Menü
Rumeysa Döğer
Rumeysa Döğer
Ha(l)k Kahramını Şifâ bint Abdullah
Eylül 26, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

Kendime sık sık sorduğum ve yeni vasıflar edinip yeni yollar aldıkça yani hikayem devam ettikçe sormaya da devam edeceğim birçok soru var. “Neyi nasıl yapmalı?” başlıklı binlerce soru… Rab ile edilmesi gereken istişareler topluluğu. Mesela, bir kul olarak ben Abdullah olmak vasfını nasıl taşıyabilirim? Bir evlat olarak içine doğmamla bahar neşesi getirdiğim evime daha hayırlı mevsimlerin cemresi olabilir miyim? Bir talibe olarak kendisinden ilim aldığım hocalarıma nasıl vefalı olabilirim?

Şahsi hayatımda yaşadığım birçok olayla karşıma, kimi zaman yaldızlı kimi zaman paslı olmasına rağmen, her defasında ilk kez karşılaşmanın verdiği şaşkınlığı suratımda taşıdığım birçok kapı çıkıyor. Fakat garip bir şeyler var, sanki ben yerimde sabit duruyorken kapılar benim önümde bir müddet bekliyor ve gidiyor. Ben ise düşünüyorum. Girmek mi, gitmek mi yoksa bu deveyi gütmek mi? Bu kapıyı aralamak mı, sonuna kadar açmak mı yahut o kapının önündeki ağacın altında minik bir kaylule yapmak mı? O ağacın üzerine çıkıp meyvesinden tatmak mı? Ve benzeri binlerce soruya muhatap oluyoruz, tek tek her birimiz. Böyle zamanlarda, “Rabbim! Ben eğer bir şeyleri duyabiliyorsam muhakkak ki işittiren sensin. Anlayabiliyorsam anlatan sensin. Rabbim iyi ki Peygamberleri bana anlattın! Rabbim iyi ki Asr-ı saâdeti bana anlattın! Rabbim vazifemi iyi ki bana anlattın!” diyorum. “Rabbim iyi ki açmam gereken her kapının başına ışığını senden almış kuvvetli yol gösterme memurları bıraktın! İyi ki beni yaşanması zaten zor olan bu dünyada yapayalnız bırakmadın! İyi ki bana hikayemi yazarken hikayeler okumayı öğrettin! İyi ki bana, al senin için en güzel örnekler, yapman gereken onları anlamak, hayatlarının içine girip kendi hayatının resmini çekmek, sonrasında alıp başını iki elinin arasına kendi hayatında gereken montajı yapmak, dedin!” diyorum.

Peki, Rabbim ben nasıl bir Müslüman olmalıyım? Nasıl bir görev adamı olmalıyım, nasıl bir anne olmalıyım? Nasıl bir halk olmalıyım? Nasıl bir sağlıkçı olmalıyım? Nasıl bir zabıta olmalıyım? Peki, Rabbim ben nasıl bir kadın olmalıyım? Bu soruların tamamının cevabına bakmak için gelin Şifâ bint Abdullah’ın hikayesini okuyalım.

Şifâ bint Abdullah, Mekke’de doğmuş olan sahâbîlerdendir. Asıl ismi Leyla fakat hastaları tedavi etmek konusundaki bilgi, başarı ve hizmetlerinden dolayı “Şifa” ismini almıştır. Câhiliye devrinde de iyilikseverliği ve güzel ahlâkıyla bilinen Şifâ (r.anhâ), İslâm’ın ilk yıllarında Müslüman olur, dönemin müşriklerinin eziyetlerine katlananlar arasında o da vardır. Medine’ye hicret edenlerden olan Şifâ (r.anhâ), oğlu Süleyman ile birlikte Resûlullah’ın (sas) kendilerine tahsis ettiği eve yerleşir. Kendisi Câhiliye devrinde okuma yazma bilen az sayıda hanımdan birisidir. Buradan onun İslâm’dan önce de kültürlü, bilge bir hanımefendi olduğunu anlıyoruz. Hz. Ömer ile olan akrabalığı sebebiyle, Hz. Ömer’in kızı ve Efendimiz’in hanımı olan Hafsa vâlidemiz ile yakın bir arkadaşlıkları vardı. Şifâ (r.anhâ), Hafsa annemizin hem arkadaşı hem hocasıdır. Efendimiz’in isteği üzerine Hafsa annemize okuma yazmayı ve bazı tedavi yöntemlerini öğretmiştir.

Onun sağlıkçı yönü ile ilgili bize gelen bir rivayette; “Câhiliye devrinde ‘nemle’ denen bir cilt hastalığını rukye yoluyla (dua okuyarak) tedavi ettiği, İslâmiyet gelince bu tedavi yöntemini bıraktığı ancak hastaların ısrarı üzerine duasını Resûlullah’a (sas) okuduğu, Resûlullah’ın da ona, şirke götüren bir söz ve davranış içermediği sürece rukye yapmakta bir sakınca bulunmadığını belirttiği hatta eşi Hafsa’ya bu tedavi yöntemini de öğretmesini tavsiye ettiği anlatılır (Taberânî, 24/316).” Bu hadise bize, “Nasıl Müslüman olmalıyım?” Sorusunun yanında “Nasıl bir sağlıkçı olmalıyım?” sorusunun da cevabını verir. Ashabtan her biri İslâm’ın gelişiyle beraber kendi meslek alanları her ne ise o alanı Allah’ın razı olacağı şekilde düzeltmek adına doğru bildikleri, kolay yahut zor gördükleri birçok şeyden vazgeçtiler. Şifâ (r.anhâ) da kendi meslek alanında bunu yaptı, rukye tedavisinin etkisini bilmesine rağmen, “Rabbim razı değilse vazgeçtim.” diyerek doğru olup olmadığını Allah’ın Peygamberine tam bir teslimiyetle sordu. Hakiki teslimiyet sağlam bir kararlılık ister. “Nasıl bir sağlıkçı olmalıyım?” Sorusunun cevabı Şifâ’nın (r.anhâ) bu kararlı ve teslim olmuş duruşunda saklıdır.

Resûlullah’ın (sas) Şifâ bint Abdullah’ı evinde ziyaret ettiği, kaylule vakti ise onun evinde kaylule yaptığı anlatılır. Ah! Ne güzel bir misafir! Böyle bir misafir için en güzel yatağı en güzel nevresimi sermek ister insan. Şifâ (r.anhâ) da aynen öyle yaparmış. Evinde sadece Resûlullah gelince rahatça dinlenebilsin diye ayrılmış bir yatak bulundururmuş. Kendisinden sonra gelenler bu yatağı üzerinde Resûlullah’ın (sas) kokusunu saklar gibi saklamışlar. Ta ki Emevî halifesi Mervan bu yatağı onlardan satın alana kadar.

Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer efendilerimiz, sevdiklerinin sevdiğini bir emanet olarak görmüş olacaklar ki kendi hilafetleri devrinde Şifâ bint Abdullah’a tıpkı Efendimiz gibi çok kıymet göstermişler.  Hz. Ömer’in, onu evinde ziyaret ettiği, kendisiyle istişarede bulunduğu ve ona birtakım görevler teklif ettiği anlatılır. Çok yürekli, haksızlık karşısında susmak nedir bilmeyen bir mizacı olan Şifâ (r.anhâ) ile mizacı bir o kadar sert fakat adaleti daha sert ve baskın olan Hz. Ömer arasında geçen bir hadise şöyle anlatılır; Hz. Ömer’in halife olduğu zamanlar, genç Müslümanlar onun yanına gelip “Hanımlar mihr oranlarını arttırdıkça artırdılar, âdeta birbirleriyle yarışır gibi davranıyorlar. Biz de bundan dolayı evlenemiyoruz. Hanımları bu konuda uyarsanız ya.” diye ricacı oldular. Ömer onların bu isteğini makul karşılayıp o gün Mescid-i Nebevi’de verdiği hutbede bu konuya değinir. O sırada hanımların arasından bir ses yükselir. Tahmin etmesi zor değil, bu ses hakkı konuşmaktan asla geri durmayan Şifâ bint Abdullah’ın sesidir. “Ey Müminlerin Emîri! Sen nasıl Allah’ın bize verdiği hakkı bizden esirgiyorsun? Allah, Kur’an’da ‘…Onlara kantar kantar yüklerde mehir verseniz bile geri almayın.’ demiyor mu?” diyerek itiraz eder. Adil olan Hz. Ömer, “Kadın isabet etti, Ömer ise hata etti.” demiş ve kendisini, Allah’ın kitabını o kadın kadar bilmemekle kınamıştır. Bakınız iki sorunun cevabı “Nasıl yönetici olunur?”, “Nasıl halk olunur?” Birisi Allah’tan korkarak yönetiyor, diğeri Allah’tan başka kimseden korkmuyor. Şu iki haslet bugün bizim dünyamıza uğrasa…

Şifâ bint Abdullah’tan hak adına konuşmayı öğrendik, şimdi bir de haksızken susmak yahut doğru cümleyi kurmak bahsine bakalım. Kendisi yaşadığı bir hadiseyi şöyle anlatır: “Bir gün soru sormak için Resûlullah’ın (sas) yanına gittim. Namaz vakti olduğundan bana özür beyan etti ve namaza başladı. Ben de oradan çıkarak Surah b. Hasene ile evli olan kızımın evine gittim. Namaz vakti olmasına rağmen Surah evdeydi. Ona hitaben: ‘Namaz başladı, sen hâlâ evdesin.’ dedim ve epeyce şeyler söyledim. Surah ise: ‘Teyzeciğim beni ayıplama! Çünkü benim bir elbisem vardı. Bugün Resûlullah bize gelip ödünç elbise istedi. Hemen onu verdik. Başka elbisemiz olmadığından dışarı çıkamadım.’ dedi. Ben de: ‘Anam babam sana fedâ olsun. Ben senin bu durumunu anlayamadım.’ diyerek özür diledim.” İnsanız, en az doğrular kadar hatta belki daha fazla hatalar da bizim için, buralarda “Hatamı nasıl telafi etmeliyim?” sorusu bize göz kırpıyor.

Başka bir olayda Şifâ bint Abdullah yolda ağır ağır yürüyüp yavaş sesle konuşan bir grup adam görür ve onların kim olduğunu sorar. Etraftakiler onların zühd sahibi kimseler olduğunu söyler, kendisi de âbid ve zâhid olan Ömer’in sesini duyuracak şekilde konuştuğunu ve hızlı hızlı yürüdüğünü hatırlatarak onları uyarır. (İbn Sa‘d, 3/290). Hakikaten anlayabilsek bu uyarı bize çok şey anlatır.

Şifâ’nın (r.anhâ), Hz. Ömer (bir rivayete göre Resûl-i Ekrem) tarafından kadınların devam ettiği Medine pazarına esnafı denetlemekle görevlendirildiği nakledilir (Kettânî, 1/195, 449). Onun “emîrü’l-mü’minîn” unvanının Hz. Ömer için ilk defa nasıl kullanıldığını rivayet etmesi (Taberânî, 1/64) devlet işlerine de ilgi duyduğunu göstermektedir. Akıllı, bilgili, görgü sahibi ve becerikli bir hanım olan Şifâ (r.anhâ), Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde Medine’de vefat etti.

Şifâ (r.anhâ) haksızlık karşısında susmaması, ihtiyacı olan herkese yardım etmesi, sağlıkçılığı, zabitliği, muallimliği, zerafeti, bilgeliği ile hem bir hak hem de bir halk kahramanını andırıyor. Rabbimiz bizleri onların açmış olduğu güzel örnekliklerle dolu hikmetli yoldan ayırmasın. Şifâ bint Abdullah’ın hayatı her okunup incelendiğinde bambaşka mesajlar çıkarılabilecek güzide bir hayat olarak taptaze duruyor. Rabbim hepimizi hakkıyla anlayanlardan etsin.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
İlkeli Yönetim
Ramazan Kayan
Kudüs’te Bir Eşraf Ailesi: el-Hüseynîler...
Sezai Balcı
Gazze: Direniş ve Diriliş Mektebi...
Abdullah Yıldız
Zafer Vadedilen Kur’ân (Tufan) Nesli...
Recep Songül
Filistin Direnişi Bize Ne Anlatıyor?...
Aydın Ünal
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
"Filistin davası, Filistinlilerin ya da Arapların ...
Abdurrahman Arslan
“Dünyaların değiştiremediği insanlar ancak dünyala...
Muhammed Emin Yıldırım
“Müslümanın dünyayla ilişkisi tedbir ve temkin ili...
Kasım Küçükalp
... her nimetin bir külfeti var. Gülü seven dikeni...
Ali Osman Öncel
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
Türk Sinemasında Neden Hz. Muhammed (sas) Filmi Yo...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
Avrupa’nın Ortasında Var Edilen Güçlü Bir İnanç İk...
Mikail Çolak
İnsan Göç Eyler
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
Ensârî Bir Muhacir: Zekvân b. Abdükays...
Miraç Okutan
İki Hicret Sahibi: Ca’fer b. Ebû Tâlib...
Miraç Okutan
NEBEVİ VARİSLER
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Ca'fer b. Ebû Talib
Zeynep Simit
Süleyman b. Yesâr
Ruveyda Büyükkendirci
Ömer b. Abdülaziz
Kevser Özdağ
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x