Giriş
Doğu Türkistan’ın 1949 senesinde askeri ve siyasi olarak bütünüyle işgal altına alınmasından sonra ülkeden ayrılmaya mecbur kalmış ve dünyanın farklı ülkelerine dağılmış olan Doğu Türkistan halkı; Doğu Türkistan’ın gerçek sahipleri oldukları davası ile siyasi, sosyal ve daha pek çok farklı biçimlerde diaspora faaliyetlerine başlamıştır.
İşgal altındaki bir halkın sürgündeki temsilcilerinin bağımsız hareket etme gücüne sahip olabilmesi için hem pratik tecrübe hem uluslararası hukuk açısından üç temel şartı yerine getirmesi gerekmektedir. Bu üç şart; yeterli kapasiteye sahip bir temsil kurumunun oluşturulması, halk nezdinde meşrutiyetin sağlanması ve temsiliyetin diğer taraflarca kabul edilmesidir. 1949’dan Sovyetler Birliği’nin çöküşüne kadar geçen 50 yıl içinde, bu üç temel şartı barındıran Doğu Avrupa halklarına ait çok sayıda sürgün hükümet ve kurumlar, İkinci Dünya Savaşı öncesi Yahudi ve diğer toplumların yürüttüğü diaspora çalışmaları, bu halklara egemenlik kazandırmış, bağımsız ülkeler kurmalarını ve büyük güçlerin desteğini almasını sağlamıştır. Uluslararası arenada kabul gören bu deneyimsel kültür ve uluslararası hukukun gereği olan diaspora prensipleri, işgal altındaki Türki cumhuriyetlerinin Türkiye’de faaliyet gösteren temsilci kuruluşları ve diaspora liderleri tarafından da uygulanmıştır. Günümüze kadar, Türkiye’deki ya da Türkiye’de başlayıp, dünyaya dağılan Doğu Türkistan sivil toplum kuruşlarının çalışma metotları ve hareket felsefesi bilinçli ya da bilinçsiz olarak bu temellerin hazırlanması ve geliştirilmesi üzerine devam etmiştir.
Türkiye’de Sosyo-Politik Dinamikler ve Doğu Türkistan Sivil Toplum Çalışmaları
Kısa bir kavramsal temellendirmeden sonra Türkiye’deki Doğu Türkistan sivil toplum çalışmalarını kronolojik olarak sıralamak gerekir. Doğu Türkistan’ın Türkiye ile olan iletişimi siyasi olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Abdülaziz Han döneminde Kâşgariye Devleti’nin Osmanlı’ya tabi olması1 ile kurulmuştur. Öte yandan, Doğu Türkistanlı tüccarların ticari seyahatleri sonucunda ekonomik ilişkiler sağlanmış, İstanbul’un hem bilim adamlarının yetişmesi hem de dünyadaki yeni gelişmelerden haberdar olunması açısından merkezi konumu bilimsel aktarımı mümkün kılmıştır. Sultan tarafından İstanbul’dan gönderilen özel temsilciler ve âlimlerin Doğu Türkistan ziyaretleri ve uzun süreli ikametleri sayesinde sosyal bağlar kurulmuştur.2 Cumhuriyetin ilk yıllarında Doğu Türkistan’daki siyasetçilerin Türkiye’yi sıkı takip ettiği ve ziyaretlerde bulunduğu da kayda geçmiştir. 1933 ve 1944 senelerinde kurulan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nde görev almış şahsiyetler içerisinde İstanbul’dan göç eden eski paşaların da bulunması, Doğu Türkistan diasporasının işgal sonrası Türkiye merkezli şekillenmesine ve siyasi çalışmalarda Türkiye’nin tercih edilmesine zemin hazırlamıştır. Çin işgalinden sonra önceden komşu ülkeler olan Hindistan ve Afganistan’a, 1955’ten itibaren ise Türkiye’ye ilk göçler başlamıştır.3 İlk gelenler Doğu Türkistan milli mücadelesinin sembolik isimlerinden İsa Yusuf Alptekin, Mehmet Emin Buğra ve beraberindeki heyetler olmuştur. Bu iki liderin ilk göçü başlatması, Doğu Türkistan diasporasının inşası, çalışmaları ve göç hareketlerini daha siyasi bir temel üzerinden ilerletmiştir. Ancak, Afganistan’dan 1960’lerde göç edenler Türkiye devletinin teşviki ile Kayseri’yi seçmiş ve orada Doğu Türkistan diasporasının en çok yoğunlaştığı ilk bölgeyi oluşturmuş, sosyal ve kültürel kimliklerini muhafaza etmek için sivil toplum çalışmaları başlatmıştır. Günümüzde Kayseri’de faaliyet yürütmekte olan Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği o zamanların mahsulüdür.4 Diğer yandan ilk göçü başlatan siyasi liderler ise Ankara ve İstanbul’da ikamet etmiş, Doğu Türkistan halkını temsil etmek ve Doğu Türkistan işgalini sonlandırmak için ulusal ve uluslararası çapta çalışmalar yürütmüş ve Suudi Arabistan’daki Doğu Türkistan diasporası dahil tüm Doğu Türkistanlılardan yazılı meşruiyet alarak, sivil diplomasi çalışmaları yürütmüştür. Kayseri’de faaliyet gösteren ve Afganistan’dan gelen Doğu Türkistan muhacirlerinin kurumsal temsili olan Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği’nin temelleri Afganistan’da atılmıştır. İlerleyen yıllarda bu derneğin yürütme kadrosunda yer alan kişilerin Afganistan’daki Doğu Türkistan diasporasının öncüleri olduğu tarihi kayıtlarda belirtilmiştir. Öte yandan, eş zamanlı olarak, daha siyasi ve kapsayıcı bir düzeyde, 1960 yılında İsa Yusuf Alptekin ve arkadaşları tarafından İstanbul’da Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti kurulmuştur. Kültürel tanıtım, sosyal farkındalık, araştırma yapma ve haber bültenleri yayınlama gibi faaliyetlerle bu Cemiyet, o zamanın en etkili Doğu Türkistan temsilci kurumu haline gelmiştir. Bu iki kurum girişte beyan ettiğimiz o üç temel şartı bünyesinde barındırmış ve Doğu Türkistan halkının Türkiye’deki sorunlarını çözerken Doğu Türkistan’da devam eden işgalin sona erdirilmesinde hem Doğu Türkistan halkı hem de diğer çeşitli taraflar tarafından kabul gören temsilci kuruluşlar haline gelmiştir. Bu kabulün delili ise İsa Yusuf Alptekin’in ulusal ve uluslararası çaptaki faaliyetleri ve Doğu Türkistan diasporasının büyük kısmını teşkil eden Türkiye ve Suudi Arabistan’daki diasporanın maddi desteğidir. Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti, İsa Yusuf Alptekin’in sağlık durumunun bozulması ve maddi desteğin azalması nedeniyle 1972 yılında etkinliğini yitirmiştir.5 Bu dönemlere ilişkin bir diğer husus ise Türkiye Cumhuriyeti’nin tek partili döneminden sonra siyasi egemen gücün Türk milliyetçiliğini diğer siyasi görüşlere tercih etmesidir. Türk milliyetçiliğinin ve Turan öyküsünün yükselişi ile ülkenin her kesiminden Doğu Türkistan davası için güçlü bir destek gelmiştir. İsa Yusuf Alptekin, Ülkü ocakları, Milli Türk Talebe Birliği ve diğer milliyetçi hareketlerin daimî konuşmacılarından olmuş, Elçi Bey ve diğer Türki cumhuriyetlerin sürgündeki temsilcileri ile birlikte milliyetçi hareketin fikir önderlerinden biri sayılmıştır. Bu durum Doğu Türkistan sivil toplum çalışmalarının uzun yıllar İsa Yusuf Alptekin’in şahsını merkeze alarak devam etmesinde önemli bir etken olmuştur. Sultanahmet Camii’nin hemen yanındaki Doğu Türkistan Parkı ve bayrağı, Türkiye’nin dört bir yanında bulunan İsa Yusuf Alptekin’in adını taşıyan okullar, parklar ve kamusal alanlar da bu dönemdeki çalışmaların boyutunu göstermektedir.
1980’ler sonrası Çin’in yeni dış ilişkiler politikası gereği, Doğu Türkistanlıların tekrardan yurt dışına seyahat etme imkânı kazanmış ve ikinci göç yaşanmıştır. Bu kapsamda, birçok Doğu Türkistanlı tüccar ve öğrenci Pakistan, Suudi Arabistan, Mısır, Kazakistan ve Türkiye’ye kısa zamanlı ya da süresiz olarak göç yapmıştır. İstanbul’u tercih edenler daha çok eğitimi ve ticareti amaçlamıştır. Doğu Türkistan Göçmenler Derneği’nin durgun dönemlerine denk gelen bu göç, Türkiye’deki Doğu Türkistan çalışmalarını yeniden canlandırmıştır. Bu minvalde, 1986 yılında emekli General Mehmet Rıza Bekin’in öncülüğünde Doğu Türkistan Vakfı kurulmuş ve Türkiye’de Doğu Türkistanlıları temsil eden yeni bir kurum olarak faaliyetlerini sürdürmüştür. Doğu Türkistan Vakfı 2000’lere kadar etkinliğini devam ettirmiştir. Vakıf, Türkiye’ye yeniden göç eden öğrencilerin Türkiye’deki üniversitelere yerleştirilmesi, diaspora faaliyetleri ve diğer sosyal çalışmalar ve devlet ile olan nazik ve güçlü bağı dolaysıyla siyasi ve sosyal temsiliyeti elde etmiş, ulusal ve uluslararası çapta Doğu Türkistan çalışmaları yürütmüştür. Bu dönemlerde, 1994 yılında Türkiye’ye yeni göç etmiş Urumçi ve Pekin’deki demokratik öğrenci hareketlerinin önemli isimlerinden oluşan gençler Ankara merkezli Doğu Türkistan Öğrenci Birliği’ni kurmuştur. Birlik, Türkiye’de ve bağımsızlığını yeni kazanan Kazakistan’da gençlere yönelik faaliyetler yürütmüştür.6 1992 yılında Doğu Türkistan Vakfı’nın ev sahipliğinde Türkiye’de Doğu Türkistan Milli Kurultayı düzenlenmiş ve bu Kurultay’da Doğu Türkistan’ın bağımsızlığını müzakere eden 12 maddelik bir karar kabul edilmiştir. Kurultay sonrası uluslararası bir çatı kuruluş olan Doğu Türkistan Milli Merkezi ve şu anda merkezi Almanya’da bulunan Dünya Uygur Kurultayı kurulmuştur.7
Türkiye’deki ekonomik, sosyal ve siyasi dalgalanmalar ve değişimler, Doğu Türkistan davasının Türkiye’deki seyri ve Türkiye toplumu tarafından benimsenmesi üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuştur. 1998 yılına gelindiğinde, üçlü koalisyon hükümetinin Çin Cumhuriyeti ile diplomatik yakınlığını güçlendirmesi, Doğu Türkistan davasının Türkiye’deki gidişatında ciddi sonuçlara yol açmıştır. Bu dönemde Doğu Türkistan faaliyetleri resmi olarak yasaklanmıştır. Ak Parti döneminin başına kadar devam eden siyasi ve ekonomik gerileme döneminde Türkiye, Doğu Türkistan davası ile ilgili siyasi ve sosyal faaliyetler için elverişsiz hale gelmiş ve sivil toplum faaliyetleri bir durgunluk dönemine mahkûm edilmiştir. Bu dönem sadece Türkiye’de değil tüm dünyada Doğu Türkistan davasının ideolojik evresinin ve kurumsal gelişiminin dönüm noktası olmuştur. Eş zamanlı olarak, Çin’in Orta Doğu ülkeleri ve Orta Asya cumhuriyetleri ile kurduğu yeni diplomatik ilişkiler, Doğu Türkistan çalışmalarının Asya’da, özellikle Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde sürdürülmesini belli bir süre için neredeyse imkânsız hale getirmiştir. İsa Yusuf Alptekin’in 1996 yılında vefat etmesinin ardından İsa Yusuf Alptekin Vakfı kurularak İsa Yusuf Alptekin adına akademik ve sosyal çalışmalar yapılması amaçlanmıştır. 1998 ile 2005 yılları arasında Doğu Türkistanlıların ilk göç ettiği Doğu ülkelerinden Batı ülkelerine göç hareketleri yaşanmıştır. Pakistan, Orta Asya ülkeleri, Afganistan, Suudi Arabistan, Mısır, Yemen ve diğer ülkelerde eğitim gören, ticaret yapan veya uzun süreli ikamet edenler, siyasi koşulların neden olduğu güvensizlik nedeniyle Batı ülkelerine göç etmiştir. Almanya, İsveç, Norveç, Hollanda, İngiltere, Avustralya, Kanada, Amerika ve Japonya en çok göç kabul eden ülkeler arasında yer almıştır. Türkiye’deki siyasi yasak nedeniyle Türkiye’deki siyasi sivil toplum faaliyetleri merkezini Almanya ve diğer Batı ülkelerine taşırken, birçok Doğu Türkistanlı da bu dönemde ya kendi tercihleriyle ya da yetersiz koşullar nedeniyle Türkiye’ye göç etmiştir.8 Böylelikle Doğu Türkistan diasporası coğrafik olarak bir değişim yaşarken, Türkiye’deki Türk milliyetçiliğini dayalı Doğu Türkistan sivil toplum çalışmaları da en düşük seviyeye gerilemiştir. Yeni gelenlerle ve Türkiye’de Ak Parti döneminin başlamasıyla birlikte Doğu Türkistan çalışmaları yeni bir anlayışa evrilmiştir.
Doğu Türkistan Vakfı baskı ve kısıtlamalara rağmen, Türkiye’deki en aktif kurum statüsünü devam ettirmiştir. Doğu Türkistan halkının sosyal ve eğitim ihtiyaçlarına yönelik çalışmalar ve yayıncılık faaliyetleri yürütmüştür. 2006 senesinde Doğu Türkistan Vakfı’nın koordinasyonun altında Doğu Türkistan Gençlik ve Kültür Derneği kurulmuş ve Türkiye’deki yeni nesil gençleri mobilize etmek amacıyla faaliyetler yürütmüştür. Ancak Türkiye’deki siyasi değişim ve Doğu Türkistan’dan ve diğer ülkelerden gelen göç, Doğu Türkistan diasporası için yeni bir dönemi beraberinde getirmiştir.9
2003’ten bugüne bakıldığında Türkiye’de Doğu Türkistan meselesinin milliyetçilik ve Turancılık gömleğini daha geniş kapsamdaki İslâmi dayanışma ve Türk-İslâm topraklarının özgürlüğü gömleğine değiştirdiği görülmektedir. Geçen yüzyılın milliyetçi ve slogancı söylemlerinin yerine daha siyasi ve diplomatik bir dil ve yaklaşım benimsenmiştir. Son 20 senelik dönemde Türkiye’deki Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşları muhafazakâr İslâmi hareketler ile daha homojenik bir ilişki ve etkileşim içerisinde, bu hareketlerin yükselişi ve güçlenişi ile aynı nitelik ve nicelikte devam etmiş ve yeni bir evrim yaşamıştır. Bu açıdan bakıldığında, Doğu Türkistan davası 20. yüzyılda Türkiye toplumu ve devleti için Türk milliyetçiliğinin temel davalarından biri konumundayken, 21. yüzyılda devlet ve sivil toplumun Türk-İslâm topraklarında özgürlüğü inşa etme misyonunun bir parçası olagelmiştir.
Pakistan, Yemen, Mısır ve Türkiye’de eğitim almış, önceden bulundukları ülkelerde sivil toplum çalışmaları ve örgütlenme deneyimine sahip, genç ve daha dinamik olan, Doğu Türkistan ile iletişimi yeni kesilmiş ve Türkiye dışındaki ülkelerin durumlarından haberdar olan ve direkt ilişkisi olmamasına rağmen, Pakistan ve Orta Asya’da 1990’ların sonunda yaşanan Doğu Türkistan silahlı mücadelesinin yükselişi ve çöküşüne bizzat şahitlik etmiş gençler 2000’lerde Türkiye’ye göç etmiştir. Bu yeni oluşan diaspora, İslâmi ve muhafazakâr düşünce içerisinde, Doğu Türkistan mücadelesinin 1933 senesinde kurulan Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyeti’nin tekrar inşa etmeyi amaçladığı anlayışı ile devam etmiştir. Doğu Türkistan Davası için yeni siyasi ve sosyal anlayış oluşturma, toplumlaşma ve yeni neslin inşasını amacıyla 2006 yılında Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği kurulmuştur. Bu derneğin kuruluşunda 1990’larda Türkiye’de eğitim almış Doğu Türkistanlı akademisyenler ve ilk göç eden diasporanın içindeki yeni nesiller de yer almıştır. Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği, Kur’ân eğitimi, anaokulları, anadil kuruşları, üniversite öğrencilerine yönelik çalışmalar, sosyal yardım faaliyetleri, kadın ve gençlik çalışmalarının yanı sıra siyasi faaliyetler, etkinlikler, gösteriler ve Türkiye’deki yerel kuruluşlarla sivil dayanışma oluşturmaya yönelik faaliyetler düzenlenmiştir. Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği ile eş zamanlı olarak, İsveç, Hollanda, Finlandiya ve Norveç’te de aynı anlayış ve düşünce ile örgütlenmeler başlamış ve iletişim içerisinde hareket edilmiştir. 2006-2009 yılları arasında, Türkiye’de Doğu Türkistan çalışmaları sosyal ve sivil düzlem ile siyasi düzlemde de adım adım genişlemiştir. 5 Temmuz 2009’daki Urumçi Katliamı sonrasında, 1998 senesindeki siyasi yasak tamamıyla kaldırılmıştır. Böylece, Türkiye’deki Doğu Türkistan çalışmaları daha da güçlenmiştir. Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği, Doğu Türkistan davasının neredeyse tamamen susturulduğu Orta Doğu ülkelerinde tekrar çalışmalara başlamış, uluslararası Müslüman kuruluşlar ve inisiyatiflere katılım sağlamıştır. Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği, farklı ülkelerdeki Doğu Türkistanlılar arasında ortak hareket etme platformu oluşturmak amacıyla 2009’da Dünya Doğu Türkistanlılar Kardeşlik Buluşması düzenlemiş ve uluslararası arenada etki ve sinerji oluşturmaya başlamıştır. Sonraki dönemlerde Kardeşlik Buluşmalarında alınan kararlar ve tavsiyeler doğrultusunda Doğu Türkistan diasporasında anadil ve din eğitimi çalışmaları daha da çeşitlendirilmiştir. 2012 senesinde Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği siyasi ağırlıklı çalışmalara odaklanırken, çalışma alanlarının çeşitlendirilmesi, kurumsallaşma ve insan kaynağının güçlendirilmesi amacı ile çeşitli sivil toplum kuruluşları faaliyete geçirilmiştir. Bu kuruluşlar arasında eğitim çalışmaları için Satuk Buğrahan İlim ve Medeniyet Vakfı, medya çalışmaları için İstiklal TV, kadın çalışmaları için Doğu Türkistan Nuzugum Kültür ve Aile Derneği, gençlik çalışmaları için Doğu Türkistan Yeni Nesil Hareketi ve Doğu Türkistan Spor ve Gelişim Derneği, sosyal yardım çalışmaları için Mavi Hilal İnsani Yardım Derneği yer almaktadır. Böylelikle Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği Türkiye’deki Doğu Türkistan diasporasının tüm alanını kapsamaya yönelik niteliksel ve niceliksel gelişim göstermiştir. Aynı zamanda, 2012-2017 arasındaki yeni dönem göç de bu teşkilatlanma çalışmalarında önemli bir etken ve destek olmuştur. Aynı dönemlerde, Uygur Akademisi dünyanın dört bir yanındaki akademisyenlerin ortak çalışma platformu olmak amacı ile Türkiye’de kurulmuş ve akademik çalışmalar yürütmüştür. Doğu Türkistan Alimler Birliği, Doğu Türkistan diasporasında dini referans kuruluş olma amacı ile 2016 senesinde inşa edilmiştir. Yine 2018 senesinde Doğu Türkistan Araştırma Vakfı, Ankara’da siyasi araştırma ve stratejik düşünce kuruluşu olarak faaliyet başlamıştır. 2017 senesinde itibaren Doğu Türkistan diasporasının çoğalması ile birlikte Kur’ân eğitimi, mesleki eğitim programları ve memleket bazlı çalışmalar, diğer sosyal ve eğitimsel alanlarda faaliyet gösteren çeşitli dernek, vakıf ve kurslar kurulmuştur. 2018 senesinde, Doğu Türkistan Vakfı, Doğu Türkistan Gençlik ve Kültür Derneği ve İsa Yusuf Alptekin Vakfı, Uygur Akademisi, Doğu Türkistan Maarif Derneği ve kardeş kuruluşlar, eğitim faaliyetleri yürüten kuruluşların bir araya gelmesiyle Doğu Türkistan STK’lar Birliği kurulmuştur. Böylece Doğu Türkistan için ortak çalışma platformu ve ortak temsiliyet oluşturulmuştur. Bazı kuruluşların Doğu Türkistan STK’lar Birliği’nden ayrılması ve birliğin diğer ülkelerdeki ortak misyon ve vizyonu benimsiysen kuruluşları kendisine katması ile Uluslararası Doğu Türkistan STK’lar Birliği olarak yeni vizyon ile çalışmalarını Türkiye ve diğer ülkelerde devam ettirmeye başlamıştır.
Elbet bu dönemde kurulmuş olan diğer oluşumlardan da bahsetmek mümkün ancak sözü uzatmamak adına özetlemek gerekirse, 2024 senesine kadar Türkiye’deki Doğu Türkistan sivil toplum çalışmaları siyasi görüş, amaç ve vizyon gereği niceliksel olarak çeşitlense de nitelik olarak, bir önceki değerlendirmede de belirtildiği üzere İslâmi ve muhafazakâr eğilimle devam etmektedir. Türkiye’deki Doğu Türkistan çalışmaları Doğu Türkistan’da esaretin sonlandırılmasını hedefleyen sivil diplomasi ve sivil eylem çalışmalarının yanı sıra daha yeni olan diasporanın gelişimi ve inşasına yönelmektedir.
Farklı Geleceklere Doğru Yol Ayrımı
Girişteki temellendirmeler üzerinden değerlendirdiğimizde günümüzde Türkiye’deki Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşları maddi ve insani kaynak açısından ve kurumsallaşma açısından önceki döneme karşılaştırdığımızda daha gelişmiş ve yükselmiş durumdadır. Öte yandan, 2017 yılında yaşanan son göç ile Doğu Türkistan diasporası Türkiye’ye entegre olmaya başlamış, Türk vatandaşlığını kazananlar uluslararası ticaret ve diğer sosyal faaliyetlere başlamış, yerel sivil toplum kuruluşlarında, siyasi partilerde ve devlet kademelerinde görev almıştır. Sonuç olarak, Doğu Türkistan diasporası sadece kendini temsil eden kuruluşlara değil diğer toplumsal faaliyetlere de katılım sağlamaya yönelmiş durumdadır. Diğer yandan, siyasi alanda sivil diplomasi çalışmaları vasıtasıyla Doğu Türkistan’daki soykırımın durdurulması için yeterli sonuçların elde edilmesindeki zorlu ve yavaş ilerleme durumu da Türkiye’deki Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşlarının kurumsallaşma ve kapasite arttırma konusunda daha çok adımlar atması gerektiğini göstermektedir. Giriş bölümünde bahsedilen üç temel ve üç temelin oluşumu, gelişimi ve sürdürülebilirliğinden yola çıkarak Türkiye’de sivil toplum çalışmalarının insan kaynaklarının güçlendirilmesi, yeni nesil gençlerin sivil toplum çalışmalarına katılımı, toplumsal meşruiyetin göstergesi olarak maddi destek ve gönüllülüğün artması ve Çin-Türkiye ilişkilerindeki gelişmeler nedeniyle siyasi temsiliyetin göstergesi olan siyasi erişilebilirlik açısından bir yol ayrımında ve test döneminde olduğunu söylemek mümkündür. Böylelikle, yazımın hazırlandığı 2024 senesi ve sonrasındaki kısa dönem içerisinde, Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşlarının kendi kapasitelerini arttırması, daha ciddi ve net söylemler geliştirmesi, kapsayıcı ve yönlendirici kadrolar oluşturması, maddi kaynaklarını çeşitlendirmesi ve ikinci nesil diasporaya denk kurumsal kültür ve yapı hazırlaması gerekmektedir. Aksi halde, toplumsal katılımdan yoksul, yeni nesle ulaşmakta zorluk çeken, dava ruhu ve anlayışını, kurumsal yönetimi ve liderliği aktarmakta yeterli insan kaynağı bulamayan bir durumu düşer, 1990’lardaki kurumların çöküşün aynısı tekrar etme tehlikesi yüksek olacaktır.
Doğu Türkistan sivil toplum çalışmaları Türkiye ve diğer ülkelerde Doğu Türkistan diasporasının sayısı, aktif katılımı, bulunduğu ülkenin tutumu ve kurumların Doğu Türkistan davasındaki vizyonu ile dengeli olarak gelişim yaşamıştır ve yaşamaktadır. 2000 öncesi Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşlarının gidiş hatlarına baktığımızda lider kadronun sürdürebilirlik sorunu, maddi kaynak sorunu ve Türkiye’nin iç siyasetinden dolayı yasal zemin sorunu yaşadığını özetlemek mümkündür. Günümüzdeki Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşları ise Çin’in uluslararası arenada yükselişi sebebiyle siyasi faaliyetlerinde zorlu bir süreçten geçmişken, aynı şekilde maddi kaynak sorunu yaşamakta olsa da insan gücü, kadro yetiştirme ve sosyal katılım açısında büyük potansiyele sahiptir.
Günümüzde Türkiye’deki Doğu Türkistan sivil toplum çalışmaları eski dönemin aksine, çok sayıda olmasının yanı sıra genel anlamda aynı hedefte buluşsa da farklı düşünce, anlayış ve vizyona sahiptir. Doğu Türkistan diasporası sayısının Türkiye’deki artışı ve Doğu Türkistan davasındaki daha yılmayan inancı da Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşlarına sosyal katılım kazandırmaktadır. Diğer yandan, sivil toplum kuruluşlarının temsil ettiği diasporanın ihtiyaçlarını kapsayabilmesi ve beklentilere uygun çalışma yürütebilmesi de varlığın sürdürülmesi için önemli bir etkendir. Ancak, Çin’in Doğu Türkistan diasporasına uyguladığı susturma politikası ve Doğu Türkistan çalışmalarının aktif olduğu ülkelere baskı oluşturma girişimleri, Doğu Türkistan sivil toplum çalışmalarının sosyal katılımdan uzaklaştırılmasına yol açabilecektir. Bu durum, sivil toplum kuruluşlarının etkisizleşmesi ve işlevsizleşmesi tehlikesini meydana getirecektir.
Sonuç olarak, geleceğe baktığımızda, Türkiye’de aktif faaliyet yürütmekte olan Doğu Türkistan sivil toplum kuruluşları varlığını sürdürmek, güçlendirmek ve daha yüksek seviyeye ulaşmak için, yukarıda bahsi geçen üç temeli oluşturmakla beraber, Doğu Türkistan davasının Türkiye’deki yerel katılımı ve ulaşabilirliğini güçlendirmesi gerekmektedir. Aynı zamanda, Doğu Türkistan kuruluşları, anlaşılması, tasavvur edilmesi ve planlanması kolay ve Doğu Türkistan bağımsızlık hedefine götüren kısa ve uzun vadeli hedef ve stratejileri halka sunmalı ve Doğu Türkistan davasını daha net ve açık zemine taşımalılardır.