Birinci Dünya Savaşı sona erince galip devletler uzun süredir gündemlerinde olan “Şark Meselesi”ni masaya yatırdılar ve kendi çıkarlarını gözetecek bir coğrafyayı şekillendirdiler. Masa başında cetvelle çizilen sınırlar ile çok sayıda yeni devlet kuruldu. Bu devletlerin idaresine kontrol edilmesi kolay kuklalar yerleştirildi. Tek istisna Filistin’di.
Filistin’de bir devlet kurulmadı. İngiltere’nin işgali altındaki topraklarda önce demografi değiştirildi, buraya Yahudi göçü teşvik edildi, ardından İngilizler bu topraklardan da çıktılar ve İsrail devleti kuruldu.
Filistin direnişi, Filistin halkını da Filistin sınırlarını da aşan, derin anlamları olan bir direniştir. Osmanlı bakiyesi olan tüm yapay devletler galip devletlere, egemen ve emperyalist devletlere boyun eğmişken, Filistin boyun eğmemiştir. Dolayısıyla Filistin direnişi, coğrafyamızda, emperyalizme, işgale, hukuksuzluğa, en önemlisi de Haçlılara karşı yegâne direniş olarak bir asırdır devam etmektedir.
Filistin direnişi hem barındırdığı derin anlam hem de hiç bitmeyen dinamizmiyle, İslâm coğrafyasına daima ilham vermiştir. Dünya üzerindeki hemen tüm İslâmî hareketler Filistin direnişinden etkilenmiş, onu kendilerine örnek almış, onu kendilerine bir mihenk taşı yapmışlardır. Kim ki umutsuzluğa, yeise kapılacak olsa, Filistin’e bakmış, umudunu çoğaltmıştır. Kim ki cesareti kırılacak olsa, Filistin’e bakmış, cesaretini artırmıştır. Kim ki vazgeçmeyi düşünmüş, Filistin’e bakmış, kararlılığı artmıştır.
Filistin direnişinin yalnızlığı da buradan kaynaklanır. İsrail kadar, Batı kadar, İslâm ülkeleri de bu direniştin rahatsız olmuşlardır. Bu uzlaşmaz, yenilmez, yok edilemez, boyun eğdirilemez, umutsuzluğa kapılmayan, vazgeçmeyen, cesur direniş, uzlaşan, boyun eğen, teslim olan devletlerin halklarını her zaman kışkırtmış, devletlerini ve devlet adamlarını da her zaman ürkütmüştür.
Bugün Gazze’de bütün acımasızlığıyla devam eden Müslüman soykırımı karşısındaki suskunluk da işte bu nedenledir. Birçok İslâm ülkesi, İsrail’in elini çabuk tutması, direnişi bir an önce kırması, bu direnişi artık ortadan kaldırması için el ovuşturmaktadır.
Filistin direnişi ortadan kalktığında sadece İsrail değil, İslâmî hareketlerin dinamizminden rahatsız olan Batı, kendi halklarını heyecanlandırdığı için de bazı Müslüman devletler emniyete, huzura kavuşacaklarını düşünmektedirler.
Filistin direnişi işte bunun için çok değerlidir. Filistin’de direniş ulusal olsa da ihtiva ettiği anlamlar itibariyle uluslararasıdır.
Bugün birçok Batı ülkesinde insanların sokağa çıkıp protesto gösterileri yapmaları da esasen zulme karşı çıkmak kadar bir hayranlığın da neticesidir. Dünyanın en modern silahlarına karşı, tek bir geri adım atmadan, çocuk, kadın, genç, yaşlı, bütün bir milletin topyekûn direnmesi, sadece Müslümanları değil, idealleri ve kutsalları kaybolmakta olan dünya gençliğini de kendisine hayran bırakmaktadır.
Sonuç fiziken ne olursa olsun, daha en başından, Filistin direnişi zafer kazanmış, İsrail kaybetmiştir.
Siyonizmin, milyarlarca dolar harcayarak, arkasına en güçlü devletlerin tam desteğini alarak, küresel şirketlerin kaynaklarına yaslanarak yürüttüğü acımasız soykırım, Gazze’nin sabrı, metaneti, cesareti, kahramanlığı karşısında eriyip gitmiştir.
Bütün dünyada yoğun bir propaganda savaşına da giren ve bunun için yüklü meblağlar harcayan Siyonist kampanyalar karşısında Filistin’in, Gazze’nin, tek kuruş harcamadan yaptığı propaganda galip gelmiştir.
Burada iki temel soru üzerinde özellikle duralım:
Birincisi, bu kadar insan öldükten, toprak kaybedildikten, hemen tüm binalar yıkıldıktan sonra, Gazze’de hala bir zaferden bahsedilebilir mi?
Evet, bahsedilebilir. Gazze, sonucu her ne olursa olsun, büyük bir zafer kazanmıştır. Dünyaya Siyonizmin kirli yüzünü göstermesi, Müslümanların sabır, metanet ve cesaretini ispat etmesi, terörün Müslümanlardan değil, Siyonist ve onların destekçilerinden geldiğini göstermesi, büyük bir zafer, büyük bir başarı değil de nedir?
Rusya’da gerçekleşen son terör saldırısını IŞİD’in yaptığı iddia edildi ve bu saldırı üzerinden bir kez daha İslâm ve terör yan yana getirilmeye çalışıldı. İsrail bu algıyı pekiştirmek için elinden geleni yaptı ama bu operasyon, bu algı çalışması tutmadı. Siyonist terör, arkasına Batı’yı alarak Gazze’de soykırım suçu işlerken, hiç kimse İslâm ve terör masallarına kulak asmıyor artık.
Diğer taraftan, İslâm ülkelerinde gençler başta olmak üzere kitlelerin üzerindeki uyuşukluk Gazze direnişi sayesinde ortadan kalkmış, üzerine ölü toprağı saçılan Müslümanlar kimliklerini hatırlamış, gençler kimliklerini bulmuşlardır. Müslümanlara Müslümanlıklarını hatırlattığı için bile Gazze direnişi, Filistin direnişi muzaffer olmuştur.
İkinci yaygın soru ise şu: Hamas, Aksa Tufanı’nı neden yaptı? Zamanı mıydı? Yapmasaydı bunlar olmayacaktı…
Filistin gerçeğini bilenler, Batı Şeria ya da Gazze Şeridi’nde Aksa Tufanı’ndan önce de soykırım yapıldığını bilirler. İsrail, kurulduğu günden itibaren soykırıma hiç ara vermedi. Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş, soykırımı sistematik olarak sürdürüyordu. Filistin’i takip etmeyenlerin bu soykırımdan haberi de yoktu. Hamas da her an direniş halindeydi. Şu gerçeği görmek zorundayız: Filistinlilere sunulan tek seçenek yok olmaktı. Nasıl olacağını kendileri seçebiliyordu. Ya teslim olarak ya da direnerek öleceklerdi. Hamas, her zaman direnmeyi tercih etti ve Gazze halkı da Hamas’ın arkasında durdu. Aksa Tufanı İsrail’e soykırım fırsatı vermedi; biz sadece Aksa Tufanı’yla soykırımdan haberdar olduk.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Kuşkusuz en doğrusunu Allah bilir. Allah, bütün tuzakları bozan, bütün planları alt üst edendir.
Şurası bir hakikat ki bundan sonra ne bölgemiz ne de dünya aynı olmayacak.
İsrail’le ilişkilerini normalleştirmek üzere olan bazı Arap ülkeleri bu korkunç adımı atamayacaklar.
Gazze konusunda sessiz, tepkisiz kalan diktatörlerin uykusu daha da kaçacak.
İsrail’in güvenlik endişesi daha da artacak.
İsrail çok daha fazla yalnızlaşacak, daha kırılgan olacak.
Siyonizm, dünyanın hiçbir yerinde kendisine artık emniyetli bir sığınak bulamayacak.
Siyonizmin ne kadar tehlikeli bir ideoloji olduğunu tüm dünya bilecek ve tedirgin olacak.
Batı’nın basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü, insan hakları, hukuk gibi kavramları kendi halklarında bile artık karşılık bulamayacak.
İslam ve terör kavramları artık yan yana getirilmeyecek; getirilse de karşılığı olmayacak.
Filistin ve Gazze direnişi, dünya Müslümanlarını zinde tutmayı sürdürecek. Kuşkusuz, halkların isyanı ve itirazı, her ülkenin idaresini az ya da çok dize getirecek.
Filistin direnişinin ulusal olmadığını, Filistin toprakları içinde kalmadığını tekrar hatırlatalım. Filistin’in yiğit direnişi bize kendimizi, özümüzü hatırlatıyor. Filistin direnişi hakkın batılla savaşını diri tutuyor. Filistin direnişi azın çoğa galip gelebileceğini, iyilerin her zaman kazanacağını, imanın küfre her daim galip geleceğini bize gösteriyor.
Filistin direnişi, son yüzyılda, modern Haçlılar ile Müslümanlar arasında silinmeye yüz tutan sınırı keskinleştiriyor. Haçlı modernizminin İslâm’ı boğmasının önüne geçiyor.
Filistinli tüm şehitlerimizi rahmetle bir kez daha yâd edelim. Onlar sadece toprakları için değil Müslümanların onuru, izzeti için de kanlarını döktüler. Hepsine tek tek minnettarız.
Filistin direnişi, asla ve asla umutsuz olmamamız gerektiğini tekrar tekrar hatırlatıyor bize. Her ne olursa olsun ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar ne kadar çok paraya ne kadar güçlü, yıkıcı silaha sahip olurlarsa olsunlar. İmanla, imanın verdiği cesaretle, hepsiyle baş ederiz.
Yeter ki umudumuzu yitirmeyelim.
En ağır şartlarda umudunu yitirmeyen Gazzeliler orada öyle dururken, kendi konfor alanımızda umudu yitirmek bize yakışmaz.
Elimizden ne geliyorsa yapacağız. Boykotsa boykot. Gösteriyse gösteri. Öfkemizi, nefretimizi, hiddetimizi, ama en çok da umudumuzu yitirmeden, Filistinli direnişçileri selamlamaya, Filistin’le iman ateşimizi harlamaya devam edeceğiz.