Menü
Emine Sekme
Emine Sekme
Ashab-ı Kehf Kıssası ve Göç Üç Boyutlu Bir Ayrılığın Hikayesi
Eylül 25, 2023
Yazarın Tüm Yazıları

Coğrafi bir olgu olarak göç insanların yaşadıkları yerden ayrılarak başka bir yere yerleşmesini ifade eder. Sosyolojik açıdan göçün sebepleri iki temel faktörle ilişkilendirilmiştir. İtme ve çekme faktörleri olarak bilinen bu etkenlerin ilkinde halihazırda bulunulan yerdeki yaşam koşullarının dayanılamaz hale gelmesi söz konusudur. İkinci faktörde ise göç edilecek yerin vadettiği müreffeh ve cazip yaşam şartları göçü tetikler.[1] Açlık, savaşlar, doğal afetler, baskı ve zulüm gibi türlerinden söz edilebilecek itme faktörlerinin belki de en önemlisi dini inanca yönelik baskılar sonucunda dinin yaşanılabilirliğinin ortadan kalkmasıdır ki insanlık tarihi bunun örnekleriyle doludur. Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan pek çok anlatı peygamberlerin tevhit mücadelesi kapsamında göç kararı alması yahut göçe zorlanmasından söz eder. Peygamberler ve beraberlerindeki mü’minler, çoğu kez dinlerinden dönmekle bulundukları yerden ayrılmak arasında tercih yapmaya zorlanmıştır (bk. İbrahim 14/13). Örneğin Şuayb’ın (as) kavminin ileri gelenleri, “Ey Şuayb! Ya seni ve seninle beraber inananları kesinlikle şehrimizden çıkaracağız veya mutlaka dinimize döneceksiniz!” (Araf 7/88) diyerek onu ve beraberindekileri tehdit etmiş; o ise Allah’ın kendisinden kurtardığı şey olarak nitelediği bu dine (küfre) dönmenin Allah’a iftira etmek olacağını oldukça kesin bir tavırla ifade etmiştir (bk. Araf 7/88-89).

Benzer kesinlikteki bir tavrı inançları ve yaşadıkları yer arasında tercihte bulunmak zorunda kalan Ashâb-ı Kehf’te de görmek mümkündür. Onlar, küfür ve dalalet içinde bulunan kavimlerini eleştirerek yerin ve göklerin Rabbi olan Allah’tan başkasını ilâh edinmeyi haddi aşan ve yakışık almaz bir tavır olarak nitelemişler; herhangi bir delile dayanmaksızın O’ndan başka varlıkları ilah edinmenin Allah’a iftira etmek olacağını vurgulu bir dille ifade etmişlerdir (bk. Kehf 18/14-15). Ashâb-ı Kehf ile ilgili anlatılar[2] hatırlanacak olursa ilk İsevilerden olduğu düşünülen bu bir grup genç İmparator Decius zamanında Hristiyanlara karşı başlatılan kovuşturmalara maruz kalarak bulundukları şehri terk etmek durumunda kalmışlardır. Gençlerin yaşadığı dönemde Roma İmparatoru, Hristiyanları dinlerinden dönmeye zorlayarak onlara işkence eder ve pek çok mü’mini öldürür. Bu süreçte Ashâb-ı Kehf’in yaşadığı şehre gelerek bir tapınak inşa ettirir ve burada putlar için kurbanlar kesilmesini emreder. Putlara ibadet etmeye zorlananlar arasında Maximian, Malchus/Marchus, Martinian, Dionisius, Iohnnes, Seraphion ve Constantinus isimli[3] bu yedi asil genç de yer alır. Emre itaat etmedikleri gerekçesi ile huzura çıkarılan bu gençlerin görünüşü imparatoru etkiler ve Decius onlara düşünmeleri için süre tanır. Bu süre zarfında imparatorun şehirden ayrılmasını fırsat bilen gençler, bulundukları yerden ayrılarak bir dağa iltica ederler ve buradaki zamanlarını dua ve ibadetle geçirirler. Bu esnada düzenli olarak aralarından birini yiyecek temini ve şehrin haberlerini kendilerine getirmeleri için şehre gönderirler. Bu kontrollü ziyaretlerin birinde imparatorun şehre döndüğünü ve gençleri aradığını haber alırlar. İçinde bulundukları durumdan kurtulmak adına dua ve niyazda bulunmaları üzerine Allah onlara derin bir uyku verir. Mağaranın kapısına dayanan Decius, mağarada kapalı kalarak açlıktan ölmeleri için bir duvar örülmesini emreder. Bu arada imparatorun adamları arasında yer alan gizli bir mü’min, gençlerin kimlikleri ve hikayelerinin yazılı olduğu kurşun bir levha hazırlayarak onu mağaraya bırakır.

Mağara yârânının bu derin uykusu yıllar sürer ve Hristiyanlara yönelik zulmün sonra erdiği günler gelir. II. Theosdisus döneminde kilisede ölümden sonra dirilişi inkâr eden bir sapkınlık baş gösterir. Aynı dönemde kendisine verilen ilhamla bir çoban, mağaranın ağzındaki örülü taşları söker. Bu esnada gençler uzun uykularından uyanırlar; yalnızca bir gece uyudukları hissine kapılan gençler adetleri üzere aralarından birini şehre gönderirler. Şehre gelen genç yiyecek almak için elindeki -Decius dönemine ait- parayı uzattığında dükkân sahibi şaşırır ve bu gencin hazine bulduğunu zanneder. Aralarında çıkan anlaşmazlık neticesinde durum yetkili mercilere intikal eder ve şehre gönderilen genç, hâkime olan biteni anlatır. Hep birlikte mağaraya giderler; bu sırada mağaraya bırakılan levha fark edilir ve gençlerin başından geçenler açığa çıkar. Durum bir an önce II. Theodisus’a bildirilir ve imparator şehre gelir. Bu mucizevi durumu dirilişi inkâr eden sapkınlığa karşı delil olarak değerlendiren imparator bunu Allah’ın bir lütfu olarak görür. Hadisenin tüm gerçeği ile ortaya çıkmasının ardından gençlerin ruhları yeniden alınır ve buraya bir mabet inşa edilir.[4]

Kur’ân-ı Kerîm’de Rablerine iman etmiş, hidayetleri artırılarak kalpleri sağlamlaştırılmış bir grup genç (bk. Kehf 18/14) olarak nitelenen Ashâb-ı Kehf’in başından geçen bu hadise inanç hürriyetinin olmadığı, dini yaşama imkanının ortadan kalktığı durumlarda bulunulan yeri terk etmenin güzel bir örneğini teşkil eder. Allah Teâlâ, kulluk emrini yerine getiremeyecek duruma gelen kimselerin hicreti bir seçenek olarak görmeleri gerektiğini vurgular ve bu aksiyonu alamayanları Meleklerin dilinden “Allah’ın arzı geniş değil miydi, hicret etseydiniz ya!” diyerek eleştirir (bk. Nisa 4/97). Yine Allah yolunda hicret eden kimselerin yeryüzünde gidecek birçok uygun yer ve imkân bulacağına dikkat çeker. Bununla da kalmayarak hicret girişiminde bulunan ancak ömrü vefa etmeyen kimsenin de özel olarak ödüllendirileceğini haber verir (bk. Nisa 4/100). Çoğunlukla “bir toplumda dinlerinin gereği gibi yaşayamayan müminlerin, özgürce inançlarını yaşayacakları bölgeye göç etmesi”[5] için kullanılan hicret kelimesi kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisanen veya kalben ayrılması anlamlarını taşır. Bu, ihtiyarî ve iradî bir ayrılıştır.[6] Ashâb-ı Kehf hadisesine bakıldığında mağara yaranının bu üç ayrılışı da yaşadığı açıkça görülür. Onlar, öncelikle yaşadıkları kalbi ayrılığı dile dökmüşler ardından bununla da yetinmeyerek bedenen kavimlerinden ve onların dininden ayrılarak mağaraya iltica etmişlerdir (bk. Kehf 18/16).

Bizzat Kur’ânî anlatımlarda görüldüğü üzere gençler, açığa çıkmaları halinde öldürülme yahut küfür dinine geri dönme endişesi taşımaktadırlar (Kehf 18/20). Ancak bu tür endişeler onları yollarından alıkoymamıştır. Gençlerin küfre dönmeyi bir seçenek olarak görmedikleri de açıktır. Onların tutumlarında gevşeklik yahut çekimserlik söz konusu değildir. Mağara yârânı ayrılığın üç boyutunu da tamamlayarak büyük bir tevekkülle mağaraya sığınmış ve şu duayı etmişlerdir: “Rabbimiz! Bize katından rahmet gönder ve bize içinde bulunduğumuz durumdan bir çıkış yolu göster!” (Kehf 18/10). Bu dua, onların din uğruna gerekli ayrılığın yaşanmasını mümkün ve gerekli görmekle birlikte gittikleri yerde gadre uğrama riskini de taşıdıklarının en önemli göstergesidir. Ancak görünen o ki Allah dualarını kabul etmiş ve onlara verdiği derin uyku ile zalimin zulmünden onları kurtuluşa eriştirmiştir.

Kehf sûresi ve bu kıssanın hicretin hemen öncesinde nazil olan âyetler arasında yer alması oldukça dikkate değerdir. Kıssanın nüzul sebebi ile ilgili muhtelif rivayetler[7] bulunmakla birlikte surenin Hz. Peygamber’in (sas) destek ve himayesini yitirerek yeni yurt arayışına girdiği bir zaman diliminde nazil olduğu bilinmektedir. Müminlerin “Mekke oligarşisinin psikolojik yıldırma taktikleri ve tazyikleri karşısında yeni bir yurt ve imkân arayışı içinde olduğu zor bir süreçte nazil olan sûre, bu kıssa ile Hz. Peygamber ve beraberindekilere psikolojik destek sağlamış, durumun insanlık tarihindeki örneklerine işaret ederek onlara yalnız olmadıklarını hatırlatmıştır.”[8] Ashâb-ı Kehf kıssası nübüvvet asrında olduğu gibi bugün de müminlere dini yaşanılamaz kılan ortamların terkedilmesi yönünde bir teşvik olarak görülebilir. Onların başına gelen hadise, geçmişte olduğu gibi şimdi ve gelecekte de şartlar ne olursa olsun küfür ve zulüm ortamını kalben, lisanen ve bedenen terk edişin imkân dahilinde olduğunu gösteren bir örnek niteliği taşır.


Dipnotlar

[1] Mehmet Emin Sarıkaya, “Zorunlu Göç Bağlamında Kur’an’da Göç”, Journal of Analytic Divinity, Cilt. 2, Sayı. 1 (2018), s. 240.

 

[2] İslam kültüründe, Ashâb-ı Kehf ile ilgili bilgilerin temel kaynağı Kur’ân’ı Kerîm’dir. Allah Teâlâ hazretleri Kehf Suresi 9-26. ayetler arasında bu gençlerin mücadeleleri ve onların başından geçen hadiseyi konu edinerek bunun yeniden dirilişle ilişkisine temas eder. Bununla birlikte gençlerin kimliği, sayısı, yaşadıkları dönem gibi pek çok bilgiye yer vermez. Bu tür bilgilerin kaynağını çoğu kez Hıristiyan anlatıları oluşturmaktadır. Bu anlatıların ana hatları itibariyle Kur’ân-ı Kerîm ile uyum halinde olması söz konusu gençlerin ilk İsevilerden olma ihtimalini güçlü kılmaktadır. Vehb b. Münebbih’e atfedilen rivayet başta olmak üzere dini ve edebi metinlerin hemen tamamında bu ihtimalin esas alındığı görmek mümkündür. Ayrıntılı bilgi için bk. Emine Sekme, Klasik ve Modern Kur’ân Yorumlarında Ashâb-ı Kehf Kıssasının Tahlili (İstanbul: Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2014).

[3] Türk kültüründe bu isimler Yemliha, Makselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Sâzenuş ve Kefeştetayyuş olarak bilinir. Abdullah Demirci, Türk Kültüründe Yedi Uyurlar Kültü ve Edebi Dönüşümleri (Ankara: Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi, 2006), s. 12.

[4] Gwendolyn Collaco, “With Sleep Comes a Fusion of Worlds: The Seven Sleepers of Ephesus Through Formation and Transformation” Senior Capstone Projects, 2011, s. 6-7. Benzer anlatılar için bk. Abdurrezzâk b. Hemmâm, el-Musannef, Beyrut: el-Mektebetü’l İslâmî, 1983, c.5 s. 423 (No: 9752); İbn Cerîr et-Taberî, Câmi‘u’l-beyân an te’vîli âyi’l-Kur’ân, Abdülmuhsin et-Türkî ve Abdüssened Hasan Yemâme (nşr.), Kâhire: Dârü’l-hicr, 1422/2001, c. 15 s. 162-176; Jacobus de Voragıne, The Golden Legend Lives of The Saints, Wıllıam Caxton (çev) London: Cambrıdge Unıversıty Press, 1914, s.72; Traci Neal, “The mystery of the Seven Sleepers” Catholic Digest, Vol.75 No. 6 (Nisan 2011), s. 23 vd.

[5] Halil Aldemir, “Kur’ân’a Göre İhtilaf Olgusu ve İslâmî Referansların Göç Bağlamında Kullanılması” İlahiyat Akademi: Altı Aylık Uluslararası Akademik Araştırma Dergisi, Cilt. 3, Sayı. 4 (2016), s. 57.

[6] Aldemir, s. 56; Ahmet Sait Sıcak ve Necmettin Çalışkan, “Kur’ân’da “İhraç” Kavramı Özelinde Göç Olgusu” Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt. 5, Sayı. 9 (2018), s. 487.

[7] Bu hususta en yaygın rivayet surenin, Mekke müşriklerinin Medineli Yahudilerden akıl alarak Hz. Peygamber’e Ashâb-ı Kehf, Zülkarneyn ve ruh hakkında soru sorması üzerine nazil oluşudur.

[8] İsmail Kanbaz, “Ashâb-ı Kehf Kıssasında Hicret Psikolojisi” Büyük Uyanış Lice’de Ashâb-ı Kehf, Hatip Yıldız vd. (ed.), Ankara: Sonçağ Akademi, 2021, s. 723-724.

0 0 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
Şahitliğin Hakkını Veren Şehir: Gazze...
Recep Songül
Şehit ve Şahit İlişkisi
İbrahim Hanek
Şahitlik ve İhsân
Murat Kaya
Seyr u Sülûk Bir Şehâdet Arayışı mıdır?...
Hamit Demir
İlâhî Şahitlik
Yavuz Selim Göl
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze” demek şahitler diyarı demektir....
Muhammed Emin Yıldırım
“Şahitlik; her zaman ve zeminde hakkı söyleme, hak...
Şinasi Gündüz
“Doğu Türkistan Çin’in bir parçası değildir."...
Hidayet Oğuzhan
“Eğer insanım diyorsanız, Doğu Türkistan bir insan...
Seyit Tümtürk
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Doğu Türkistan, Filistin ve Diğerleri: Sinemada Ek...
Abdülhamit Güler
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Doğunun Tüm Yolları Erzurum'dan Geçer...
Mikail Çolak
Mağrur Bir Tarih Ribatı Gibi Dimdik Ayaktadır Kâşg...
Mikail Çolak
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
Leyla “A” dır
Rumeysa Döğer
Son Dokunuş Sahibi: Kusem b. Abbas
Rumeysa Döğer
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
NEBEVİ VARİSLER
Ubey b. Kâ'b: Allah’ın Seçtiği Muallim...
Damla Mıdış
Ümmü Seleme
Hayrunnisa Duran
Allame Muhammed Salih Damollam
İkra Nur Demir
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x