Menü
Ahmet Dağ
Ahmet Dağ
Postmodernliğin Muğlak İnsanından Yapay Zekânın Algoritmik İnsanına
Mayıs 6, 2024
Yazarın Tüm Yazıları

20. yüzyıl; hem siyasi, toplumsal ve ekonomik krizlerin hem de entelektüel-fikri krizin yaşandığı bir yüzyıl olmuştur. İnsanların kimliğinin çözülmesinin nedeni olarak görülen rasyonel özne temelli yaklaşım olan (önce aydınlanmaya) modernliğe karşı tepkiyi doğurmuştur. Bu tepki hareketine postmodernite veya postmodernizm denilmiştir.
Postmodernizm, hem moderniteye hem de Aydınlanma’ya yönelik eleştiriler getirmiştir. Postmodernizm, özne merkezli dünya tasavvuruna karşı koyarken âdem-i merkeziyetçi yapısıyla da merkezsiz, ölçüleri olmayan, muğlak bir dünya tasavvuru ortaya koymuştur. Ölçülü ve hesaplı/niceliksel ifrat olan modernliğe karşı tefrit bir anlayış olan postmodernlik ortaya konulmuştur.
Aydınlanma döneminin filozofları olan D. Hume ve A. Smith’in ortaya attığı “Serbest Pazar Ekonomisi”nin destek verdiği ekonomik belirsizliklerin de dahil olmasıyla insani ethos yıkılmıştır. Postmodernliğin “zeitgeist’ı”, insana değer kazandırmaktan daha çok insanı değersizleştirmiştir. Antroposen çağda insanın tahtı güçlendirilirken postmodern süreçte bu durumdan rahatsız olunmaya başlanmıştır. Bir yandan postmodernliğe yaslanan posthümanizm, “insanın tahtını” yıkma teşebbüsünde bulunurken bir yandan da modernliği ve hümanizmi radikalleştirmek ve daha zirveye taşımak isteyen transhümanizm, geliştirmeyi vaat ettiği insanın tahtını daha da güçlendirmek istemektedir. Posthümanizm; yeni materyalizm, postgenderizm-transgenderizm, neo-feminizm, animalizm gibi alt akımlarla “cinsiyetsizlik, iklim değişikliği, ekoloji ve hayvan hakları” vs. tartışmalarla bozulduğunu düşündüğü insan ve doğa ilişkisini “tamir etmeye çalışırken” transhümanizm ise nano-teknoloji, biyo-teknoloji, enformasyon teknolojisi, genetik bilim ve yapay zekâ gibi uygulama ve teknolojilerle Tanrı-Tabiat-İnsan düzleminde dengeyi insan lehine çevirmeye çalışmaktadır.
Posthümanizm, kendisini Spinozacı monizme ve Natüralizme yaslayarak insanlığa yeni hayat tasavvuru sunarken transhümanizm ise materyalist temelli bir ontolojiye ve Neo-Darwinci evrimci bir anlayışa dayanan hayat tasavvuru ortaya koyar. Zira transhümanistlere göre insan, tüm gelişmelere, değişimlere ve ilerlemelere göre statik/donuk kalmıştır. Yaşanan evrim sürecinden geri kalmıştır. Bu hızlı gelişmelere karşın insanın biyolojik evrimi beklemesi zaman kaybıdır. Daha önceki evrimden farklı olarak teknolojik evrimle dönüştürülmesi gerekilen insan, böylelikle gelişmelere karşı ilkel kalmaktan kurtarılabilir.
Transhümanizm söz konusu bu radikal dönüşüm sürecinde tıp, biyoloji ve enformasyon/iletişim alanlardan faydalanarak insanın biyolojik, fiziksel ve zihinsel olarak geliştirilmesinin mümkün olduğunu iddia eder. Ölümsüzlük için de çabalayan transhümanizmin iki büyük ümidi; yapay zekâ ve teknolojik tekilliktir. Yapay zekâ hem insanın hayatını kolaylaştırıcı hem de yapay zekâ karşısında insanın kendisini geliştirmesi gerektiği düşüncesini ve çabasını tetikleyen bir teknolojidir. İnsanlık, yapay zekâ uygulamaları sayesinde hem hayatını kolaylaştırırken hem de yapay zekanın zekâ ve beceri bakımından kendisinden üstün olacağı kaygısıyla kendisini de geliştirmek zorunda kalacaktır. İnsan bilişsel bilimlerle ve yapay zekâ uygulamalarıyla meşgul olurken zihinsel kapasitesini ve beceri yeteneğini de geliştirmektedir. Fakat insanın bu gelişimi yeterli görülmez. Gerek psiko-farmakolojik ilaçlarla gerekse zihne çip yerleştirme gibi medikal ve teknolojik çabalarla insan geliştirilmek istenmektedir. Bunu yeterli görmeyen transhümanizm akımının savunucuları olan N. Bostrom, R. Kurzweil, E. Musk, D. Pierce ve N. Harari gibi kişiler, teknolojik tekilliğin yani insan ile makinenin (süper yapay zekânın) birleşmesinin bir gereklilik olduğunu düşünürler. Transhümanist olmasalar da M. Kaku ve S. Hawking gibi bilimciler ise yapay zekâ karşısında insanın köle durumuna düşebileceğini iddia etmektedir. Bu nedenle Kaku, insanın makine ile birleşmesinin bir gereklilik olduğunu düşünmektedir.
Yapay zekânın gücüne sıklıkla vurguda bulunulması, insanlığı-F. Furedi’nin ifadesiyle- “korku kültürüne” maruz bırakmaktır. Zira böyle bir korkuyla karşılaşan insanın “gardının düşmesi” bu tür teknolojileri üreten, pazarlayan ve destekleyenlerin elini güçlendirecektir. İnsanın “yenilmişlik” ve “zayıflık” içerisine düşmesi iradesinin teknoloji tabanlı sermayedarların işini kolaylaştıracaktır. Teknolojinin gücüne vurguda bulunan anlatımlar, 1970’li yıllardaki yüksek teknoloji (high tech) döneminde ortaya çıkmıştır. Nitekim teknolojinin gücüne hayranlığın farkında olan Baudrillard, yaklaşık kırk yıl önce “kendi zekasından ümidini kesen insanlık, yapay zekaya umut bağlamaktadır” demiştir. Sanayileşme ve sonrasında makinenin gücüne vurguda bulunan insanlık, “makine efsanesi” inşa etmenin sıkıntılarını modern dönemde yaşamıştır. Trans-posthümanist süreçte de sibernetik, nano-teknolojik tabanlı teknolojilerin gücüne vurguda bulunmanın sıkıntılarını daha radikal düzeyde yaşayacak görünüyor.
İnsan için teknik, yeni bir şey değil. Zira taşı yontması da çipi yapması da tekniktir. Sorun Heidegger’in dediği gibi tekniği algılama ve içselleştirme tarzıdır. Nitekim Heidegger, yel değirmenini hayatına dahil eden insanla makineyi hayatına dahil eden insanın -makineyi hem inşa ederken hem de kullanırken- alımlama biçiminin farklılaşmasıyla özünü kaybettiğini ifade ederek Kadim Yunan düşüncesindeki insanın özsel yönüne işaret eden “techne (teknik)” kelimesinin anlam kaybına uğradığını ifade etmiştir. Kendisinin teknolojiye karşı -bir anlamda “anti-teknolojist”- olmadığını söyleyen Heidegger, sadece teknolojiyi alımlarken dikkatli olmamız gerektiğini ifade eder.
İnsan, “akıl” ve “el”e sahip oldukça tekniği üretmesi ve onunla birlikte yaşaması kaçınılmazdır. İnsan, bu zorunluluğun farkında olarak yaşayarak ve teknik veya teknoloji karşısında nasıl bir duruş ve yön göstereceğinin farkında olarak yaşamalıdır. Şu bir gerçek ki teknoloji içinde sorunlar barındırmakla beraber insanlığın “insanca” yaşamasına imkân tanıyan bir yapıya sahiptir. Daha “insanca” yaşamasını sağlayacak olan mekanları inşa eden teknolojilerden insan dostlarıyla ilişki kurmasını imkan veren ve insanın kendisini daha çok insan kılmasını sağlayan ulaşım ve iletişim teknolojilere sahip olmuştur. Şimdilerde bizim için basit bir teknik alet olan bıçakla, -şimdilik- daha üst ve olağanüstülükler içeren teknolojilerden biri olan yapay zekâ gibi araçlarla imkanları veya fırsatları zaafları veya riskleri içermesi bakımından eşit durumdadır. Katilin eline verilen bıçak canilik ve vahşet ortaya çıkarırken aşçının eline verilen bıçak ise nefis yemekler ortaya çıkarmaktadır. Teknolojinin kendisi bizatihi ne “iyi” ne de “kötü”dür. Onu “iyi” veya “kötü” kılan tekniğin veya teknolojinin kullanış biçimi ve maksadıdır.
Yapay zekâ gibi soft teknolojiler, önemli imkanlar içerdiği gibi büyük riskler de içeren teknolojilerdir. Tekniğin veya teknolojinin ahlaki ve hukuki ilkelerden bağımsız geliştirilmesi insanlığın geleceği için en büyük tehlikelerden biridir. Bu tür teknolojilerin geleceği, sadece ahlaki ve hukuki ilkelere bağlı değil bu teknolojileri geliştiren kişilerin şahsiyet veya karakterine de bağlıdır. Yapay zekâ teknolojileri, “Batı düşünce merkezli” ve “Batılı İnsan” perspektifinde gelişmektedir. Her ne kadar Yapay Zekâ çalışmalarında ilk sıralarda Asya ülkeleri olan Çin, Rusya ve Japonya gibi ülkeler yer alsa da bu ülkeler Batılı düşünme biçimine evrilmiştir. Japonya “Meji Devrimi” sonrasında, Çin 1975 yılında endüstriyel devrimle Rusya ise SSCB’nin yıkılması sonrasında Batılı paradigma ekseninde iş görmeye başlamıştır. Dolayısıyla Batılı perspektifin ağırlığı olan yapay zekâ mantalitesi hakimiyeti söz konusudur. Batılı düşünce biçiminin hâkim olduğu yapay zekâ mevcut hâliyle “Euro-santrik, Beyaz Adam, Eril ve İslamofobik” bir karaktere sahiptir. Yine yapay zekâ çalışmaları yapan kişiler; yalnız yaşamayı tercih eden, seküler ve hayata madde planında bakan tiplerdir. Bu kişiler, nicelik eksenli düşünme tarzında yaşamayı seçmişler ve planlamaktadırlar.
Teknolojik tekillik, yapay zekâ teknolojisinden daha büyük bir teknolojidir. İnsan zihni ile süper yapay zekâlaşmış makineyi birleştirme çabası olan tekillik teknolojisi, insan zihninin üstel biçimde -R. Kurzweil’ın iddiasına göre milyonlarca kat- geliştirebileceği iddiasında bulunur. Böylesi güçlü bir zihne sahip olan insanların bulunduğu dünyanın daha yaşanabilir ve konforlu olacağını iddia eden teknolojik tekillik taraftarları, yapay zekanın gelişimine karşı insanın geri kalmaması için teknolojik tekilliğin zaruri olduğunu savunurlar. Teknolojik tekillik, yapay zekânın güçlenmesine karşı bir önlem olarak görülse de insanlar arasında eşitsizliği daha da artıracak riskleri barındırmaktadır. Bulut sistemi ile yapay zekaya bağlanma veya E. Musk’ın neuralink çalışmasıyla süper yapay zekâ olan bilgisayara bağlanma önemli bir teknolojidir. Böylesi önemli bir teknoloji, doğrudan sermaye ile ilişkilidir. Sermayeyle ilişkili olan bu büyük teknolojiye her insanın erişebilmesi veya edinebilmesi mümkün değildir. Nitekim Musk, kendisine sorulan “bu teknolojiyi herkes edinebilecek mi?” sorusuna “belli sermaye sahibi” olanların erişebileceği cevabını verir.
Teknolojik tekillik gerçekleştiğinde olası olan şeyleri ön görebilme, diğerlerinin göremediği veya işitemediği şeyleri işitebilme, bu teknolojiyle birleşmiş olanların oluşturduğu network’den/şebekeden güç devşirme, birden fazla dili çok hızlı biçimde öğrenme, belki yıllarca zaman alacak olan bilgileri -anında yükleme/upload veya indirme/download edebilme- edinme, rakiplerini tüm iş kollarında geride bırakma gibi durumlar söz konusu olacaktır. Böylesi bir eşitsizlik durumunun, insanlığı büyük bir kriz içerisine sokacağı muhakkaktır.
Yapay zekâ ve teknolojik tekilliğin dışında dünyayı ve hayatı değiştirecek üçüncü önemli teknoloji insansı robotlar teknolojisidir. İnsansı robot (android veya humonoid) teknolojisi, klasik robot/otonom teknolojisinden daha ileri bir teknolojidir. İnsansı robotlar, kendisinin selefi olan robotlar gibi sadece mekanik hareketler yapabilen cihazlar değildir. İnsansı robotlar, insan derisine benzer nano-teknolojik malzemelerle hissedebilen yapay deri giydirilen, çok hızlı-seri hareketler yapabilen, yalnızca insan gibi jest ve mimiklere sahip değil aynı zamanda zekâya da (yapay zekâ ile birleştirilmiş) sahip olan bir varlıktır. Hayatın her alanına (sağlıktan eğitime, hukuktan siyasete, tarımdan hayvancılığa, ulaşımdan askeriye vs.) sızan yapay zekâ gibi insansı robotlar da insanın olduğu her iş kolunda var olacak görünüyor. Sadece iş arkadaşı değil aile ferdi (karı-koca-çocuk) olacağı da tartışılan insansı robotlarla şimdiden birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerektiği salık veriliyor.
İnsanlık tarihinde insanoğlu ilk defa kendisi dışında zeki bir varlıkla (yapay zekâ) birlikte yaşıyor. Her ne kadar hayvanlar; birtakım yeteneklere sahip olsa da otomobil yapamıyorlar ve onu kullanamıyorlar, mimari malzeme üretemediği gibi mimari çizemiyorlar ve inşa edemiyorlar, şiir-hikâye-roman-makale yazamıyorlar, yazılım mühendisliği de yapamıyorlar. Şimdiden birçok şey yapabilen bir yeteneğe sahip olan yapay zekânın ileride neler yapabileceğini kestirmek şimdilik çok zor.
Yapay zekanın hızlı bir biçimde hayata girmesiyle çok da farkında olmadığımız hızlı, konforlu ve eğlenceli bir dünyaya giriş yaptık. İnsanlık olarak yapay zekâ sayesinde gideceğimiz yerleri aramadan veya insanlara sormadan gidebiliyoruz, hastalığı teşhis ve tedavi, cerrahi planlamayı hatta uzaktan ameliyatları dahi uzaktan yapabiliyoruz, futbolda; gol ve ofsayt çizgisinde, hakem atamada faydalanıyoruz. Askeriyede lojistik planlama, keşif ve gözetlemede, otonom askeri araçları kullanmada faydalanıyoruz, hayvanların daha iyi beslenebilmesi ve ürün vermesinin artırabilmede, toprağın veriminin artırılmasında ve ürün çeşitliliği ve çokluğunu sağlamada neredeyse her alanda kullanıyoruz.
Yapay zekanın nimetleri gibi külfetleri de söz konusu. Sadece nimetlerini yaşamak amacında olmayıp getireceği külfetlerin ağırlığını nasıl kaldırabileceğimiz üzerinden düşünmemiz gerekir. Hayatın kolaylaştırılmasında yapay zekânın devrede olması olumlu bir şeydir fakat hayatın tamamında kontrolü elinde bulundurması insanlık için çok büyük tehlikedir. Böyle bir durum söz konusu olursa modern dönemde hesaplanabilir ve ölçülebilir niceliksel dünya karakteri daha da güçlenir. Yapay zekâ egemenliği, insanın hayata verdiği anlamın ve “vicdan, sezgi, sevgi, pişmanlık vb.” hasletlerin ortadan kalkmasına neden olabilir. Zira yapay zekâ; maddenin veya makinenin düşünmesi olarak görülse de “algılama, muhasebe, mukayese, muhakeme vb.” özelliklere sahip olması onun insanın sahip olduğu şuur-idrak-vicdan yani ben bilincine sahip olduğu anlamına gelmez.
Ben bilincine sahip olmayan bir varlığa düşünmenin ve iradenin havale edilmesi, insanlık için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Yapay zekânın egemen olduğu bir dünya postmodernliğin habitusu olan sınırsızlık, ölçüsüzlük, belirsizlik veya muğlaklık ortamını doğurabilir. Verilerin hatta -teknolojik tekillikle makineyle birleşen- insan zihninin veya bedeninin heklenmesi, insanların evlilik veya siyasi seçimler gibi önemli konularda yapay zekaya başvurması, düşüncesinin ve iradesinin yapay zekaya havale edilmesi insan iradesini ve özgürlüğünü imha ederek trans-posthümanist bir düzeni meydana getirebilir.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x