Menü
Mustafa Tekin
Mustafa Tekin
Sünnetullah ve Determinizm
Aralık 22, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

İnsanlar, olaylar ve nesneler karşısında kalan insanın ilk yaptığı işlerden birisi bunları anlamaya çalışmak olacaktır. Kendisini kuşatan evren karşısında ilk önce bir güvenlik sorunu yaşayan insan, anlam(landırm)anın ardından evren ile ilişkilerini düzenlemeye ve oluşturduğu güvenlik çemberinin içinde ihtiyatla hareket etmeye yeltenecektir. Denize hiç girmemiş bir insanın, ilk girme teşebbüsünde “su” karşısında nasıl tavır alacağı bilgi ve deneyimleriyle belirlenir. Ancak su derinleştikçe hem boğulmaktan hem de denizdeki diğer varlıkların verebilecekleri zarardan emin olmak adına farklı ihtiyatları ortaya koymaya çalışacaktır. Kendisini kuşatan evren ve onun içindeki eşya ile ilişkilerinde belirli ilkelerden hareket edilmesi gerektiğini farklı tecrübe ve bilgilerle öğrenmiş olacaktır. Dolayısıyla evrenin nizamsız işlemediği ve bu ilkelere uymadığı taktirde bazı zararlara uğrayacağı konusunda bilgi sahibi olacaktır.

İnsanın kendisini kuşatan evren ve olgular dünyasına dair bilgiler, (b)ilim yoluyla ortaya konulmaktadır. Dolayısıyla dış dünyanın nasıl düzenleneceği, eşya ile nasıl ilişki kurulacağına dair faaliyetler (b)ilimsel faaliyetler ismini alacaktır. Fakat bu nokta, insan hayatındaki bir boyutu ifade etmektedir. Zira bu boyut daha çok “nasıl”lıklarla ilgili olup, “niçin” sorusunu cevaplama konusunda yetersiz kalmaktadır. Nitekim insan muhatap olduğu tek tek nesnelerin bilgisini bilmesi durumunda bile, bu nesneler arasındaki bağlantı ve onların felsefenin diliyle ifade edecek olursak “gai illet”leri eksik kalacaktır. Her ne kadar modern dönemde bilgi tek tek nesnelerin bilgisine indirgenerek ve hatta postmodern karakterisazyonla öznellik zaviyesinden üretilerek ve bunlara bağlı olarak “gai illet” dışarıda bırakılarak içeriklendirilse de, gerçekte bunlar insan zihninde iptal edilmiş sorular değildirler.

Bunlarla birlikte insanın dünyada niçin yaşadığı, ölümden sonra ne olacağı ve hayatın anlamına dair sorular da, cevaplanmak üzere beklemektedir. (B)ilim bunlara cevap verebilme konumunda olmadığından bir kapsama problemi ortaya çıkacaktır. İşte tam da bu noktada “din” devreye girmektedir. Modern zamanlara gelinceye kadar, din ve bilim arasında bir yalıtıklık ve kopuş olmadığından (ki bu, Tanrı merkezli bir evren ve dünya görüşüne dayanmasından kaynaklanmaktadır) insan din ve bilimin iç içe geçmiş bir biçimde kapsandığı bir konumdaydı ve bir parçalanma söz konusu değildi. Modern zamanlara gelindiğinde ise, bilimin Tanrı’dan kopuşu, insanın aşkın boyutunun dışarıda bırakılmasını sonuçlamıştır. Burada din ve bilim arasındaki yalıtıklık, esasen insanı mağdur eden sağlıksız sonuçların üretilmesine sebep olmuştur. Bir yandan ya insanın aşkın boyutu yok sayılmış ya da dinin bilimsel tüm gerçekleri zaten içerdiği gibi argümanlar öne çıkarılmış, diğer yandan tepkisel olarak her şey metafizik alana dahil edilerek olgular dünyasının bilgisi önemsizleştirilmiştir. Aslında Müslüman toplumların son birkaç yüzyıllık modernleşme serüveni dikkatle incelendiğinde, bu sağlıksız sonuçların hayatın içinde ne ölçüde yer edindiği anlaşılabilir. Bugün doğal âfetler başta olmak üzere maruz kalınan tüm sorunların içerikleri dikkatli bir şekilde yoklandığında, bu durum rahatlıkla anlaşılabilmektedir.

Bu çizdiğimiz manzara ve nihayetinde ortaya çıkan arızalar insanların ve özelde müslümanların eşya, evren ve Allah ile ilişkilerini yeniden düzenlemelerinin gerekliliğini bize göstermektedir. Dolayısıyla “tikel” olarak konuşulan mevzuların, sağlıklı bir şekilde halledilebilmesi esasen onların bağlı olduğu dünya görüşü ve teorilerle ilişkilerinin yeniden gözden geçirilmesi demektir. Biz sorunu Sünnetullah ve determinizm kavramları üzerinden kısaca analiz etmek istiyoruz.

Sözlükte “iyisini de kötüsünü de kapsamak üzere yol, âdet anlamına gelen sünnet,” belirli standartlara oturmuş davranış biçimlerini tanımlamaktadır. Bu bağlamda metaforik olarak ifade etmek gerekirse, bir şekilde geçmişte patika olarak açılan bir yolun sınırları belirlenir, herkesin kullanabileceği şekilde düzenlenir, yol işaretleri konulursa bu durumda bir standart oluşmuş olacaktır. Kur’an-ı Kerim’de “sünnetullah” şeklindeki kavramın kullanışlarına baktığımızda geçen âyetlerin (bu arada sünnet kavramının kullanımlarına dair tüm varyantlar) “Allah’ın ilkeleri” anlamını muhtevi olduğunu bize göstermektedir. Bu bağlamda çok genel olarak sünnetullah kavramını, sünnet kelimesine atıfları çerçevesinde, “Allah’ın insan ve onu kuşatan eşya, tabiat ve giderek evrene ve nihayet insan ve topluma koymuş olduğu ilke ve kurallar” şeklinde tanımlayabiliriz. Özellikle bazı âyetlerde “Allah’ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın” şeklindeki vurgular sünnetullah’ın genel anlamlandırma ve evrene dair ilkeler olması durumunu kuvvetlendirmektedir. Ayrıca âyetlerin geçtiği bağlama dikkat ettiğimizde, Allah’ın tarih, toplum ve tabiatta meydana gelen ve bir ilke dahilinde cereyan eden olaylara atıflarını görmekteyiz. Bu durum tabiat ve sosyal dünyada meydana gelen hadiselerin tamamen tesadüf olmadıklarını en azından söyleyecektir.

“Belirli sebeplerin belirli sonuçları ortaya çıkaracağını savunan katı gerekirci görüşe determinizm” denmektedir. Burada vurgulanması gereken birkaç nokta vardır. Birincisi, “determinizme göre tercihlerimiz başka güçlerce belirlenir ve dolayısıyla eylemlerimiz nedensellik bağlamında izah edilebilir.” Bu tanımda nedensellik ve özne durumları sorunsallaştırılmaktadır. “Zorunsuzluk ve hür iradeyi kabul etmeyip, fizik, ruhi ve ahlaki bütün olayları bir takım zaruri sebepler zincirinin zaruretle tayin ettiğini iddia eden teori” şeklindeki tanım ise determinizmi fizik ve sosyal olanın bütününe doğru yayılmaktadır.

Tanımlar üzerinden yürüdüğümüzde, elbette sünnetullah ve determinizm kavramları arasında bağlantılar olduğu görülecektir. Burada en temel ortaklık noktası, her ikisinin de gerek tabii gerekse sosyal alanda nedensellikler çerçevesinde gerçekleşmesidir. Fakat burada önemli olan bu kavramların aralarındaki farklılıktır. Sünnetullah, özellikle Allah’ın evren ve eşyanın hareketine dair yerleştirmiş olduğu temel ilkeleri anlatmaktadır. Kur’an-ı Kerim’in anlatımında ise sosyal ve tarihsel akışın ilkeleri üzerine sünnetullah kavramının kullanıldığını görmekteyiz. Her ne kadar bazı görüşler Sünnetullah’ın bu şekilde içeriklendirilemeyeceğine dair argümanlar ileri sürse de, en azından Kur’an’ın dilinde ve Onun anlatımının sınırlarında sosyal ve tarihsel akışın ilkelerinden bahsetmek mümkündür. Burada Sünnetullah’ın tarihsel ve toplumsal düzeyde sosyolojik anlamda “toplumsal yasa” kavramıyla özdeş olup olmadığını tartışmayacağım. Çünkü bu oldukça uzun bir analizi gerektirmektedir.

Ancak Kur’an-ı Kerim’in bütünselliği dikkate alınarak bir tarih felsefesi oluşturmak gerekirse, öncelikle birkaç parametrenin zikredilmesi gerekir. Birinci parametremiz; tarih ve tarih dolayımlı toplum insan öznenin aksiyon alanıdır. İkincisi, insanın tamamen dışarıda tutularak Tanrı’nın aktör olduğu bir tarih yoktur. Üçüncüsü, Marksizm gibi bazı seküler ideolojiler Tanrı’yı tamamen dışarıda tutmakta ve hatta insan öznenin failliğinden bağımsız bir tarihin sonu öngörmektedirler. Bu bağlamda İslam açısından insanın tarihteki failliği esas olmakla birlikte, Allah tarihe, tabiata ve olayların akışına müdahildir. Fakat bu nedenselliklerin dışarıda bırakıldığı, tesadüfi bir tarihe dahil oluş değildir. Sünnetullah’ın standartlaşmış ilkeleri ve nedensellikler üzerinden işlemesi bu parametrelerle birlikte yürümektedir. Fakat buradan asla nedenselliklerin askıya alındığı sonucu çıkmaz.

Determinizm ise belirtildiği üzere aynı sebeplerin aynı sonuçları doğuracağı gibi sıkı bir gerekircilik üzerinden hareket etmektedir. Bir kere her zaman aynı sebeplerin aynı sonuçları doğuracağı şeklindeki anlayış, sosyal bilimlerde ve hatta tabiat bilimlerinde bile eleştiriye uğramıştır. Özellikle sosyal bilimlerde bir olayı meydana getiren sebeplerin hepsinin tespiti zor olduğu gibi, farklı zamanlarda müessir etken olarak farklı bileşenler de devreye girebilmektedir. Bu durumda bilhassa sosyal bilimler alanında olayları açıklamak üzere bir determinizmden bahsetmek sorunlu görünmektedir. Nitekim ortaya attığı teorilerle oldukça vukufiyetli bir kavrayışı olduğu anlaşılan İbn Haldun’un “iklim ve medeniyet”, “tavırlar”, “asabiyet” vb. nazariyelerinden bir kısmı determinist olmakla eleştirilmektedir. Farklı bileşenlerin ve müessir etkenlerin her zaman devreye gireceği hesap edilmelidir. Bu izahlar çerçevesinde Sünnetullah ile determinizm arasındaki nüansı belirtmiş bulunmaktayız. Şimdi de sorunlarımıza yaklaşımda bu kavramların ne anlam ifade ettiğini açımlamaya çalışabiliriz.

Bu iki kavramın toplum tarafından nasıl algılandığı ve daha sonra gündelik sosyal ve tarihi olaylara uygulandığında islam açısından nasıl bir tavır ve yaklaşım geliştirilmesi gerektiğini somut olarak analiz edebiliriz. Öncelikle toplumda Allah’ın kudretine dair yüksek düzeyde bir inanç vardır. Hatta bu inanç kimi zaman gündelik hayatın “nedensel” işleyişini de iptale vardıran boyutlara ulaşabilmektedir. Dolayısıyla toplumda uzun vadede nedensellik üzerine dayalı olması gereken tavırların metafizikleştirilmesi söz konusudur ki, bu meselenin bir boyutudur. Diğer yandan özellikle modern zamanların seküler karakteri sebebiyle “din” ve “dünya” arasında oluşan yalıtıklık, dinin irrasyonel alana konumlandırılmasının ardından gündelik işlerin (meslek, eğitim, ekonomi vb.) salt fenomenler dünyasıyla sınırlandığı görülmektedir. Fakat burada oluşan boşlukta, dinilik ahlakiliği gündelik hayatta besleyen bir öge olamamaktadır. Bu durumun en bariz yansıması, doğal afetlerin ardından yapılan eleştirilerde binaların yapıldığı zemin, binaların sağlamlığı, depreme dayanıklık, denetim noktasındaki zafiyetlerin dile getirilmesidir. Aslında toplum Tanrı’nın mutlak kudretine ve nihayetinde her şeyin Sünnetullah içinde ve “nedensellik” çerçevesinde meydana geldiğini kabul etmektedir. Fakat birçok farklı sebepler dolayısıyla gündelik icraatlarında nedensellikleri dışarıda bırakarak bir metafiziğe tutunmaktadırlar.

İslam açısından insanın eşya ve evrenle kurduğu ilişkinin mahiyeti önemlidir. Bu bağlamda, ilk önce insanın Tanrı ile kurduğu ilişkiye bakmak gerekir. Elbette mutlak, sonsuz kudret ve bilgi sahibi olarak evrendeki hiçbir şey Tanrı’dan habersiz değildir. Fakat Tanrı kaderci bir yaklaşımın muhatabı da olamaz. Bu durumda Tanrı’nın eşya ve evrene koymuş olduğu ilkelerin işleyişi, insanın cehdi ve çabası ile sağlanabilir. Bir başka deyişle, Allah’ın eşya ve evrendeki işleyiş ilkelerini belirlediği ve bu minvalde “Sünnetullah”tan bahsedilebileceği anlaşılabilecektir. Bu durum aslında insanın hem Tanrı hem de insan ve evren ile ilişkilerini belirli ilkeler çerçevesinde kurması gerektiğini bize söylemektedir. Esasen Kur’an-ı Kerim’in Sünnetullah’a dikkat çekmesi de bu sebepledir. İçeriklere baktığımızda Sünnetullahın zikrinin bir diğer sebebi de, insanların gerçekliği saptıracak düzeyde metafizikleşmeye saplanmamaları içindir.

Determinist bir algılama “nedensellik”lere dikkat çekme bağlamında anlamlı ise de, geçmiş yüzyıllardaki algılamalara baktığımızda neredeyse kendi kendine işleyen ve bu arada Tanrı ve hatta fail özne olarak insanı dışarıda bırakan mihaniki bir tasavvur karşımıza çıkabilmektedir. Ancak böyle bir tasavvur, hem fizikteki yeni gelişmeler hem de sosyal bilimlerdeki yeni anlayışlar sebebiyle eleştiriye uğramaktadır.

İnsan için belirsizlikler bir güvensizlik durumunu beslemektedir. Bu bağlamda, insan, eşya ve evren arasındaki ilişkilerin aktığı en geniş düzlemde, belirsizlikler azaldığı oranda geleceğe doğru öngörülebilirliklerini artıracaktır. Bunun gerçekleşebilmesi için gerek tabiatta gerekse insanın eyleyişte bulunduğu sosyal dünyada ilkelerin farkında olmak bir zorunluluktur. Bu da insanın bilimsel faaliyetleri ile ortaya çıkarılabilir ve ciddi çabaları gerektirmektedir. Zira ancak ilkeler ve düzenlilikler üzerinden bilim yapmak mümkündür.

Bu zamana kadar yaşanan sorunların bu minvalde bir perspektif sorunundan kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Tam da bu sebeple, sorunların farkındalığıyla bir “Müslüman aklı” kurmak yoluyla geleceğe doğru bir projeksiyon geliştirmek ilk adım gibi görünmektedir. Buradan anlaşılmaktadır ki, Allah ile insan, eşya ve evren arasındaki ilişkiler rastgele olmaktan uzaktır.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Hz. Peygamber’in ﷺ Dünyasında Cihad ve Savaş...
Ahmet Özel
En Faziletli ve En Hayırlı Amel Cihad...
Muhammed Emin Yıldırım
Filistin Direnişinde Öncülük ve Önderler...
Hamza Türkmen
Kudüs Davası Bilincimiz ve Aksa Tufanı’nın Değerle...
Maruf Çelik
Aksa Tufanı’nın Geleceği Dönüştürme Etkisi…...
Abdülaziz Tantik
RÖPÖRTAJLAR
“Dünyaların değiştiremediği insanlar ancak dünyala...
Muhammed Emin Yıldırım
“Müslümanın dünyayla ilişkisi tedbir ve temkin ili...
Kasım Küçükalp
... her nimetin bir külfeti var. Gülü seven dikeni...
Ali Osman Öncel
“Resûlullah (sas) ile meşgul olmak, Resûlullah’ı (...
Mustafa Fayda
“Peygamberler dünyayı yaşanır hale getirmek için g...
Mustafa Ağırman
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
Türk Sinemasında Neden Hz. Muhammed (sas) Filmi Yo...
Abdülhamit Güler
İnsanın Göç Meselesi: GÖÇ
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
Avrupa’nın Ortasında Var Edilen Güçlü Bir İnanç İk...
Mikail Çolak
İnsan Göç Eyler
Mikail Çolak
Tarihe Tıp Notu: Daruşşifalar
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
Ensârî Bir Muhacir: Zekvân b. Abdükays...
Miraç Okutan
İki Hicret Sahibi: Ca’fer b. Ebû Tâlib...
Miraç Okutan
Gönüllerinde Şifayı Taşıyanlar...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ömer b. Abdülaziz
Kevser Özdağ
AYETLERLE KONUŞAN ADAM
Sümeyye Çiftçi
Yollarına Mısraların Döküldüğü İnsan...
Sümeyye Çiftçi
Adaletin Sembolü Kâdî Şüreyh (ra)...
Necmeddin Beytullah Ünnü
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x