Menü
Muhammed Karaca
Muhammed Karaca
Hz. Peygamber’in (sas) Gayrimüslimler ile İlişkisi
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

İnsanlığın yaratılışından itibaren birçok noktada haklı ve haksız, doğru ve yanlış, benimki ve seninki ayrışması hatta ötekileştirme mücadelesi olmuştur. Dinlerin ortaya çıkması ve insanların şahsi bahaneleri ile bu durum farklı bir boyut almıştır. Nitekim Hz. Musâ’nın Firavun’a verdiği mücadele ile Hz. Peygamber’in (sas) gayrimüslimlere karşı vermiş olduğu mücadele bu pencereden bakıldığında aynıdır. Hz. Peygamber (sas) ile gayrimüslimler arasında vücut bulan bu bağın iki farklı tezahürü vardır: Birincisi; barışçıl yönüyle Hz. Peygamber’in (sas) yakınlığı, ikincisi; düşmanca tavır takınan müşrik, Yahudi ve Hristiyan gruplarının temasıdır. Bu önermeleri “öteki” bakış açısı ile sahaya sunmak, dönemi ve tarafların faaliyetlerini iyi okumaktan geçmektedir. Hak olan dinin tüm değerlerine karşı müşriklerin maddi kazanç elde ettikleri putların öne sürülmesi bir ötekileştirme politikasıdır. Bunun yanında Hz. Peygamber’in (sas) bazı şartları kabul edilmesi hâlinde Yahudi ve Hristiyan topluluğu ile aynı çatı altında yaşamaya müsaade etmesine karşın, bu grupların bunu her defasında reddetmesi de bu temanın değişmeyen bir gerçeğidir. Hz. Peygamber’in (sas) tavırlarında sergilediği tutum, düşmanlarına karşı yaklaşımı ve kim olursa olsun Müslüman olmak isteyenleri kabullenmesi onu gerek çağdaşlarından gerekse sonraki nesillerden ayırmış ve öteki yapmıştır.

İslâm’ın doğduğu Arap Yarımadası’nda birçok etnik grup yaşamaktaydı. Başlıca bu grupları müşrikler, Yahudiler ve Hristiyanlar teşkil etmekteydi. Hz. Peygamber’in (sas) nübüvvet görevini yürüttüğü Mekke’de, Allah’ın birliğine inanan insanlar ile birlikte azımsanmayacak derecede müşrik nüfus da bulunmaktaydı. Bu durum hâliyle bazı problemleri de beraberinde getirmiştir. Hz. Peygamber’in (sas) ilâhî emri yaymaya başladığı andan itibaren, müşrikler ile olan münasebeti gün geçtikçe farklı boyutlara taşınmıştır. Özellikle gençlerin bu yeni dine rağbet etmeleri, Hz. Ömer gibi önde gelen isimlerin İslâm’a girmeleri, müşrikleri önü alınmaz tavırlara sürüklemiştir. Müslümanlara yapılan eziyet ve işkencelerin, günlük yaşamlarını zorlayacak boykot faaliyetinin yürürlüğe girmesi bu durumu daha da ağırlaştırmıştır. Hz. Peygamber’in (sas) ve Müslümanların, müşrikler ile olan ilişkisi hicretten sonra nihaî noktasına ulaşmıştır. Başlıca Bedir, Uhud ve Hendek gibi büyük gazvelerin yaşanması ve bunların neticesinde müşriklerin büyük zararlara uğratılması bu ilişkiyi Müslümanlar lehine çevirmiştir.

Hz. Peygamber’in (sas) müşriklere karşı ilişkilerini Bedir Gazvesi (2/624) ile Mekke’nin Fethi (8/630) bağlamında yani gazveler perspektifinde ele almak daha isabetli olacaktır. Bu iki savaş arasında gerçekleşen birçok olay konu başlığını detaylı bir şekilde açıklar niteliktedir. Bedir’de Müslümanların kesin zaferi ile müşrik safları adeta intikam yemini etmiş ve bunun öcünü almak için vakit kaybetmeden yeni bir savaşın hazırlıklarına başlamışlardır. O, öteki oluşunu Bedir esirlerine karşı örneği zor bulunan bir tavır ile göstermiş, onları öldürmekten ziyade kazanmak için gayret sarf etmiştir. Bu ilişkilerin farklı boyut alması Uhud Gazvesi (3/625) ile devam etmiş ve müşrikler daha güçlü bir şekilde bu savaşa gelmişlerdir. Hz. Peygamber bu durumda bile onlara merhamet ile yaklaşmış, onları İslam’a davet etmiş ve kolaylık sağlamıştır. Fakat bunlar netice vermeyince savaş kaçınılmaz olmuştur. Savaş esnasında Hz. Hamza’nın şehit olmasını Hz. Peygamber’in (sas) öteki olma perspektifinden değerlendirmek meramımızı daha net ifade etme açısından önemlidir. Ebû Süfyan’ın hanımı Hind tarafından tertip edilen ve Vahşi b. Harb tarafından gerçekleştirilen intikam alma faaliyeti müsle ile nihayete erince şüphesiz bu durum Hz. Peygamber (sas) nazarında oldukça ağır izler bırakmıştır. İnsanî duygular besleyen Hz. Peygamber (sas), müşriklere karşı kazanılacak ilk zaferde otuz kişiye aynı muameleyi yapacağını söylemiştir. Sonradan nazil olan bir âyetle bu durum net bir şekilde yasaklanmıştır. Tüm hislerini bir kenara bırakan Hz. Peygamber daha sonra amcasını şehit eden Vahşi’yi affetmiş ve iki grup arasında kritik kararları, duruşu ve sığınanları kabul edişi ile öteki olma özelliğini burada da göstermiştir. Müşriklerin, Müslümanlara karşı son savaş girişimi Hendek Gazvesi ile olmuştur. Bu gazveden sonra müşrik ordusu saldırı konumundan savunma konumuna geçmek zorunda kalmışlardır.

Hz. Peygamber’in müşrikler ile teması Hudeybiye Antlaşması (6/628) ve ardından Mekke’nin Fethi ile devam etmiştir. Müşriklerin, Müslümanlara karşı beslediği masiyet duygusu Hudeybiye Antlaşması ile biraz daha duraklamıştır. Çünkü Hz. Peygamber (sas) öncülüğünde tüm inananlar bu anlaşmanın sonucunda siyasî yönden kazanç elde etmişlerdir. Meşhur Hudeybiye Antlaşması gerek Müslümanların gerekse müşriklerin kendi düşünce ve istekleri dâhilinde hazırlanmış ve imzalanmıştır. Başta Hz. Peygamber’in (sas) titizlikle riayet ettiği bu anlaşma metnine müşrikler söz verdikleri gibi uymamışlardır. Verdiği sözden dönmeyen Hz. Peygamber (sas) bu adımıyla müşriklerden ayrılmış, sözünde ve özünde dürüstlüğü ile öteki olma özelliğini korumuştur.

Hz. Peygamber, 8/630 yılında on bin sahâbî ile Mekke’yi fethetmek için yola çıkmıştır. Asıl amacı kan dökmeden ve kimsenin canını acıtmadan bu fethi gerçekleştirmektir. Her defasında öteki olmayı kendisine şiar edinen Hz. Peygamber (sas), müşriklerin o dönemde kalesi olan Mekke’yi fethettiği zaman bu duruşunu yeniden sergilemiştir. Planladığı gibi kan dökmeden Mekke’yi almıştır. Bununla birlikte orada bulunan halka merhametle yakınlaşmış ve insanlık tarihinde silinmeyecek bir metot ile onları affetmiştir. Hz. Peygamber’e (sas) yıllarca eziyet eden ve önünde sürekli engel oluşturan müşrik gruplar, karşılaştıkları bu muamele karşısında tavırlarından vazgeçmişlerdir. Bu yaklaşımdan sonra da insanlar şirk inancını terk edip, İslâm dinine girmeye başlamışlardır.

Hz. Peygamber’in (sas) müşrikler dışında siyasî, sosyal ve askerî alanda ilişki içinde bulunduğu bir diğer grup Yahudi topluluğudur. Allah, Müslümanların Ehl-i Kitab’a karşı nasıl davranacaklarını birtakım âyetlerinde ifade etmiştir. Örneğin, Maide Sûresi’nin beşinci ayetinde gerek Yahudilerin gerekse Hristiyanların kestiklerinin yenebileceği açıkça bildirilmiştir. Nitekim bu ilahî emri de Hz. Peygamber (sas) ve sahâbîler uygulamışlardır.  Bu yakın temasın yanında Hz. Peygamber (sas), Yahudi cenazelerine de saygı göstermiştir. Fakat tüm bu iyi niyet Yahudilerce sürekli suistimal edilmiştir.

Medine’ye hicretten sonra o topraklarda yaşam süren üç önemli Yahudi kabilesi bulunuyordu: Bunlar Kaynukaoğulları, Nadiroğulları ve Kurayzaoğulları’dır. Hz. Peygamber (sas) bu Yahudi gruplara müşriklerden ve Hristiyanlardan farklı yaklaşmıştır. Müşriklere karşı davet metodunu kullanan Hz. Peygamber (sas), Yahudilere karşı anlaşma yolunu seçmiştir. Bundan dolayıdır ki taraflar arasında Yahudiler’in de yer aldığı Medine Vesikası/Sözleşmesi kaleme alınmıştır. Bu anlaşma ile her iki tarafın da hakları güvence altına alınmıştır. Hz. Peygamber’in (sas) her zaman olduğu gibi büyük titizlik gösterdiği bu anlaşma üç farklı Yahudi kabile tarafından farklı zamanlarda ihlal edilmiştir.

Müslümanların, Yahudiler’e karşı ilk askeri mücadelesi Bedir Gazvesi’nden sonra 2/624 yılında Kaynukaoğulları’na karşı olmuştur. Kaynukaoğulları, kuyumculuk ile uğraşan ve geçimini bu yöntemle sağlayan bir topluluk idi. Bir gün bu grup alışveriş niyetiyle onların çarşısına gelen Müslüman bir kadına müstehcen bir hareket yapmış ve o kadının avret yerlerinin açılmasına sebep olmuşlardı. Orada bulunan başka bir Müslüman ise bu duruma sessiz kalmamış ve bu hareketi yapan Yahudi’yi öldürmüştü. Bunun üzerine diğer Yahudiler birleşerek bu kişiyi şehit etmişlerdi. Anlaşmayı ihlal sebebi sayılan bu olay Hz. Peygamber’e (sas) intikal edince derhal sahâbîleri toplamış ve Kaynukaoğulları’nın bölgesine yürümüştür. Onlara karşı müsamahalı yaklaşarak öteki oluşunu her fırsatta gösteren Hz. Peygamber (sas), aynı hassasiyeti bu gruptan görememiştir. Hz. Peygamber (sas) onları kalelerinde 15 gün süre ile muhasara altına almıştır. Bu duruma daha fazla dayanamayan bu Yahudi kabilesi Medine’yi terk etmeyi kabul etmişlerdir.

Yahudilere karşı ikinci askeri sefer ise 4/625 tarihinde Nadiroğulları’na karşı tertip edilmiştir. Bu askeri seferin sebebi ise şöyledir: Hz. Peygamber (sas), Âmiroğulları’ndan yanlışlıkla öldürülen iki kişinin diyetini almak için anlaşma ile kendilerine ortak olan Nadir Yahudilerinin bölgesine gitmiştir. Başlarda kendisini hürmet ile karşılayan bu kabile daha sonra Hz. Peygamber’e (sas) suikast teşebbüsünde bulunmuştur. Bu durumun farkına varan Hz. Peygamber (sas) derhal Medine’ye dönmüş ve olayı ashâbına anlatmıştır. Bakıldığında bu girişim de mevcut anlaşmanın ihlal sebebidir. Bunun üzerine askeri birliğini toparlayan Hz. Peygamber (sas), hicretin 4. yılında Nadiroğulları’nın bölgesine yürümüştür. Onları korunaklı kalelerinde muhasara altına alan Hz. Peygamber (sas), gelecek diğer tehditleri önlemek için bir diğer Yahudi kabilesi Kurayzaoğulları ile ittifak anlaşması yapmıştır. Bu muhasaraya daha fazla dayanamayan Nadiroğulları, öldürmek istedikleri Hz. Peygamber’e (sas) canlarının bağışlanması için anlaşma teklif etmiş, onun da kabul etmesi ile Medine’yi terk etmişlerdir. Onların yaptığı gibi muamelede bulunmayan Hz. Peygamber (sas) tavrı ile ötekiydi ama hiçbir zaman ötekileştirmedi.

Hz. Peygamber’in (sas) Yahudiler’e karşı giriştiği son askerî harekât ise Kurayzaoğulları’na karşı 5/627 tarihinde olmuştur. Bu kabilenin anlaşmayı ihlal etmesi Hendek Savaşı’na denk gelmektedir. Çünkü Kurayzaoğulları, Müslümanlar ile aralarında olan anlaşmayı bozarak müşrik safında yer almışlardır. Savaşın Yahudilerin istediği gibi gitmemesi üzerine toplu halde kalelerine kaçmışlar ve orada gelecek tehditlere karşı saklanmışlardır. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) tam 25 gün sürecek olan muhasaranın emrini vermiş ve bizzat orduyu komuta etmiştir. Muhasaranın uzun sürmesi Yahudi kabilesini pes ettirmiş ve Hz. Peygamber’e (sas) anlaşma teklifi sunmuşlardır. Fakat diğer Yahudi kabilelerine uyguladığı durumdan farklı politika takip eden Hz. Peygamber (sas), bu teklifi reddetmiştir. Onlara bu durum ile alakalı bir hakem seçmelerini ve onun vereceği hükme razı olmalarını teklif etmiştir. Onlar da bunu yapmışlar ve Sa‘d b. Muaz’ı hakem olarak verilecek hükümde söz sahibi kılmışlardır. Sonuç olarak savaşacak yaşta olan birçok Yahudi erkek hakem kararı ile infaz edilmiştir.

Hz. Peygamber’in (sas) temas içinde bulunduğu ve öteki oluşunu yeniden gösterdiği bir başka topluluk ise Hristiyanlardır. Bu ilişki zeminini hem Mekke dönemi hem de Medine dönemi başlığı altında incelemek daha isabetli olacaktır. Hz. Peygamber’in (sas) tebliğ vazifesinin ardından artan işkence ve baskılar, Müslümanları farklı bir yere göç etmeye zorlamıştır. Nitekim 615 yılında Hz. Peygamber’in (sas) bizzat isteği ile Habeşistan’a ilk hicret gerçekleşmiştir. Hicretin gerçekleştirildiği bu dönemde, Habeşistan’ın başında Necaşi Ashame bulunuyordu. Hristiyanlar ile ilk ilişkilerin başladığı bu dönem daha ılımlı ve yumuşak zemin üzerine kurulmuştur. Bunun ardından ikinci hicret ihtiyacı ortaya çıkmış ve gidilecek yer yine Habeşistan olarak seçilmiştir. Mekke döneminde Hz. Peygamber’in (sas) Hristiyan gruplar ile ilişkisi bu iki hicret çerçevesinde incelenmektedir.

Medine dönemine gelindiğinde ise Hristiyan gruplar ile temas İslam’a davet mektupları ve savaşlar ile farklı bir boyut kazanmıştır. Nitekim o dönemde bazı Hristiyan devletleri arasında Bizans, Mısır ve Habeş ülkeleri bulunmaktadır. Hz. Peygamber (sas) bu ülkelerin tamamına davet mektupları göndermiştir. Hz. Peygamber’in (sas) bu iyimser davetine saygı çerçevesinde cevap verenler olduğu gibi şiddetle cevap veren kişiler de olmuştur. Hz. Peygamber’in (sas) davet mektuplarını götüren elçilerinden Haris b. Umeyr el-Ezdî’nin yolda şehit edilmesi uluslararası hukukun ihlaline sebep olmuş ve bunun karşılığı olarak 8/629 tarihinde Mûte Savaşı tertip edilmiştir. Hz. Peygamber’in (sas) başında bulunmadığı bu büyük savaş Bizans ordusu ile yapılan ilk savaş olma özelliğine de sahiptir.

Medine döneminde Hristiyanlar ile ilişkiler Mûte Savaşı ile sınırlı kalmamış ve bunu 9/630 tarihinde Tebük Gazvesi takip etmiştir. Bu gazvede beklenildiği gibi bir çarpışma meydana gelmemiştir. Çünkü Bizans’ın Müslümanlara saldıracağı haberi asılsız bir ihbardan ibarettir. Hz. Peygamber (sas) bu sefer esnasında civar kabileler ile birtakım anlaşmalar imzalamıştır. Yine bu gazvenin bir başka önemi ise şudur: Hz. Peygamber’in (sas) ordu başında gerçekleştirdiği son savaş Tebük Gazvesi’dir.

Medine döneminde meydana gelen bir diğer önemli olay ise davet mektubunun kendilerine ulaştığı Necran Hristiyanlarının grup halinde Hz. Peygamber’e (sas) gelmeleridir. Hz. Peygamber (sas), hicretin 9. yılında Medine’ye gelen bu gruba İslâm’a girmelerini yoksa cizye vermelerini bunu da kabul etmezler ise savaşmaya hazır olmalarını bildirmiştir. Necran Hristiyanları bazı kelime oyunları ile kendilerinin herkesten önce Müslüman olduklarını ifade etmişlerdir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (sas) onlarla mübâhele (karşılıklı lanetleşme) yapmayı teklif etmiştir. Daha sonra Necran Hristiyanları Hz. Peygamber’in (sas) Allah’ın elçisi olduğunu anlamışlar ve mübahele yapmayı reddetmişlerdir. Aynı anda meydana gelen bir başka olay Hz. Peygamber’in (sas) öteki oluşuna açık bir örnektir. Necran Hristiyanları ibadet vakitleri gelince doğuya yönelmişler ve ibadet yapmak için hazırlanmışlardır. Bazı sahâbîler bu duruma müdahale etmek istediyse de Hz. Peygamber (sas) derhal sahâbîleri engellemiş ve onların rahat ibadet etmesine müsaade etmiştir. Hz. Peygamber’in (sas), bu Hristiyan grubun ibadetlerini engellememesi ve onları rahat bırakması onun öteki oluşunu yinelemiştir.

Muhammed Karaca

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x