nedir ki sanatkarın üretim çerçevesi ve mahiyetini ne derece yönlendirebilir? Yönlenen kişinin sanat üretimi kendisinden uzaklaşmış mıdır? Eser ile üretici arasına herhangi biri girebilir mi? Bu aracı ya da ayırıcılar bölgelere/kültürlere göre değişir mi? Peki, evrensellik denen şey nedir? Küresel olan şeyler evrensel olmuş mudur? Yerel olanın bütün insanlığa hitap etme ihtimali yok mudur? Yerelliğin ya da küreselliğin ve dahi evrenselliğin sınırlarını kim belirliyor? Bu sorulara kim cevap vermeli? Daha da ötesi soru sormak kimin hakkı? Sormayan insan haksızlık etmiş olur mu? “Bana düşmez!” demek kolaycılık olabilir mi? Mesuliyeti üzerinden atmak, modern insanın ata sporu olabilir mi? Soru mu daha önemli, cevap mı? Soruları çoğaltmama ve meseleyi uzatmama kim mâni olacak? Sonraki paragrafa geçeyim mi?

Görüleceği üzere soru dediğimiz şey cevap kovalamak için değil, arayışa katkı sunmak içindir. Fekat* biz yine de güncel tartışmaya dönelim ve “n’olacak bu içeriklerin hali?” diyelim. Yani Cem Yılmaz’ın Erşan Kuneri karakteri ve bütün bölümleri (birinde dozu azdı) ergen liseli seviyesinde belaltı konularda debelenmesi neden hepimizi ilgilendiriyor?

Öncelikle herkes istediğini, uygun mecra bulduğunda yapar. Liberal düzende buna engel olmanın yolu yok -diğer sistemlerde de durum aynıdır ama oran değişir. Mesela İran’da devrim sonrası şartlarda kadının yakın yüzünü filmde, afişlerde vermek yasaktı. Oysa şimdi Tahran’ın merkezindeki caddelerde Kadın oyuncunun yakın yüzü ile reklamlar gösteriliyor-. Devlet yasak koyar fekat sistem periyodlar halinde yasakları gevşetir. Ve sonunda yasaksız alanlar oluşturur. Her hususta durum böyle oldu. Dönüp dolaşıp konu şahsi tercihlere geliyor. Herkesin karanlığa sövmesi bir işe yaramıyor. “Bir mum da sen yak!” romantizmi de tek başına yetmiyor. Neticede herkes üzerine düşeni yapmalı.

Eşyanın zıddı ile kaim olduğu unutulmamalı. Kötü ya da olumsuzluk hiçbir zaman tam manasıyla yok olmayacak. Kıyamet hariç. O halde dünyayı mükemmel bir yer haline getirmekle değil, üzerimize düşeni yapmakla mesulüz.

Sinemanın filozofu -ve hatta bence daha fazlası- Andrei Tarkovsky, “Sinema bir dua, yakarış biçimidir.” der. Çok güzel, derin, incelikli ve zamansız bir yaklaşım. Duanızı nasıl yapıyorsanız, hangi içerikle, hangi biçimle sunuyorsanız, sinemanızı da o hassasiyetle yapmalısınız. Genel olarak sanat için de aynı durum söz konusu. İnanmayan insan için de saygı duyduğu kaynakla ilgili aynı durum geçerli. Neticede sanat üreticisi, duasındaki üslubunu ve yöntemini üretimine aktarır. Sorunlu olarak niteleyebileceğimiz üretim biçimleri ve içerikleri, üreticinin ve mecranın, saygı duyulması gerektiğini iddia ettiği alana dair yaklaşımında samimi olmadığını gösterir.

“Hayatta ne varsa ben de onu işliyorum ve gösteriyorum/anlatıyorum.” yorumu, özellikle sinemada gerçekçilik adına ortaya konan akıl almaz tavırların en bariz sonucu. Sebep gibi olsa da eleştiri sonrasında ortaya çıkan bir sonucun ifadesi bu. Haliyle meselelerin ele alınışındaki kangren kendini gösteriyor. Teşhisin doğru konamadığı yerde tedaviden bahsetmek mümkün olamaz. Hemen her hususta yaşadığımız tablo burada da kendini gösteriyor.

Sinemanın bir dua yöntemi olarak üslubu ve mahiyeti şekillendirmesi enfes bir yaklaşım. Sadece buradan hareket ederek daha sahici ve net yol almak mümkün. Dua içtendir. Samimiyet gerektirir. Dua ettiğiniz kaynak (Allah) ile aranızda hiçbir perde yoktur. Kendinize karşı dürüst olmasanız bile Allah’a karşı samimi olmalısınız. Zira bilmediğimizi bilen O’dur.

Yine bu yaklaşım bizi “ne kadar bildiğimiz” tartışmasına getiriyor. Sanatkâr, her şeyi çözmüş ve ortaya net sonuç koyacak kişi değildir. Kesinlikle değildir. Kesinlikle olmamalıdır. Olmaz! Sanatkâr, sonuca doğru ilerleyen insanoğlunun yolculuğuna, sorusuna, arayışına katkı sunar. Her şeyi bildiğini iddia eden -ya da öyle davranan- her insanda olduğu gibi sanatkarda da bu sorunlu bir yaklaşımdır.

Nuri Bilge Ceylan da “Her yeni film, hayatımı nasıl idare edeceğimi öğretiyor.” derken, bu izleği takip ediyor. Ceylan yine “Kendinden emin olmak yönetmen için en kötü şeydir.” der. Yani sanatkâr, emin olan değildir. Aksine emin olmayandır. Öğrenendir. İnsanoğlunun öğrenme serüvenine katkı sağlayandır.

Hayatta olanı, olduğu gibi verme yaklaşımı neyin tezahürüdür? Olmayanın mı? Olanla, olanı oldurmama sonucu doğurmaz mı? Her şeyin açıkça verilmesi, gereğinden fazla detaya girilmesi, teorik ya da somut olarak pornografidir. Haddinden fazla izah etme sinemanın düşmanıdır. Pornografi de hissi öldürür. Çıplaklık göstergesinin çok ötesinde soyut yoksunlukların fazlalaşmasının ifadesi olarak pornografi, sanat üretiminde de dip noktayı ifade eder.

Cem Yılmaz, Feyyaz Yiğit ya da başkası… İsimler mühim değil. Her kim yaparsa yapsın… İnsanoğluna, olanı olduğunun bütün ayrıntısı ile anlatmak olması gerekeni arama yolculuğunda yoksunluğa yol açar. Sorularla ilerlemesi gereken sanat yürüyüşü, yoksunluklarla eksilir. Sanatın kendisine halel gelmez elbet. Fekat insanoğlunun sanat yürüyüşünde farkındalık sahibi olanların işini zorlaştırır. Ve orada da zorluğun arayışı beslemesi durumu ortaya çıkar. Sınırlar, zorluklar, çerçeveler sanatın beslenmesi manasına gelir.

Şimdi sanatkâr oturup düşünmeli. Dua samimiyeti ile arayışı ve soruyu çoğaltarak insanlık yürüyüşüne katkı mı sunacak, olanı olduğu gibi verme çukurunda yoksunluk girdabında kaybolup hissiz mi yaşayacak!


* Yazarın “özel” tercihidir. İmla hatası değildir.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Günümüzün Endülüsü: Doğu Türkistan ve Toplama Kamp...
Murat Yılmaz
Doğu Türkistan ile İlgili Uluslararası Kuruluşlar...
Gülden Sönmez
Doğu Türkistanlı Uygur Türklerinin Ulusal ve Ulus...
Şevket Nasır
Türkiye’de Faaliyet Gösteren Doğu Türkistan Kuruml...
Cengiz Hanoğlu
Uygur Tababeti
Ahsen Nur Katırcıoğlu
RÖPÖRTAJLAR
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
"Filistin davası, Filistinlilerin ya da Arapların ...
Abdurrahman Arslan
“Dünyaların değiştiremediği insanlar ancak dünyala...
Muhammed Emin Yıldırım
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
Avrupa’nın Ortasında Var Edilen Güçlü Bir İnanç İk...
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
Ensârî Bir Muhacir: Zekvân b. Abdükays...
Miraç Okutan
NEBEVİ VARİSLER
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Ca'fer b. Ebû Talib
Zeynep Simit
Süleyman b. Yesâr
Ruveyda Büyükkendirci
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x