Menü
Abdülhamit Güler
Abdülhamit Güler
Türk Sinemasında Neden Hz. Muhammed (sas) Filmi Yok?
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

Peygamberlerin hayatının ya da yaşadıkları bazı olayların filme alınması konusu sinema tarihinin en çetrefilli ve çeşitli başlıklarından biri olabilir. Zira hangi peygamberin hayatının nasıl konu edileceği, filmin finansörü ve yönetmenin kimliğine göre değişiyor. Bu zamana kadar hep böyle oldu. Bundan sonra olması da muhtemel. Anlaşılır bir durum. Çünkü hangi dinden bahsedersek edelim, bölünmüşlük ve farklılıklardan doğan çatışmalar söz konusu. Haliyle herkesin peygamberi farklı oluyor. Kendi savını ve iddiasını delillendirmek için de peygamberi kullanıyor.

Bu manzarayı elbette en çok Batılı sinemacılar arasında görüyoruz. Müslümanlar nadiren bu konulara girdiği için film örneği az. Sebepler malum. Daha sonra döneriz bu konuya. Batı’da ise Hristiyanlığın parçalanmış manzarası, Orta Çağ ve öncesinde yaşanan mezhep savaşlarının yakın tarihte görünüm değiştirerek devam etmesi, Hristiyan sinemacıların peygamberleri ele alması ve sunumunu da değiştiriyor.

Tahmin edileceği üzere sinemada en çok filme alınan peygamber Hz. Îsâ’dır. Çünkü sinemanın doğumudan itibaren üreticilerin büyük çoğunluğu Hristiyan inancına sahip kişilerdi. Hz. Îsâ’yı öven de yeren de filmini yaptı. Doğrudan yapılmasının dışında atıflarla yapılanlar da yüzlercedir. Bu dönemlerde Müslümanlar ise fotoğrafın haram olup olmadığını tartışmanın üzerine bir de saniyede 24 kare fotoğraf meselesi çıkınca, “Acaba 24 haram mı olur?” gibi ironik sorulara muhatap olmuş olabilirler. Yani Müslümanlar daha temsil etmenin, resmetmenin felsefesini, teorisini ve hükmünü ortaya koymamışken sinema alıp başını yürüdü. Bu yüzdendir ki Çağrı (1978) yapıldığında yeryüzünde bir daha susmayacak bir ses çıktı adeta. Hoş, Çağrı yapıldığında İslâm dünyasında dedikodular alıp başını gitmişti. Çünkü filmi Hollywood’da çalışan bir yönetmen (Mustafa Akkad) Hollywood yıldızlarıyla yapmıştı (Anthony Quinn, vs). İyi bir şey olamazdı. Hz. Peygamber (sas) kötü gösterilecekti. Dedikodular sebebiyle film birçok ülkede çok geç gösterime girebildi.

Çağrı’dan neredeyse yarım asır sonra Mecid Mecidî’nin Hz. Muhammed (sas) filmi de aynı kaderi paylaşmıştı. Filmde Peygamber Efendimiz’in (sas) çocukluk dönemi anlatılıyor ve yüzü dışında elleri, silueti resmediliyordu/görünüyordu. Ve ülkemizde birçok kişi filmi izlemenin doğru olmadığını, hatta izleyenin itikadının bozulacağını söyledi. Garip… Hâlâ anlamıyorum. Neyse. Bu manzara ortadayken Müslümanların neden daha az film yaptığını ve yapılan filmlerde de neden daha az peygamber olduğunu farklı satırlarla anlatamaya gerek yok sanırım.

TDV İslam Ansiklopedisi’ne göre nübüvvet, “Allah ile insanlar arasında dünya ve âhiretle ilgili ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla yapılan elçilik görevi”dir. Yani Peygamberliğin esas meselesi aracılık etmek. Ve aracının aracı önemlidir. Hz. Peygamber (sas) kendi döneminde geniş kitlelere hitap edebilmenin yöntemi ne ise onu doğru şekilde kullanarak uygulanmasını istemiştir. Malumunuz, şiir öyle bir yöntemdi. Peki, soru şu: “Hz. Muhammed (sas) bugün yaşasaydı hangi aracı yöntem olarak kullanırdı?”

Herkes için cevap ortak aslında. Elbette sinema. Kendisi sinema yapmayabilirdi. Ancak kendisi ve insanlığa sesini ulaştırmakla mükellef olan herkesten bu aracı kullanmasını isterdi. Zaten bugün Müslümanların çokça izlediği ama azca ürettiği sinema alanında Müslüman olmayanlar bu yöntemi hakkıyla kullanıyor. Evet, ‘hakkıyla’. Kendilerince. Usûlüne göre ya da usûl de oluşturarak. Neticede kitlelere, milyonlara sadece birkaç saat içerisinde ulaşacak mecralar ve bu mecralarla sadece 100 dakika içerisinde binlerce sayfa ile anlatılacak mesaj ve meram aktarılıyor.

Hakikaten, Müslümanlar neden bunu hâlâ görmüyor?

Görmediklerine emin miyiz? Evet, sinemanın her alanının içinde olan biri olarak rahatlıkla böyle olduğunu söyleyebilirim. En başta üretimi desteklemiyoruz. Sinema pahalı bir alan ve üreticilerin maddi desteğe ihtiyacı var. Ancak Müslüman ‘zenginler’in en az destek aktardığı alan sinema. Burs vermek, cami ve Kur’ân kursu yaptırmak, erzak kolisi ulaştırmak ustalık eserimiz. Gerçekten bunu Müslümanlardan daha iyi yapan yok. Bakın deprem bölgesine… Geri dönen çok oldu ama ‘İslami’ vakıf ve dernekler hâlâ orada. Ve hep orada olacaklar. Allah hepsinden razı olsun.

Peki, deprem gibi gündemimizde yoğunluklu olarak birkaç ay kalıp geçecek hususta bu denli başarılıyken, zihin ve ruh depremi yaşatan sinema ve bağlı alanlardaki zelzeleye dair ne zaman yoğun ve diri bir tutum sergilenecek? Gençler ve çocuklar başta olmak üzere çağın insanının bir numaralı eğlence ve vakit geçirme aracı olan sinema filmlerine ne zaman yatırım yapılacak?

Şunun altını kalınca çizmek gerek: Müslümanların öğrenci okutması, cami yaptırması takdire şayan. Bunu ‘sıradan insan’ yapıyor zaten. Peki, varlık sahibi olanlar da bizim gibilerle aynı destek yöntemini mi kullanmalı? Bunlar yapılıyor ve yapılmalı. Fakat yeterli mi? Sinema alanına öğrenci yetiştirilmezse, üretim desteklenmezse, yeni mecraların temeli atılmazsa halimiz nice olur?

Bu soruları el bombası mahiyetinde zihninize bıraktıktan sonra biraz da ‘peygamberleri anlatan filmler’e bakalım…

Dediğimiz gibi… Peygamberleri konu alan filmler çoğunlukla Batılılar tarafından yapıldı. En çok konu edilenler Hz. Îsâ ve Hz Mûsâ. Sonrasında Hz. Nuh geliyor. Hz. Muhammed (sas), Batılılar tarafından çok az konu edildi. Müslümanlar ise kendi varlık alanları bağlamında en çok Hz. Peygamber’in filmini yaptı.

Çağrı, bir Müslüman yönetmen tarafından yapılan ve Müslümanların ekserisinin hassasiyetini gözeten en başarılı örnek. Mustafa Akkad, Hz. Peygamber’in herkes tarafından doğru tanınması için böyle bir film yaptığını söylemişti. Başardı da… Sayesinde on yıllar boyunca dünyanın her yerinden belki yüz binlerce insan Çağrı sayesinde İslâm ile tanıştı ve Müslüman oldu.

Mecid Mecidi’nin Hz. Muhammed (sas) filmi yapıldığı dönemin ve coğrafyanın dezavantajlarını yaşadı. Çağrı gibi benzerinin olmadığı ortamda değil, Çağrı gibi çok etkilisinin yapıldığı zamanda hayata geçti. Şii bir yönetmen tarafından yapılmış olması da İslâm coğrafyasında önyargıya sebep oldu. Halbuki Mecidi, film yapım sürecinde İslâm ülkelerindeki Sünni alimlerle görüşüp ‘sakınca yoktur’ damgasını/ruhsatını almıştı.

Hollywood, Hz. Îsâ ve Hz. Mûsâ hakkında çokça film yaptı. Hollywood’u var eden zihin yapısı ve finansın Yahudilerin elinde olduğunu düşünürsek, genellikle Hristiyanların elinden çıkan eleştirel filmler dikkati çekti. O kadar ki, Mel Gibson “Tutku: İsa’nın Çilesi” (2004) filmini yaptığında, içinde olduğu sinema endüstrisi tarafından aforoz edildi. Çünkü film, Yahudilerin Hz. Îsâ’ya işkence ettiğini anlatıyordu.

Yakın dönemde Hollwyood’da Hz. Nuh ve Hz. Mûsâ filmleri kendini gösterdi. “Nuh: Büyük Tufan” filminde Russell Crowe başrolde yer aldı ve Hz. Nuh, ‘gemisini koruyan kaptan’ vurgusunun çok ötesinde gerektiğinde şiddetten kaçınmayan biri olarak gösterildi. Burada da “insan işte, içinde hep şiddet var” mesajı kendini gösteriyordu. Yani çok da iyi niyetli olduğunu söylenemez.

Ridley Scott’ın “Tanrılar ve Krallar” filmi ise Hz. Mûsâ’nın Firavun ile mücadelesine odaklandı. Chiristian Bale’in başrolünde yer aldığı filmde de Hz. Mûsâ, mücadelesinde bolca kan döken biri olarak resmedildi. Anlayacağınız, Hollywood’un niyeti hep aynı. “Nasıl daha çok izlenir” ve “sene olmuş 2020, bi de burdan bakalım!” demek…

Türk Sineması bu konuda oldukça yoksun. Doğrudan peygamberleri konu alan film yok denecek kadar az. Hz. Peygamber’in yakınındaki isimler üzerinden yapılan filmler (Hz. Ömer, Hz. Ali vs) olmakla beraber doğrudan Hz Muhammed’i (sas) ele alan film sadece bir tane. Nazif Tunç’un “Hicret’ isimli televizyon filmi alanında tek olma özelliğini taşıyor. Yusuf Sezgin’in “Yusuf ile Züleyha” filmi de Hz. Yusuf’u ele aldığından listeye giriyor. Bunlar haricinde bir de Hz. Yahya filmi var. Koskoca Türk Sineması… İslâm Dünyasının lokomotifi… Ama sinema sektöründe peygamberleri ele alan film yok denecek kadar az. Neden?

Gerçekten bu soruyu kendimize sormamız gerek: Neden Peygamberleri ele alan filmler yapılmıyor? Ve bu filmler yapılmazken, Batılı sinemacılar olur olmaz açılardan peygamberleri kendi zaviyelerinden, hatta olmayacak açılardan filmlere konu ederken, Müslümanların içi rahat olabilir mi?

Dinimiz ve peygamberlerimiz bizim için bu kadar önemli ise…

İslâm’ı bütün insanlığa anlatmak görevimiz ise…

Sinema, çağımızda insanlara bir şey anlatmanın en etkili ve hızlı yolu ise…

Müslümanlar, film yapmak ve filmleri desteklemek için ne bekliyor?

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x