Menü
Abdülaziz Tantik
Abdülaziz Tantik
Göç… Fenomenal Bir Yorum
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

Göç, varlığa gelmenin, doğal ve zorunlu hali itibarı ile bir kopuşu, bir ayrılığı ve yeni bir duruma yönelik serüveni ima eder. Göç hem bir olgunlaşmayı hem bir daralmayı birlikte yaşarak değişimin zorunluluğu ile yer değiştirmeye verilen isimdir. Göç, bir boyutu ile tamamlanmışlığı, diğer bir boyutu ile de şartların tükenişini iç içe gösteren bir fenomendir. Göçü tek bir sebebe irca etmek imkânsızdır. Göçü tek bir sebebe indirgemek onu bir olgu olarak doğru anlamamayı da işaret eder. Esasen göç olgusu, birbiriyle ilintili ve birbirinden bağımsız birçok sebebi içinde taşıyarak varlık sahasında yaşamın her alanında karşımıza çıkacak bir özelliği taşır.

Göç, tek boyutlu değildir. Birden fazla zeminde göçü görmek mümkündür. Örneğin; salt bir mekân değişikliği ile göçü sınırlandırmak yanlış olur. O zaman varlığın varlığa çıkışını anlamlandırmakta zorlanırız. Bir sanat eseri, sanatçının zihninde olgunlaştıktan sonra kendiliğinden şartları oluşturur ve kendini bir sanat eseri olarak sanatçıdan ayrıştırır. Bu eylemin gerçekleşmesinin bazı temel ayrımları vardır. Öncelikle bir sanat eseri, ilk olarak sanatçının zihninde belirir. Kendi ayrımını netleştirir sanatçının zihninde. Sonra bu sanat eseri, sanatçının zihninde belirli bir kıvama gelir, olgunlaşır. Bu olgunlaşma ile birlikte, sanatçı sanatını icra edeceği zamanı ve vakti ayarlar ve eyleme geçer. Böylece sanatçı sanat eserini varlık sahasına çıkarır. Sanat eseri artık varlık sahasındaki yerini almış ve sanatçının zihninden göç etmiştir. Bu göç sayesinde varlık kazanmıştır. Sanat eseri her ne kadar sanatçının zihnindeki temel özellikleri taşısa da kendine has yeni bir varlık kazanmış ve bu göç/ayrılık sayesinde yaşamdaki yerini almıştır. Bu en temel ve ilk göç olgusudur. Yaratılışı da olgusal düzeyde bu şekilde anlamamız mümkündür. Yaratıcı ile yaratılan varlık arasındaki ayrım/göç ise firak olarak adlandırılabilir. Firak, aynı zamanda bir acı ve hüznü içinde barındıran bir ayrılığı da işaret eder. Göçün bu temel ilkesi, daha sonra meydana gelecek bütün olumlu veya olumsuz göçlerin de içeriğinde mevcut olarak varlık kazanacaktır.

Ağaçlardaki meyveler, belirli bir olgunlaşma ile birlikte doğal süreç içinde ayrılığı tadarlar. Bu ayrılık, onları insanlar için bir meyveye dönüştürür. Bir beslenme aracı olarak varlık kazanır.  Benzer bir durumu anne ve bebek ilişkisinde gözlemleriz. Her doğum sahibi anne için belirli bir vakti doldurmak ve onu kendi bünyesinde kendi kanı ve havası ile besleyerek zamanı geldiğinde onu dünyaya taşımakla yükümlüdür. Bu olay belirli bir acıyı yaşamaya imkân sağlayarak mevcut olur. Buradaki acı ile yaratılıştaki varlığa çıkma ayrılığındaki acının nitelik bağlamında değil ama içerik bağlamında bir özdeşliği söz konusu olabilir. Her iki ayrılıkta da acı ve ağlama eşlik eder. Ama varlığının farkındalığına sahip oldukça o duygu yerini başka duygulara bırakır.

Bu noktada göç sadece bedensel bir özelliğe sahip değildir. Ruhsal göç, zihinsel göç, bedensel göç, duygusal göç gibi düşünsel göçler de yaşanabilir. Ve bunların hepsinin ortak özelliği Yaratıcı-yaratılan, anne ve bebeği gibi aynı özelliklere sahip olduklarını söylemek mümkündür. Bu göçün temelinde ise olgu düzeyinde bir pozitif boyut içerildiğini söylemek doğru olur. Negatif göç ise bebeğin düşüşü ya da sanatçının sanatını icra ederken yaşadığı bir tatsız kazanın sonucu beklenen bir esere ulaşamaması gibidir.

Pozitif göçün ortak özellikleri:

  1. Bir doğallığın varlığı, şartların olgunlaşması -ya da şartların yetersizliğinin anlaşılması ki bu da şartların olgunlaşmasını içerir-
  2. Yeni bir yere taşınmanın zihni veya maddi sebeplerinin oluşması, ister içsel sebeplerle ister dışsal sebeplerle meydana gelsin, bir firakı ve bir hüznü taşıması,
  3. Mevcut halin kendisinde elde edilmiş bir tecrübeyi taşıması ve böylece yeni bir mekân ve zamana tevdi olduğunda ise o tecrübenin hayati derecede katkısının varlığıdır.

Göçün bu özellikleri tarih boyunca insanoğlunun yaşadığı göçün temel hikâyesini çizmeye yarayacak özelliğe sahiptir. İnsan öbekleri, yaşadığı yeri terk etmesinin nedenleri arasında:

  1. Yeterli gıdaya sahip olamama halini,
  2. Yeterli güvenliği sağlayamama halini,
  3. Dış bir saldırı karşısında kendini koruyamama halini,
  4. Yaşadığı yerden elde edeceğini elde ederek yeni bir yerleşimi keşfetmenin derin iştiyakının varlığı,
  5. Yeni başarılar, yeni tanışıklıklar, yeni mücadele alanlarının arzusunun açığa çıkması halini örnek verirler.

Göç meselesinde iktidar olma arzusu ve herkesi kendi otoritesi altında tutma arayışı da belirleyici bir pozisyonu taşıyor. Türklerin sürekli göç etmesinin altında yatan nedenlerin birden fazla olması yanında bir tanesinin de bu sürekli yeni otlaklar araması, yeni yerleşim alanlarına olan ihtiyaç ve kendi otoritesini sürdüreceği yeni insan öbeklerinin varlığı ile birebir ilişkili görülmektedir.

Zihinsel göçe gönderilmiş peygamberlerin topluluklarının tarihsel seyir içindeki muhatap oldukları yaşam tarzını ve anlamını değişime uğratarak bambaşka bir anlama ve yaşama biçimine ulaşmaları örnek verilebilir. Günümüz bağlamında ise hem modernliğin üretilmesinde hem postmodernliğin kendini inşa etme biçiminde ve hem de posthuman çağın ilanında benzer bir konuyu gündemleştirebiliriz. Bu zihni değişim bir tarihsel sürekliliği taşımakla birlikte, tecrübeye dayalı olarak yeni bir anlam ve ruhu da devreye alarak yeni bir anlam ve ruhu inşa ederek farklılaştığını ve bu sürecin özellikle hem öncüleri olan bilginler ve hem de ahali açısından acı ve hüznü içinde taşımaktadır. Bu alanda yazılmış romanların içeriklerine bakıldığı zaman bu olguyu görmek mümkündür.

Toplumsal değişimin temelini oluşturan etkenler, göçün etkenleri ile ortak özelliklere sahiptir. Yani kabile hangi saiklerle mekân değişimine yöneliyorsa, bugün toplumsal değişimin mihverini de o oluşturuyor. Bu temel gerçeği anlamadan modern göç olgusunu anlamak mümkün değildir.

Duygusal göçün en temel özelliği ise değişikliğinin meydana geldiği süreçte niteliğinin derinliği ve şiddetinin varlığı ile orantılı bir şekilde ayrımlar, ayrılıklar ve kopuşlar meydana getirir. Sevgi, nefret, kızgınlık ve öfke birikimleri yaşamı birebir ilişkili bir şekilde değişime uğratır. Göçü tasarımlar ve onu etkili bir şekilde belirler.

Modern dönemdeki göçler ise kendi içinde bir yapaylık üretir. Ruhsal, zihinsel, bedensel veya duygusal göçlerin hepsini belirleyen şey yapaylık üzere kurgulanmalarıdır. Modern dönem öncesi bu olgu neredeyse yok derecesinde iken bugün doğal göç neredeyse yok mesabesindedir. Durumun vahametini görmek açısından bu kıyas yeterlidir.

Reklam, propaganda aracılığı ile göçün istenildiği bir biçim kazandırılarak belirli bir iktidar elitinin elini güçlendirmesi babında yaşama geçirildiği görülmektedir. Zihinler, sanat ve edebiyat ile eğlence üzerinden iğdiş edilmekte ve zihin ele geçirilerek kişinin kendisi olması engellenmektedir. Bu göçün tahribatının izlerini Batıda ve son dönemde modernleşmiş Batı dışı ülkelerdeki intiharların varlığı yeterli derecede bir bakış sunmaktadır. Acı o kadar yoğun ki yaşama arzusu kalmamakta ve en küçük bir olayda intihar öne çıkmaktadır. Son dönemde öldürme eylemlerinin varlığı, rahatlıkla bir insanı öldürmenin vuku bulması da yapay bir göçün varlığını ve kurgulanan bu göçün insanlığın hayrına olmadığının göstergesi olarak düşünülmesi gerektiği konusu ciddiyetini korumaktadır. Duygusal değişimlerin hızı karşısında naçar kalan kişilikler, kendini yok etmekten başka seçenek bulamıyor.

Mülteci kavramının içeriğinin bu zemin ile ilişkisini de gündeme almalıyız: Mülteci, zorunlu göçe maruz kalanlara verilen isimdir. Bir dış gücün baskısı veya iç savaş kışkırtıcılığı ile başlayan süreçte insanların yaşadıkları yerleri bırakarak başka yerlerde istem dışı yaşama çabalarının varlığa kazandırdığı mülteci aynı zamanda ciddi sorunları da beraberinde taşımaktadır. Çünkü göç, olgun meyve gibi zamanı geldiğinde gerçekleştiğinde sorunsuz bir şekilde vuku bulur. Ama zamansız yapılan şey düşük bebek misali, zarar verici bir pozisyonu açığa çıkarır. Bu noktada taraf tutmalar, ideolojik yaklaşımlar ve benzeri durumları dikkate aldığımızda bu mülteci sorununda göçün birden fazla katmanının aynı zeminde iş gördüğünü gözlememiz mümkün olmaktadır. Bu da sorunu katmerleştirirken, çetrefil hale dönüştürmekten de imtina etmemektedir.

Modern ideoloji tarafından üretilmiş propaganda tarafından kitlelere uyuşturularak verilen şey; duyguları, zihinleri ve bedenleri değişime zorlamakta ve bu zecri durumlar, kişilik çatışmalarına ve çatlamalarına neden olmaktadır. Kişilik kırılmaları yanında kişiliğin kırılma zemininin olgusal bir karakter taşıması ise alarm vermektedir. Bu duruma yönelik bir arayışın varlığının zaaf taşıması ise başlı başına bir engel olarak önümüzde durmaktadır.

Hangi olgu söz konusu olursa olsun, kendiliğinden gerçekleşmesi ile zorakilik üzerinden gerçekleşmesi arasında derin bir uçurum vardır. Biri sıhhatli iken diğeri ise tam bir fecaat arz eder. Örneğin, modern dönemin bugününde kadın ve erkeğin yer değiştirmesi, bedensel değişimlere kapı aralaması, cinsiyetsizliğin açığa çıkışı ve böylece sosyolojinin kökünden bir değişime kapı açmasının insanlığın başına getireceği bela ve musibetlerin ağırlığını kimse düşünmüyor. İşte göçün en fecaatli olanı kadının erkekleşmesi, erkeğin ise kadınlaşmasıdır. Bu göçün anlam dünyasındaki karşılığını bulmadan göçü nasıl doğru yorumlayabiliriz.

Göçü salt bir mekândan başka bir mekâna taşınmak olarak algılamak yeterli bir bakışı sunmamaktadır. Mekân ve zamanın paralel yapıları, mekân içinde mekân kavramını, zaman içinde zaman kavramını işaret eder. Meseleyi daha derinlikli bir zemin üzerinden algıladığımızda göç, metafizik bir kavram olarak yaşamın bütün alanlarında işlevsel bir bütünlüğe sahiptir. Ama kendi metafizik anlamını yitirdiği zaman şeytanın mücessem biçimi olarak sadece şeytan gibi ayartıcı bir işleve sahip olacaktır. Mülteci kavramı ve buna bağlı geliştirilen siyasal gelişmeler de bunu açık bir şekilde göstermektedir. Tipik bir örnek olarak Batıda her ikisi de mülteci olan Ukraynalı ile Suriyeli kişilere yönelik ayrımcılık, birisine bütün imkânlar sunulurken, diğerine ise ölüm reva görülebilinmektedir. Denizde bindikleri kayıkları batırarak onları geri püskürten Yunanistan’ın göçü algılama biçimi ile modern göçün ürettiği şeytanımsı işlevselliklerin ortak özelliği dikkati çekiyor.

Hâlâ Müslüman olma halinin bir umut olarak göçün tekrar asli hüviyetine sahip olmasına zemin oluşturacağını düşündürtecek olaylar yaşanmaktadır. Suriyeli mültecilere kucak açılması, yoksulluklarının paylaşılması, acılarına ortak olma hali ve ülkemizde ağırlıklı olarak misafir gibi karşılanmaları umudu çoğalmaktadır.

Yeni bir göç dalgasına olan ihtiyaç izahtan varestedir. Bu göçün yönü/istikameti din/İslam olmalıdır. Çünkü İslam/din ancak insana şifa olacak bir bakışı, bir ruhu, bir anlamı ve bir yorumu verebilir. İlişkiler ağının yeniden anlamlı hale getirebilir. Ve göçü eski haline dönüştürerek kemale doğru yolculuğun her aşamasında yeni bir göçü konuk edinebilir.

Göç kavramını kendi anlam katmanları içinde yorumlamak insana ve insan zihnine bir derinlik verecektir. Bu derinlik üzerinden anlam yenidünyalara imkân sunacaktır. Göç, bir firakı işaret ettiği gibi bir kavuşmayı da içerir. Bu kavuşma ise hiç kopmayan bir tecrübenin varlığını işaret eder. Bütün mesele hatırlamada/zikirdedir. Hatırlayacak o kadar çok şey var ki insan tarihi bağlamında, insan hatırlamaya bir an önce başlamalıdır. Hatırlayarak göçünü anlamlı hale getirebilir.

Göç, varlığın olmazsa olmazı olarak yaşamının temelini oluşturur. İnsan bu temelini sağlam bir zemine yaslandırmalıdır. Göç ettiğinin farkındalığı yanında göç esnasında yaşadığı o derin firakı kendi tecrübesinin dayanağı kılmalı ki yeni bir hayata geçiş yaptığı zaman ki -ölüm en büyük göçtür- öldüğünde kendisine yarayan bir özellik kazansın ve kurtuluşunun belgesi olsun. Ölüm, yeni bir hayata geçiştir. Bu geçişte yaşadığı hayatın kendisine kazandırdığı her tecrübe hayati derecede önemlidir. Şuur, göçün anlamını izhar eden bir olguyu gösterir. Göç, şuur üzerinden insana tecrübesinin kendisine kazandırdıklarına sahip çıkmasını temin eder.

Göç vesilesi ile yeniden hayatımıza bir bakmayı başaralım, kendimize bir çeki düzen verelim, göç ettiğimiz istikametin nereye olduğunu belirginleştirelim ki tepkimizi sahih ve sahici kılalım…

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x