Peygamberlerle Tarihi Dönemlendirmek
Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Gökalp
Selçuk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dekan Yardımcısı
Tarih, yeryüzünde yaşayan ilk insan ile başlar. Dolayısıyla dünya tarihi, insanların tarihidir. Tarih, bitkilerin veya hayvanların serüvenini incelemez. Çünkü hayvanlar iman etmezler, isyan etmezler, devlet kurmazlar, sürpriz yapmazlar. Ancak insanlar, özel bir şekilde yaratılmış varlıklardır. Bilgi ve irade sahibidirler. Hz. Âdem, Allah’ın kendisine öğrettiği kelimelerle meleklerin bile önünde saygıyla eğileceği bir mertebeye yükselmiş ve şeytan tarafından aldatılarak yükseldiği yerden yeryüzüne indirilmiştir. Böylesi bir zevalin ardından yine Allah’ın ona öğrettiği kelimelerle tövbe etmiş ve kıyamete dek tüm insanların andığı izzetli bir kul olma kemaline ermiştir. İşte insanoğlunun kendisinin ve kendisiyle ilgili yeryüzündeki tüm kurumların ve durumların bu kemal ve zeval çizgisinde bir sarkaç gibi gidip gelme durumu, tarihi bir ilim haline getirmiştir. Öyle bir ilim ki insanlar bu ilimle geçmişte Rablerini yalanlayan kavimlerin nice hallerini görüp ibret alırlar; öyle bir ilim ki Rabbim Allah deyip yürüyen kulları görüp ders alırlar. İnsanlar, tarih ile birlikte İslâm’ın adalet, Allah’a şirk koşmanın da zulüm olduğunu idrak ederler.
Atamız Hz. Âdem’in yaratılışından kıyamete kadar ya da kendi doğumumuzdan ölümümüze kadarki süreçte biz kullar, daha iyi kulluk edelim diye, bizden öncekilerin hatalarını ve sevaplarını keşfetmemiz istenmektedir. Onların düştükleri tuzaklara dikkat etmemiz, yoldan çıkmamak için de Peygamberlerin yürüdüğü yolları takip edip yaşam serüvenimizi selametle nihayet erdirmemiz beklenmektedir. Bu durum hem bizim ödevimiz hem de fıtri hedefimizdir. Müslüman olan olmayan tüm toplumlar, kendilerinden önce yaşayan kavimlerin nasıl güçlenip yükseldiklerini ve neden duraklayıp çöktüklerini merak ederler. Cihanşümul devletler kurmak isteyen sultanlar, tarih boyunca bu bilgiye değer vermişler, kitaplar yazdırmışlardır. Bu sebeple tarih, bizde daha çok emirlerin ve alimlerin ilgi gösterdiği özel bir alan olarak günümüze gelmiş ve fakat fıkıh ya da hadis gibi ilgi görmemiştir. Son yüzyıllarda Batılıların İslâm dünyasının bir kısmını fiilen bir kısmını da fikren işgal etmesi neticesinde tarih, yenilenleri dışarıda bırakacak şekilde yeniden okunmuştur. Bu durumun farkına varan Müslümanların, tarihe ilgisi artmıştır. Batılıların sömürgecilik sonrası tarih anlatısı, eskiden Avrupa’nın kabul ettiği şekilde Hz. Âdem’den başlayıp Peygamberleri takip ederek devam edegelen değil Allah’ı yok sayan, Avrupa’yı merkeze alan, geri kalanların tarihlerini de yeniden kaleme alan bir sunumla karşımıza çıktı. Batı ve diğerleri (The West and the Rest) şeklinde küçültülen dünya, pek çok sorunu halsiz bıraktı. Büyük bir yenilginin sancılarını çeken İslâm dünyasının kendisine gelmesi ve hafızasını toplaması zaman aldığı için yenilen milletler bir süre umutsuzluğa kapıldı. Aydınlanmanın karanlıkta bıraktığı günümüz için İslâm, gerçek bir kurtuluş umudu olarak karşımıza yeniden çıkmaktadır. Korunan kitabımızın, yaşanan sünnetimizin ve yüzyıllarca bir birbirini teyit ederek bize ulaşan ilmî mirasımızın bize yüklediği görevin artık farkına vardık. Şimdi, enlemesine yeryüzünü yeniden dolaşma ve boylamasına tarihin derinliklerine dalıp bağlantıları yeniden kurmak vaktidir. Yolumuzu aydınlatacak izler, peygamberler ve onları takip edenlerin izleridir.[1]
Tarihin başlangıcı arkeologların takdirine bırakılacak kadar karanlık değildir. Tarihin sonu da bilim kurgu romanlarına veya politik söylevlere teslim edilecek kadar önemsiz değildir. Müslümanlar için geçmiş ve gelecek…