Menü
Fevzi Yiğit
Fevzi Yiğit
Küresel Sistemin Açmazları
Mayıs 6, 2024
Yazarın Tüm Yazıları

I. Küresel Sistem

İnsan toplumsal bir varlıktır. Toplum kendisini oluşturan bireylerin toplamından başkadır ve toplumun birtakım yasaları vardır. Tıpkı bunun gibi toplumlar bir araya gelerek devletleri, devletler ise belirli bir sistem altında toplanarak küresel sistemi meydana getirir. Dolayısıyla küresel sistemin bazı ilke ve kanunlar üzerine inşa olunması ve bunların da akla dayanması ideal olandır.

Mantıkçıların ifade ettiği üzere her varlığın zâtî bir özelliği vardır. Bir şeyin zâtî olanını belirlerken bu şeyi diğer şeylerle karşılaştırırız. Örneğin insanın zâtî özelliği akletmesi ve düşünmesidir. Bununla beraber varlıklar zâtî özelliklerini her zaman göstermezler. Örneğin at zâtî özelliğini koşuda, bal arısı bal yapmada ve bıçak ise kesme işinde gösterir. Öyleyse bugünkü küresel sistemin zâtî özelliği nedir ve bu özelliğini nerede göstermektedir? Şu anki küresel sistemin zâtî özelliği “maddi güçtür” ve bu, bugün Filistin’e uygulanan soykırımda kendini göstermektedir. Kadim medeniyetleri modern medeniyet ile karşılaştırdığımızda neredeyse hepsinin temelinde hikmet ve dinin (ki bu soyut ve manevî güç anlamına gelir) olduğunu görürüz. Modern medeniyetin temelinde ise felsefi anlamda şüphecilik, bilim ve materyalizm vardır.
Bugün küresel sistemin Siyonist ve kapitalist eksende kurulduğu aşikârdır. İkinci dünya savaşının en karlı tarafı olmalarına rağmen soykırım hikayeleriyle Filistin’i işgale başlayan Siyonistler, zamanla bir canavara dönüşmüşlerdir. Bu canavarın gücü uluslararası şirketlere, kartellere, mason localarına, gizli örgütlere, bilim merkezlerine, satın alınmış siyasetçilere ve benzeri güç kaynaklarına dayanır. Türkiye gibi halkı Müslüman ülkelerde bile güçlü şirketlerin bir kısmının ya tamamıyla Siyonistlerin yönetiminde ya da onların etkisi altında olduğu görülmektedir. Siyonist güçlerin kirli, sinsi, ilkesiz ve karanlık geçmişleri, karşılarına çıkabilecek her türlü yapılanma, şirket ve siyasi yapıyı korkutmaktadır. Bugün Gazze’de yaşanan soykırım, bu sapık zihniyetin ve canavarca gücün işi nerelere kadar götürebileceğinin bir delilidir.
Bütün bunların yanında küresel sistemin en büyük dayanağı; küresel sistem karşıtlarının küresel sistemi yönetenler kadar akıllarını çalıştırmamasıdır. Yine küresel sistemi yönetenlerin ilgilileri satın alarak halkları aldattığı, habersiz bıraktığı ve en önemlisi de ümitsizliğe sevk ettiği görülür. Bu arada ümit kuru bir avuntu, vehim ve beklenti olmayıp bir proje, plan, hesap, çalışma ve sisteme dayanır. Ümidin kaybolması, yok oluşun başladığı anlamına gelir. Bu durum Kur’ân’da “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.” (Yûsuf, 12/87) şeklinde dile getirilmektedir. Öyleyse kurtuluşu ve zaferi vaad eden Tanrı’nın, inananlarına bir kurtuluş projesi sunmuş olması gerekir. Bu nedenle bütün dinlerde dünyanın sonuna dair iki yazgının yazıldığına dair güçlü bir inanç vardır. Birincisi kötülerin kaybetmesi anlamına gelen kıyamet iken ikincisi iyilerin kazanması anlamında kurtarıcının gelişidir. Bu inancın Siyonist ve Evangelist düşüncedeki kurtarıcı fikriyle bir bağlantısı yoktur. Çünkü bu iki düşünceye mensup olanların yaptıkları ortadadır. Amaç aracı meşrulaştırmaz, zulüm ile dünyaya adalet gelmez. Ayrıca Siyonizm’in hedefi küresel bir adalet mefkuresi değil “vadedilmiş toprakların” işgalidir.
Küresel sistemin amacı gücüne güç katarak varlığını daimî kılmaktır. Bir şeyin varlığının devamı ve güçlenmesi “bir” olmasında, sona ermesi ve zayıflaması ise bölünüp parçalanmasındadır. Bu yüzden kapitalist ve sömürgeci sistemi kurup yönetenler kendi aralarında “birlik” içerisinde iken mazlum halkları ideoloji, din, mezhep, ırk ve coğrafyaya bağlı şeyler üzerinden parçalamaya çalışırlar.

II. Küresel Sistemin Açmazları
Küresel sistemin birçok açmazı vardır. Küresel sistemin en büyük açmazı kendisidir. Şöyle ki küresel sistem insanın akıl ve ideallerine aykırıdır zira insanı yalın bir hayvan olarak görür. Bu nedenle sistem sadece kurucularına dünyevi bir mutluluk kazandırırken bütün dünyaya fakirlik ve zülüm getirmektedir.
Bunu biraz daha açmak gerekirse küresel sistemin kurucuları modern dünyanın aşırı derece dünyevileşmesini sağlamıştır. Dünyevileşme dünya halklarının zenginleşmesini değil fakirleşmesini, ezilmesini ve mahrum kalmasını sonuç vermiştir. Küresel sistemin egemen güçleri, halkların dinî inançlarını sömürerek onların yoksunluk, yoksulluk ve adaletsizliğe razı olmalarını temin etmiştir. Bu durum en çok Müslüman ülkeler için geçerlidir zira tarihte benzer uygulamalar Emevîler ve Abbasiler gibi devletler tarafından uygulanmıştır.1
Küresel sistemin açmazlarından birisi akıl ve aşk gibi yüce insani değerlere kapalı olmasıdır. Burada akıl zekâ olmadığı gibi aşk da kendini sevme değildir. Modern medeniyet hümanist olduğunu iddia etmektedir ancak bu, Batılı ve Siyonist azınlığın kendini sevmesinden başka bir şey değildir.
Küresel sistemin açmazlarına ve zayıflıklarına rağmen onun yok edilememesinin birçok nedeni olduğu söylenebilir. Bunlardan birisi onun kendisini çok güçlü, muktedir ve aşılamaz olarak göstermesidir. Başka bir deyişle dünya halkaları, basın ve yayın yoluyla küresel istikbarın yenilemez olduğuna inandırılmıştır. Oysa Vietnam savaşı, 11 Eylül ve 7 Ekim hadiseleri gibi birçok hadise göstermiştir ki Amerika, İsrail ve birleşik güçler yenilmez değildir.

III. Küresel Sitemi Aşmanın Yolları
Dünya sistemini çıkmazdan kurtaracak şeylerin başında birlik gelir. Kadim dünyada ve geleneksel medeniyetlerde birlik ve çokluk ilişkisinin metafizik bir temelde kurulduğu görülür. Buna göre bütün evren çoklu bir birlikten müteşekkildir. Her çok bir olduğu gibi her bir de çoklu bir yapıya sahiptir. Buna tasavvuf metafiziğinde vahdette kesret, kesrette vahdet denilmektedir. Bunu dünyanın siyasi ve toplumsal yapısına uygularsak kadim dünyada bütün medeniyetler asli unsurları açısından bir iken beşerî ve arazi yönden ise çoktur, diyebiliriz. Bunun için kadim dünyada medeniyetler arası bir savaş yoktur. İslâm medeniyeti de geldiği çağda Yahudi ve Hristiyan medeniyetini gerçeklik ve olgu olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla onları yok etmeye çalışmamış ve onlara karşı bir hukuk oluşturmuştur. Nitekim Kur’ân onlara çoğulcu dünya düzenini ortak ilkeler üzerine kurma çağrısında bulunmuştur: “De ki: ‘Ey kitap ehli! Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâh edinmesin.’ Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki şahit olun, biz Müslümanlarız.” (Âl-i İmrân, 3/64) Oysa modern Batı medeniyeti diğer medeniyetleri ya yok etmiş ya da asimile etmiştir.
Küresel sistemi yeniden kurup onu en yetkin biçimde temsil edecek güç akıl gücüdür. Buradaki akıl, ilâhî bir cevher anlamındadır ve pratik akıl olan ahlak, sanat ve tekniği de içine almaktadır. Buna göre insanı insan kılan ve onun Tanrı’nın yeryüzündeki halifesi olması sağlayan şey akıldır. Aklın en yetkin formu kutsî akıl olup peygamber ve filozof imamda bulunur. Dolayısıyla Eflâtun’da olduğu gibi neredeyse bütün İslâm filozoflarında da faziletli ve mutlu dünya ancak “aklın en yetkin formunu temsil eden filozof imamın” yönetimiyle kurulabilir. Bunun din dilindeki karşılığı kutsal kurtarıcı düşüncesidir. Kurtuluş fikri ve umuduna sahip olmayan milletlerin bunun için gerekli hazırlıklara girmesi mümkün değildir. Ayrıca kurtarıcı fikrinin aslî ve aklî haline döndürülmesi gerekir.
Bugün kadim medeniyet mensupları, küresel sistemin elinden gücü almak istiyorlarsa bilimsel bilgide çağı yakalamak zorundadır. Bu, düşmanın silahıyla silahlanmak anlamına gelir. Bunu gerçekten yapabilmek için aklı kullanmak gerekir. Aklı kullanabilmek için dinde de aklı esas kılmak gerekir. Eğer dinde aklı esas kılmıyorsanız bilimsel bilgiyi de elde edemezsiniz. Çünkü parçalanmış zihinler bilim üretemez.
Varlığın kendini açması akıl ile olur. Yani kim daha akıllı ise daha çok varlıklıdır. Bu hem gaybi ve metafiziksel alanda böyledir hem de dünyevi alanda böyledir. İnsan akıl, nefis ve bedenden müteşekkildir. Nefsin maddeye gömülüp ona dönüşmeden onu yönetebilmesi için akla benzemeye çalışması gerekir. İşte Allah’a taklidi olarak iman eden değil O’nu gerçekten tanıyan ve bilenler mutluluk, adalet ve bilgeliğin hâkim olduğu bir dünyayı tesis edebilirler. Küresel sistemi aşıp yetkin bir sistem kuracak olanların madde mana, zahir batın, dünya ahiret, teorik ve pratik dengesine sahip olması gerekir.
Küresel sistemi açmak isteyenlerin, sistemin kurucularından daha akıllı ve daha ahlaklı olmaları gerekir. Teorik ve pratik aklın egemenliği geçici haz ve menfaatlerin egemenliğine benzemez. Zira haz ve menfaat sahibi, kendini başkalarına tercih ederken İslâm ahlakıyla ahlaklanmış kişi başkasını kendine tercih eder (îsar). Bu yüksek ahlak her türlü sömürü, işkence, zülüm ve haksızlığı baştan engelleme anlamına gelir.
Küresel sistemi açmanın temelinde insanın yetkinlik, şeref, onur ve saygınlığını kabul etmek vardır. Bu, insanın hem nazari hem de ameli aklının geliştirilmesi (bilgelik ve ahlaklılık) anlamına gelir. Ameli aklın (ahlakın) hakimiyeti Kur’ân’da şöyle geçer: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz.” (Âl-i İmrân, 3/110) Âyette ameli aklın gerekçelendirilmesi sona bırakılmıştır. Buna göre nazari aklın gereği olan Allah’a iman, yeryüzünde iyiliğin yayılması ve hâkim olmasını sonuç vermelidir. Yani dünyada iyilik hâkim olmuyorsa bu, aklın çalıştırılmamasından ve buna bağlı olarak Allah’ın gereği gibi tanınıp bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.
Küresel sistemin açmazlarından kurtulması için insanlığa iyiliği emredecek ve kötülüğe engel olacak aklî bir otoritenin ortaya çıkması gerekir. Mevcut durum göz önüne alındığında Müslümanların geneli, fiili olarak bu idealden uzaktır. Yine de ümmetin içerisinde bazı küçük grupların bunu nispeten başardığı söylenebilir. Zira bunun tamamıyla yok olması, hakkın yok olduğu anlamına gelir. Bu ise mümkün değildir. Ayrıca küresel sistemi açmak için küresel sistemin aşılamaz olduğu inancını yok etmek gerekir. Nitekim bugün Filistin’e destek için dünya halkları ayağa kalkmıştır. Sorun devletlerdedir ancak bütün dünya devletlerinin Siyonizm’in uşağı olduğunu söylemek, küresel sistemin aşılmaz ve yenilmez olduğu inancına hizmet etmektedir.
Küresel sistemin hak, adalet ve iyilik temelinde yeniden kurulması için kadim hikmet ve bilgeliğin canlandırılması gerekir. Hak, doğru, gerçek, hakikat ve sahih olanın anlaşılması İslâm felsefesinin anlaşılıp öğretilmesine bağlıdır. Bu yapılınca filozof imam diyebileceğimiz insanların yetişmesi ve bunların halklara önderlik yapması mümkün olacaktır. İkincisi ise toplumsal adalet gereksinimini en aza indirecek olan sevgi olgusunun yaygınlaşmasıdır. Üçüncüsü kanun ve yasanın hakimiyetinin ne kadar önemli olduğunun anlaşılmasıdır. Bugün Avrupa’nın kendi içerisinde kanuna önem verdiği ancak kendi dışındaki dünya için bunu gereği gibi yapmadığı görülmektedir. Yine Hristiyanlığın gücünü kaybetmesi dolayısıyla Avrupa’da sevgi ve bilgeliğin gücünü yitirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Küresel sistemi aşacak olanlar dünya halkları, ezilmişler ve Kur’ân’ın tabiriyle mustazaflardır. Bunlar zaten sistem tarafından zulme uğratılmakta ve her şeyden mahrum bırakılmaktadır. Bunun gerçekleşmesinin yolu -yine Kur’ân’da belirtildiği üzere- halklara önderlik yapacak devrimci filozof, din adamı ve aydınların ortaya çıkmasından geçer.
Küresel sistemi aşacak olan şey dünyayı yönetenlerin sekülerizm ve dünyaya tapmaktan vaz geçmeleridir. Bu yaygın ve modern hastalık insanın dünya için yaratılmayıp dünyanın insan için yaratıldığı gerçeğini unutmaktan kaynaklanır. Küresel sistemin oyuncuları dünya hayatının bir oyun ve eğlence olduğunu unutmuştur. Gerçeğin farkında olanlar ise maalesef bu oyunun dışına atılmıştır. Dünya bugün Eflâtun’un mağara metaforunda olduğu gibi zincirlenmiş kişilerle değil mağaranın kapısını kapatmaya çalışan kişilerle doludur.
Sonuç
Bugün dünyada yaşananlar, Müslümanları, akıl ve aşkın hakimiyetinde medeniyetlerini yeniden inşa etme yönünde bir zorunluluğa itmektedir. Ancak bu zorunluluk akli ve iradi bir zorunluluktur. Nitekim yaşananlara bağlı olarak ortaya çıkan tepkiler ve gelişmeler, gerçek bir değişimin ortaya çıkmadığını göstermektedir. Zira Müslümanlar nezdinde yeteri kadar makul yorum ve tespitler yapılmadığı ortadadır. Müslümanlar, değişip dönüşmeksizin kendilerini kınamakta, Allah Teâlâ’yı kâfirlere karşı savaşa çağırmakta veya ahirete yönelik beddualar etmektedir.
Aklın yetersizliği aşkın ve dava bilincinin yetersizliğini doğurmaktadır zira aşk akla bağlıdır. Allah’ı tanımadan ona âşık olmak mümkün değildir. Anlama ve tanıma kalpte gerçekleşir ve kalp akledendir. Kur’ân’da şöyle buyrulmaktadır: “Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı, böylece onların kendisiyle akledebilecek kalpleri ve işitebilecek kulakları olsun? Çünkü doğrusu, gözler kör olmaz, ancak sinelerdeki kalpler körelir.” (Hac, 22/46) Aklın hakimiyetinde ve kim olduğu belli olmak şartıyla kurtarıcı (ideal) insan ve onun takipçilerinin yeryüzünde kuracakları evrensel adalet devletinin bir gün gerçekleşeceğine dair halkların haberdar edilmesi hayati önem taşımaktadır. Bunun yolu ise filozof, akademisyen, din adamı ve aydınların akla dayanarak felsefi ve dini anlayışı ıslah edip geliştirmelerinden geçmektedir. Mutluluk ve doğruluk yolunu bilmeyenlerin halkları bu yola iletmesi mümkün değildir.
Sonuç olarak küresel sistemi açmak için üç şeye ihtiyaç vardır:
1- Bilge önderlere,
2- Aklın çalıştırılması ve otorite ilan edilmesi,
3- Aklın ışığında yasaya ve kitaba bağlılığa.

3.8 9 Yorumlar
Puan
Bildir
guest

0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
DOSYA
İlkeli Yönetim
Ramazan Kayan
Kudüs’te Bir Eşraf Ailesi: el-Hüseynîler...
Sezai Balcı
Gazze: Direniş ve Diriliş Mektebi...
Abdullah Yıldız
Zafer Vadedilen Kur’ân (Tufan) Nesli...
Recep Songül
Filistin Direnişi Bize Ne Anlatıyor?...
Aydın Ünal
RÖPÖRTAJLAR
“Gazze’de yaşananlar, Batı’nın dünya kamuoyundan, ...
Derda Küçükalp
"Filistin davası, Filistinlilerin ya da Arapların ...
Abdurrahman Arslan
“Dünyaların değiştiremediği insanlar ancak dünyala...
Muhammed Emin Yıldırım
“Müslümanın dünyayla ilişkisi tedbir ve temkin ili...
Kasım Küçükalp
... her nimetin bir külfeti var. Gülü seven dikeni...
Ali Osman Öncel
SİRET-İ İNSAN
Savaşın Çocukları
Bahriye Kaman
Toplumun Kurucu Hücresi Olan Ailede Örneklik Vasfı...
Bahriye Kaman
Lider, Önder, Rehber!
Bahriye Kaman
Göçebe Ruhu
Bahriye Kaman
Nitelikler ve Roller
Bahriye Kaman
SİNEMA
Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak. Ama!...
Abdülhamit Güler
Bu Film, Böyle Devam Edemez!
Abdülhamit Güler
Göstermenin Mesuliyetinde Sinemanın Örnekliği...
Abdülhamit Güler
Perdedeki Kimin Afeti, Felaketi, Kıyameti!...
Abdülhamit Güler
Türk Sinemasında Neden Hz. Muhammed (sas) Filmi Yo...
Abdülhamit Güler
GEZİ-YORUM
Prizren’de Osmanlı Evladı Olmak
Mikail Çolak
Vakur ve Mahzun Bir Efsanedir: Kudüs...
Mikail Çolak
Habib-i Neccâr’ın Gözyaşları
Mikail Çolak
Avrupa’nın Ortasında Var Edilen Güçlü Bir İnanç İk...
Mikail Çolak
İnsan Göç Eyler
Mikail Çolak
SAHABİ BİYOGRAFİSİ
F Tipi Dünya
Rumeysa Döğer
Afrâ bint Ubeyd Yüzlü Kadınların Zamanından…...
Rumeysa Döğer
Bütün Şehit Annelerine: Sümeyra Bint Ubeyd Teselli...
Rumeysa Döğer
Ensârî Bir Muhacir: Zekvân b. Abdükays...
Miraç Okutan
İki Hicret Sahibi: Ca’fer b. Ebû Tâlib...
Miraç Okutan
NEBEVİ VARİSLER
Mücâhid b. Cebr
Damla Mıdış
Takvâ Sahiplerinin Öncüsü Hasan Basrî...
Beyza Durna
Ca'fer b. Ebû Talib
Zeynep Simit
Süleyman b. Yesâr
Ruveyda Büyükkendirci
Ömer b. Abdülaziz
Kevser Özdağ
Scroll Up
0
Düşüncelerinizi çok isterim, lütfen yorum yapın.x