Menü

Yüce kitabımız, iman ettiğimiz Peygamber’i (sas) çeşitli sıfatlarla anıp, onun makamını, önemini ziyadeleştirmektedir. Bu sıfatlardan bir tanesi de yazımızın üst başlığı olan “üsvetünhasene” kavramıdır. İman ettiğimiz kitap, bu kavramı üç yerde kullanır. İki tanesi, Mümtehinesûresinde, bir tanesi de Ahzâbsûresinde geçmektedir. Ve yine kitabımız, bu kavramı sadece iki Peygamber için kullanmıştır. Bunlardan biri; Hz. İbrahim (as), diğeri ise Hz. Peygamber (sas)’dir.Mümtehinesûresinde geçen iki ayette[1], Hz. İbrahim (sas); birazdan ele alacağımız Ahzâbsûresi 21. ayette ise Peygamber Efendimiz’den (sas) bahsedilmektedir. Ahzâbsûresi 21. ayet, şu şekildedir:

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا ﴿٢١﴾

“Andolsun ki, Resûlullah, sizin için, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokca zikredenler için güzel bir örnektir.” (Ahzab, 33/21)

Ayet, Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler diyerek, Mü’min’de olması gereken sıfatlardan bahseder ve bununla birlikte de bu özelliklere sahip olan bir kişi için, Allah Resûlü’nün (sas) en güzel örnek olması gerektiğinden bahsedilir.

Peki “üsvetünhasene” ne demektir? Bu kavramı nasıl anlamamız gerekir? Bunun cevabını öğrenebilmek için kelimenin kökenine bakarak ne anlama geldiği anlayabiliriz.

‘Üsvetün’, (أ-س-و) e-s-v kök harflerinden türetilmiş bir kelimedir. Kelimenin anlamı ise; kişinin başkası için örnek olduğu bir hali ifade eder. Bu hal, iyilikte de kötülükte de, bollukta da darlıkta da kullanılır.[2]Yani, bu kelime, örneklik teşkil etme anlamına gelmektedir.

Hasene, (ح-س-ن) h-s-n- kök harflerinden türetilmiştir. Kelimenin kökeni şu anlama gelmektedir: Her hoşa giden, arzu edilen şeyi ifade eder. Bu da üç çeşittir: Akıl tarafından güzel görülen şeyler, arzu tarafından güzel görülen şeyler, duygu tarafından güzel görülen şeyler. Hasene kelimesi ise; insanın canı, bedeni ve şartları için elde ettiği bütün sevindirici nimetlere denir.[3]

Yani “üsvetünhasene” kavramı, kişinin aklı, arzuları ve duyguları tarafından güzel görülen örneklik anlamına gelmektedir. Doğal olarak kişinin böyle gördüğü bir kimse, en güzel örnekliktir. Bu da hayatın her alanında ve safhasında tartışmasız en güzel, en kâmil örnek anlamına gelmektedir.

Bu kavramı, Allah Resûlü’nün (sas) hayatı üzerinden düşünecek olursak, meseleyi zihnimizde daha sağlıklı bir şekilde oturtmuş oluruz. Şöyle ki; Peygamberimizin doğumundan başlayacak olursak, doğumundan 25 yaşına kadar bekar olduğunu ve bu yıllarını okuyarak, ondan (sas) bekarlık ahlakını öğreniyoruz. Allah Resûlü (sas) 25 yaşında, Hz. Hatice (r.anha) annemiz ile evleniyor ve 25 sene onunla evli kalıyor. Bu süreç üzerinden tek eşlilik ahlakını öğreniyoruz. Peygamberimiz (sas), 50 yaşında iken, Hatice annemiz vefat ediyor ve iki sene boyunca evlenmiyor ve biz bu iki senelik süreçten dul olma ahlakını öğreniyoruz. 2 sene sonra, 52 yaşında Allah Resûlü’nün (sas),Sevde (r. anha) annemiz ile evlenmesini ve sonrasında Hz. Aişe (r. anha) annemizle devam eden bir evlilik sürecini okuyoruz. Bu süreçlerde Hz. Peygamber’in (sas) aynı anda birden fazla annemizle evliliği üzerinden, çok eşlilik ahlakını öğreniyoruz. Devam edecek olursak, Peygamber Efendimiz (sas), bir rehber, bir baba, bir eş, bir dost, bir komutan, bir muallim, bir sırdaş ve daha sayamadığımız onlarca konumun sahibi olduğunu görüyoruz. Tüm bu evrelerde biz, Hz. Peygamber’in (sas) hayatındaki bu konumlar üzerinden, o işin en güzel nasıl olması gerektiğini, onun (sas) yüce ahlakı üzerinden okuyup, öğreniyoruz.

Ayet ve “üsvetünhasene” kavramı üzerinde daha uzun izahlar yapılabilir. Ancak bu kadarıyla yetinerek, yazımızın asıl konusu geçelim. Peygamberimizin (sas), hayatın her alanıyla ilgili en güzel örneklik teşkil ettiğini yukarıda açıklamaya çalışmıştık. “Üsvetünhasene” üst başlığıyla yazacağımız bu yazı silsilesinde ise, günlük hayatta yaşanılan olumsuz durumları, Allah Resûlü’nün (sas) hayatı ve ahlakı üzerinden okuyup, nasıl davrandığını ve bizlere vermiş olduğu mesajları anlamaya çalışacağız.

Ayrıca bu yazı konusunu seçme nedenlerimizden birisi degünümüz insanının zihnindeki yanlış Peygamber (sas) algısıdır. Peygamber (sas) örnekliği, sadece belli bir zaman ve mekân ile sınırlı bir örneklik değildir. Onun (sas) kutlu hayatını, kendi hayatımızın belli alanlarında örnek almaya çalışmak, Onun (sas) sünnetini; misvak kullanmak, sakal bırakmak, güzel koku sürmek ile sınırlandırmak, doğru bir Peygamber anlayışı değildir. Onun için bu yazı silsilesi vesilesiyle, bu yanlış algıyı da biraz olsun düzeltmeyi hedefliyoruz.

Bu yazımızda ise aile içi tartışmalarda, sünnet üzere olması gereken tavrın ne olduğunu anlamaya çalışacağız.Bu konuyu daPeygamber Efendimizin (sas), Aişe (r. anha) annemiz ile yaşamış olduğu bir tartışma örnekliğinde anlamaya çalışacağız.

Rivayetimizi bize, Numan b. Beşir[4] (ra) rivayet ediyor ve diyor ki: Hz. Ebû Bekir (ra) bir gün Hz. Peygamber’in (sas) yanına girmek için izin istedi. Bu arada kızı Hz. Aişe’nin, Hz. Peygamber’e (sas) karşı yükselen sesini işitti. İçeri girince, tokat atmak niyetiyle onu yakaladı ve “Bir daha Resûlullah’a (sas) karşı sesini yükselttiğini görmeyeyim” dedi. Allah Resûlü araya girdi ve vurmasına engel oldu. Hz. Ebû Bekir öfkeli bir şekilde oradan ayrıldı. O dışarı çıkarken Hz. Peygamber eşine hitaben, “Adamın elinden seni nasıl kurtardığımı gördün mü?” diye şaka yaptı. Hz. EbûBekir günler sonra tekrar Resûlullah’ı (sas) yanına girmek için izin istedi. İçeri girdiğinde onları barışmış halde buldu ve Allah Resûlü ve Aişe (r. anha) annemize hitaben; “Beni kavganıza dâhil ettiğiniz gibi barışınıza da dâhil edin” dedi. Allah Resûlü’de (sas)  “Tamam öyle olsun” buyurdu.[5]

Rivayet üzerinden,  her evde zaman zaman olduğu gibi, Peygamber (sas) evinde de tartışmaların yaşandığını öğreniyoruz. Peygamber (sas) evinde de tartışma oluyor, ancak o tartışmaların bizim evlerimizde ki tartışmalardan farkı nedir, onu anlamaya çalışacağız.

Rivayeti analiz edecek olursak, öncelikle, tartışma esnasında Allah Resûlü’nün (sas) sakin davranan, Aişe (r. anha) annemizin ise hiddetli davrandığını okuyoruz. Rivayet, Aişe (r. anha) annemizin sesinin yükseldiğini ancak Allah Resûlü’nden (sas) aynı şekilde bir tepki geldiğini söylemiyor. Bu da bizlere tartışma esnasında taraflardan birinin, sakin olmaya çalışan taraf olması gerektiğini, alttan alarak, tartışmayı bitirmeye yardımcı olması gerektiğini gösteriyor. Bu zor da olsa büyük oranda erkeğe düşen bir sorumluluktur. Çünkü, bayan fıtratı duygusal bir yapıya sahip olduğu için, o an yaşamış olduğu, söylemiş olduğu sözleri sağlıklı bir şekilde idrak edemeyebilir. Ancak buradan şu sonuçta çıkartılmamalıdır; tartışma da ne olursa olsun, kim haklı olursa olsun, alttan alması gereken taraf erkektir. Bu da rivayeti doğru anlamadığımız anlamına gelir. Anlaşılması gereken ise; tartışma da alttan almaya çalışan taraf, sünneti yerine getiren ve ecri kazanacak olan taraftır, düşüncesidir.

Rivayetten anlamamız gereken ikinci mesaj, Peygamberimizin (sas) tartışmayı ilk bitiren taraf olduğunu ve bir şaka yoluyla ortamı yumuşatmaya çalıştığını okuyoruz. Bu tavrı da doğru bir şekilde anlamamız gerekiyor. Çünkü Allah Resûlü (sas) bu şakalaşmayı, ağzına geleni söyleyip, eşinin kalbini kırdıktan sonra yapmıyor. Bilakis, bağıran taraf hanımı iken, cevap vermeden ortamı yumuşatıp, şaka yapıyor ve meseleyi kapatıyor. Onun için kişinin, eşine ağzına geleni söyleyip, kalbini kırdıktan kısa bir süre sonra hiçbir şey yokmuş gibi devam etmeye çalışması, şakalaşması ve bunun neticesinde de eşinden olumlu bir cevap bulamayınca tepki göstermesi, sünnete göre hareket etmediğini göstermektedir. Sünnete uygun olan tavır, söyleyeceğin kötü sözleri yutarak, kalp kırmadan meseleyi tatlıya bağlamaktır.

Anlamamız gereken üçüncü ve son mesajımız ise; tartışmaya dahil olan Hz. Ebû Bekir (ra) ve Peygamberimizin (sas) tavrı ile alakalıdır. Olaya baktığımızda, Allah Resûlü’nün (sas) aile içinde yaşanan olumsuz bir tabloya, dışarıdan müdahaleye izin vermediği görüyoruz. Çünkü, aile içinde yaşanılan bazı meseleler gibi, tartışmalarda ailenin mahremidir ve düzeltilemeyecek bir aşamaya gelmediği müddetçe paylaşılmaması gerekmektedir. Ayrıca rivayette Peygamberimizin (sas), kendi lehine de olsa aile içi tartışmaya dışarıdan bir müdahaleye izin vermediğini öğreniyoruz. Ve yine kendi lehine olacak bir konumda iken, Hz. Ebû Bekir’in (ra) tavrını, arayı yumuşatıp, tartışmayı bitirmek için kullanması da onun (sas) ayrı bir örnekliğidir.

Rivayet üzerinden daha fazla yorum ve mesajlar çıkartılabilir ancak bu kadarını yeterli görüyoruz. Ayrıca amel etmek için sünnet öğrenmek istiyorsak, Hz. Peygamber’in (sas) çok eşliliği sünnetinden önce, onun (sas) eşlerine karşı olan yaklaşımını, merhametini, inceliğini örnek alarak; aile içi tartışmalarda, tartışmayı ilk bitiren olma, şakalaşarak ortamı yumuşatmaya çalışma ve kendi lehimize de olsa tartışmaya dışarıdan müdahaleye izin vermeden hareket etme tavırlarını örnek almalıyız.

Rabb’im, hayatımızın her alanında olduğu gibi aile içi iletişimimizde de Allah Resûlü’nü (sas) hakkıyla anlayıp, amel edebilmeyi, onun (sas) ahlakı ile ahlaklanabilmeyi bizlere nasip etsin.


[1]Mümtehinesûresi, 60/4,6

[2]Rağıb el-İsfehânî, Müfredât, (أ-س-و) E-s-v maddesi

[3]Rağıb el- İsfehânî, Müfredât, (ح-س-ن)  H-s-n maddesi

[4] Detaylı bilgi için bkz. Hatiboğlu, İbrahim “Nu’mân b. Beşîr”, DİA, XXXIII, 233-234.

[5] Ebû Dâvûd, 4999.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x