“İnsanötesi/Sonrasına Dair Öngüler [Posthümanizm ve Transhümanite]”
Arş. Gör. Muhammed Abdulhalik FAKİR
Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
İnsanlığın ilk metinlerinde bulunan ve tarihsel anlamda antik Yunan felsefesine kadar götürülen Transhümanizm (İnsanüstü) düşüncesi, insanı biyolojik zayıflıklarından kurtarmak, daha güçlü bir yapıya kavuşturmak isteyen felsefî, edebî yaklaşımın genetik ve teknoloji vb. alanlara yansımasıdır. Transhümanizm insanın bedensel ve zihinsel yeteneklerinin makinelerle geliştirilmesi anlayışına dayanır. Bu anlamda hümanizmin bir devamı niteliğindedir. Literatürde transhümanizm kavramına kıyasla genel tarifi pek oturmamış olan posthümanizm; bir hareket, düşünme tarzı ve durum olarak, ten rengi, dil, inanç, cinsiyet, coğrafya ve zaman farkına dayanılarak oluşturulmuş ayrımların yol açtığı türcü ve hiyerarşik insan kavrayışlarının ötesindeki kuşatıcı insan kabulü ve ortaklığı anlamına gelmektedir (Özdemir, 30-51). Posthümanizm, transhümanizmden sonra sıçrayacak, insanın adım adım zihin dışındaki biyolojik gereksinimlerinden özgürleştiği ve bildiğimiz anlamda maddesel dünyanın sona erdiği bir mertebe olarak tanımlanır. Transhümanizm kavramını ilk defa 1957 yılında kullanan kişi İngiliz evrimsel biyolog Aldoux Huxley’in kardeşi Julian Huxley’dir. Doğal seçilim kuramını savunan biyolog, yeni Darvincilerden kabul edilmektedir. Posthümanizm terimini tarihte 1977 yılında ilk kullanan ise Mısır doğumlu Amerikalı edebiyat teorisyeni İhab Habib Hassan’dır.
Transhümanizm, Aydınlanma geleneğini takip eder ve insanın ‘iyileştirilebilir’ özelliklerine odaklanır. Bu odaklanma, “teknolojiler vasıtasıyla insanın biyolojik kapasitelerinin ve sosyal koşullarının radikal dönüşümünü olumlayan bir duruş” olarak tanımlanabilir. Buradan da anlaşılacağı üzere, transhümanizm altında toplanan pek …